22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 OCAK 2015 / SAYI 1502 5 Patrick Tatapoulos’un yaratıkları. B Yaratmak için kâğıt kalem yeter oyuncular seçilmemişken, karakterlerinizi bitirirken bulursunuz. Sonrasında, tasarımınızı masada tekrar ziyaret edip, seçilen oyuncuya göre revize etmeniz gerekir. Dijital teknolojinin işin içine girmesiyle, İndependence Day (1996) ve Total Recall (1990) günlerine göre neler değişti? O günlerde, tüm dijital zorluklarla nasıl başa çıkıyordunuz? Tüm süreç, tamamen değişti. Özünde, bilgisayar kullanılması, bu değişimin en dramatik tarafı. Mesela Independence Day’de, tüm tasarımlarımız, kâğıt üzerine yapılmıştı. Bugün artık Photoshop ve çoklu 3D tasarım programlarını kullanıyoruz. Üretim aşamasında ise, dünyalar ve uzay gemileri, model olarak üretilirdi. Bunların hemen hepsi, artık, yetenekli bilgisayar sanatçıları ve animasyoncular tarafından devralındı. Küçük bir hikâye; tüm bu model tasarımcıları, kendilerini hep bir adım öteye taşıyarak, piyasadaki en başarılı bilgisayar sanatçılarına dönüştü. İşin sonunda önemli olan sanatçılıktır. aşarılı bilimkurgu filmlerinde, hayallerinizin ötesine taşan ve sizi bilinçaltınızın en gizemli bölgelerinde gezintiye çıkaran o yaratıklar, öyle saf ve varoldukları dünyayla uyumlu görünürler ki, başta bunların bir tasarım ürünü olduğunu düşünmek bile insanın aklına gelmez. Oysa her birinin birer yaratıcısı var. O yaratıcıların efendisi kim diye soracak olsak herhalde cevap da Patrick Tatapoulos olurdu. Underworld, Seven, Total Recall, I Am Legend, I Robot, Van Helsing ve daha birçok başarılı Hollywood yapımında prodüksiyon sorumlusu ve özel efekt uzmanı olarak çalışan Patrick Tatapoulos, şubat ayında Alldesign Uluslararası tasarım konferansı için İstanbul’da olacak. Hollywood’da, kamera arkasındaki en popüler şahsiyetlerde biri olan Tatapoulos’la, Hollywood macerasını konuştuk. Hollywood’daki misyonunuzu nasıl tanımlarsınız? Genel olarak, filmler için prodüksiyon tasarımcılığı yapıyorum. Bu da set için, görsel bir dünya yaratmak ve DENİZ inşa etmek anlamına ÜLKÜTEKİN geliyor. Bu süreçte görsel departmanlarla birlikte çalışıyorum. Ancak bildiğiniz gibi, Hollywood’daki kariyerim, yaratık ve karakter üretimiyle başladı. Zaman içinde bu yarattığım karakterlerin yaşadığı dünyayı da tasarlamaya başladım. Daha geniş bir tasarım yaklaşımı, benim için bir ödül gibidir. Yaratık yaratmak konusuna gelirsek, bunun ilk aşaması yönetmenle diyalog kurmaktır. Öncelikle yönetmenin kafasında bir yaratık fikri olup olmadığını bilmeniz gerekir. Bazen vardır, bazen de yoktur. Yönetmenler, baştan çıkarılmak için, şaşırtılmayı bekler. Eğer bir fikirleri varsa, onlara, sadece istediklerini vermeniz yetmez, daima daha fazlasını vermeniz gerekir. Eğer başta hiçbir fikirleri yoksa, onlara gerçekten yeni ve görülmemiş bir şeyle gitmelisiniz. Benim tekniğim, başlangıçta hiçbir şeyi referans almamaktır. Demek istediğim, başta önümde sadece bir kağıt ve kalem olur. Elbette bundan önce de senaryoyu okumanız ve yaratığınızın nereden geldiği hakkında fikir sahibi olmanız lazım. Hollywood’dan önce, pek çok reklam ve müzik klibinde çalışmışsınız. Bu işler size ne kattı? Hollyw o popü od’da kam ler isi era ön ml Onun ünde canav erden biri Patric olmayan e arlar, hayal n kT le ya fantas re sığmaya ratıklar, u atapoulos za . n tik dü nyası teknolojil ylılar, erle d nın kö o kenle rine b lu uyrun . Fincher’a teşekkür Bugünlerde hangi programları kullanıyorsunuz ve genç tasarımcılara hangilerini tavsiye edersiniz? Bu tamamen kişisel tercihlere bağlı bir seçim. Painter ve Photoshop, piyasada en sık kullanılan 2D programlar. Maya, Zbrush ve Mudbox ise 3D için en sık tercih edilenler. En temelde ise iyi bir tasarım için, her zaman bir kalem ve kâğıt yeterlidir. En iyi ekipman bile sizi iyi bir tasarımcı yapmaya yetmez. Tasarladığınız en garip ve “bunu kullanmama asla izin vermezler” dediğiniz ama sonunda çok beğenilen yaratık hangisiydi? Kariyerim boyunca, çok sayıda garip şey tasarladım. İçlerinde en garibi herhalde, kelimemi mazur görün Se7en (1995) filmindeki dildoydu. David Fincher’dan gelen ve Fransız olup olmadığımı sorduğu telefon konuşmasını hayatım boyunca asla unutamayacağım sanırım. Ona “evet” dedim ve bu işi yapabilecek en uygun kişi olduğumu söyledi. Eninde sonunda bu, delicesine zalim objeyi tasarlamalıydım. Filmde, sadece polaroid bir fotoğrafta görünüyordu, ama insanlar hâlâ hatırlıyor. Kesinlikle büyük bir etki yaptı. Küçük bir çaba ve büyük etki; David Fincher’a bunun için teşekkür etmeliyim... l Reklam ve müzik, sizi güncel akımlar dahilinde çalışmak konusunda bir hayli zorluyor. Böylece izleyicilerin ne istediği hakkında öngörü sahibi olabiliyorsunuz. Bu da film yapımcılığı adına iyi bir ilk adım. Güncellikle, kendi doğrularınızı birleştirmeniz anlamına geliyor. Dark City (1998) filmi, kariyerinizde yeni bir çığır açmış gibi görünüyor. Bu projedeki rolünüz neydi? Dark City, tüm işlerim içinde, hâlâ en çok gurur duyduğum film. İşe konsept tasarımcısı olarak başladım. Bir süre sonra, yapımcı ve yönetmen, beni prodüksyon tasarımcılığına yükseltti. Sanırım, filmdeki etkimin, Dark City dünyasındaki imajları yaratmaktan çok daha fazla olduğunu düşündüler. Tam olarak nasıl bir çalışma şekliniz var? Kafanızda önceden oluşmuş birtakım yaratıkları önünüze gelen projeye adapte ettiğiniz oluyor mu? Projeler bana gelir. Senaryoyu okurum, ve tasarıma başlarım. Ancak elimin altında birkaç projem de var. Senaryoya adapte edilmeyi bekleyen yaratıklar... Bu şekilde de çalıştığım oluyor. Yaratığım oyuncuya oturmalı Yaratıklarınızı ve filmdeki diğer bütün görsel imgeleri, uyumlu bir dünyada, birlikte yaşıyormuş gibi göstermek için neler yapıyorsunuz? Benim bakış açım ve tüm kariyerim, bu prensip üzerine kurulu; karakterler ve yaratılan dünya için tek bir tasarımcı! Bu şekilde kurduğunuz dünyanın daha bir bütün olarak görüneceğine şüphe yok. Ancak sektörde, kimi zaman, stüdyolar, disiplinleri ayrımak isteyebiliyor. Bu durumda, prodüksiyon tasarımcısı, yaratık tasarımcısı ve yönetmenin, sıkı iletişim içinde olması çok önemli. Ortaya sadece tek bir bakış açısı çıkmalı, o da yönetmenin bakış açısı olmalı. Bir şeyler yaratırken, o filmdeki gerçek oyuncuların görünüşüne de dikkat ediyor musunuz? Kesinlikle, karakterler ve onlara hayat verecek kişiyi mutlaka dikkate almanız gerekir. Karakterlerin hepsi senaryoda yazılıdır, ama onları oynayacak oyuncu, karaktere, yönetmenin istediği yönde bir biçim verir. Tasarımlarınıza, duygu katmaya dikkat etmelisiniz. Genelde, kendinizi, daha Demet Tuncer: Hayaller bitince hayat da biter ALİ DENİZ USLU Ö düllü oyuncu ve yorumcu Demet Tuncer, “Kaytan Dudak” müzikal standup gösterisiyle 17 Ocak’ta Garajistanbul sahnesinde. Kaytan Dudak; dobra, seksi, cilveli, çapkın, hem erkek, hem kadın, hem hazır cevap, hem zeki… Tuncer, hayata dair her şeyle, yarattığı karakterler ve söylediği şarkılarla sahnesini dolduruyor. Poptan saza, türküden caza olan geniş repertuvarıyla müzik dolu insan olma hallerini anlatıyor. Biz yaptığınızı “stand up” olarak tanımlıyoruz ama aslında siz terapi yapıyorsunuz. Hem kendinize hem izleyenlere. Ne dersiniz? Belki de “bilmeden” terapi. Aslında ben sadece gözlemlerimi paylaşıyorum. Bu keşmekeşte hep güçlü görünmeye çalışıyoruz ya, kimseye zayıf taraflarımızı göstermemek, hayal kırıklıklarımızı saklayacak yer bulamıyoruz ya... İşte ben o ortak paydaları yansıtıyorum. Ne öğretmek amaç ne de eğitmek. İnsanlar yalnız olmadıklarını görünce daha da rahatlıyorlar, hayata olan kalkanlarını indiriyorlar. Malum memleket çok hızlı değişiyor. Malzeme bol, şaka gibi bir ülke burası çünkü... Hikâyelerinizi bu anlamda da güncelliyor musunuz? Siyasal bilgiler de okumuş bir sanatçı olarak siyaseti gösterilerime katmamaya özen gösteriyorum. Memleketin yerine insan halleri daha kullanılabilinir malzeme benim için. Yoksa işin içinden çıkılmaz! Belli hikâyelerim var, onları nadir değiştiriyorum. Hele bir karakter yarattım, herkes onu istemeye başladı, kıskanmaya da başladım hani! Rus KGB ajanı “Demetlana”. Sahnenizde müzik var ve de bu sahnenizin vazgeçilmezi. Yelpazesi de çok geniş. Nasıl bir yaratım ve hazırlık süreci var gösterinizin? Senelerdir eğlence sektöründe farklı bir kulvara ihtiyaç olduğunu görüyordum. Televizyondan sonra uzun bir süre tiyatro ve müzikal performanslar yaptım ve sahnede şarkı söylemek için gittiğim her konserde oyunculuğum, adeta arenaya atlayacak gladyatör gibi aportta bekliyordu hep. “Kaytan Dudak” seksi, dobra, çapkın, bıçkın, cilveli. İşin özü yeni Türkiye’nin pek kabul etmediği bir karakter ve hikâye anlatıcı. Aslında bütün kadınların olmak istedikleri, erkeklerin de birlikte olmak istedikleri kadın tipi değil mi sence? Kaytan Dudak hem kadından hem erkekten pencereler barındıran bir gösteri. Hep kendimi yenmeliyim Bu arada ben “Müzikaldeki Hayalet”i unutamıyorum. Var mı ufukta yeni şeyler? Ben de unutamıyorum, 48 saniyelik kostüm changeler unutulur mu? “Müzikaldeki Hayalet” bana iki önemli ödül getiren müzikaldi; Afife Jale ve Sadri Alışık müzikal dalında en iyi kadın oyuncu. Beş farklı kadını oynamak benim için harika bir tecrübeydi ve oyunculuk anlamında beni iyi anlamda çok zorladı, sınırlarımı zorladı ama sonucu her şeye değdi. Ufukta müzikal yok şimdilik, enerjimi Kaytan Dudak’a veriyorum. Onu yurtiçi ve yurtdışı sevenlerle buluşturmak hedefim. Kadın ve mizah yine uzak, yine mesafeli. Kadınların özgürce gülebilmesi ve güldürebilmesi değişmesi gereken çok şey var sanırım. Bence bu dayatılmaya çalışılan bir yanlış çıkarım. En sevdiğimiz komedyenlerin anlattıkları kadınlar değil mi, onların komik tarafları değil mi? Birçok kadın komedi oyuncularımız, yazarlarımız yok mu? Bizleri gülmekten kırıp geçiren teyzelerimiz, halalarımız ve onların halleri yok mu? Kadınlar mizaha uzaksa neden hep komedide konu kadın da oluyor? Yıllarca erkeklerin tarafından bizi duydunuz, bizim ne düşünebileceğimizi yatırdınız sahneye. Bir kadının gözünden, algısından da hayatı paylaşmanın çok keyifli olacağına inanıyorum. Zaten kadın olmayı en iyi bir kadın anlatabilir. Bir de bundan yıllar önceki röportajımızda bana şöyle demiştiniz bir arkadaşınızla anınızı anlatırken; “Demet, skoru düşünme, yalnızca oyna” ve hâlâ oynuyorsunuz, iyi oynuyorsunuz. Çok sevdiğim çocukluk arkadaşım Burcu, masa tenisi oynarken bana bunu söylemişti, bana inanılmaz bir küpe oldu. Ben sadece inandığım, çok sevdiğim şeyleri yapmaya devam ediyorum. Benim en büyük kıstasım ne biliyor musun, provalarda ne kadar yorulursam, ne kadar terlersem o kadar iyi iş çıkacak derim, hele sahneden sucuk gibi iniyorsan ayaklarım zonkluyor, belim ağrıyorsa ohhhh değmeyin keyfime, ben her anına şükrediyorum! Uzun lafın kısası, ben insanlara dokunmayı seviyorum. akıllarında kalmayı, yüreklendirmeyi, dinlemeyi. Ben istediği, hayal ettiği işi yapabilme şansına sahibim ve her gün bunun için şükrediyorum. Skora bakmadan yavaş ama emin adımlarla devam ediyorum çünkü ben hep beni yenmeliyim diyorum. Demet Tuncer, “Kaytan Dudak” isimli müzikalstand up gösterisiyle hayata dair gözlemlerini paylaşırken saklayacak yer bulamadığımız zaaflarımızı, hayal kırıklıklarımızı yansıtıyor. İncitmeden, suç ve suçlu aramadan trajedilerimizi ironik bir şekilde şarkılı hikâyelerle anlatıyor. Öğretmek ve eğitmek derdi de yok. “Hep diplomat” olmanız istenmiş küçükken. Ve şimdi buradasınız. Var mı içinizde eksik hissettiğiniz ya da yarım kaldığını düşündüğünüz hayalleriniz? Hayallerin bittiği zaman hayat bitmiştir. Hayaller kuruyorum ve bu hayalleri gerçeğe dönüştürecek de harika bir ekibim var, çok şanslıyım. l alidenizuslu@gmail.com C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear