Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Dokuz köyden kovulmayı da iyi bilirim Gülay Özdem bir dönem tüm kanalların peşinde olduğu bir isimdi, programları çok izleniyor, ismine hayran sayfaları açılıyordu. Ama kısa sürede çok kanal değiştirdi, bir dönem ekranlardan uzak kaldı. Bu fırtınalı dönemi “doğru herkese göre değişebilir ama yanlışlar çok daha nettir hayatta ve ben bariz yanlışların içinde duramam. İnan bana kanal değiştirmek umurumda değil, ben ‘insanın olmadığı yerde’ çalışamıyorum!” diye özetliyor. Şimdi de internet üzerinden “Gülay Özdem’le Bir Gecelik” isimli bir programa başlıyor. Sansürün olmadığı bir bilinçaltı kaçamağı olarak tanımlıyor bu programı. ALİ DENİZ USLU Tüm her şey bir yana merak ettiğim soru niye makine mühendisliği okudunuz? Bir kere ailede var, onlar beni çevreledi. Konservatuvar isterken kendimi mühendislik fakültesinde buldum! Okudum ama bitiremedim tabii, radyoya başladım. Baktım ki orada iyi hissediyorum, devam ettim. Kendimi buldum, sesimle tanıştım. Sonra pusula İstanbul’a döndü, radyoydu yine durağım ama televizyonla tanıştım ve orada demir attım. Televizyon kanallarının neredeyse hepsini dolaştınız seyyah gibi. Seyirciden yana hiç de sıkıntınız olmadı, çok izleniyordunuz. Neydi sıkıntı? Doğru herkese göre değişebilir ama yanlışlar çok daha nettir hayatta. Bariz yanlışların içinde duramamak benim sıkıntım. Dokuz köyden kovulmayı da iyi bilirim. Bu sektörün sunduğu hiçbir şeyle ilgilenmiyorum aslında. göz önünde insanlarız ve herkes canı istediği gibi üstünüzden konuşabiliyor. Bu da işin fena tarafı, bedelini böyle ödüyoruz. İnan bana kanal değiştirmek umurumda değil, ben “insanın olmadığı yerde” çalışamıyorum! Sistemin bu kadar içinde kalıp da kendinizde törpüledikleriniz olmadı mı? Elbette kendimle uzlaşmalarım da oldu ama bunlar kişisel kırılmalardı. Yalnız altını çizelim törpülenme kişisel gelişimle ilgili, yani sınırsız biat değil! İnsan değişir ve gelişir. Bahsettiğim tamamen bu. İnanmadığım hiçbir şeye eyvallah demem! Medyada bir yandan da büyük bir kumpas, katilin sürekli kurban aradığı üçüncü sınıf bir korku filmi gibi. Kendinizi korumak adına neler yaptınız? Hırpalıyor insanı sektörün bu tarz korkulu bir tarafının olması. Sadece medya değil günlük hayatımızda da var o dejenerasyon. Bazen ben de korkuyorum insanın insana yapabileceklerinin ucunun açık olmasından. Dua ediyorum hepimiz için... Medyadan uzak kaldığınız dönemlerde dışarıdan nasıl görünüyordu orası? Ben hep dışarıdaydım, çoğu zaman da görmek istemedim. Medyanın içindeyken de “Ne yapıyoruz biz? Neler oluyor?” dediğim çok sık oluyordu. Çalışmadığım süreçte ne yapmak istediğimi daha doğrusu neler yapmak istemediğimin farkına vardım. Doğrularımdan ödün vermiyorum. Herkese de derdimi anlatmak zorunda hissetmiyorum. Derin görünmek için suyu bulunduran sığ işlere de hiç bulaşmam. Sigmund Freud “izleyici ne ister?” sorusunu sormalıydı belki de. Siz de izleyiciyi iyi çekiyordunuz. Nasıldı bu kimya? İzleyicinin de kafası karıştı. Yıllarca medya “halk bunu istiyor” cümlesine sığındı. Şimdi daha bilinçli bir izleyici kitlesinin varlığından haberdar oldu medya. Elbette hâlâ var araştırmayan, kritik etmeyenler ama ipliklerin pazara çıktığı zamanları yaşıyoruz. Önümüzdeki günler gösterecek bu bilincin neyi ne kadar değiştirebileceğini. Medya zaten güvenilir değildi, kaybettiği güven ise sonsuz. Yeni medya propaganda aracından ötesine geçemiyor. Günler neler getirir? Günlerin neler getireceğine dair net bir şey söylemem ama umut ettiklerim, beklentilerim var benim de... Erkek kardeşim, Gezi Direnişi başladığında “Biz Diyarbakır’ı yıllardır bu medyadan mı izliyoruz” dediğinde ve birçok insan aynı soruyu sormaya başladığında kendine, asıl demokratik açılım başlamıştı. Nereden bakarsan bak yeni medya düzeni sıkıntılı, zaten insanların bildiğimiz medya dışında da haber alabileceği kaynakları var. Sosyal medyada her şey! Elbette ona da “bela” diyenler var ama bunun önüne geçmek mümkün değil. Yaşadıklarımız tarihe geçecek türden ve kimse bunları unutmayacak. “NTV” sizin için önemli bir dönüm noktasıydı. Bu olaylarda onların durduğu yeri nasıl yorumluyorsunuz? Sadece NTV üzerinden konuşmayı doğru bulmuyorum; bu bütün yazılı ve görsel medyanın ortak değerlendirilebileceği bir süreç. Yedi gazetenin aynı manşetle çıktığı günlerimiz oldu. Asıl soru yeni medya düzeninin ne olacağı? Başkalarına küfredeceğimize kendimizi de sorgulamaya başlamalıyız artık. Toplum olarak ortak bir bilinç gerekli bize. Herkes işin ucundan tutmalı. Medyada bu bilinçlenmenin önemli bir unsuru olduğunu unutmamalı. Herkes öfkeli, herkes saldırgan oldukça adım atamayız. “Öfke bir hitabet sanatıdır” ama? “Benden olmayan yok olsun!” tavrı kabul edilecek bir şey değil. Hayat da böyle bir şey değil. Saygı duymakla başlayacak her şey, ama gerçek saygı, lafta olanla değil. Bu evde de öyle, sokakta da, siyasette de böyle olmak zorunda. Şu an tek ihtiyacımız olan umut. Otosansür kanımıza işledi ve korkarak hareket eder olduk. Var mı bunun bir panzehiri? Etrafına baksana bir Ali, hepimizin kendini sorgulaması gereken zamanlar bunlar. Özeleştiri yapmak lazım; nerede, ne kadar sansürün parçası olduk? Ne zaman kafalarımızın içine girdi bunca korku? Buna bakmak gerekli... Cevaplar orada, kafamızın içinde. Hatta söyleyemediklerimizi susturan vicdansız kalplerde. Yaptığınız işte aradığınız nedir? Yaptığımı işi iliklerime kadar hissetmek için yaşıyorum. Ben de bir de domino etkisi var, mutsuz olunca mutsuz ederim. En önemlisi de bana verilen sözlerin tutulmasıdır, tek derdim dürüstlük ve sözlerin tutulması. İşte neden “çok kanal gezdin”in cevabı burada gizli, hatta! Damarıma basıldımı asileşirim, kolay yatışmam ve benim damarıma çok basıldı. Şimdi internet kanalı üzerinden bir programa başlıyorsun. İsmi “Gülay Özdem’le Bir Gecelik”. Nedir hikâyesi? Medyanın internete kaymasından bahsettik bu da bir deney. En önemlisi sansürsüz. İyi bir ekibimiz var ve en önemlisi empati nedir çok iyi biliyorlar. İnsanların konuşmak istediği konuşamadığı, korktuğu, çekindiği, aklında olup da hep ötelediği şeyleri konuşacağız. O yüzden “bir gecelik”, bilinçaltına bir kaçamak bu. Alt metin analizi, özgür, koşulsuz ve yoldan çıkarıcı. Herkes eteğindeki taşları dökecek. www.netD.com adresinden perşembe akşamları yayımlanacak. l Fotoğraf: VEDAT ARIK Olimpiyatlara yelken açtı Yurtdışında herkes onları sevgili sanıyor. Oysa onlar baba kız. Rüzgâr sörfünde Türkiye’yi yurtdışında başarıyla temsil eden Özfer Uralp ile kızı Dilara Uralp her yarıştan sonra eve kupalarla dönüyorlar. Son olarak da Red Bull Aegean Cross’ta Dilara bayanlar Windsurf kategorisinde yarışı bitirebilen 5 sporcudan biri oldu ve yarışı ikinci olarak bitirdi. Dilara Uralp’in yeni hedefi 2016 Yaz Olimpiyatları. B ir babanın kızını alışverişe götürmesi kulağa normal gelebilir ama Özfer Uralp ile Dilara Uralp’in paylaştıkları standart “babakız” ilişkisinden oldukça farklı… Denizde dev dalgalar arasında yelkene yön veren ikiliden söz ediyoruz… Rüzgâr sörfünde yeli ve rakipleri arkalarında bırakan en hızlı babakızdan… Özfer Uralp’in “Onu kıyıdan seyretmek yerine denizde yanında yer alıp yarışmak çok güzel bir duygu” demesi, Dilara’nın da “Babamla birlikte mücadele etmek bana denizde güç katıyor” söylemi aralarındaki bağı anlatıyor aslında… Uralp ailesi, son olarak Alaçatı’da düzenlenen Red Bull Aegean Cross’ta alkışları topladı. Türkiye’nin iki disiplini aynı parkurda barındıran ilk ve tek endurans yarışı olan etkinlikte Alaçatı Çark Plajı’ndan start alan sporcular Yunanistan’ın Sakız Adası açıklarından dönüp Alaçatı’daki finiş noktasına varmaya çalıştılar. 95 kiteboard ve windsurfcunun katılıp sadece 5 kişinin bitirebildiği bir yarışta her iki spor için de vazgeçilmez olan rüzgâr, bu sefer koşulları daha da zorlaştırdı. Ancak Uralp ailesi engelleri yine geride bıraktı. Şimdiye dek çok sayıda turnuvada madalyaları toplayan ikiliden Dilara Uralp, bayanlar windsurf kategorisinde yarışı bitirebilen 5 kişiden biri oldu ve ikinci olarak babasını gururlandırdı. Elbette Uralp’lerin rüzgâr sörfüyle hikâyesi yıllar öncesine dayanıyor. Çeşmealtı Windsurf Okulu adına yarışmalara katılan aile boyu sporculardan baba Özfer Uralp masterlar, kızı Dilara Uralp genç bayanlar kategorisinde yarışıyor. Türkiye Yelken Federasyonu’nda da görev alan Özfer Uralp, 1984 yılında dalgaları aşmaya başlarken yıllar içinde oluşan tecrübelerini şimdilerde 17 yaşındaki kızı Dilara’ya aktarıyor. Baba Uralp’in büyük destek verdiği Dilara elde ettiği başarılarla hem ailesinin hem de Türkiye’nin göğsünü kabartıyor. Salon ve olimpikte dereceleri olan ve 7 yıldır sörfle ilgilenen Dilara, her geçen gün çıtayı yükseltirken kazandığı kupalarla adını duyurmaya devam ediyor. Red Bull Aegean Cross’ta genç bayanlarda ikinci olan Dilara, kısa bir süre önce de PWA Slalom Dünya Şampiyonası’nda dikkatleri üzerine çekti. Yaşından büyük sporculara karşı mücadele veren Dilara, Alaçatı’daki bayanlar finalini 6. sırada tamamlarken bu sayı ayrıca genel sıralamadaki yerini de temsil ediyordu. Dilara Uralp, 2013 yılının dünya 6.’sı olmuştu... İki dünya ikinciliği bulunan Dilara Uralp bir an önce sıradaki hedefi de belirledi: 2016 Yaz Olimpiyat Oyunları… Dilara, Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde yapılacak dev şampiyonada AyYıldızlı bayrağı göndere çektirmek istiyor ve 3 yıl sonrası için şunları söylüyor: “10 yaşımdan bu yana windsurf yapıyorum ve şimdi 17 yaşındayım. İzmir Gelişim Koleji’nde okuyorum. Babamla birlikte aynı ligde mücadele etmekten çok mutluyum. Bu duygu bana denizde güç katıyor. Hedefim 2016 Olipiyatları’nda mücadele etmek. Gelecekte de bu sporu meslek olarak yapmayı düşünüyorum.” l Rüzgâr sörfüyle yatıp kalkıyoruz Rüzgâr sörfünü kışın yapıyor musunuz? Özfer Uralp: Sörf sadece yazın yapılıyor diye biliniyor ama biz 12 ay suyun içindeyiz. Profesyonel olarak bu işin içinde olduğumuz için hayatımızın büyük bir bölümü böyle geçiyor. Aslında rüzgâr sörfüyle yatıp kalkıyoruz da diyebilirim. Dilara Uralp: Ülkemizde rüzgâr koşulları 12 ay boyunca elverişli. Bu da bizim yılın tamamında sörf yapmamızı kolaylaştırıyor. Hem Urla hem de Alaçatı’da sörf yapıyorsunuz. Aralarındaki farklardan bahsedebilir misiniz? Ö. Uralp: Urla, rüzgâr açısından Alaçatı’yı aratmıyor. Hatta daha iyi, çünkü denizin dalgalı olması bizim için avantajlı bir durum. Yurtdışında da hep yarışlar dalgalı denizlerde olduğu için daha büyük faydası bulunuyor. Kariyerinizle ilgili neler planlıyorsunuz? D. Uralp: 2 yıla yakın süredir bu spora iyice odaklandım. Türkiye’de 2016 Olimpiyatları’na aday gösterilen tek bayan olduğum için çalışmalarımı daha da arttıracağım. Türkiye şampiyonuyum, 4 yıldır milli takım için yarışıyorum ve olimpiyatlarda madalya istiyorum. 2016 Olimpiyat Oyunları için nasıl bir çalışma programınız olacak? D. Uralp: 2014’ün ocak ayından itibaren olimpiyatlara hazırlık için yarışlar başlayacak. 2.5 yıl sürecek kota yarışlarında yer alacağım. Eğer orada başarılı olursam 2016 Olimpiyatları’na ülke olarak katılacağız. Bu yarışlar 6 ülkede yapılacak, 2015’te de devam edecek. Kendime güveniyorum. Uzun mesafede mücadele etmeyi seviyorum. Beslenmenize nasıl dikkat ediyorsunuz? D. Uralp: Öncelikle sörf için çok büyük fedakârlık gerekiyor. Bu sporu severek yapmalısınız. Beslenme açısından düzen şart. Mevsimlere göre beslenme programı uyguluyoruz. Bol protein alıyoruz, yarış aralarında da karbonhidrat tüketimini artıyoruz. Olimpiyatlara hazırlık için kişisel koç ile çalışacak mısınız? Ö. Uralp: Türkiye Yelken Federasyonu’nun yönetimi değişti ve 2016 Olimpiyat Oyunları için yoğun destekleri bulunuyor. Önümüzdeki yıl içinde her şey sistemli şekilde gerçekleşecek. Dilara da kişisel bir koç ile çalışmalarını yapacak. Kadın ve erkek birlikte yarışabiliyor mu? D. Uralp: Güç eşitsizliği ortaya çıktığı için böyle bir yarışa izin verilmiyor. Ama bir turnuva içerisinde babam masterlarda, ben de genç kızlarda şampiyon olmuştum, eve kupalarla dönmüştük. Yarışlarda başınıza gelen ilginç olaylar var mı? D. Uralp: Yurtdışındaki yarışlarda sevgili olduğumuzu sanıyorlar. Sordukları zaman durumu açıkladığımızda şaşırıyorlar:) l C M Y B