28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 Fotoğraflar: VEDAT ARIK 29 EYLÜL 2013 / SAYI 1436 Önce milli takım, sonra üniversite Emin Can, Çiğdem Gizci, Ceren Mert, Havva Kara, Esra Dal, Sevilay Julfa, Darülaceze Atletizm Takımı’nın üyelerinden birkaçı. Kimi ilkokul ikinci sınıfta başlamış koşmaya, kimi iki sene önce. Hepsi iki noktada hemfikir: Milli takıma girme hedefi ve “Emre hoca” olmasaydı pek çok soruna, güçlüğe göğüs gerip spora devam etmeyecekleri. Serenay Culfa (17), milli olmayı geçen sene kıl payı kaçırmış, ama bu sene kararlı. Atletizme önce Fenerbahçe Spor Okulu’nda başlamış, altyapıya seçilmiş, “Okul, idman, dershane arasında koşturuyordum, ama mutluydum, taraftarı olduğum bir takımın formasını giyiyordum. Güzel dereceler kazandık. Ama takımda tek kızdım. Bu moralimi bozdu, isteğim azaldı. Ayrıldım. Bir gün Burhan Felek’te Emre hocayı gördüm, bu takıma geldim. Kafam o kadar rahatladı ki. Bu sene İstanbul şampiyonu oldum. Bu spor bana çok şey öğretti. Kendi ayakların üzerinde duruyorsun. Farklı şehirlerde, farklı insanlarla tanışıyorsun. Ailemiz ve arkadaşlarımızla ilgili sorunlarla, derslerimizle, her şeyimizle ilgileniyor Emre hoca. Bize dershaneye gitme imkânı yarattı”... Çoğu üniversite okumakta kararlı. İlk tercihlerinde, beden eğitimi öğretmenliği var. Çiğdem Gizci (19), bunu başarmış, Kocaeli Üniversitesi beden eğitimi öğretmenliği ikinci sınıfta. “Küçükken buraya oyun için geliyordum” diyor, “Madalyalar alıp, dereceler kazandıkça cazibesi arttı. Bazen para ödülü de oluyordu, ailemin yeterli imkânı olmadığı için o paraların teşviki büyük oldu. Türkiye birinciliği derecem olmasa üniversiteye girmem zordu. İyi bir öğretmen olacağım, çünkü ilkokuldan beri spor yapıyorum, daha önemlisi çok şey gördüm, zorluk çektim. O yüzden öğrencilerime çok destek olacağım”. Esra Dal (15), için koşmak; Havva Kara (16) içinse bu kulüp huzur demek. Dal, ilkokul ikide başladığı atletizmde güzel dereceler almış; Marmara Bölge ve Okullar Türkiye üçüncüsü. “Burası bir takımdan öte, ikinci ailem” diyor, “Güvendeyim. Bazı şeyleri başarmak için fedakârlık yapmalıyım, yapıyorum. Sabah altıda idmana gelip sonra okula geçiyorum”. Emin Can (19), hem okuyup, hem çalıştığı için zamanla yarışmış idmanlara gelebilmek için. Üstelik her sabah Gebze’den yola çıkmanın zorluğu da cabası. “Ama Cem hocam sağolsun haftada üç gün onda kalıyordum” diyor, “Çok destek oluyor. Annembabam ayrıldığında bazı psikolojik sorunlar yaşadım ve Emre hoca beni ayakta tuttu. Spor yaparak psikolojim düzeldi”. Ve milli takıma seçilen Zeynep Baş’a (17) gelince; spora dördüncü sınıfta beden öğretmeni sayesinde başlamış. Başlarda derslerden kaçmak için katılmış yarışlara. Birincilikler almış. “Yapacak yeteneğim olduğunu biliyordum, ama destek ve imkân yoktu” diyor, “Açıkçası çok zeki bir öğrenci değildim. Ailem başarılı olduğumu görünce seviniyordu. Liseye başlayınca beden öğretmenim bu kulübe yönlendirdi beni. Başta ailem uzak diye istemedi. Doğrusu ben de pek istememiştim, niye devam edeyim, diyordum. Bir amacım yoktu ki koşmaya dair. Sonra Emre hocayla konuştuk, bana çok şey kattı. En çok parasal durumlar zorladı beni. Ailem çoğu zaman para veremiyordu, zorlanıyordum, ama Emre hoca yardımcı oluyordu. Milli takım hayalimdi, burası sayesinde gerçek oldu. 200 ve 400 metrede son düzenlenen Balkan Gençler ve Yıldızlar Şampiyonası’nda milli takım formasıyla koştum. Büyük başarı elde edemedim, Balkan 4. oldum 400 metrede. Ama bu başlangıç. Bu sene Dünya Gençler Şampiyonası’nda derece hedefliyorum. Çalıştıktan sonra olacağına eminim. Bu yıl daha sıkışık bir çalışma tempom olacak, ama üstesinden geleceğim. Bir hedefim, amacım var artık”. l Cem Emre Fer Koşarak gelecek kuruyorlar G Darülaceze Atletizm Takımı, para ya da kupa derdi olmayan bir kulüp. Emre Cem Fer’in tek derdi, çocukların kendilerine hayatta iyi bir yer edinmelerine yardımcı olmak. Yine de önemli ödüller almışlar, öyle ki aralarında milli takıma giren var. Fenerbahçe, Beşiktaş gibi büyükler; tabii onlar başka bir sistemle işliyor. Çocuklara daha iyi yerlere gelebilecekleri kulüplerden teklif alırsanız, önünüze çıkmayız, diyoruz. Çünkü bizim için öğrencilerimizin ne kazandığı önemli. ‘Öğrencilerimiz üzerinden ne kazanabiliriz’in derdinde değiliz. Beşiktaş dört öğrencimize talip. Bundan gurur duyduk. Sporcularına değer veren bir kulüp. Büyük ihtimal bu sene 34 sporcumuz gidebilir” diye anlatıyor başarılarını, “Üstelik öğrencilerimin bir kısmı, okuyor, sonrasında yarım gün çalışıyor, bir de antreman yapıyorlar. Sefaköy’den de Gebze’den de gelen var. Antreman programlarını yazılı ve sınavlarının olduğu dönemlere göre düzenliyoruz”. Zaman zaman ihtiyaçlarını gidermek için çocuklarla birlikte afiş asarak para kazandıkları olmuş. Ve sonunda Fer’in çocukları yarışlara değil de hayata hazırlama amacı pek çok insanı da dayanışmaya itmiş. Başarıları arttıkça görünür olmaları da cabası. Pronto Tur, malzeme desteği sağlamayı teklif edince profesyonel spor kıyafetlerine, ayakkabılara kavuşmuşlar. Peynir ekmekle geçen kahvaltıları, sporcu beslenme ürünü üreticisi Hadrline sayesinde zenginleşmiş. Daha önemlisi Uğur Dershanesi’nin bursu, çünkü çoğunun ailesinin onları dershaneye gönderme imkânı yok. Üstelik sponsorlar, mezun olanlara isterlerse iş imkânı da sunmuş. “Sponsorlar olmasaydı belki buralara kadar gelemeyecektik. Atletizmde kazanma amacı olmayan, para kazanma derdi gütmeyen tek kulübüz. Büyük gelirlerimiz yok. Dolayısıyla her desteğe açığız. Bazen İstanbul dışı yarışlarda yol için belediyelerden araç desteği arıyoruz” diyor Fer. Peki ya Türkiye’nin diğer yetenekli çocukları, onlar? İşte, orada iş devlet yetkililerine düşüyor, tabii çocukları öldürmeyi bırakıp gerçekten insanlık için çalışabilirlerse... “Türkiye’de çok değişik sporlara yeteneği olan çocuklar var” diyor Fer, “Mesela yüzmede sporcu çıkartamıyoruz, ama Van Gölü’nün kıyısına bir yüzme havuzu yapılsa dünyada derece alabilecek bir dolu çocuk çıkar. İmkân verilmiyor. Bu sene Doğu’dan beş çocuk bizim adımıza koşacak, destekleyeceğiz. Amaç birinci, ikinci gelmeleri değil, sadece yaptıkları için takdir aldıklarını bilsinler. Çünkü bu küçük bedenler çok büyük işler başarıyor”. l çocukları davet edip neyi, ne amaçla ünümüz spor dünyasının en az yaptıklarını anlatmış. Aileleriyle bağlantı maliyetli branşı olduğundan olsa kurup yaptıklarını yerinde görsünler diye gerek, okullar arasında en çok davet etmiş. “Özellikle sorunlu ailelerin düzenlenen spor yarışmalarından biri, koşu. çocuklarını seçiyoruz. İlk atletizme Hani şu lastik pabuçlarıyla rüzgâr gibi koştu, başladığımız yedi çocuk da böyleydi. türü haberleri herkes hatırlıyordur. Peki ya Ailelerin durumundan, yalnız, kayıp bu çocuklara sonra ne olduğunu bilen var hissettiklerinden pek iyi yolda değillerdi. mı? Türkiye’de yetenekli milyonlarca çocuk Birini Paşakapı Cezaevi kapısından imkânsızlıklar yüzünden rüzgârını aldık. Onlarla konuştuk, paylaştık. Amaç kaybediyor. Ben şimdi size onların “daha derecemiz olsun, Türkiye’de bir yere gelelim şanslı” olanlarını anlatacağım. Onlar, ders değildi, hâlâ da değil; sadece çocuklarımızı temposundan, aile sorunlarından, eşit okutalım, bir şekilde topluma kazandıralım, fırsatlara sahip olmadıkları için daha ağır sponsorlar bulursak onların eşliğinde bir yaşadıkları gelecek kaygısından, yoksulluk yerlere yerleştirelim, istedik”. ve yoksunluk kıskacından İstedikleri de olmuş. Şimdi o kaçmak için belki de rüzgâr gibi yedi çocuktan ikisi beden eğitimi koşuyorlar. Öyle hızlılar ki milli öğretmeni, ikisi üniversitede takıma girmeyi başaran bile beden eğitimi öğretmenliğinde. olmuş aralarından. Neyse ki Zamanla artmış çocukların yalnız değiller. Arkalarında sayısı; bu yıla kadar 300 çocuğu gönüllü bir beden eğitimi lisanslı sporcu yapmış, daha da öğretmeni, antrenör Cem Emre önemlisi hayatta yapabilecekleri Fer var, onun girişmiyle kurulan bir şeyler olduğunu göstermiş. Darülaceze Atletizm Takımı’nın ESRA Hâlâ ilişkisi devam ediyor onlarla yaptıklarına destek olmak için AÇIKGÖZ Fer’in, “250’si hâlâ okuyor. gönüllü olan birkaç da sponsor. Sporla sonradan uğraşmışlar, Gelin kasedi başa saralım... uğraşmamışlar, fark etmez, hepsi hayatın Her şey Darülaceze eski müdürü, eski iyi yerindeler. Sokakta dolaşıp, internet milli güreşçi Tayfun Karaali’nin sorusuyla kafelerde zaman tüketmek yerine buradan başlamış: “Burada nasıl bir sosyal proje gelip geçtiler ve birlikte hayata tutundular. yapabiliriz?” Çevre okullardan durumu Amaç buydu. Onlara hep söylüyorum, olmayan, sorunu olan veya olmasa da bana verebilecekleri en önemli madalya, spor yapmak isteyen gençler için bir üniversite diplomaları ve hayatta bir yere ortam oluşturmayı teklif etmiş Fer. Böylece gelmeleri”. 2007’de Darülaceze Atletizm Klübü’nün Ama takımı onu madalya ve kupadan temelleri atılmış. O zamanlar basketbol, da mahrum bırakmamış. Türkiye 1. ve voleybol, futbol branşları da varmış. “Ancak” 2.’liğini almışlar. 400 metrede Türkiye diyor Fer, “bu branşlar masraflı olduğundan üçüncülükleri, 200 metrede de Türkiye kapandı. Ama bir şort, atlet, ayakkabıyla ikincilikleri var. Bireysel başarılar yani 100150 TL’yle bir çocuğu atletizme sayılamayacak kadar çok, ama birini başlatabilirsiniz”. söylemek gerekirse, Zeynep Baş, Milli Önce Maltepe ve Sarıgazi’deki okulları Takım’a girmiş bu sene. gezmiş Fer, müdürler, beden eğitimi öğretmenleriyle iletişime geçmiş. Koşan “Türkiye’de adı bilinen ilk beşaltı veya koşamayan ama isteyen bütün kulüpten biriyiz. Önümüzdeki takımlar zaten Soldan sağa: Ceren Mert, Serenay Culfa, Çiğdem Gezici, Emre Can, Zeynep Baş, Havva Kara, Esra Dal. ATAOL BEHRAMOĞLU Bir pazar şiiri... azı başlığının Nâzım Hikmet’in “Bugün Pazar”ını anımsatması doğaldır. Kısa, fakat olağanüstü güzel bir şiirdir gerçekten. Güzelliği her şeyden çok, duyumsattığı gerçeklik duygusuyla ilgilidir. Siz de şairle birlikte o güneşli Pazar günü sırtınızı hapishane avlusundaki duvara dayamış gibi olursunuz… Bir sanat yapıtının ölümsüzlük ya da çok uzun ömre sahip oluşunun sırrının en çok hangi özelliğinde olduğu çok tartışılmıştır ve herhalde sonsuzca tartışılacaktır. Ben bu sırrın, gerçeklik duygusu uyandırmakta olduğunu düşünüyorum. Gerçeklik duygusunu uyandırış, şiirde anlatılan şeyin ille de bir olay olarak yaşanmış olmasını gerektirmeyebilir. İnsan yaşamadığı bir şeyi de yaşamış, ya da yaşıyormuş gibi bir duyguya sahip olabilir. Önemli olan, öyle sanıyorum ki, sanatçıyla ürünü arasındaki özdeşlik, ürünün içselleştirilmiş olmasıdır. Öyle olunca bu duygu okura ve izleyiciye de geçiyor. Yukarıdaki Pazar şiirine gelirsek, böyle bir şiir yaşanmadan yazılabilir mi? Sanmıyorum… Gerçi bunu söylerken aklıma aynı anda Oscar Wilde’ın (H. Yağcıoğlu çevirisiyle yıllar önceden belleğimde kalmış) “Reading Zindanı Baladı” adlı şiiri geliyor… Wilde (sadece giriş bölümü olduğunu sonradan öğrendiğim) bu şiirde, sevdiği kadını öldüren bir idam mahkumunu anlatır. Anlattığı şey Y kendi yaşamına ilişkin olmasa da, yine kendi hapishane yaşantısı sırasındaki güçlü ve somut gözlemidir.. Şiire gerçeklik duygusunu kazandıran da bu olmalı… *** Nâzım’ın şiiriyle başlayıp Wilde’ın şiirine gelmiş olmakla birlikte, amacım o şiirlerin irdelenmesi değil. Zaten yine bu sütunda “Bugün Pazar” üzerine yanlış anımsamıyorsam iki yazım yayımlandı. Oscar Wilde’ın ünlü şiiri ise (Ö. Asaf, T. Alkan çevirileriyle) kitap olarak da yayımlanmış. Bu Pazar yazısında ben, cezaevlerindeki dostlarla yurtseverlerle, 1982 Nisan’ında Maltepe Cezaevinde yazdığım (şiiri esinleyen Joan Baez’e ithaf edilmiş) “Bir Pazar” adlı şiirimi paylaşmak istiyorum… BİR PAZAR Gün aydınlığınca gülümsedi “Geçmiş günler” diyordu şarkıcı Ama diriydi, umut doluydu sesi Tutunup bu özlemli ezgilere Aştık zindanın duvarlarını sanki Karanlık koğuş aydınlanıverdi Umutla canlandı yürekler İnsana yaraşan özgürlüktür Anladım bir daha ve sevinçle dolu gelecekler. Kederli, bungun günlerim benim Gün olup geçeceksiniz siz de Ama ben herkes için istemekteyim Özgürlüğü, kendim için değil sade Işıklı sesi o şarkıcının Bir insan yüreğinden taşan sevgi İnanıyorum, yıkacak duvarlarını zindanların Kurulacak sevginin ve özgürlüğün egemenliği… l ataolb@gmail.com www.ataolbehramoglu.com.tr http://behramogluataol.blogspot.com Joan Baez’e Tozlu, havasız, ışıksız koğuşta Oturmadaydık suskun, kederli Pazar günü tekdüze uzuyordu Herkes kendi küskün düşündeydi Küçük, transistörlü radyodan Ansızın ışıklı bir insan sesi yükseldi Işıdı durgun yüzler C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear