Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 27 TEMMUZ 2014 / SAYI 1479 Filistin’de El Fetih kamplarına Türkiye’den ilk giden Abdülkadir Yaşargün ile Mustafa Çelik’ti. Çelik, İsrail baskınında öldü. Yaşargün ise 7 arkadaşıyla Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını engelleyecek eylemler yapmak için Samandağ’dan giriş yaparken yakalandı. Poliste çekilen fotoğrafları. Filistin mücadelesine bakışımız da ideolojik Filistin halkının mücadelesini salt dini duygularla destekleyen İslami kesim, 1960 ve 70’li yıllarda İsrail’e karşı direnen Filistinlilerin mücadelesine karşı sessizdi. Çünkü o yıllarda direnişi örgütleyen FKÖ içindeki grupların çoğu laik ve MarksistLeninist idelojiye mensup Arap milliyetçilerinden oluşuyordu. O dönem Türk solunun önder kadroları El Fetih saflarında İsrail’e karşı cephede savaşıp şehitler verirken Türkiye’de sağ ve İslami kesim tarafından teröristlikle suçlanıyordu. 1980’lerden itibaren Filistin’de İslami Cihat ve Hamas direnişi başlayınca Filistin davasının bayraktarlığı İslami kesime geçti. Bu kez sessiz kalma sırası sol kesimdeydi. MİYASE İLKNUR Irak Baas Partisi tarafından kurulan Arap Kurtuluş Cephesi, Filistin Komünist Partisi mensuplarınca kurulan Halkın Partisi ve Filistin Halk Kurtuluş Ordusu’dan oluşuyordu. FKÖ, uzun süre Ürdün’de, bu topraklardan çıkarılınca da Lübnan’da eğitim kampları açarak dünyanın dört bir yanından gelen gerillalara askeri eğitim verdi. Başka uluslara mensup bu gerillalar Filistinlilerle birlikte İsrail ordusuna karşı savaştılar. El Fetih kamplarında 1968 kuşağından başlayarak 1980’li yıllara kadar Türkiye’den birçok devrimci genç de eğitim gördü ve İsrail’e karşı cephe savaşı verdi. El Fetih kamplarına Türkiye’den giden devrimcilerin sayısının 3 bine yakın olduğu söyleniyor. İsrail’e karşı cephe savaşında yaşamını yitiren Türk devrimcilerin tam sayısı bilinmiyor. Ancak ilk şehidin Abdülkadir Yaşargün’le birlikte El Fetih saflarına katılan Mustafa Çelik olduğunu söyleyebiliriz. Mustafa Çelik 8 Haziran 1969’da İsrail askerleri tarafından yapılan baskında can verdi. Türkiyeli devrimcilerin en fazla kayıp verdiği olay ise Nahr el Bared baskını oldu. Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Merkez Komite Üyesi Bora Gözen ve 7 arkadaşı, 21 Şubat 1973 günü Lübnan’ın Trablus şehrindeki Nahr el Bared kampında İsrail komandolarının sabaha karşı yaptığı baskında şehit oldular. Bora Gözen, Cafer Topçu, Gürol İlban, Şükrü Öktü, Kerim Öztürk, Yücel Özbek, Ali Kiraz ve Ahmet Özdemir’in şehit düştüğü baskında Faik Bulut, Ali Ergun ile Hüseyin Tüysüz yaralı olarak kurtuldular. Yaralı olarak BM askeri güçlerine sığınan Faik Bulut, İsrail askerlerine teslim edildi. Ölen sekiz Türk devrimci Filistin’deki Enternasyonalizm ve Halkların Kardeşliği Mezarlığı’na defnedildi. Faik Bulut ise İsrail’e götürülerek işkenceli sorgulamalardan sonra 7 yıl 2 ay hapis yattı. 12 Eylül darbesinden sonra Suriye üzerinden Filistin kamplarına katılan devrimciler de oldu. 1982 yılında Arnon Kalesi baskında da İmam Ateş ve Mustafa Çetiner İsrail askerleri tarafından öldürüldü. Bu baskınında yaralı olarak İsrail askerleri tarafından ele geçirilen Ahmet Eyüp Yasin İsrail’de yıllarca hapis yattı. 1980’den sonra yurtdışına çıkmak zorunda olan ve bu nedenle Lübnan’daki Filistin kamplarına katılarak İsrail’e karşı mücadele eden pek çok Türkiyeli devrimci yaşamını yitirdi. Bunlardan Kemal Ergin (1981), Hüseyin Gökdemir (1981), Mustafa Keskin (1982), Süleyman Tuğcu (1982), Kemal Çelik (1982), İsmet Özkan (1982), Abdülkadir Çubukçu (1982), Muhammet Atmaca (1982), Veli Çakmak (1982), Abdullah Kumral (1982), Semih Özbay (1982), Süleyman Kılıç (1983), Hanna Maptunoğlu (1984), Vedat Erdal (1984), Selahattin Kaya (1984) ve Kuvvettin Külekçi (1984) isimleri bilinenler. FKÖ saflarında İsrail’e karşı savaşarak can verenlerden biri de Cevat Saim Çelen’di. Teğmen Ali olarak da tanınan Çelen, 11 Ağustos 1985’te İsrail uçaklarının bombardımanı esnasında yaşamını yitirdi. 1960’ın sonları ile 1970’li yıllarda FKÖ saflarına katılıp savaşmak önemli bir prestij kaynağıydı. Filistin’e gidenler arasında kimler yoktu kimler? Hüseyin İnan, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Atıl And, Babetay Varol, Şahin Alpay, Cengiz Çandar. l F ilistin’e periyodik olarak neredeyse her beş yılda bir yaptığı operasyonların en kanlılarından birinin yaşandığı bugünlerde gerek dünyada gerekse ülkemizde gösterilen tepkiler ve tepkisizlikler kendi içinde bir çelişkiler yumağını da içinde barındırıyor. BOP’un mimarı ve bölgenin jandarması ABD ile Batı dünyası, Filistinliler tarafından üç İsrail gencinin öldürülmesini kınarken günlerden beri İsrail’in yaptığı operasyonlar sonucunda öldürülen yüzlerce sivilin öldürülmesi karşısında sessizliğini koruyor. Hatta İsrail’in bu kanlı operasyonunu bir savunma hakkı olarak görüyor. Türkiye’de ise hükümet ve hükümeti destekleyen İslami kesim bir ayı aşkın süredir Irak’ta IŞİD’in Şiilere yönelik yaptığı katliamı kınamaya bile çekinirken Filistin’e yaptığı kanlı operasyon nedeniyle İsrail’e olan tepkiyi Yahudilere karşı topyekun bir nefrete dönüştürmeye başladı. Bu nefret, Hitler’e övgüler dizecek boyuta ulaştı. Başbakan Erdoğan ilk kez bir seçime sarılacak bir mağduriyet öyküsünden yoksun girecekti ki bu kez imdada İsrail yetişti. Filistin halkının yaşadığı mağduriyet Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi malzemesi olmaktan kurtulamadı. Muhalefet Erdoğan’ı Filistin konusunda demeç vermenin ve mitinglerde İsrail’i tehdit etmenin ötesinde bir adım atmamakla eleştiri yağmuruna tutarken Başbakan Erdoğan ve yandaş medya muhalefeti, hatta Gezi olaylarında hükümeti eleştiren sol grupları Filistin konusunda sessiz kalmakla suçluyor. Oysa Filistin halkının mücadelesini Türkiye’ye tanıtan da Filistin halkıyla birlikte İsrail’e karşı cephe savaşı veren de Türkiye sol hareketinin önder kadrolarıdır. İslami kesimin Filistin davasını sahiplenmesi 1980’li yılların ortalarında Mısır’daki İhvan hareketinin uzantısı olan Filistin İslami Cihat Örgütü ile Hamas’ın bölgede güçlenmesiyle başlar. Filistin halkının İsrail’e karşı örgütlenmesi 1948 Bora Gözen Deniz Gezmiş tayin etme konusunda ilk adımı attılar. 1959 yılında Yaser Arafat önderliğinde kısa adı El Fetih olan “Harakat Tahrir Fatah” örgütünü kurdular. Silahlı mücadele yolunu kullanarak Filistin’in kurtuluşunu sağlamayı amaçlayan örgüt, dönemin tüm siyasal hareketlerinden militanlarını çatısı altına toplamayı başardı. Örgütün ilk bürosu Cezayir’de açıldı. Çin, Vietnam, Kore’den eğitim ve silah yardımı gören El Fetih militanlarına Asya’dan Latin Amerika’ya kadar gerilla mücadelesi veren örgütler de eğitim desteği sağladılar. 1964’ten itibaren Filistin Kurtuluş Örgütü adı altında toplanan örgütler, İsrail’e karşı silahlı mücadeleyi başlattılar. FKÖ çatısı altında El Fetih, Filistinli Hıristiyan bir aileye mensup olan George Habbaş tarafından kurulan Marksist Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), bu örgütten ayrılanlar tarafından Nayef Havatme önderliğinde kurulan Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi, yine Habbaş grubundan ayrılan Filistin Kurtuluş Cephesi, Suriye Baas Partisi tarafından kurulan ElSaika, savaşından önceye rastlar. Ancak küçük çaplı çatışmalarda İsrail’e karşı pek bir başarı elde edemeyen bu örgütler zaten 1948 savaşında Arap ordularının yenilgisiyle dağılmıştır. Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’ın öncülük ettiği Arap Milliyetçiliği hareketi kapsamında Filistin’e verdiği desteğe diğer Arap Birliği üyeleri etkin bir şekilde katılmayınca Filistinliler kendi kaderlerini Faik Bulut O dönemde Türkiye’de sağ ve İslamcı çevreler Filistin’e gitmeyi terörizmle eşdeğer görüyordu. Bizi sadece komünist ve terörist olarak değil “Allahsız gavurlar” olarak görüyordu bu kesim. Bu düşünce yapısı 12 Mart ve 12 Eylül darbecileri ve ABD’nin bakış açısıyla uyumluydu. Filistin’e gitmek demek Türkiye’ye büyük bela getirmek demekti. O çevrelerden Filistin’e gidip gelen sol kesime yönelik ihbarlar da oluyordu. İslam ülkelerinin birçoğunda aynı şey yaşanıyordu. ABD’nin “yeşil kuşak” projesi çerçevesinde Afanistan’da mücahit savaşını başlatan ve önderlik edenlerden biri Filistinli Abdullah Azam’dır. Filistin mücadelesine bir yararı dokunmamıştır ama Afanistan’da SSCB’ye karşı savaşı örgütlüyordu. Keza Arap ülkeleri Filistin için kılını kıpırdatmazken Afgnasitan’daki mücahitlere milyon dolarlar yağdırıyordu. İsrail cezavlerinde dinci Filistinliler bizim yaptığımız açlık grevlerine katılmıyor, hatta bizi ihbar ediyorlardı. Ancak Hamas gibi örgütler ortaya çıkınca gerek bizim İslami çevreler gerekse Arap ülkeleri olaya müdahil oldular. Hamas’ı ortaya çıkaran da petrodolar zengini ülkelerdir. Tabii Arafat’a altenatif bir güç yaratmak isteyen İsrail’in de gözyummasıyla. İsrail kuşatması altındaki topraklarda FKÖ’ye bir kuruş yardım yapılmasına engel olan İsrail Hamas’a gelen yardımları görmezden gelmiştir. Bu örgütler ve onları destekleyen ülkeler meseleye dini perspektifle bakıyordu. Amaç; kutsal Kudüs’ü kurtarmak. Demirel bile Kudüs’ü kurtarma Komisyonunun üyesiydi. l George Habbaş ve Yaser Arafat. CHP’nin Filistin karnesi İsrailFilistin geriliminin doruğa ulaştığı 1960’lı ve 70’li yıllarda Türkiye sağı ve İslami kesimi hem bu davaya hem de Filistin halkının mücadelesini yürüten FKÖ’ye karşı mesafeli olmanın ötesinde oldukça soğuk yaklaşıyordu. Hatta ABD ve Batı ülkelerinin yaptığı gibi terörist örgüt olarak görüyordu. Tabii bu örgüte destek veren Türkiyeli devrimcileri de... Türk sağının bu bakışında FKÖ içerisinde Marksist George Habbaş’ın başını çektiği FHKC’si ve FHKPC’den kopan diğer Marksist örgütlerin güçlü olmasının payı büyüktü. Bir de FKÖ’ye dünyada destek veren ülkelerin Sosyalist Blok, bağlantısızlar ve Arap dünyasındaki BAAS’çı rejimler olması da bu olumsuz bakışı pekiştiriyordu. 1976’da İstanbul’da yapılan İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları Konferansı’nda Türkiye FKÖ’nün Ankara’da temsilcilik açmasını kabul etmesine karşın MC hükümeti bu kararı yaşama geçirmedi. Temsilcilik açma konusunu görüşmek üzere Türkiye’ye gelen FKÖ yöneticileri MİT tarafından gözaltına alınarak sınır dışı edildi. FKÖ ancak 1979’da CHP hükümeti döneminde temsilcilik açabildi. Aynı yıl, 15 Temmuz 1979’da 4 Filistin gerillası Ankara’daki Mısır Büyükelçiliği’ni bastı. Elçiliği korumakla görevli iki güvenlik mensubunun hayatını kaybettiği baskında elçilikteki 20 kişi rehin alındı. CHP hükümetinin isteği üzerine FKÖ devreye girdi. Ebu Firaz başkanlığındaki bir heyet Ankara’ya gelerek FKÖ militanları Ankara’daki Mısır Büyüelçiliği baskını sonrasında teslim olurken. Filistinli gerillalarla görüşüp teslim olmalarını sağladı. 15 Temmuz’da Filistinli gerillalar teslim oldular. Teslim olan gerillaları almaya giden dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’in gerillaları öpmesi ve onlarla kucaklaşması sağ muhalefet tarafından skandal olarak nitelendirildi. AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, “Türk polisini ve bekçisini şehit eden canileri kucaklayıp öpen ve makam arabasına bindiren bir içişleri bakanı, bir gün bile görevde kalamaz” diye demeç verecekti. MHP lideri Türkeş ve CGP Başkanı Feyzioğlu da benzer açıklamalar yapıyordu. Elçilik baskınından 20 gün sonra da FKÖ’nün Ankara’da büro açması için protokol yapıldı. 15 Ağustos 1979’da büro açıldı. 5 Ekim 1979’da da FKÖ lideri Yaser Arafat Başbakan Ecevit’in davetlisi olarak Türkiye’ye geldi ve Başbakanlık konutunda ağırlandı. l Hasan Fehmi Güneş, FKÖ militanlarını öptüğü için siyasi lince uğradı. Türk sağı Filistin davasını keşfediyor FKÖ’nün Filistin mücadelesinde öncü ve etkin olduğu yıllarda, laik ve Marksist çizgide olduğu 1960 ve 70’li yıllarda Türk sağı ve İslamcı kesim Filistin halkının mücadelesine sessiz kaldılar. Bu kesimlerin Filistin davasına destek olmaları için 1980’lerden itibaren Filistin İslami Cihat Örgütü’nün, 1990’lardan itibaren ise Hamas’ın bölgede kontrolü ele geçirmesi beklenecekti. Önceleri hayır kuruluşları şeklinde ortaya çıkan İslami Cihat, camilerde ve üniversitelerde örgütlendikten sonra İran İslam Cumhuriyeti’nin de desteğiyle bölgede büyüdü. Barış sürecinde FKÖ’nün tavrını pasif bulan kitleler İslami Cihat’la 1990’larda da Hamas çatısı altında birleştiler. İslamcı örgütlerin Filistin’de kontrolü ele geçirmesiyle Filistin mücadelesi de milliyetçi bir davadan çok İslamcı ve ümmetçi bir davaya dönüşünce Türkiye’deki İslamcı kesim de Filistin mücadelesini sahiplenmeye başladı. İslamcı yazar Abdurrahman Dilipak bu çelişkiyi yıllar sonra dile getirip solculardan özür diledi. Dilipak, bir televizyon kanalında, “Ben Filistin davasına sahip çıkan sol hareketi uzun süre yalnız bıraktığımız için özür diliyorum. Şahsen ben her zaman ilgili oldum, ama genel olarak İslami çevrenin yeterli ilgiyi göstermediğini söylemek gerek.” Hamas’ın Filistin’de laik çevrelerle mücadelesi ve FKÖ’yle ara ara silahlı kavgaya girişmesi Türkiye’deki sol kesimin bu davaya eskisi kadar sahip çıkmamasına neden oldu. l C M Y B