24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 15 KASIM PAZAR İstanbul’un incileri Prens Adaları’nın en büyüğüne çevirdik rotamızı bu hafta Büyükada’da bize kalan İ stanbul’un güneyinde inci tanesi gibi dizilmiş takımadaların geçmişi Bizans öncesine dayansa da gerçek anlamda tarih sahnesine çıkmaları, IV. yüzyılda İmparator Büyük Konstantinos’un Nova Roma kentini kurarak burayı Roma İmparatorluğu’nun başkenti yapmasıyla olur. İlk başta sadece Büyükada’yı tanımlayan Prinkipo ismi, daha sonra tüm adalara yakıştırılır, günümüze kadar gelir. 1930’da Hagios Nikolaos Manastırı yakınında tesadüfen bulunan ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde “Büyükada Hazinesi” olarak korunan buluntular, adanın tarihine ilişkin en erken eserlerdir. 207 adet sikkeden oluşan hazinenin içinde, Kyzikos ve Kırım’da basılanların yanı sıra büyük çoğunluğu Büyük İskender’in babası Makedonyalı Philippos’un adına bastırılmış paralar vardır. SÜRGÜNLER VE MANASTIR İstanbul’a uzaklığı sebebiyle daha çok sürgün yeri olarak kullanılan adada Bizans devri boyunca 3 manastır, Karye isimli bir balıkçı köyü, 1 liman ve kale vardı. XVII. yüzyıl İstanbulu’nu yazan Eremya Çelebi Kömürcüyan, zaman zaman denizciler tarafından yağmalanan köyün terk edilmiş olduğundan bahseder. İmparator ll. Justinus, 569 yılında, kuvvetli ihtimal şimdi Hagios Demetrios Kilisesi’nin bulunduğu yerde kendisi ve eşi Sophia için yazlık bir saray inşa ettirmişti. II Justinus’un yapıları günümüze gelemedi. İmparatoriçe Eirene’nin VIII. yüzyılda yaptırdığı ünlü Kadınlar Manastırı’nın ufak tefek parçaları zamana direnmiş. Maden Mahallesi’nde, denize uzanan bir rıhtımı ve iskelesi de bulunan manastır, imparatoriçenin kendisi de dahil olmak üzere pek çok ünlü yöneticiye sürgün yeri olmuş. Oğlu Konstantinos’un (VI) 9 yaşında tahta çıkmasıyla taht naibesi olan Eirene, büyüyüp kendisiyle taht mücadelesine girişen oğlunu, âdet olduğu üzere gözlerine mil çektirerek bu manastıra sürgüne yollamış. Bir başka sürgün misafiri ise İstanbul Ayasofyası’nın galerisinde, son eşi Konstantin IX ile resmedildiği mozaiğini gördüğümüz İmparatoriçe Zoe’dir. Tarihçi Psellos, üvey oğlu V. Mihail tarafından sürgüne yollandığında, bindirildiği gemiden son kez yaşlı gözlerle İstanbul’a baktığını yazar. ÇOBANIN RÜYASI Büyükada’nın bir diğer önemli yapısı ise Lunapark Meydanı’ndan başlayan dik bir yokuşu tırmanarak ulaştığımız ve adı adeta Büyükada ile özdeşleşen Hagios Georgios (Aya Yorgi) Manastır Kilisesi. Tarihi X. yüzyıla dek inen manastır, ilk olarak Bizans İmparatoru Nikephoras Phokas tarafından 963 yılında inşa edilmiş. Büyük çan kulesi sebebiyle Kudounas (çıngırakçı) olarak adlandırılmış. IV. Haçlı Seferleri sırasında Latinler tarafından yakılarak yağmalanmış. Rivayetlere göre manastırın keşişleri, Aziz Georgios’un ikonasını ve manastır eşyalarını tepede gömerek korumaya almış. Bu kıymetli ikona, XVII. yüzyılda mucizevi biçimde bulunmuş. Bir çobana rüyasında görünen aziz, tepeye çıkarak çıngırak seslerinin geldiği yeri kazmasını söylemiş. Çoban, kazdığı yerde çıngıraklarla bezeli ikonayı bulmuş ve manastır yeniden inşa edilmiş. Aziz Georgios’un isim günü olan 23 Nisan’ da, dünyanın dört bir yerinden gelenleer çıplak ayakla yokuşu tırmanıp, manastırı ziyaret ediyorlar. Adada artık fayton yok. Rum Yetimhanesi LALEHAN UTKAN lalehan70@ hotmail.com Önümüzde çoğunlukla gri renkteki gökyüzüne bakacağımız uzun bir kış mevsimi var. Biz de “Kasımda aşk başkadır” diyerek İstanbul’un incileri Prens Adaları’nın en büyüğü olan Büyükada’ya çevirdik rotamızı bu hafta... Veba salgınından kaçanların yeri A ya Yorgi’ye çıkmışken hemen yanındaki kır gazinosunda ev yapımı kırmızı şarap eşliğinde doyumsuz bir manzara izlemek, az önce tırmandığımız dik yokuşun bütün yorgunluğunu alıyor üzerimizden. Manzaranın büyüsünden sıyrılıp tekrar Lunapark Meydanı’na indiğimizde, yolu biraz daha uzatmaya karar vererek ormanın içine doğru yürümeye başlıyoruz. Özellikle yağmur sonrası hissedilen çam ve reçine kokusu inanılmaz. Tarih boyunca şehirdeki veba salgınları sırasında kaçıp gelinen bir yer Büyükada... Bu kokuyu içimize çektikçe şifa arayanların ilk adresi olmasına şaşırmıyoruz. 1794 yılında İngiliz Sefareti’nde görevli olan James Dallaway’de, adanın sık çam ormanlarından bahsediyor. Ancak sıcak yaz aylarında bunların ateşe verilerek otlak yapılacak arazi açıldığını ve adadaki köylülerin odun kömürü ürettiğini ekliyor. XIX. yüzyılın ortalarında adayı ziyaret eden Fransız Louis Enault ise manzarayı katleden kahvehanelerden, havayı kirleten puro dumanlarından ve gürültüden şikâyet ediyor. Geçen 1.5 asırda, değişen çok da bir şey olmamış diye düşünerek yürürken yıkılmaya yüz tutmuş abidevi bir ahşap yapı çıkıyor karşımıza. DÜNYADAKİ İKİNCİ BÜYÜK AHŞAP Restorasyon projeleri ile sık sık gündeme gelen Büyükada Rum Yetimhanesi. 1898 yılında mimar Aleksandre Vallaury tarafından Prinkipo Palace Otel olmak üzere inşa edilmiş. Avrupa’daki en büyük, dünyadaki ikinci büyük ahşap yapı. İçinde açılacak “gazino”nun ada halkının ahlakını bozacağını düşünenlerin Sultan II. Abdülhamit’e yazılan şikâyet nedeniyle yetimhane olarak kullanılmasına karar verilmiş ve yarım asırdan uzun bir süre boyunca binlerce yetim Rum çocuğa yuva olmuş. Harap durumdaki eski yetimhanenin yanından yürüyerek Hristos Manastırı’nın da bulunduğu İsa Tepesi’nden aşağı doğru iniyoruz. Nizam Mahallesi ve Çankaya Caddesi, adanın en güzel köşklerinin bulunduğu yer. Mizzi, Fabbiato, Hazzopoulo, Jon Paşa köşkleri sıralanıyor cadde üzerinde. O MEKÂNLAR YOK ARTIK Şehre uzaklığı ve sandallarla yaklaşık 4 saat süren bir yolculuk sonunda ulaşılıyor olması nedeniyle ada, pek tercih edilen bir yerleşim yeri olmamış. Şirketi Hayriye’nin XIX. yüzyıl ortalarında başlayan düzenli seferleri ile İstanbul’un zengin azınlıklarının gözde sayfiye yeri haline gelmiş Büyükada. 1914’te Mimar Azaryan’ın inşa ettiği vapur iskelesinin üst katı, 1920’de Prinkipo Gazinosu, 1950’li yıllarda sinema olmuş. İskeleden inenleri karşılayan şık kulüpler, Confisserie L’Orient Pastahanesi, Tsitsikos’un Kafesi yok artık. Saat meydanındaki Argiris Argyropolis’in şarküterisi de tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almış. Pazar öğle yemeklerinin vazgeçilmez tatlısı, Sicilya kökenli “kasata” yapmak için taze lor peyniri almak üzere gelinen şarküterinin yerinde başka bir işletme var. Hemen arkası, Panagia Kilisesi’nin olduğu, Rumların “arabaçidika” dedikleri dar geçit ve eski fayton meydanı. Eskilerin şikâyet ettiği gibi gübre kokmuyor artık. Ada turu yapan ve normal ulaşım için de kullanılan belediye araçları bu meydandan kalkıyor. Aya Yorgi’de minik çıngıraklarla dualar ediliyor, adaklar adanıyor. Ata’nın ve Troçki’nin anısı A dada zamana direnenler de yok değil. Anadolu Kulübü gibi. 1894 depremi sonrasında yeniden inşa edilen yapı, uzun yıllar İngiliz Yat Kulübü olarak kullanılmış. Cumhuriyet sonrasında Atatürk’ün isteği ile Ankara’ da kurulan Anadolu Kulübü’ne devredilmiş. Ulu önderin zaman zaman Savarona Yatı ile geldiği, Maria Callas ve Sean Connery gibi ünlü isimleri ağırlayan Büyükada, XIX. ve XX. yüzyıldaki demografik yapısını kaybetse de İstanbul’da nefes alınabilecek bir köşe hâlâ... Yalnız bisiklete binmek, denize girmek değil, kültür ve tarih gezisi yapmak isteyenleri de kucaklıyor. İstanbul’un kalabalığından sıyrılmış, sonbahar kokan sokaklarında yürürken 1929’ da Stalin tarafından sürgün edilerek adaya gelen Lev Troçki ve burada yazdığı anıları geliyor insanın aklına. Yahya Kemal, Reşat Nuri Güntekin, İbrahim Çallı, Fenerbahçe’nin efsane ismi Lefter Küçükandonyadis sokağın köşesinden dönüverecek sanıyor insan. Güneşin batışıyla canlanıyor gece hayatı adada. Giacomo Oteli’ ndeki orkestralı Avrupa geceleri, vals gösterileri, Imperial ve Çankaya Palace’ lar yok artık ama akşamla birlikte sahildeki balık lokantalarının önünde bir koşuşturmadır gidiyor. Son motorun iskeleden ayrılmasıyla beraber, günün ilk ışıklarına kadar sürecek olan sessizliğine bürünüyor ada sakinleri.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear