Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 NİSAN 2014 / SAYI 1463 3 Ahlaken temizlenmesi gereken bir toplumuz ESRA AÇIKGÖZ B üşra Ersanlı, bir profesör. Siyaset bilimci. Orta Asya/Kafkasya Türk dünyası uzmanı. 28 Ekim 2011’de gözaltına alındığında, büyük bir karalama kampanyasıyla bu vasıflarının yanına kendisiyle hiç alakası olmayan bir sıfat daha eklenmeye çalışıldı: “terörist”. Oysa hayatı boyunca şiddetsiz bir dünyadan yana tavır aldı Ersanlı, Kürt sorununun çözümünü demokratik yollarda gördü. O nedenle buna karşı dünya çapında destek kampanyaları düzenlendi Ersanlı için. 13 Temmuz 2012’de serbest bırakıldı, ancak dava hâlâ sürüyor. Ersanlı da dokuz aylık cezaevi sürecini Can Yayınları’ndan çıkan “Bulut FalıBir BDP’linin Cezaevi Tanıklığı” kitabında anlatıyor. Bu bir günlük değil, aksine kendisine yollanan mektuplara ağırlık vererek Türkiye siyaset ve yargı dünyasının bir profilini çıkarıyor bize. Kitabınızı konuşmaya gelmiştim ama röportaj seçim sonrası olunca sizden bir değerlendirme almamak olmaz. Nasıl değerlendiriyorsunuz seçim sonuçlarını, balkon konuşmasını? Aslında lider anlayışı Türkiye’de henüz değişmedi, demode bir lider anlayışı var. Paylaşılan kararlara henüz bu ülke alışmadı, bunun ana nedeni demokratik uygulamaların yaygınlaştırılmaması. Şimdi sadece “adamını seçmek” gibi bir siyasi anlayış var. Bu şekilde demokrasi olmaz. Şu anda sadece barış sürecinin tehlikeye girmemesini dilerim. O da hükümetin değil, Kürt siyasal muhalefetinin kararlı olmasıyla alakalı tabii. “Adamını seçmek” lafı seçimin cinsiyetçi yapısını da çok iyi anlatıyor. Tabii “adam”ını seçmekte zaten kadını seçmemek de var. Geçen sefer iki belediye başkanı kadındı, şimdi dört oldu. Halbuki 81 merkez belediye var. Kadın belediye başkanlarının da zaten ikisi BDP’nin. BDP’nin kazandığı 20 ilçenin de başkanı kadın. Bir de eşbaşkanlık var, biliyorsunuz. Bu cinsiyet ayrımını kırıyor. Eşit temsilin zorunlu olduğu ön plana çıkıyor. Ben de bu yüzden bu partideyim. Öyleyse BDP’li olduğunuz için yaşadıklarınıza, tutuklanmanıza ve dolayısıyla “Bulut Falı” kitabınıza gelelim. 58 yaşına kadar hiçbir partiye üye değilken, neden BDP’de yer aldınız? Siyasi faaliyetin bu şekilde olanını; şeffaf olmayan, denetlenemeyen, paylaşılmayan durumların içinde olmayı hiç sevmiyorum. Kadınlar eş görüldüğü, bu alanda çok teşvik olduğu; diğer ilkeleriyle de Türkiye ortalamasının çok daha ilerisi için bir umut yarattığından BDP’deyim. Profesör olabilmiş bir Türk aydınının düşünsel yapısının net olarak bu olması, neden bu denli yadırganıyor, anlamak güç! Tam da “profesör olabilmiş bir Türk aydını” olduğunuz için bu radikallik sayılıyor. Hiç değil, aslında en normalini yaptım. Eğer burası demokratik bir ülke olsaydı, partiye üye olmadan, bu konunun daha etraflı araştırmasını yapıp, projeler yürütürdüm. Ama çok büyük haksızlık yapıldığı için vicdanım bizzat orada olmamı gerektirdi. O kadar; daha gerisi yok! Hayatı boyunca barışı savunmuş, şiddetle alakası olmayan birini, terör örgütü yöneticisi olarak düşünmesi, araştırmadan bodoslama toplayalım gitsin yaklaşımı çok çirkin. Bu çirkinlikler devam ediyor. Biz paraleldik, şimdi başkası paralel oldu. O biter, öteki olur. Sürekli bir “iç düşman”la yaşama ihtiyacı duyan bir siyasi liderlik batmaya mahkumdur. Meseleyi ne dine çekmek istiyorum ne de başka bir şeye. Çünkü meselenin özü aslında “ben bilirim”, Fotoğraf: UĞUR DEMİR Baskının çok net oluşu ve ülkesini seven bir insanın bu girdaptan çıkmak için mücadele edişi. Büyük bir karalama kampanyası yapıldı sizinle ilgili... Açıkçası fazla şaşırmadım. Beni yakalamaya gelen terörle mücadele polisinin ürkek ve çekingen olduğunu gördüm. Yanlış bir şey yapıldığını hisseden insanların, Kürtlerin muhalefet siyasetine böyle bir saldırı gerçekleştirmek için kurmaca iddianame ve suçlama atmosferi