25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 Tarifsiz bir özlemin resmi 7 ARALIK 2014 / SAYI 1498 Saudade, Potekizce bir kelime. Yarım yamalak da olsa, Türkçeye tarif edilemeyen bir şeye özlem olarak çevrilebilir. İşte bu kelime, ressam Nilüfer Yıldırım’ın hayatının dönüm notasına işaret ediyor. Sanatın, sanatçının benliğiyle birleştiği bir hikâyeye buyrun... Söyleşi: DENİZ ÜLKÜTEKİN / Fotoğraf: VEDAT ARIK R essam, Nilüfer Yıldırım’ın oldukça ilginç bir hikâyesi var. Kısa süre önce yaptığı bir iş ve ardından yaşadığı talihsiz olayla kendi deyimiyle hayatı değişmiş. Elbette bundan ibaret değil onu anlatacak cümleler. Bir süredir İstanbul sanat mekânlarında dikkat çeken birçok eserin de sahibi kendisi. Biz de kendisiyle geçmişten bugüne uzanan kısa ama ilgi çekici bir sohbet yaptık... Öncelikle sanat geçmişinizi sormak istiyorum. Nasıl başladınız? Öncesinde bir moda eğitimi almışsınız, sanat tarihine yönelik bir ilginiz var, bu nereden geliyor? Milano’da moda okurken dört senelik moda tasarım eğitimi altında sanat tarihi, grafik tasarım gibi derslerimiz vardı ve moda okurken de ben zaten daha çok grafik tasarım ve sanat tarihi dersleriyle ilgiliydim. Yani grafik tasarım benim için çok daha olası, daha elimden ve içimden gelerek yaptığım akıcı bir alandı. Aynı zamanda sanat tarihinin daha çok ilgimi çektiğini keşfettim. Bu gidişatta grafik tasarım hocam da yaptığım işleri beğeniyor, kompozisyonumun ve renkleri kullanımımın kuvvetli olduğunu düşünuyordu. Onun desteği ve motivasyonuyla üniversitede, İtalya’da resim yapmaya başladım. Aslında yaptığım işle bir bağlantısı tabii ki olmakla beraber sanat tarihine doğrudan bir ilgim yok. Ancak resim eğitimi görmediğim için eksiklerimi tamamlamak adına başka sanatçıların yaptıklarına bakıp, tekniklerini ve yapıtlarını inceliyorum. Modayla güncel sanat arasında nasıl bir paralellik kurabiliriz? Moda ve güncel sanat için paralellikten çok, aslında birbirine geçen birbirinden beslenen alanlar diyebiliriz. Günümüzde artık pek sürpriz değil. Herkesin bildiği gibi modayla sanat iç içe, cok fazla ve sıkça kesişiyor. Birçok moda evi bünyesinde sanatçılar barındırdığı gibi ressamlar, fotoğrafçılar, illüstratörler, performans artistleri gibi birçok değişik disiplinlerden insanlarla artarak iş birliktelikleri yapıyorlar. Bu yeni bir şey değil tabii. Tarihe baktığımızda Elsa Shiaparelli, Salvador Dali ve Giocometti gibi sürrealistlerden ilham alıyorken, Yves Saint Laurent modaya en büyük geri dönüşünü bir Mondrian tablosu sayesinde yakalamıştır. Bana güncel tasarımcılardan en ilham veren ise geçen baharda yaşadığı yer Antwerp ve Paris’te Les Art Decoratifs’teki sergisini görmek üzere özel bir seyahat planladığım, Dries Van Noten. Gerek Francis Bacon, Christopher Wool tabloları gerek sinemadan uyarlamaları, farklı illüstratörlerle yaptığı işbirlikleri olsun birçok değişik disiplinden etkilenerek kendi sanatını moda dilinde yaratıyor. “Kökler”in izinde yolculuk Oldukça üretken bir insansınız. Neler size ilham veriyor? Bana göre aktarılabilecek ne varsa açıkça, o anda aktarılmalı. O yoksa yapacak bir şey de yoktur. İlham kısmı biraz daha gri bir alan. Sonuçta ben dış dünyayı resmetmiyorum, bir şeye kasıtlı olarak bakıp ilham alıp bunu resmeden bir yöntem izlemiyorum. Zaman zaman resimlerimde figürler belirse de soyut, dışavurumcu resim yapıyorum. Tabii ki yaşadığım dönemden ve yerden etkileniyorum fakat nesneler yalın kalıyor, onlara yüklediğimiz anlamlar asıl renkler benim için. 2014 yılındaki işlerinizden ve sergilerinizden bahseder misiniz? 