Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 2 HAZİRAN 2019 Kaptan Willcox: Değiştirmek zorundayız u Peki hiç tehdit aldınız mı? Fransa hükümeti tarafından gemimiz batırıldı ve ekipten arkadaşım öldü. Rusya’da 2 ay boyunca hapiste kaldım. 1997’de Türkiye’de tutuklandım. u Peki korkuyor musunuz? Sadece, eğer değiştirmek için daha fazla çalışmazsak olacak olanlardan korkuyorum, çünkü ne olacağını biliyorum. u 5 Haziran Dünya Çevre Günü için bir mesajınız var mı? Çok kolay, yaşama biçimimizi değiştirmek zorundayız yoksa bu dünya bizi desteklemeyecek. HAZAL OCAK Rainbow Warrior’a konuk olduk, mürettebatıyla tanıştık. Kaptanın hikâyesini dinledik... Gökkuşağı Savaşçısı, kapılarını Cumhuriyet’e açtı Gemisini terk etmeyen kaptan Greenpeace’in efsane gemisi Rainbow Warrior (Gökkuşağı Savaşçısı), 24 saat yaşıyor. Kusursuz işleyen bir düzene sahip. Daha çok rüzgâr enerjisiyle yol alıyor. Gemide atıklar da ayrıştırılıyor. Gemide 1981’den beri kaptanlık yapan 66 yaşındaki Amerikalı Peter Willcox ile yaşadıklarını, doğa katliamlarını ve iklim krizini konuştuk. 3 nesil Rainbow Warrior’un kaptanlığını yapan Willcox, 1985 yılında bombalı saldırıya uğrayan ilk nesil gemide de varmış. Willcox neden bu gemide olduğunu kızını göstererek açıklıyor: “Onun yaşanabilir bir gezegende yaşamasını istiyorum ve bu gidişle böyle bir şey olmayacak, işte bu nedenle de mücadeleye devam ediyorum.” Rainbow Warrior, 1985 yılında Fransa’nın nükleer denemesini protesto etmek amacıyla Yeni Zelanda’nın Auckland limanında demirlediği bir akşam, Fransız gizli servisinin bombalı saldırısına uğradı. Gövdesinde açılan büyük bir delikle sulara gömüldü. Greenpeace fotoğrafçısı Fernando Pereira bu saldırıda hayatını kaybetti. Gemi sonradan yüzdürülse de tam anlamıyla tamir edilemedi. Çevre suçlarıyla 20 yılı aşkın süre boyunca mücadele eden Rainbow Warrior 2, 2011 yılında emekliye ayrıldı. Geçen günlerde İstanbul’a gelen Rainbow Warrior 3 ise 2011 yılından beri tüm gücüyle çevre mücadelesini sürdürüyor. Büyük oranda kendi kendine yetebilen bu gemi, 8 tona kadar olan ekipmanları taşıyabilmesi ile bilim insanlarına geniş imkânlar sunuyor. Diğer yandan ise yüzen bir iletişim merkezi görevi üstleniyor. Çevresel yıkım gerçekleşen bölgelerden tüm dünya medyasına canlı yayın yapabiliyor. Daha yaşanabilir bir dünya için çevre eylemleri yapıyor. Girit’ten İstanbul’a gelen geminin yeni rotası ise Avrupa. Gemi, Avrupa’nın iklim enerji dönüşümü için İstanbul’dan turuna başladı. Gem ideyiz... Paşalimanı’na demirleyen gemide 1 gün geçiriyoruz. Gemiye vardığımızda bizi ekipten Hindistanlı Amrıt Bakshı karşılıyor. Gemide Amerikalıdan Hollandalıya, İspanyol’dan, İtalyan’a kadar birçok farklı ülkeden mürettebat var. Üniversite yıllarında mürettebata dahil olan Bakshı da 15 yıldır gönüllü olarak çalışıyor. Gemiyi güverteden gezmeye başlıyoruz. Uzun zaman karaya yanaşmayan gemide 3 vardiya çalışılıyor. 24 saat işleyen bir yapı var. Bakshı, geminin yelkenlerini göstererek rüzgâr olduğu zaman sadece rüzgâr gücüyle yol aldıklarını anlatıyor. Son 5 yıla bakıldığında gemi yüzde 80 yelkenle dolaşmış. Atıklar ayrıştırılıyor Güverteden kamaraya doğru iniyoruz. İlk karşımıza çıkan iletişimin sağlandığı oda. Buradan tüm internet ve radyo bağ lantıları sağlanıyormuş. Bakshı, “Dünyanın neresinde olursa olsun, internet erişimi buradan sağlanıyor” diyor. Oradan mutfağa geçiyoruz. Pek çok çeşit yemeğin yapıldığı mutfakta atıklar ayrıştırılıyor. Hobi odasında resimler dikkatimizi çekiyor. Tur sırasında gemiyi ziyaret eden çocukların yaptığı resimler odanın duvarlarını süslemiş. Ayrıca bir de küçük kütüphaneleri var. Boş zamanlarında ne yaptığını soruyoruz Bakshı’ye. “Geceleri bütün ekiple birlikte oturup film izliyoruz, mesela son zamanlarda Game Of Thrones dizisinin son sezonunu izledik” diyor. Bakshı ile okyanuslardaki ve denizlerdeki plastik kirliliğinden söz ediyoruz... Gördüklerinden çok etkilenmiş... Son olarak kaptan köşküne çıkıyoruz. Kaptan Willcox’le sohbete başlıyoruz. u Gemi ekibine ne zaman katıldınız? İlk 1981 yılında katıldım. Çevre örgütleriyle de 1977 yılında çalışmaya başladım. Yapmayı sevdiğim bir işi bulduğum için burada kaldım. Greenpeace’e katılma gerekçem ise tam karşınızda duruyor. (Gemiye ziyaretine gelen kızını gösteriyor.) Kızlarımdan biri. Kızımın yaşanabilir bir gezegende yaşamasını istiyorum ve bu gidişle böyle bir şey olmayacak, işte bu nedenle de mücadeleye devam ediyorum. ‘Elim izden geleni hemen yapmalıyız’ u 1981’den bu yana yaşanabilir bir dünya Peter Willcox için her şey daha mı kötüye gidiyor? İnkâr edilemez şekilde da ha kötüye gidiyor. Yaktığımız her kilo kömür, her litre petrol le, kullandığımız akaryakıtla birlik te küresel iklim değişimi daha da kötüye gidiyor. Bilim bize bunu gösteriyor. Bu dün yada yaşama şeklini değiştirmezsek bu gezegen ar tık yaşamı desteklemeyecek. Şu an iklim değişikliğine karşı yapmamız gerekenin ancak yarısını yapıyoruz, ama önümüz deki 5 yıl içerisinde 2 kat daha fazla şey yapmamız gereke cek. Bir an önce harekete geçmemiz çok önemli. Elimizden geleni hemen yapmak zorundayız. u Ne yapabiliriz? Mümkün olduğunca çabuk bir şekilde kömür ve akaryakıt kullanmayı bırakmalıyız. Kolay olmadığını biliyorum. Mesela Türkiye kadar bol güneş alan bir ülkede bütün binaların üzerinde güneş panelleri olmaması çok saçma. u Sizi en çok etkileyen doğa katliamı ne oldu? Tabii ki yakın zamandaki Fukuşima felaketi... Bütün Kuzey Pasifik bölgesi etkilendi. Radyasyon ABD’ye kadar ulaştı. Balıklar zehirlenmeye başladı. Felaketten 5 yıl sonra oraya gittim. Japonya Başbakanı gemiye geldi. Kazadan sonra 20 milyon kişinin yaşadığı ve İstanbul kadar büyük bir kent olan Tokyo’yu boşaltmaya ne kadar yaklaştıklarını anlattı. Benimki isyankâr Nâzım Hikmet! 1 N âzım’ın ölüm yıldönümünde türlü biçimlerde anma etkinlikleri yapılır. Bunlardan biriydi; geleneksel yöntem dışına çıkalım istemiştim, adını “müzikal masal” koyduğum bir sahne gösterisi hazırladım. Niyetim Nâzım’ın yaşamından parçaları anlatırken, bir yandan da onu inşa eden kadınları canlandırmaktı. Kadınlar konuşacak, bize kendi dünyalarından ses verecekti. Güç iş elbet. Besteler yapıldı. Çiğdem Erken, Özge Metin, Gökhan Büyükkara, Mustafa Soydemir benim sözlerimi müziğe taşıdılar. Canlanan kadınları Melda Gür oynadı. Bugüne dek hep Nâzım bize verdi, bu kez ona armağan olsun istemiştim. Bir yerde “Nâzım yaşamdan alacaklı” yazmıştım, bu borç ne kadar ödenebilir ki? 2 N âzım’la ilk karşılaşmamız pek hoş olmamıştı. Karanlık 12 Eylül günlerinde, annemin çalıştığı Emlak Kredi Bankası’na, evde beni bırakacak kimse olmadığı için gitmek zorunda kalmıştım. (Hep anlatırım, çalışan anne çocukları bu göçebeliği bilir) Muzırlık değildi niyetim, çekmeceleri karıştırdım yine de, birinde kalın kitap gördüm, oyun olsun diye aldım tam masaya koyacağım annemim çığlığını işittim: “Ne yapıyorsun sen!” Korkuyla koymuştum kitabı yerine… O gün anladım, bizim memlekette kitaplarla bombalar aynı anlamdadır. (Nereden Nereye gösterisinde sahnede anlatırım) Meğer o kitabı evinin basılacağından endişe eden devrimci bir dostu emanet etmiş anneme. O da güvenilir insan ya, bankada saklıyor “Memleketimden İnsan Manzaraları”nı! 3 Y ıllar sonra yayıncım “Senin kaleminden Nâzım biyografisi ne güzel olur” dediğinde heyecanlandım ve ürktüm elbet. Büyük insanlar hakkında yazmak güçtür, hele ki Nâzım. Beyaz sayfa bana bakıyordu, bankadaki anıyla başlamaya karar verdim. “Herkesin bir Nâzım Hikmet’i vardır, ben kendiminkini yazacağım” dedim. Oysa kitabına uygun olsun derseniz: “Biyografi yazarı yansız olmalı” diye söylenir. Mümkün mü bu? “Bence” demeden nasıl söz açılır Nâzım’dan. Üstelik yeni bilgi, bulgu edinmek değil amacım. Komünist Nâzım’ı yeniden belgelemek istedim. Düzyazılarının şairliği kadar güçlü olduğunu anlatmak ve en önemlisi de benim yazarlığımı, düşüncemi nasıl etkilediğini göstermekti niyetim. Başardım mı, bilemem. Lakin “Tepeden Tırnağa İsyan Nâzım Hikmet” böyle doğdu. Dövüşmekten kaçmayan, her an duygulu ve heyecanlı ama hep yaşamdan alacaklı Nâzım’ın “bence” öyküsü böyle doğdu! 4 K ırılgan biri Nâzım, duyarlı, her olay derin etkiliyor şairi. Peki, nasıl oluyor da bunca isyankâr? İçi boş sözcüklerden oluşan şiirlerden, göstermelik ve söz oyununa dayalı dizelerden sıkılıyor daha çocuk yaşta. Biliyor ki insana değmeyen, onu doğrudan anlatmayan hiçbir öykü söylenme ye değer değil. Çıktığı yolculuk dönüşerek biçim alıyor. Görüyoruz ki “Komünist Nâzım” adım adım yeşeriyor önümüzde ve elbet şiiri de biçimleniyor. Biz talihliyiz anadilimizde okuyoruz onu. Tüm dünya fark ediyor ve hak ettiği yere koyuyor sonra. Şimdilerde gülünç tartışmalar var dergi sayfalarında: “Nâzım o kadar da bü yük şair değil” diye. Bir şairin yüceliği nerden gelir? Kaldırın Nâzım’ı Türkçeden mesela, ne olur? Üstelik Homeros’tan bu yana, Anadolu’yu böyle destansı anlatan başka biri geldi mi? Kökü derindedir Nâzım’ın. Sanırım gülmece olsun diye yapılıyor o eleştiriler… 5 “ N âzım’ın kadınları” diye bir laftır gidiyor, ayıplı saydığım, o güzel insanları alçaltan. Elbette hepimiz diğerimizi inşa ediyoruz. Piraye, Lena, Münevver, Galina, Vera birinin adının yanına ilişecek kimseler değildir. Hepsi farklı, güçlü, iz bırakan insanlar. Kimi susmayı seçer, bazısı haykırmayı… Kimi anılarını açıkça yazar, kimi kitaplar arasında kaybolur gider. Ama her biri değerli, asla bir erkeğe boyun eğmeyen onurlu kadınlardır. “Tepeden Tırnağa İsyan Nâzım Hikmet”i okuyanlar; “kayırmışsın Nâzım’ı” diye sitem ederler bazen. Dedim ya, “yaşam dan alacaklı” bir büyük şairi ne yapsaydım? Sevdasını anlıyorum ve elbette kimsenin tüm yaşamına kefil olmak gibi görevim yok. Ancak o “Romantik Komünist”i seviyorum, “bence” dedim ya… 6 G ünceldir Nâzım Hikmet, her gün onu anımsamak için bir neden çıkar karşımıza. Gericiliğin azdığı şu günlerde nasıl anmaz insan onun “boyun eğme”yen tavrını! “Aydın kim? Sanatçı nasıl tutum takınmalı” sorusuyla her gün sınava çekilirken, dönüp okumadan olmaz Nâzım’ı. Bir de Nâzım’ın “komünist”liğini silip, içeriksiz yeni Nâzım arayanlar var ya, tam da ona isyan eder insan! Yıllarca mahpusluk çekmiş biri, inandığı değerler için ne pahasına olursa olsun direnmiş şairi, yeniden ve inatla anmak, anımsatmak gerekir. Evet “Memleket” sözcüğü en çok ona yakışır, ancak tüm dünya evidir, memleketidir Nâzım’ın! 7 Y arın Cumhuriyet’te yazı dizim başlıyor Nâzım’ı anmak için. İşte bu duyguları paylaşmak adına kalem oynattım heyecanla, diledim ki, hepimizin bir Nâzım’ı var, benimki de bilinsin. Dostlardan kimi: “İyi ama kitabın önüne geçerse, okur kitaba yönelmezse” diye endişe etti. Haklılar bir ölçüde. Bu çağda uzun erimli okumalar kolay gelmez insana. Ben de tersini söyledim: “Belki merak eder, genişçe okumak ister insanlar” dedim. Elbet dilerim ve umarım ki “tepeden tırnağa isyan nâzım hikmet” çok okunsun, ben de borcumu ödemiş sayayım kendimi. Herkesin bir Nâzım’ı vardır, o kitaptaki de benim ki! Kırılgan biri Nâzım, duyarlı, her olay derin etkiliyor şairi. Peki, nasıl oluyor da bunca isyankâr içi boş sözcüklerden oluşan şiirlerden, göstermelik ve söz oyununa dayalı dizelerden sıkılıyor daha çocuk yaşta.