yaratacakları belliydi. Aynı günlerde beni destekleyenler çok oldu, böyle olunca halkı ikna etmek için ilkel suçlamalar yaptılar. Sessiz dursalardı tutuklamayı mahkemenin o suçlamalarla yapması zor olacaktı. Ama evet, çok acayip şeyler yaptılar. Mesela İmralı’ya gitmek için kaçırılmak istenen feribot olayında bile adımı andı televizyonlar. Eski eşinizin Musevi olmasından, Doğu Perinçek’in eski baldızı oluşunuza kadar her şeyi çıkardılar önünüze... Bu üslup, nelerden suç çıkarıldığını çok güzel gösteriyor. Ayrımcılığın içine işlediği bir sağ politika var Türkiye’de. Zaten muhafazakârlık ailenin, hiyerarşinin üstün değerler olduğuna, insanlar arasında eşitsizlik olduğuna inanır ve düzenin korunması için hiyerarşinin yarattığı baskı kabul görür. Ama tabii muhafazakârlığın bazı iyi noktaları da var, ama yeni muhafazakârlık, yeni sağ derken onları da ortadan kaldırdılar. Mesela, insanların özelini ortaya sermek, her yerde her şeyi konuşmak, bunları inanmış insanlar yapmaz! Yine de “terör” Türkiye’de her zaman prim yapan bir gerekçe. Ona kanıp, çevrenizden uzaklaşanlar oldu mu? Olmadı. Hiçbirimiz ciddiye almadık ki. Akademide ayaklanma dersi vermişim. Öyle bir müfredat yok ki dünyada. Kadın bakış açısıyla siyasete giriş dersi vermem suç sayıldı. KADER için bir erkek meslektaşımla yazdığım bir kitaptı bu. Paylaşarak bilgi üretmeliyiz Dava devam ediyor... Temmuzda mahkeme. Silivri’de olmayacak galiba, 3. Ağır Ceza Mahkemesi bakacak. Neden temmuza kadar bekleyecek, bilmiyorum. Herhalde cumhurbaşkanlığı seçiminden önceki döneme denk getirilmiş. Kitapta duygusallığın en yükseldiği nokta, cezaevinden çıkışınızı anlattığınız anlar... O haksızlığın sivrildiği bir nokta. Bana dokundu. Arkadaşlarımın üçbeş ay, bir yıl daha içerde kalması gibi dramatik bir şeyden bahsetmiyorum, bizi değil üç ay, üç gün bile tutma hakları yokken, böyle rasgele alıp bırakmaları çok ağrıma gitti. Ne öğretti bu yaşadıklarınız size? Türkiye siyasetçilerinin on fırın ekmek yemesi gerekiyor. İstihbarat dahil. Yargının gerçekten çok zayıf olduğunu ve düşman hukukuna sığınmaktan başka çareleri olmadığını düşünüyorum. İç düşman ilan etme durumu hâlâ devam ediyor ve bunun adına ileri demokrasi deniyor. Aslında ülkeye dair bildiğim bütün tezatları daha da kuvvetlendirdi yaşadıklarım. Bir de bu kitabı yazarken Türkiye’nin ihtiyacı olan şeyin paylaşarak bilgi üretmek olduğunu öğrendim. Artık sosyal bilimlerde kendini içine katmadan, eski tür “bilim adamı” soğukluğunda yapılan çalışmaların değeri azaldı. Bir otoritenin dersi ya da bildirimi olarak bilginin gelişemeyeceği; dolayısıyla tanıklık, yüzleşme türündeki edebi, edebi olmayan araştırmaların şu an daha değerli olduğunu düşünüyorum. Ahlaken temizlenmesi gereken bir toplumda yaşıyoruz. l esraacikgoz@cumhuriyet.com.tr Büşra Ersanlı, 28 Ekim 2011’de gözaltına alındı. İddianame ortada yoktu, ancak özel hayatı bir “suç”muş gibi döküldü ortaya. Bulut Falı kitabıyla dokuz aylık cezaevi deneyimini anlatıyor. Bu bir anı kitabı değil, kendine yollanan mektuplarla yüzlerce insanın tanıklığını seriyor önümüze; dolayısıyla Türkiye’de siyaset ve yargı sisteminin geldiği noktayı da. erkeklik, ağabeylik, babalık... Hırsla iktidar için tepinme hali... Parti çalışmalarının sizi cezaevine götüreceği hiç aklınıza gelir miydi? Ben bugün hapisten çıkmış biri olarak dahi her an hapse girebilirim diye düşünerek yaşamam. Kişiliğim öyle değil ama Türkiye’de hukuksuzluk, haksızlık olduğunu da gayet iyi biliyorum. Sizi, Bulut Falı’nı yazmaya iten neydi? Bu, Türkiye’deki siyasi adabın nasıl işlediğini ve ona karşı nasıl durulabildiğini gösteren bir tanıklık. Kendimi bu yaşananın esas kişisi olarak görmüyorum, sadece tecrübe ve yaş itibarıyla daha uzun süre Türkiye’deki bu uslubu gözlemledim... Bu kitabı yazmak kolay olmadı tabii, en azından bir sene daha o atmosferde