2014 ün başlarında “Kökler” ile Lucca’da bir ay süren solo bir sergi açmıştım. “Kökler” ile; köklenmek, herkesin orijinine olan bağlantısı, karma ve görmesek de geçmişimizden gelen hafızanın hücrelerimizde depolandığı düşüncesinden yola çıkarak asla tam olarak soyutlanamayacağımız, en izole olduğumuzu sandığımız zaman bile atalarımıza bir şekilde bağlı olma kavramlarını irdelemeye çalıştım. Sonra yeni fikirlere imkân açmak için uzun bir yolculuğa çıktım. Ve ‘’Kökler’’i köklenmek, bir yere ya da bu dünyaya ait olmak ile ilgili içselleştirdiğimden gezmek, görmek isteği uyandırdı bende. Seyahetlerde fotoğraflar videolar çekip, el yapımı özel kâğıtlar, boyalar, kitaplar, malzemeler ne varsa toplayıp atölyeme getirdim. Oralarda yaptığım işleri gözden geçirip farklı disiplinleri ve malzemeleri entegre ederek üzerlerinde çalıştım. Geçen ay ise TÜYAP’ın düzenlediği İstanbul Sanat Fuarı’nda bu süreçte yaptığım, bu sürecin bende uyandırdığı duyguları aktardığım “Saudade” konulu işlerim sergilendi. Kazadan iki hafta önceki resim Bu işinizle ilgili oldukça üzücü ve ilginç bir olay yaşamışsınız. 2014 benim için enteresan bir seneydi. İlk yarısı bambaşka, ikinci yarısı bambaşka. Belki şu ana kadarki hayatımı “ondan öncesi ve ondan sonrası” diye ayırabilecek en kayda değer olay eylül ayında geçirmiş olduğum trafik kazası, omurgamda meydana gelen kırık ve geçirdiğim ameliyat. Ne kadar kırılgan olup aynı zamanda nasıl bir hayatta kalma içgüdümüzün olduğunun farkına varmak 180 derece bir değişim yaşattı bana. Kazadan iki hafta önce bir resim yapmıştım. Yaptıktan sonra geri dönüp baktığımda, bir bekleyiş gördüm. Bilmediğim bir şeyi beklediğim duygusu kapladı içimi. İçimde neyle kapatacağımı bilemediğim bir boşluğun varlığını hissettim. Bu duygunun, ruh halinin adını koymaya çalıştım. Okurken araştırırken karşıma “Saudade” kelimesi çıktı. Portekizce bir kelime, Türkçe veya İngilizce karşılığı olmadığı için bu kelimeyi kullandım. Bilinmeyen, tarif edilemeyen bir şeye duyulan derin özlemi ifade ediyor. Geri dönüp yakın dönemde gerek seyahatlerimde gerek atölyemde yaptığım tüm resimlere baktığımda aynı duygunun varlığını gördüm. O gün düşünmeden betimlediğim figürün vücudunda, tam da benim kırığı yaşadığım bel bölgesinde bir kopukluk vardı. l Bütçeyi tiyatrodan alıp asfalta verdiler E skişehir, Türkiye’nin kültür başkentlerinden. En 1200 kişilik dev salon doluyor. “Bursa’dan, Antalya’dan basitinden 700 bin kişinin yaşadığı otobüslerle oyunu görmeye şehir merkezinde, Şehir Tiyatroları geliyorlar. Biletleri ilk dört saatte yedi sahnede ayda 35 temsil bitiyor” diyor. Basalak’ın bir yapıyor. Yılda 100 bin seyirciye müjdesi daha var; 1825 yaş ulaşıyor. Yani altı ya da yedi arasına kursların düzenleneceği kişiden biri Eskişehir’de tiyatro Gençlik Sahnesi. 300 kişi arasında izliyor. Eskişehir Şehir Tiyatroları yapılan seçmelerle 25 öğrenciye Genel Sanat Yönetmeni Emre sezon boyu tiyatro eğitimi ücretsiz Basalak, bunun Türkiye’deki en verilecek. Gençlerle, sene yüksek oran olduğunu söylüyor. sonunda 10.’su düzenlenecek Görevi devraldığında Basalak’ın ilk “Eskişehir Çocuk ve Gençlik yaptığı, Eskişehir’in sivil toplum Tiyatroları Festivali”nde bir oyun kuruluşları, kadın dernekleri, sahnelenecek. Ancak bir kaygısı öğrenci kolektifleriyle diyalog var Basalak’ın belediyenin CHP’li kurmak olmuş. “Şehir, bir yelpaze, olmasına rağmen, AKP’li meclis farklılık istiyor” diyor, “İlk defa üyelerinin çoğunlukta olmasından tiyatroya gelen de keyif alsın, çok kaynaklı kültür bütçesinde kesinti alternatif işler de olsun; Şehir yapılmış. Kültürden alınan yüzde Tiyatrosu politik duruşundan 40’lık bütçe, fen işlerine, yol vazgeçmesin diyorlar. ve asfalt yapımına Çocuk oyunlarına ağırlık devredilmiş. “Bu sadece verilmesini, bir de şehre bizi değil, şehirdeki bütün bir katmadeğeri olsun sosyal hayatı etkileyecek. istiyorlar”. Sezona Lüküs İnsanlar, üç liraya 7080 Hayat ve Jeanne D’arc’ın Öteki kişinin olduğu bir Ölümü’yle perde açılması prodüksiyon bundan. Haldun Dormen’in izleyebiliyordu. Ancak Lüküs Hayat’ıyla ilk defa kesinti, Eskişehir Senfoni prodüksiyonların Orkestrası’yla küçülmesi, bilet ortak fiyatlarının anında projeye yükselmesi imza atılmış. Jeanne D’arc’ın Öteki Ölümü demek” diyor. l C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear