29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

25 MAYIS 2014 / SAYI 1470 7 Caz Türkiye’de henüz popülerleşmedi TÜRKÜ ŞAHİN S ibel Köse, cazın matematiğinin ürküten ayrıştırıcılığını birleştiricilikle değiştiren, çok donanımlı ve içten bir müzisyen ve eğitmen. Müzisyen kimliğini Türkiye ve Avrupa’da gerçekleştirdiği birçok projeden tanıyoruz, ancak Sibel cazla ilgilenenlerle deneyimlerini paylaştığı caz vokal atölyeleri de yürütmekte... Caza olan ilginiz ODTÜ’de mimarlık okuduğunuz yıllara dayanıyor sanırım.. Dinlemeye daha önce, ortaokul, lise yıllarında başlamıştım aslında. Erol Pekcan, Hülya Tunçağ, Teoman Baber, Yavuz Aydar ve Şebnem Savaşçı’nın radyo programlarından kayıtlar yapıyor, dinliyor, müzik dükkânlarının arşivlerinden bulabildiklerimi kopyalıyordum ilk başta. Amerikan Kültür Merkezi’nin kütüphanesine giderdim sık sık. O dönemde notalara ulaşmak hayli güçtü örneğin. Bu kütüphanede caz standartları olarak kabul edilen şarkıların bestecilerinin albümleri vardı; Cole Porter, George Gerhswin, Rodgers and Hart gibi müzikal bestecilerinin songbook’larından şarkılar kopyalar, cazla ve müzisyenlerin biyografileriyle ilgili kitaplar okurdum. Üniversite yıllarında bu müziğe ilgi duyan farklı fakültelerden arkadaşlarımla ilk kez müzik yapmaya başladık. Daha sonra Tuna Ötenel gibi usta bir müzisyenle söylemek benim şansım oldu. Cazın Türkiye’de popülerleşmesi nasıl ve ne zaman seyretti? Bir de Sibel Köse Atölye adı altında cazseverler için açtığınız bir caz vokal atölyeniz var, öğretiniz hangi yönlerde oluyor? Cazın Türkiye’de gelişim göstermekle birlikte çok da popülerleştiğini düşünmüyorum. Daha fazla sayıda nitelikli konser ve festivaller düzenleniyor, ya da ilgi artıyor olabilir ancak İstanbul gibi koca bir metropolde birkaç kulüp dışında bu müziği icra edecek ya da izleyecek mekân olmaması üzücü. İletişimin yaygınlaşması, bilgiye ve arşivlere ulaşılabilirliğin kolaylaşması olumlu gelişmeler. Daha çok albüm üretiliyor belki son dönemde. Ancak ne medyada hak ettiği yeri bulabildiğini ne de açılım sağladığını düşünüyorum. Üretim söz konusu olduğunda organizasyon, mühendislik, prodüksiyon, tanıtım gibi farklı alanlarda uzmanlaşmış kişi ya da kuruluşlara ihtiyaç oluyor. Plak şirketlerinin başta korsan yayıncılık olmak üzere çeşitli krizlerden güçlükle ayakta durabildiği bir dönemde bir müzisyenin tüm bu işleri kendi üstlenmesi çok zor ve bence çok da verimli olmuyor. 1999’da Ankara’da Gordion Akademi’de başladık ilk kez. Polonya’da 1990 ve 1996 yıllarında iki kez caz yaz okuluna öğrenci ve asistan olarak katılmıştım. O dönem Deborah Brown, Rachel Gould, Elli Wright, Joe Lee Wilson gibi vokalistlerin yer aldığı bu yaz okuluna son 7 yıldır eğitmen olarak çağrılmaktayım ve bu yaz da Kevin Mahagony (ABD) ve Janusz Szrom (Polonya) ile birlikte bu görevi üstleniyoruz. Türkiye’de de buna benzer bir ortamın yakalanabilmesi adına şarkı söylemek isteyen cazseverlerle bir araya Sibel Köse Türkiye’nin yurtdışında da tanınan, ismi ilk akla gelen caz sanatçılarından. Öğrencilik yıllarında profesyonel caz şarkıcılığına bir de eğitmenliği ekledi. Ankara Gordion Akademi’de başladığı eğitmenliğini Caz Vokal Atölyesi’nde sürdürüyor. Köse’ye göre caz Türkiye’de gelişim göstermekle beraber yeterince popülerleşmedi. gelerek çalışıyoruz. Birlikte değerli müzisyen arkadaşlarımızla birlikte şarkı söylüyor, deneyim ve birikimimizi paylaşıyor, hem caza dair farkındalığımızı artırıyor hem de topluluk içinde şarkı söylemeye ve kendimizi gerçekleştirmemize engel olan korkularımızla yüzleşiyoruz. In my Merry Oldsmobile ve Shiny Stockings gibi dönem şarkılarını bugün yorumlamak nasıl bir his? Shiny Stockings hele bir de Count Basie Orkestrası çalıyorsa kendi adıma her zaman zevkle dinlediğim bir şarkı. Bugün yorumlamak yaratıcılıktan çok belli bir dönemi, yaklaşımı anlamak adına kıymetli. Yeni bir şeyler üretirken anladıklarınızı yeniden ama bugünün anlayışıyla yeniden yorumlayabilirsiniz. “Öğretmek” gibi bir niyetle yola çıkmadım, hedefim daha çok “paylaşmak” oldu. Kendi başına ilerlemenin zor ve çetrefilli olduğunu bildiğim için, katılanlarla müzisyenleri bir araya getirmek, şarkı söylemeye ve bunu özellikle grup içinde yapmaya teşvik etmek, çeşitli kaynak ve çalışma malzemelerinden haberdar edip kendilerini geliştirebilecekleri bir yol geliştirmekte rehberlik etmek, caza dair kavramları ise en iyi bildiğim ve en çok söylediğim repertuvar olması açısından caz standartlarından yola çıkarak gerçekleştirmekti. Yurtdışında en çok hangi ülkelerde ya da hangi sanatçılarla söylediniz? En sık gittiğim ve en çok sahne aldığım ülke şüphesiz Polonya oldu. Uzun zamandır ülkemizde yaşayan Janusz Szprot’un teşvikiyle ilk kez gittiğim bu güzel ülkeyi ve müzisyenlerini çok seviyorum. 1990’dan bu yana gidip geldiğim için de birkaç kuşak müzisyenle tanışma, müzik yapma, eğitim çalışmaları, festivaller, kayıtlar, radyo, TV programları, konserle; hayatın pek çok anını paylaştık. Henryk Majewski, Jan Ptaszyn Wroblewski, Janusz Muniak gibi eski kuşak, Andrzej Jagodzinski, Jarek Smietana, Henryk Miskiewicz, Tomasz Szukalski, Robert Majewski, Adam Cegielski, Czeslaw Bartkowski ve daha burada sayamadığım pek çok değerli müzisyeni tanımak, Michael Urbaniak, Tomasz Stanko gibi dünya çapında yıldız olmuş Polonyalı ustaları dinlemek, Kryzstof Komeda, Jerzy Wassowski gibi bestecilerin müziklerini dinlemek çok değerli benim için. Janusz Szprot’un Türkiye’de “Polonezköy” ismiyle basılan benim de vokalist ve söz yazarı olarak yer aldığım albümü Polonya’da “na tureckim dwanie” (Türk Halısının Üzerinde) adı altında basıldı. Son olarak da Pulawy Caz Yaz Okulu’nda Bogdan Holownia (piyano), Bronek Suchanek (kontrbas), Kazimierz Jonkisz (davul) ile birlikte verdiğimiz konser kaydı “Just Friends” adı altında albüm olarak basıldı. Son dönemde yakın zamanda İstanbul’a yerleşen New York’lu caz gitaristi Dave Allen’le birlikte de konserler veriyoruz. Fransa da benim için önemli bir ülke oldu. Paris’in bir dönem New York’tan sonra cazın ikinci adresi olmasının anlaşılır sebepleri var. Kuşadası’nda “Üç Boğa” ismindeki kulübünde ve organizasyonunu üstlendiği festival, konser ve kayıtlarda Fransız ve Türk müzisyenlerini bir araya getiren Füsun Levent Tuna Ötenel’in Fransa’da basılan albümlerine de emek vermiştir. Benim de Ahmet Gülbay ve Jean Loup Longnon ile tanışmamı sağlamış, birlikte yaptığımız projelere maddi manevi her türlü desteği vermiştir. Ahmet Gülbay’la “Bossa Lova” albümünü yaptık. Jean Loup Longnon ile ise quintet’ten big band’e kadar uzanan farklı gruplarda konserler verdik, Fransa’nın farklı bölge ve şehirlerinde, Rusya ve Senegal’de festivallerde yer aldık, kayıtlar yaptık. Yunan asıllı davulcu Jean Pierre Gallis’in Fransız müzisyenler Alexander Tassel, Guillaume Naturel, Frank Avitabile, Christian Brun, Michel Zenino ile birlikte kaydettiği “Songseeker” albümünde solist olarak yer aldım. En son geçen yaz Jean Loup Longnon Big Band’le iki konserde solist olarak yer aldım. Hollandalı harika piyanist Michiel Borstlap ile hem Hollanda’da hem Türkiye’de festival ve konserlerde yer aldık. l Fotoğraf: VEDAT ARIK Dünya sazı yeni keşfediyor M Saz ustası Mansur Bildik sazı dünyaya tanıtmış müzisyenlerden. Dersim’de başlayıp Viyana’ya kadar uzanan yolculuğunda müziği pusulası olmuş. Bu coğrafyanın acılarını, umutlarını, dertlerini dünyaya anlatırken onları da saza âşık etmiş. ansur Bildik büyük bir saz yabancı müzisyen ve sanatçıyla derneğin ustası. Dersim’den başlayıp gelişiminde önemli de rol oynamış. Şimdi de Viyana’da devam eden müzik eğitimlerine de farklı onlarca kulvarda devam serüvenini “benimki gönüllü sürgün” ediyor. diye özetliyor. 16 yaşından beri hasretini Sazı, bağlaması onun için eli ayağı demek. yanında taşıdığı Dersim’i hiç aklından Bir uzvu olmuş bağlama. Tüm dünyaya müzik çıkarmıyor. Ne zaman Dersim dense ile ulaşmış Bildik, ona göre dünyanın “en ince bir sızı, buruk bir mutluluk kaplıyor güzel ve en ruhlu çalgısı bağlama”. Bildik, saz içini. Bildik, Dersim’de Alevi deyişleriyle kültürünün küçümsenmesinden yakınıyor. büyümüş. Babası “pir”miş. Elbette Dünya salonlarında ayakta alkışlanırken bu babasından öğrenmiş saz çalmayı. Hiç önyargının bir an evvel kalkması gerektiğini unutmuyor babasının evde saz çaldığı düşünüyor. Hem yalnızca Avrupa değil, tüm anları... “Evde çıt yok, yalnızca saz. Sonra dünya sazı yeni keşfediyor. Zaten ona göre insanlar hıçkıra hıçkıra, ağlıyor, coşuyor... saz en iyi kültür elçisi. Viyana Saz Derneği İşte benim de o günlerde düştü içime bu de buradan doğmuş. Bildik, Viyana’da alev...” diyor. Bildik, babasını Anadolu’nun çığlığı sazı kabul 12 yaşındayken kaybetmiş. ettirdi. Konservatuvarda saz İşte o zaman sefalet ve eğitimi verilmesini sağladı. Fransız, yoksulluk dolu günler Afgan, Belçikalı ve Türkiyeli başlamış. Ama gönlündeki müzisyenlerden oluşan bir Mansur müzik tutkusu pusulası Bildik Ensemble’ı kurdu. Tüm olunca yolunu kaybetmemiş. bunları konuşurken şimdi her Önce, Adana’ya, Halkevi’ne gördüğü yerden bir saz aldığını gidip bağlama öğrenmiş. anlatıyor, evdeki sazlarının sayısını Sonra ise durak İstanbul! o da bilmiyor; “Küçükken bir saz ALİ DENİZ Taksim Büyükparmakkapı alabilmek için neler çektiğimi USLU Sokak’taki Zekai Beşgül’ün hatırlayınca evimde bir saz kahvesi... Bu arada 1975 cenneti kurdum. Sazın kutsallığına yılında TRT’nin açtığı, ön dinleme inanıyorum ve onları biriktiyorum” diyor. Saz sınavını en iyi derece ile kazanmış ve eğitiminde ise “ustaçırak” ilişkisinin önemine TRT’de Tunceli yöresi saz sanatçısı dikkat çekiyor, “Sazın ruhunu bilgisayardan sıfatıyla çalışmaya başlamış. 19761980 öğrenemezsiniz!” diyor, ve ekliyor “Sazı evin yılları arasında Avusturya’dan İngiltere’ye en güzel köşesine asmak gerek, bir saz kadar tüm Avrupa ülkelerinde solo ve alırsanız onu gönlünüze alırsınız demektir.” gruplar halinde çalışarak müzik Bildik, Avrupa’daki çalışmalarını piyano serüvenini sürdürmüş. 1980’de ise ve armoni üzerine yoğunlaştırarak Batı ile Viyana’ya yerleşmiş. Zorluklar ve Doğu müziği arasında bir köprü kurmaya imkansızlıklar içinde yoğrulup emeğin devam ediyor. Tüm tecrübelerini de yaptığı değerinin ne olduğunu iyi tecrübe eden sayısız televizyon ve radyo programlarında Bildik, uzun süredir Mozart’ın şehri paylaşıyor. Birçok festivale saz virtüözü Viyana’da bağlamayı herkese tanıtmış ve olarak katılıp, sazın yolculuğunu konferans sevdirmiş durumda. Öyle ki dünyanın ve seminerlerle anlatıyor. Bildik, “Sazın her yerinden onlarca öğrencisi var. Tabii değerlerini, hikâyelerini ve felsefesini bunun geçmişini de anlatmalı. Bildik, anlatmamız gerekli. Bunu da öncelikle 1984 yılında 125 yıllık geçmişi ve kendi coğrafyamızda yapmamız önemli. geleneği olan Franz Schubert Türküler dünyayı, hayatı anlatır. Bunu herkese Konservatuvarı’nda saz öğretimine duyurmamız önemli” şeklinde özetliyor. Ve başlamış. 1993 yılının yazında Türk halk röportajını “En son Dersim’e öğrencilerimle müziğinin tanıtımını kurumsallaştırmak gittim, sazlarımızı alıp babamın mezarına arzusunun ilk adımını da atmış. Viyana çıktık. Ona saz çaldık, özlem giderdim” diye Saz Derneği’nin temellerini atıp, bitiriyor. l başkanlığını yapan Bildik, pek çok yerli alidenizuslu@gmail.com Ödevleri kitap oldu! A Eğitimli aile başa dert! Eğitimleri gerçekleştiren drama uzmanları ilelerin sosyokültürel düzeyi arttıkça Nedim Saban ve Asuman Çakır’ın çocukların yaratıcılığı ve hayal gücü gözlemlerine göre, beklenenin aksine, genel düşüyor, hatta yıkıma uğruyor! olarak sosyokültürel seviye arttıkça yaratıcılık Annebabası eğitimli olan çocuklar, başarı ve hayal gücü düşüyor. Toplumsal genel konusunda daha çok kaygı duyuyor ve hayal kaygılar, düşler ve hayaller de öğrenilen veya güçlerini baskılıyor. öğrenilecek olan bir olgu olarak görülüyor. 21. Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı’nca Çalışmalardan çıkan başka bir saptama (YEKÜV) Avrupa Birliği Demokratik da, “Ailenin çocuklar üzerinde özellikle pasif Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi Hibe baskıyla kurdukları hayallerini, çocukların Programı kapsamında yürütülen “Demokrasi olgunlukla karşılayıp, anlayarak, ve Haklarım İçin Buradaydım o yönde hareket ediyor, durumu Buradayım ve Burada Olacağım” kabullenip kendisinden başka bir başlıklı proje, İstanbul’un Adalar, şey beklenemeyeceğine inanıyor.” Avcılar, Kadıköy, Şişli ve Beyoğlu YEKÜV yetkilileri, drama ilçelerinde öğrenim gören eğitimleri öncesi İstanbul 1114 yaş grubu öğrencilere Üniversitesi öğretim üyeleri ile demokrasi ve insan hakları seçilen öğrenciler arasında kavramlarını öğretmeyi amaçlıyor. gerçekleşen algı tespitine yönelik Projenin drama ve rol üstlenme FİGEN toplantılarda da benzer bir oyunlarından oldukça çarpıcı ATALAY sonuç gözlendiğini vurguladılar. sonuçlar elde edildi. Üsküdar’daki Ata İlkokulu 4. sınıf öğrencileri kitap yazdı! Öğretmenlerinin mezuniyet ödevi olarak birer kitap yazarak, resimlemelerini istediği öğrenciler, birbirinden güzel öyküler yazdılar. Sonra da tüm öyküler, dijital baskıyla kitap haline getirildi. l Arkadaşlık sihirlidir My Little Pony’nin “Arkadaşlık Sihirlidir” temalı resim yarışmasına başvurular başladı. Yarışmaya 46 yaş aralığındaki çocuklar katılabiliyor. Son başvuru tarihi 30 Haziran olan yarışma ile ilgili ayrıntılı bilgi için: www.ponydunyasi.com l Bu gözlemlere göre de, eğitimli ailelerin çocukları, kendi görüşleri yerine, ailelerinin kendileri için uygun gördüklerini ifade ediyor ve bu durumu benimsiyor. Proje ile yaratıcı drama ve rol üstlenme oyunlarıyla çocukların hayal gücünü harekete geçirerek, insan hakları ve demokrasi kavramlarını içselleştirmeleri hedefleniyor. Proje etkinlikleri, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından kamera kaydına alınıyor. Kamera kayıtlarından oluşacak belgesel, eylül ayında gösterilecek. l figenatalay@yahoo.com C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear