Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
22 EYLÜL 2019 5 Sumru Yavrucuk ve Özge Gürel’i annekız rolünde izlediğimiz Annem, 20 Eylül Cuma günü gösterimde girdi. Filmin yönetmeni Mustafa Kotan, yapımcısı ise HANN&Motion Content Group. Çekimler İstanbul ve Kırklareli’nde yapıldı. Candan Erçetin, Annem adlı şarkısını film için stüdyoya girerek yeniden yorumladı. Filmi izlerken, gözyaşının sel olup akması garanti... “Kendini yapayalnız hisseden, yaşadığı yere yabancı bir kız, sorumsuz, başına buyruk bir baba ve onların arasında kendini çoktan unutmuş, denge merkezi bir anne. Filmimiz aslında dönüşüm hikâyesi.” Sumru Yavrucuk, Annem filmiyle beyaz perdede Boyun eğmeyen ANNEm Fotoğraflar: Kaan Sağanak Sumru Yavrucuk’u, pek çok kez anne rolünde izledik. Hepsini de çok sevdik! Yavrucuk, şimdi yine, yaşamını tek çocuğuna adamış bir anneyi oynuyor. Mustafa Kotan’ın yönetmenliğini yaptığı Annem filmi, geçen cuma gösterime girdi. Filmde, kızını okutmak için bin bir zorluğa göğüs geren ancak kızından da hak ettiği sevgiyi göremeyen bir annenin dramı anlatılıyor. Kız çocuğu, içinde bulunduğu ortam nedeniyle kalbini bir türlü annesine açamıyor desek daha doğru olacak... Filmi konuşmak üzere bir araya geldiğimiz Yavrucuk, “Hayatındaki her şeyi öteleyerek bütün yolunu çocuğunun hayatını kolaylaştırmak için açan anne; ister istemez vicdani bir yük bırakıyor. Bu ağır yük; uzaklaştırıyor, yalnızlaştırıyor” diyor ve ekliyor: “Sanırım annelerin kıymetinin bilinmesi için, önce bir annenin kendi kıymetini bilmesi gerekiyor.” u İnsanın içine işleyen bir hikâye. Sizi hangi yönü çekti? Mendiliniz hazır olsun! Fragmanın altına yazılan yorumlara bakılırsa herkes ağlamak için gün sayıyor. Şaka bir yana anne kız ilişkisi hayatımıza yön veren en temel dinamiklerden biri olduğundan; bu hikâyenin herkesi bir yerinden yakalayacağını düşünüyorum. Genelde anne kız ilişkisi damakta romantik bir tat bıraksa bile mayasında utanç, acı, çatışma, öfke, küskünlük gibi tortuları da barındırır. İşte bu ilişkinin karanlık tarafı ilgimi çekti. Bence her rol tek kullanımlıktır; oynadığım bir rolle çok başarılı bulunmuş da olabilirim; ama bu durum her rolde yeniden yeni bir kişi yaratma zorunluluğunu değiştirmez. Kolaycılığa kaçan, kendini tekrar eden oyunculuk biçimini hiç tercih etmedim. Bu roldeki yeni lezzet beni heyecanlandırdı. SOĞUK HAVA DALGASINI DENEYİMLEDİK! u Evladı için imkânsızlıkları mümkün hale getiren fedakâr bir anne olarak izliyoruz sizi. Nasıl bir deneyimdi? Zenginleştirici bir deneyimdi. Özellikle televizyonda oynadığım fedakâr anne rolleri seyircilere tanıdık gelebilir. Fakat fedakârlığın da birçok hali olduğu için burada başka bir tat yakaladım. Ortak özellikleri olsa da karakterleri, vücut dilleri, şiveleri ve duygularıyla birbirinden ayrışan birçok anne rolü deneyimledim. İstanbul’da başladık, Kırklareli’nde tamamladık. Bulgaristan sınırına 30 km. mesafede bulunan Armağan köyü, tam bir film platosunu andırıyordu. Yıllardır merak ettiğim “Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgası”nı bizzat deneyimleyerek öğrendim. Böylece setlerin olmazsa olmazı hastane macerası da anılarımızda yerini aldı. En büyük lüksüm bu proje için çalışacak vaktimin bol olmasıydı. u Hikâyenin en vurucu kısmı da gerçek hayatı yansıtması sanırım. Annelik hem yüceltiliyor toplumumuzda hem de anneler hak ettiği değeri görmüyor. Film bir anlamda “annenizin kıymetini bilin” mi diyor? Filmimiz aslında bir dönüşüm hikâyesi. Doğduğu kasabada kendini yapayalnız hisseden, yaşadığı yere yabancı bir kız, sorumsuz başına buyruk bir baba ve onların arasında kendini çoktan unutmuş, kızının geleceğini inşa etmeye çalışan denge merkezi bir anne. Filmde başka karakterler de var elbet, onlarla da izlerken tanışın istiyorum. Kıymet meselesine gelince de; sanırım annelerin kıymetinin bilinmesi için önce bir annenin kendi kıymetini bilmesi gerekiyor. Hayatındaki her şeyi öteleyerek bütün yolunu çocuğunun hayatını kolaylaştırmak için açan anne, ister istemez vicdani bir yük bırakıyor. Bu ağır yük; uzaklaştırıyor, yalnızlaştırıyor. CANIM ÇOK YANIYOR... u Filmde kadına yönelik şiddet ger çeğiyle de karşılaşıyoruz. Ne yapmak, nereden başlamak lazım? Doğumdan itibaren yaşamlarının her döneminde kadınlara kolaylık diye sunulan her şey aslında onları yalnız laştırıyor. Aileden kocalarına emanet edilen kız çocukları mesela... Kadınlar bu tek bir imza ile tek taraflı yapılmış kontratın figüranı olmak istemiyor lar. Toplumun en küçük yapısı ailenin reisi erkek model ise kendi yetersizlik lerinin acısını kadın bedeni üzerinden çıkarıyor. Canım çok yanıyor. Kadınların her gün biraz daha yükselen seslerine, yardım taleplerine, çığ lıklarına sessiz kalıyor; ölümlerini cep tele “Filmdeki annenin seçenekleri yok, fonlarından izliyoruz. Mahkemede bir ödünç kravat kadar itibar o yüzden bir seçim yapamıyor. Mücadelesi, kızının kendi gibi görmüyor bu kadınlar... Yeter diyorum; cehennemi görsek ve bitse. u Sizin annenizle ilişkiniz nasıldı? Ça olmaması...” tışmalar yaşadınız mı? Ergenlikle birlikte her annekız ilişkisin u Umut diye sorsam... Olmazsa olmaz. Hiç kaybetmeyelim, hiç yok etmeyelim. Umut, verimli bir toprak ve her fikir onunla yeşerir, canlanır bence. Hiç usanmadan, vazgeçmeden iyiliğin, güzelliğin izindeyim. de yaşanan küçük gerginliklerimiz vardı elbet. Çok iyi telafi edebildiğimiz için çok uzun süreli olmazdı bunlar. Babamla da tiyatroyu seçmem nedeniyle bir süre kırgınlık yaşadık. Bazen iyi ki de sancılı olmuş diyorum; bu sayede oyunculuğa olan inancımın sağlamasını yapmış oldum. Her yeni bir oyuna başladığımda onların gözlerindeki heyecanı ararım. TUVALETTE AĞLADIM u Oğlunuz Yağmur’la buluşma hikâyenizi anlattığınız programı izledim. Çok etkileyiciydi. Nasıl bir annesiniz siz? Evet, o programda ilk kez konuşmuştum. Sonrasında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na birçok başvuru olmuş. Çok mutlu oldum. Ona sarılmadan duramayan, onun yaptığı taklitlere, bana yazdığı şiirlere bayılan bir anneyim. Eğlenceli ve çocuk tarafımı ortaya çıkardığını söyleyebilirim. u Setlerde kaza da geçirdiniz... Belki üzüldüğünüz anlar da oldu... Sanatıyla konuşulan biri oldunuz hep. Nasıl bir sanat aşkı sizinki? Devlet Tiyatrosu’na girdiğim ilk yıllarda panolardaki rol dağılımına en alttan başlayarak bakardım. 1. Hizmetçi, 3. Koşan Kadın gibi... Üç oyunda oynayıp toplasanız beş cümle etmezdim. Bu sistematik hal 3 4 yıl sürdü. Bu kısırdöngüden dışarıda işitme engellilerle çalışarak çıktım. Orada yönettiğim oyunlar ses getirmeye başladı. Böylece kurumda görünür hale gelmeye başladım. u Sonra? Asıl dönüm noktasıysa küçük bir öyküdür. Konservatuvarı başarıyla bitirmiş Cüneyt Hoca’nın Ankara’da kalma ısrarına rağmen İstanbul’a gelmeyi seçmiştim. İlk oyunumda başrol oynuyordum. Prömiyer günü sabah 09:00 civarında AKM’de yerimi almıştım. Akşama kadar oyunu çalıştım. Daha evvel bu rolü Yıldız Kenter oynamıştı. Oyun başladı, ilk antremi yaparken “Yıldız Hanım burada” diye bir fısıltı duydum. Sahneye çıktım ve bir ateş hissettim; aklımda hiçbir şey yoktu. Kocaman salon; herkesten bir ümidim var, bir ipucu verseler başlayacağım; ama yok. Oyunun son repliğini söyleyince bir rahatlama hissettim ve işler iyice karıştı. Nasıl olduysa sahnem bitti, yaşadığım utancı anlatamam. AKM tuvaletinde uzun süre ağladım, kimselere bakamadım. Tabii ki kantinlerde epeyce uzun süre konuşulan bu konu benim özgürlüğüm oldu. Kendime “Bundan daha kötü ve rezil olamazdın; artık cesur ol; özgürsün” dedim. u Geriye dönüp bakınca... Çok güzel bir masalın içinden geliyorum. Yıllardır alkış biriktiriyorum. İzleyenlerin yanımda olması, sevildiğimi hissetmek en büyük desteğim. Sahnede olsun, ekranda olsun; oynamak bana acıları alt etmeyi, hatta ayakta kalmayı öğretti. Ödüller de geldi; ama oyunculuğun en acı deneyimlerinden de geçtim. Öğrendim ki bizim meslekte refüze olmak bu işin balı kaymağıymış. u Sizde insana dinginlik veren, güven veren bir enerji var. Siz nasılsınız, neler hissediyorsunuz bu sıralar, hayata, insanlara dair..? Halim parçalı bulutlu, ama serin ümitlerim var. Herkese eşit mesafeden yaklaşan bir adalet, uzlaşmacı, kendinden olmayanı yok saymayan, cahilliğe övgüler düzmeyen, özgürce fikirlerin söylendiği, insanların birbirini anlama gayretinde olduğu bir düzeni düşlüyorum. Doğanın hâkimi değil, onun bir parçası olduğumuzu unutmadan yaşamak istiyorum. Çocukların başka bir ülke hayali içinde olmadığı bir ülke hayali çok mu zor? “Doğumdan itibaren yaşamlarının her döneminde kadınlara kolaylık diye sunulan her şey onları yalnızlaştırıyor.” hilal köse Yavrucuk, “Televizyonda Yabancı Damat dizisinde Feride’yi çok severek keyifle oynamıştım. Bence eşine az rastlanır işlerden biriydi. Tiyatroda yirmi yıl önce oynadığım Leenane’nin Güzellik Kraliçesi, Macbeth ve bir trans bireyi canlandırdığım Umut benim için başkadır” diyor.