yaşamış oldum ama mektupların ve ziyaretçilerin bana nasıl bir güç verdiğini, bu yoğunlukta bunun pek sık olmadığını, hatta hapishanedeki insanların unutulmakta olduğunu düşündüm ve bu deneyimi bana destek veren, günümü iyi geçirmemi sağlayan ve haksızlığa karşı daha güçlü olmamı temin eden insanlarla paylaşmayı arzuladım. Neredeyse size yollanan her mektuba yer vermişsiniz. Neden bu kadar önemliydi bu mektupların kitapta olması? Günlük tutmaya ablam teşvik etmişti, ancak yaşanılanın sadece günlükle, benim duygularımla anlatılamayacağını bildiğim için mektuplara ağırlık verdim. Ben ilk defa 21 yaşımda hapse girdiğimde Türkiye’de antikomünist, antisosyalist hatta anti sosyal demokrat yasalar vardı. Ben de onların propagandasını yapmıştım. Ama bu sefer terör örgütü elebaşı havasında alınmam, hiçbir yere oturmuyor. Düşman hukuku bu. Ona tepkiyi birinin yazıyla da bildirmesi lazımdı. 40 yıl sonra tekrar cezaevinde olmak size ne düşündürttü, bu ülkede hiç mi bir şey değişmemiş? Üslup olarak değişmediği hatta yer yer “baba”lar ve “adam”ların daha da ilkelleştiğini görmek mümkün. Fakat zamanın geçmesiyle hapishane koşulları daha yerleşmiş, biraz daha düzelmiş. Türkiye’de hapishane kültürü bayağı kuvvetli. TOKİ’ler kadar heyecanla hapishane yapıldığını görüyoruz, “düşman” barınakları sağlam olsun diye (gülüyor). Gelişme olmadığını bilip de yola devam etme gücünü ne veriyor size? SELÇUK EREZ Kelaynakları özlemek Son aylarda çok kimse, bu yönetimin sonunun geldiğini söylüyor: Kılıçdaroğlu, “Abbas yolcudur” diyor. “Kaçacak!” da diyor. Le Monde gazetesi, “Türkiye’deki yönetim, birçok Arap ülkesinin hayaliydi, uzun süre.. batılıları da rahatlatmıştı... Ama sistemin merkezindeki bölünmeler, ABD ile paralelliğinin bozulmasıyla inişe geçmiş ve yarışın sonuna gelmiş gibi görünüyor” dedi. Bu konuda yazılmış bazı incelemelerin başlıkları bile titretiyor insanı: “Giderek yaklaşan düşüş” (S. Cornell: the Middle East Quarterly), “Kendi düşüşünün nedeni mi olacak?” (D. Filkins: NewYorker), “Yükseliş ve çöküş” (H. Fradkin, L. Libby: World Affairs) Azer Bülbül’ün şarkılarını manalı manalı tvitletenler çoğaldı: Ayrılığı sezdim bakışlarında Yoksa artık beni sevmiyor musun? Gözlerin elveda der gibi bana Hayrola sevgilim gidiyor musun? Bu yorumlara karşı başbakan ne diyor? 2023’e kadar dayanacağını söylüyor. Hangisi doğru? İsa’dan 1179 yıl önce yani KaskasFrig saldırısına bir yıl kala, sıradan bir Hititli’ye sorsaydınız, 365 gün kadar bir zaman sonra tarihe karışacaklarını öngörebilir miydi? Bir zamanlar Mauritius adasında gezinen dodo kuşlarına (Raphus cucullatus) ne oldu? En son görüleni 1668’de John Marshall adlı bir İngiliz gezgin yemiş ve etinin sert olduğunu söylemişti. Acaba gezgin, yediğinin son dodo olduğunu bilebilir miydi? Bilse bu acayip kuşu yer miydi? Anlaşılan soyu tükenecekler de bunların dibine kibrit suyu dökenler de işin aslında sona erdiğini pek anlamıyorlar. Bütün bu gerçeklerin ışığında AKP’nin yerel seçimde birinci parti çıktığına bakıp bir sene sonrasını göremeyenlerle karşılaşınca şaşmamak gerekir. Kendinizi bundan on yıl sonrasına ışınlayın: O eski günleri anımsayıp başbakanın “inlerine gireceğiz”, “kurutacağız” konuşmalarını, Twitter’i bile kapattıklarını, Meclis’te omuzlara basıp tekme atan vekilleri, Egemen’in makaralarını anımsar ya da anımsar gibi olup “bunlar şimdi neredeler?” diyeceksiniz. Onlar kendilerini bitmez tükenmez, sonu gelmez sanırken tarihe karıştıklarında, çocuklarınıza bu devri nasıl anlatacak, ibret almalarını nasıl sağlayacaksınız? Bu olasılıkları akılda tutup zamanında önlem almalı, bu değerlerden hiç olmazsa birkaçını uygun yerlerde koruyup bizden sonraki kuşaklara gösterebilmenin yollarını bulmalıyız. l www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi:?Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr C M Y B