28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 Aya İrini’den Studios Manastırı’na Aya İrini Dünya’da yıllanmış birçok şehir vardır. Her biri kendi şehir sevdalarını yaratır. İşte yıllanmış İstanbul da kalbimi, hafızasını deneyimlemeye davet etti. İstanbul’un tavan arası, kentin bilinen ve bilinmeyen yüzünün harmonisinden oluşan farklı rotalardır. Bu rotalar bir caddede, evimizin sokağında, otoban kenarında, kentin siluetinde kendini bizlere gösterir. İlk rotamız Sultanahmet’ten Samatya’ya uzanan ve yürüyerek 67 saatinizi alıp, şehrin sosyokültürel katmanları da size gösteren bir yolda olma hali. Yolda neler olduğuna dair, turistik gezintilerde pek de revaçta olmayanlardan bazıları: Baytar Mektebi, Küçük Ayasofya Camii’nin raylara bakan cephesi, Aya Kiryaki Kilisesi, Ermeni Patrikhanesi’ne çıkan sokaklarda göçmenlerin de olduğu alanlardaki mahalle kültürü, Yenikapı İstasyonu’nun yakınında Langa Bostanları Sokak’taki Bizans Sur Kalıntısı, Cerrahpaşa’dan Samatya Meydanı’na cadde kültürü ve İmrahor İlyas Bey Camii olarak bilinen Studios Manastırı. Tarihi yol Hazırlıklar tamamsa Aya İrini’den Stu dios Manastırı’na doğru yolculuğumu zun ilk bölümüne başlıyoruz. Sultanah met Meydanı’ndan baktığınızda Ayasof ya Müzesi’nin sağ arka çaprazındaki Do ğu Roma’nın ikinci büyük kilisesi, şimdi nin anıt müzesi Aya İrini’deyiz. Süsleme lerden uzak bu kadim mekân İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilmediği için çok az değişikliğe uğrayarak sizleri konuk etmekte. “Osmanlı ne mi İstanbul’un tavan arası yaptı” diye içinden geçirilenler için yapının askeri ambar olarak hizmet ettiği bilinmektedir. An cak sıkı durun Aya İrini Osmanlı’nın ilk müzesi ne 1846’dan itibaren ev sahipliği yapmaya başlar ve sergilenen koleksiyo nun parçalarının artma sı, 1. Dünya Savaşı der Ayça Ceylan ken sergilediği nesneler de değişir. Zamanının bilgelik merkezlerinden birinde bir şeyler sergiler ken mekânın hafızası ile olan ilişkisine bi raz dikkat etmekte fayda var diye düşünü yorum. Bu nedenle Cumhuriyetin ilanın dan sonra buranın Aya İrini Anıt Müzesi olarak varlığına devam etmesi pek makul. Arka sokakların bizi ne gibi güzelliklerle karşılaştıracağını tahmin edemeyebiliriz diyerek yolumuza Torun Sokak’tan de vam ediyoruz. Torun Sokak’ta, Sultanah met Meydanı’nın hemen arkasında olma nıza karşın kalabalıktan bir nebze uzak ta şehrin Boğaz’a daha yakın konumun dasınız. Buradaki nice yapı arasından siz lerle paylaşmak istediğim 1895’te tamir edilerek Mülkiye Baytar Mektebi olarak kullanılan Tunuslu Hayrettin Paşa Kona ğı. Tarihi binanın kapısı üzerinde Osman lı Türkçesiyle “Mülkiye Baytar Mektebi Alisi” tabelasını da görebilirsiniz. Hipodrom kalıntısı Zamanda geçmişe doğru büyükçe bir sıçramayla hipodromun kalıntılarına gidiyoruz. Günümüzde, hipodromun duvarlarının birkaç kalıntısı hâlâ İstanbul’a sıkı sıkıya tutunmuş halde. Nakilbent Sokak’taki 23 Nisan Çocuk Parkı’nın yakınında, atların 180 derecelik dönüşünü yaptığı dairesel kısmın bir bölümü dimdik duruyor. Parkta oturup at yarışlarının düzenlediği hipodrom zamanlarını gözünüzde canlandırarak da içimizdeki hikâyeci anlatıcısını harekete geçirebiliriz. Küçük Ayasofya Camii veya ilk adıyla Sergios ve Bakhos Kilisesi’ne doğru yolumuza devam ediyoruz. Kilise camiye çevrilirken eklenen şadırvan, müezzin mahfili, medrese ile depremlerle yapının ilk halinin epeyce sarsıldığı söylenebilir. Demiryoluna ve Boğaz’a bakan cephedeki koridorumsu avlusuna girip haftaya kadar İstanbul’un kimliklerindeki pitoreskliği düşünmek üzere, hepimize güzel yolculuklar... 10 MART 2019 İbn Batuta, Marko Polo, Evliya Çelebi’nin seyahatnamelerinden, Binbir Gece Masalları’na, Sinbad’ın maceralarına... Tarçının geldiği ada Seylan’ın günümüzdeki resmi adı Sri Lanka. Hindistan’ın güneydoğu sahillerine 30 km uzaklıktaki bir ada devleti. Bir dönem Araplar buraya Serendip de demiş. Adem’in dünyaya ilk ayak bastığına inanılan yer, adanın orta kesimlerindeki 2 bin 200 metre yüksekliğindeki Adem Tepesi’nin zirvesi. Zirvedeki kayanın üstünde 1.5 metre boyunda, ayak izine benzeyen bir şekil var. Müslümanlara göre, cennetten kovulduğunda boyu 30 metre olan Adem’in ayak izi. Budistlere göre bu iz, adayı üç kez ziyaret eden Buda’ya ait. Hindular üç büyük Tanrılarından biri olan Şiva’nın ayak iz olduğunu söylüyor. Hıristiyanlarda ‘Adem’e ait’ diyen de var “Aziz Thomas’a ait” diyen de. Seylan dilinde Sri Pada denilen dağ dört din için kutsal olunca ziyaretçisi de hiç eksik olmuyor. Zirveye tırmanış yolunda 5 binden fazla merdiven var. En kaliteli tarçın Eşsiz bitki örtüsü, ilginç tarihi mirası, birbirinden güzel sahilleriyle keşfedilmeyi hak eden bir ülke Sri Lanka. Buraya Seylan denildiği dönemde adı çayla özdeşleşmişti. Anavatanı Çin olan çay bitkisini burada yetiştirme fikri İskoç iş adamı Sir Thomas Lipton’a ait. Lipton, çay imparatorluğunun temellerini burada atmış. Günümüzde Sri Lanka’nın uçsuz bucaksız çay bahçelerine hâkim bir tepeye Sir Lipton’un adı verilmiş ve heykeli dikilmiş. Sri Lanka’ya mal olmuş bir diğer bitki de tarçın. Tarçın ağacının kabuğunu söküp mutfakta ve tıpta ilk kullananlar Sri Lanka’nın yerli halkı. Portekizliler tarçını buradan alıp Avrupa’ya götürmüş. Bugün dünya tarçın üretiminin sadece yüzde 8’i Sri Lanka’da yapılıyor. Ancak en kaliteli ve aranan tarçın hala Sri Lanka tarçını. Fil yetimhanesi Binbir Gece Masalları’nın denzici Sinbad’ı bu adadan içinde değerli taşların olduğu büyük hazinelerle ayrılır. Gerçekte de Sri Lanka başta yakut ve safir olmak üzere, değerli ve yarı değerli taşların çıktığı bir yer. Değerli taş avcıları doğada büyük çukurlar kazıyor. Bu çukurlar yavru filler için bir tuzağa dönüşüyor. Çukura düşen yavruyu kurtaramayacağını anlayan sürü, onu terk ediyor. Çok sayıda yavru fil ölünce, hükümet harekete geçmiş. Sürüsünden ayrı düşmüş yavru fillerin koruma altına alındığı bir ‘yetimhane’ kurmuş. Pinnawala Fil Yetimhanesi turistlerin en çok ilgi gösterdiği yerlerden birisi. İnsanlara alışmış fillere dokunmak serbest... Yakındaki ırmakta gerçekleşen ‘banyo saatini’ izlemekse müthiş keyifli. Irmak demişken aslı Tayland’da olan ‘Kwai ırmağını’ unutmayalım. Yedi Oscar’lı ünlü ‘Kwai Köprüsü’ filmi, Sri Lanka’daki Kelani ırmağında çekilmişti. Film için inşa edilen köprünün yapımında 50 fil kullanılmıştı. Adem Tepesi Fil yetimhanesi Tayfun işbilen İslam inancına göre Adem cennetten sürüldükten sonra Seylan adasına iner. ent Tırmanışa hazır olun Çeyrek asır sonra biten iç savaş yüzünden ekonomik sıkıntılar yaşanan ülkenin nüfusu 21 milyon. tuktuklar, modeli bile unutulmuş eski araçlar dolu. Karşıya geçmekse son derece güvenli. Trafik anında duruyor. Kolombo, Kandy gibi büyük kentle Turizmin önemini kavramışlar. Kaliteli rinde altyapı sorunları ve fakirlik var. hoteller inşa edilmiş. Turistler için kul Elektrik üretimi düşük. Kentlerin ge lanılan araçlar yeni ve rahat. Sıtma gi ce aydınlatmaları varla yok arası. Ge bi hastalıkların kökü kurutulmuş. Tek celeri gökyüzünde kartal büyüklüğün zorluk, tırmanış ve tropikal iklim. Ta de yarasaları görmek mümkün. May pınaklarını ziyaret etmek içinde sıkı bir munlar her yerde. Soldan akan trafikte tırmanışı göze almak şart. Yves Saint Laur Soyut kıyafetler diken terzi ‘Saint Laurent Stili’  Laurent, smokin, trençkot, saharienne ceket ve tulum gibi erkek giyim parçalarının aynı kesimini, rahatlığını ve pratik yönlerini koruyup, sadelik ve zarafet katarak kadınlar için de yorumluyor. İşte, serginin bu bölümünde, Laurent’in unutulmaz modelleri yer alıyor.  CEREN ÇIPLAK DRILLAT 20. yüzyılın en büyük moda tasarımcılarından Yves Saint Laurent’in, resimlerden ilham alarak tasarladığı ikonik “Mondrian elbiseler”i Paris’te sergilenmeye başladı.  Sergi, 31 Aralık 2019 tarihine kadar açık H enüz 29 yaşındayken, milyonerler için sıkıcı elbiseler yapmaktan bıkmış bir tasarımcı, “geleneksel zarafet”ten uzaklaşarak “devrimci elbiseler”i icat eder… Kim mi? 20. yüzyılın en büyük moda tasarımcılarından Yves Saint Laurent….  Laurent’in, Paris’teki moda evi, bugünkü “Paris Yves Saint Laurent Müzesi” yeni bir sergiye ev sahipliği yapıyor. “Koleksiyonların Yeni Sunumu” başlıklı sergi, elli parçalık “haute couture” (özel dikim) modelinin daha önce sergilenmemiş bir seçkisini sunuyor. Sergi, Laurent’in iki büyük kreasyonuna odaklanıyor: Mondrian elbiseler (1965 Sonbahar Kış Koleksiyonu) ve heykeltraş Claude Lalanne (1969 Sonbahar Kış Koleksiyonu) ile ortaklaşa hazırlanan elbiseler, aksesuarlar…  Avangard bir stil yakalayan “Mondrian elbiseler”in çıkış noktası şöyle: Laurent, ressam Piet Mondrian ve Serge Poliakoff’un resimlerinden ilham almakla beraber özel dikiş teknikleri kullanarak, 60’lı yılların modası “Sack Line” modeli elbiselere yenilik katıyor. Böylece, hareketli, zarif, modern elbiseler ortaya çıkıyor. Lau rent, bu ikonik elbiselerle, basit ve “düzensiz bir oran” yakalıyor… “Tuvali harekete geçir” diyen Laurent’e göre, Mondrian’ı ve Poliakoff’u bir elbiseye dönüştürmek onların tuvallerinin hareket etmesini sağlamak gibi; “Benim için olağanüstü derecede gençleştirici ve canlandırıcıydı: bana, saflığı, dengeyi öğrettiler” diyor Laurent.  Modada gerçek anlamda bir devrim yarattığı vurgulanan Laurent’in, sadece biçimsel değil, aynı zamanda renklerden oluşan elbiseler yaratma arzusu, onun yaklaşımı olarak açıklanıyor. O, çağını, soyut kıyafetlerle giydirmeye çalışan bir terzi; bir Fransız gazetesinin, o dönem tanımladığı gibi, “Küçük Dikiş Prensi”…  Claude Lalanne ile işbirliği Laurent, 1969 sonbaharındaki kış koleksiyonu için heykeltıraş Claude Lalanne ile işbirliği yapıyor. Haute couture kreasyonlarını tamamlamak üzere, heykel formunda hazırladıkları, taç, gerdanlık, kolye gibi süslemelerle göz dolduruyorlar. Ve altın ya da bronz dökümlü kalıplardan oluşan elbiseler hazırlıyorlar. 1983 yılına kadar da bitki desenlerinden ilham alarak takı tasarlıyor ve şapka üzerine bitki deseni işliyorlar.  C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear