Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 Muazzez İlmiye Çığ 100. yaşında kaygılarını, umutlarını, hayallerini bizler için anlattı. 21 TEMMUZ 2013 / SAYI 1426 Gezi Direnişi şahane bir şey! ORHAN ERİNÇ / GAMZE AKDEMİR “Babilliler kira meselesini 3700 yıl önce halletmişlerdi!”… Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi, yazar Orhan Erinç’in tam 50 yıl önce, Muazzez İlmiye Çığ ile yaptığı röportajın ardından kaleme aldığı, Cumhuriyet’te yayımlanan yazısının başlığı… Bu iki aydın yazar 50 yıl sonra ikinci röportaj için buluştular. Ben de aralarına katıldım. Erinç’ten haylice söz çalarak, zaman zaman Çığ ile aralarına kara kedi misali girerek ama hoş sohbetten payını fazlasıyla alarak… Söyleşiye Erinç’in o röportajı ve Çığ’ın yeni kitabı “Sümerliler Türklerin Bir Koludur” adlı yeni kitabınızda, Türklerin Sümerliler ile bağlantılarını yazıyorsunuz. Yepyeni bilgilere ulaştım. Mesela Sümerliler kendilerine “Kenger” diyorlar. “Kenger”in Türklerde çok eski bir boy adı olduğunu, ayrıca Orta Asya’da ve Anadolu’da çeşitli şeylere verildiğini öğrendim. Dağ, nehir, bitki adı hatta soyadı olmuş. Atlas dergisi ortaya çıkardı ki Orta Asya’da Sümer Dağları varmış. Sümerlilerin Mezopotamya’da koyduğu yer adlarını da buldum. Hem Orta Asya’da, hem de Anadolu’da var. Âdetlerde ve efsanelerde de benzerlikler var. Türklerde bir âdet; mesela bir adakları olduğunda taşlar taşır, dağ şeklinde yığar, etrafında dönerek ayin yaparlarmış. Bunun Sümerlilerin bir efsanesine dayandığını öğrendim. O efsanede bir savaş tanrısı ve yeraltı cini savaşıyorlar. Kral yeniyor. Yenmesine yardım eden taşlar var. O taşları bir araya yığıyor. Derken tanrıça annesi ziyaretine geliyor. Çok sevinen Kral da o taşları annesine ulu bir dağ olarak hediye ediyor. Bir başka efsanede bir tanrıça, yeraltı tanrıçası olan kız kardeşini Erinç: Anadolu’da su içinde kenger diye bir sakız satıldığını da anımsıyorum. Doğru. Sakızı var, bitkisi var, dağı var. Biraz önce Sümerlilere atfen söz ettiğiniz o siyasi, sosyal hayatı, Orhan Erinç’in sizinle ilk röportaj yaptığı 50 yıl önceki Türkiye Cumhuriyeti’yle bugünü arasında kıyaslar mısınız? Farklar büyük tabii. Memleketin hali hem iyi hem berbat! Temeli sapasağlam atılmış Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Orhan Cumhuriyetimiz 80 senede büyük şeyler Erinç’e 50 yıl aradan sonra ikinci kez başardı, Rönesans’ın ardından 400 senede tüm Avrupa’nın yetiştirdiklerine yakın sayıda insan röportaj veren Muazzez İlmiye Çığ, Gezi yetiştirdi. Dünya çapında bilim adamlarımız, gençliğinin ortaya koyduğu tavrı “Gezi sanatçılarımız yetişti. Avrupa’nın 400 senede yaptığı devrimi biz 80 senenin ilk 10 senesinde Direnişi’yle yepyeni, atak bir nesil yüzünü yaptık. 1933’te öğretmendim, bu ne büyük gösterdi. Şahane bir şey bu!” diye bir atılımdır, ne büyük bir milletiz diyorduk. değerlendirirken kaygılı olduğunu da Henüz karşıdevrimi görmedik çok fazla. Fransa Devrimi’nde büyük katliamlar oldu, Rus ekliyor: “Umutluyum ama kaygılıyım da. Devrimi’nde hanedan yok edildi. Bizde böyle Gençlerin kırılacağından korkuyorum. olmadı. Ama bir on sene daha böyle giderse tehlike büyük! Dinciler zalim. ‘Allahüekber’ deyip boğaz Başbakan Erdoğan, “tarihi tabletlere” en kesmeye hazır.” asabi diktatör olarak geçti ve durulacağa da benzemiyor. Bu noktada Gezi Direnişi “kabaca” ikiye bölünen Arkasındaki Amerika’ya güvendikçe durulmaz. ülkede karşıdevrimcilere karşı bir “zincirden Sadece ABD değil Avrupa’da yaka silkiyor artık. boşanma”ydı… Tabii, kredisini tüketmeye başladı. Bu kadar Tabii. Bu kadar insanın ayağa kalkması ne demek? saldırmasının nedeni bu! Çok büyük korku içinde. Binlerce Asker yoktu, bu çok önemli. TGB’yi alkışlıyorum. Gezi korumayla niye gezer bir adam. Atatürk’ün hiç yoktu böyle Direnişi’yle yepyeni, atak bir nesil yüzünü gösterdi. korumaları falan. Gezi Direnişi’nde biraz akıllı davransaydı, Şahane! O kadar mutluyum ki… Ama kaygılıyım, gençlerin halkın taleplerine kulak verseydi baş tacı olacaktı. kırılacağından korkuyorum. Dinciler kırıp geçecekler diye Yapmadı, inat etti. Kime, neyin inadını yapıyorsun be adam! korkuyorum. Çünkü bu gençler silahı olmayan çocuklar. İnadı onu götürecek. Fırsatı kaçırdığını ve meydanın “boş Silah alsınlar diye söylemiyorum, silah olmadığı için halkı olmadığını” gördü ama cahil cesareti var. Devamlı yalan rahat rahat dövecekler diyorum. Gaz sıkacaklar, içeri söylüyor, iftira atıyorlar. Kimse de karşı gelmiyor. Ama tıkacaklar. Gezi uyanışının geri dönüşü yok tabii ama çökecekler, sonunda çökecekler! dinciler zalim. “Allahüekber” deyip boğaz kesmeye hazır. Başbakan Erdoğan yurtiçini değil yurtdışını dikkate alıyor malum. Fakat polis eylemcilere saldırırken yurtdışına verdiği tüm o “antidemokratik” görüntüler de durduramadı onu. Geri adım atarsam oylarım azalır derdinde. Halkını ikiye bölmesi bundan. Daha kötü bir şey olabilir mi? Hiçbir devlet lideri halkını bölmez, en fenası bile… Erdoğan bölüyor, “bunlar” diyor. İmam hatiplerden adam yetiştiriyor. Kinci ve dinci ne demek? Başörtülü diye kötü muamele ettiler dedi, camide içki içildi dedi, hemen dine sarıldı. Başbakan’ın ne kadar tehlikeli olduğunu etrafındakilerin de anlaması lazım. Anlamamaları onlara da büyük felaket getirecek. Bu arada pek çok işadamı görünmedi ortalıkta… Yalnız bıraktılar halkı. Yazdım; “Nerdesiniz, hiç sesiniz çıkmıyor, hepiniz para keyfindesiniz” dedim. Güya demokrasiyi savunuyorlar ama olanlara seyirci kalıyorlar. Kalkmış Cizre’ye gitmişler. Hiç sesleri çıkmıyordu, şimdi mi akıllarına geldi halkın huzuru. Para derdindeler para! Ülke elden gidiyor, önce bunu düşünsünler. Erinç: Hayalleriniz ne? Şimdi 100 yaşında hayalim şu desem bana gülmezler mi? Erinç: Siz ununu elemiş eleğini asmış biri değilsiniz. Hayalleriniz onun için daha önemli. l “Sümerliler Türklerin Bir Koludur” ile başladıysak da konunun ülkemizin günümüz gerçeklerine gelmesi hele ki Gezi Direnişi’ni, o dirilişi konuşmak kaçınılmazdı. 100 yaşına basan Çığ, bu yaşında da yine hepimizi cebinden çıkaracak denli aktif. Kendi deyişiyle bizlere “numune” olmak için çabalıyor. En “büyük” direnişçi Muazzez İlmiye Çığ kaygılarını, umutlarını ve bizler için hayallerini anlattı. 50 yıl önceki o yazıda Orhan Erinç, sizden bir tercüme yapmanızı rica etmiş, Babil döneminden kira ile ilgili bir tableti tercüme etmişsiniz. Olağanüstü değil mi? Ta o zaman kira var, ne zaman ödeneceği kurallara bağlanmış, usuller belirlenmiş. Orhan Erinç: Bugünden daha iyiler hatta. Benim geldiğim dönemde kira yasası iptal ediliyor, değişiyor, yeniden ele alınıyor. O yazımın başlığını da bundan yola çıkarak koymuştum. Hakikaten, bugünle kıyaslayınca… Disipline ve gelişme arzusuna bakın… Yazıyı icat etmeleri ve kısa süre sonrasında o yazıyla boy boy tabletlere belli bir düzen içinde kayıtlar düşmeleri ne kadar fevkalade. Hemen arşivlemeye de başlamışlar. Ticaret hayatı çok hareketli. Loncalar var. 500 kişinin çalıştığı bir atölyenin üretim kayıtları var. Borçların hangi tarih ve koşullarda, ne şekilde ödeneceği, cezai müeyyideler hep kayıt altında. Adalet tesis edilmiş, mahkemeler, hâkimler, hatta jüri bile var. Halkın toplandığı meydanlar var sonra, sosyal hayat fevkalade. Fotoğraflar: UĞUR DEMİR ziyarete gidiyor. Fakat bir sorun var; yeraltına giden kimse ölü hale geliyor ve bir daha yeryüzüne çıkamıyor. Tanrıça da vezirine, üç gün sonra dönmezse ‘tanrılara yalvar’ diyor. Ve tabii geri gelemiyor, Vezir de yakarıyor. Bir tanrı cinler aracılığıyla bir su veriyor, “hayatın suyu ‘kurgarra’ bu, hayatın gıdası” diyor. Tanrıça bununla canlanarak dışarıya çıkıyor. Bugün hâlâ İran’da Türklerin arasında şöyle bir şey var; “qargarra” diye bir ağaç ekiyorlar. Bu ağaç büyüdüğünde muharremin 10’unda kesiyorlar, Hazreti Ali’nin çocuklarına hayat getiren bir ağaç olarak kabul ediyorlar. Herkes bu ağacın üzerine abanıp hayat aldığına inanıyormuş. Ad benziyor, hayat da veriyor. Tamamen Sümerlilerden gelme. Mesela Sümerliler, vücuttan cinleri çıkarmak için davul çalıyorlar. Şamanlar da aynısını yapıyor. Erinç: Ay, tutulmasında, Güneş tutulmasında Anadolu’da da davul çalarlar. Evet, bir de silah atarlar. Babilliler kira meselesini 3700 yıl önce halletmişlerdi A damlar bundan 3700 yıl (evet yanlış okumadınız, dizgi hatası da değil) tam 3700 yıl önce sorunlarını halledip taşa geçirmişler de biz hâlâ daha “Eski kira kanunu, yeni kira kanunu, en yeni kira kanunu, borçlar kanunu, eyvah! Kiracılar sokağa dökülecek, hükümet de önlem almadı ki canım” diye birbirimize giriyoruz. Evimiz mi yok? Yapacağımız şey çok basit. Biraz çamur, biraz fırın ve bir de çiviniz oldu mu iki nüshalı bir kontrat yapıp istediğiniz evi rahat rahat kiralayabilirsiniz. Ama tabii Türkiye’de değil de Milat’tan önce 1750 yıllarında Babillilerin yaşadığı yerlerde. Kral Hamurabi (biz hâlâ “kanun, kanun” diye diye uğraşaduralım) ünlü kanunda, kira ile ilgili maddeleri sıralayıvermiş bile. Kiradan sonra bina ile alakalı diğer hususları da ihmal etmemiş. Çamurdan yapıp pişirdiği ve çivi ile yazdırdığı kanun kitabında (!) inşaatçıların hileye sapmalarını önlemek için de demiş ki: “Eğer bir mimar, bir şahsa bir ev yapar da sağlam olmadığı için yıkılırsa ve bu suretle evin sahibinin ölümüne sebep olursa kendisi de öldürülecek, sahibinin oğlu ölürse mimarın da oğlu öldürülecek, kölesi ölürse yerine başka bir köle verilecek, eğer eşyalara ziyan yapmışsa bütün eşyaları tazmin edecek ve evi sağlam yapmadığı için yıkıldığında tekrar onu yapacak ve ev sahibinden para istemeyecektir.” Kontratın altında iki şahidin imzası ve tarih var: Hamurabi’nin 36’ncı senesinin birinci ayı. Bir de not eklemiş ev sahibi, tıpkı bugünküler gibi: “Peşin verilen gümüş için kiracı, ev sahibini Krala şikâyet edemez. Eğer ev sahibi, kiracıya evden çık derse peşin verileni iade edecektir.” … Ve kira tespiti Hani şu kira tespitlerinde bina maliyetinin 10 yıla bölünüp kiraya esas alınması konusu var ya. Onu bile Milat’tan önce 1750 yılında halletmişler. Bizde olduğu gibi, “6 misli, 55 misli, hayır yüzde 25 eksiği” diye çıkmaz münakaşalara saplanacaklarına, esaslarını bir taşın üzerine geçirmişler, sonra da oturup anlaşma yapmışlar: “İkunpiatın’ın ve Pirhum’un çocuklarının evinin caddesi yanındaki yarım asırlık arsaya Silliişter bir ev yaptı. Ev bedeline karşılık 10 sene kirasız oturduktan sonra çıkacak. Ev ve eve ait masraflar hakkında, hiçbir iddiada bulunamayacak.” Bütün bu saydığımız sapan taşından kaldırım taşına kadar taşlar… Pardon… kanunlar, kontratlar var ya İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin Sümer, Hitit ve Akatça yazılmış çivi yazılı tabletler arşivinde duruyor. Hepsi 70 bin tane. Yurdun muhtelif yerlerinde yapılan kazılardan çıkarılıp da yurtdışına kaçırılmamış olanlar sadece bunlar. İçlerinde alındı makbuzları, yolluk makbuzları da var. Diğerleri gibi bunlardan birinin tercümesini de Muazzez Çığ Hanım’dan rica ediyoruz. “2 mana (ortalama 900 gram kadar) bakır ki onun kıymeti 1 gin (8.8 gram) gümüştür, bunu Urunskyu’dan Lugalmagurre 11’inci ayda aldı. Kral Amassi’nin ikinci senesinde.” Üzülmeye değmez Belki kira sorununda “3700 yıl önce yaşananlar kadar bile olamadık” diye hayıflandınız. Ama ceplerinizi karıştırın, nüfus kâğıdınızı, not defterinizi, vesikalık fotoğraflarınızı, kartvizitinizi, damga pullarını, elektrik, su, bekçi makbuzlarını, ortaya dökün, sonra bu kırtasiyeciliğimizle 3700 yıl önce yaşamış olsaydınız taşıyacağınız taşlar için tutacağınız hamalları düşünüp Tanrı’ya şükredin ve biraz olsun rahatlayın… Orhan Erinç 10 Ekim 1963 / Cumhuriyet Peşin kira usulü değişmiyor Aradan binlerce yıl geçmiş, kira kontratlarının yazılma şekli değişmiş, fakat ev sahiplerinin peşin kira alma alışkanlıkları devam edegelmiştir. İşte Milat’tan Önce 1750 yıllarında Sipar şehrinde, Akatça yazılmış bir kontrat bunu ortaya koymaktadır. “Güneş Tanrısı rahibesi Ribatum’un evini, Nuralişu’nun oğlu, Nurşuburnasir 1 seneliğine kiraladı. Bir senelik kira bedeli olarak 3 şenge (25 gram kadar) gümüş verecek. Bir senelik kira bedeline mahsuben 1.5 gin gümüş vermeyi de kabul etti. Tiru ayının başında taşındı. Ayrıca senede Güneş Tanrısı’na ait 3 bayramda bir parça et, 10 sila şarap götürecek.” Muazzez İlmiye Çığ, röportaj sırasında tabletlerle ilgili bilgi verirken (solda)... Orhan Erinç’in Muazzez İlmiye Çığ ile yaptığı röportajın yer aldığı 10 Ekim 1963 günlü Cumhuriyet’in 2. sayfası. Röportaj, İlhan Selçuk’un izin gününde, köşesine ayrılan yerde ilan azlığından yayımlanan ilk ve tek muhabir yazısı olma özelliğini de taşıyor (üstte). C M Y B