Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 HAZİRAN 2013 / SAYI 1421 3 Mücadele toplumla iktidar arasında SİNAN TARTANOĞLU T ürkiye’deki yükseköğretim kurumları içerisinde, muhalefetin odağı olan fakültelerden Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak “Meydanlara dökülüp özgürlük talebinde bulunanların bir ideolojisi var. Daha demokratik, daha özgür, kimsenin kimseye müdahil olmadığı bir Türkiye ideolojisi” değerlendirmesini yaptı. Karatepe, olaylarda hedefe polisi oturtmanın doğru olmadığını belirterek “Mücadele toplumla iktidar arasında. Hedefte iktidar var” dedi. Üniversite gençliğini bekleyen bir sorun olarak yerleşkelere polisin yerleştirilmesi planı ile ilgili olarak da Karatepe, “Rektörlüklerin ilk duyumda polise başvurması, iktidarın, polisi üniversitelere sokmak planını doğurdu. Çünkü üniversiteler belalı yerler olarak gösterildi” dedi ve ekledi: “Çok açık ve net söylüyorum, kaos çıkar.” Üniversiteler içerisindeki iktidara, öğrencileri ve öğretim elemanları ile birlikte muhalefeti ile bilinen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe ile iki haftadır sokaklarda olan üniversite öğrencilerini, gençlik muhalefetini, hükümetin gençler üzerinden toplumu şekillendirmeye çalışmasını, alkol yasaklarını ve “üniversitelere polisin girmesi”ne ilişkin tartışmaları konuştuk. Karatepe’nin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle: Farklı görüşlerdeki gençlerin bir araya gelmesini ve sokağa çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? “Sokaktakilerin ideolojisi yok” tezine katılıyor musunuz? Aslında meydanlara dökülüp özgürlük talebinde bulunanların da bir ideolojisi var. Daha demokratik, daha özgür, kimsenin kimseye müdahil olmadığı bir Türkiye ideolojisi. Özgürlükten yana olma ideolojisi. Şimdiye kadar görmediğimiz derecede bir “tek karar vericili bir sistemin” yaşanıyor olması Türkiye’de büyük kitleleri inanılmaz derecede rahatsız ediyordu. Yaşam tarzından tutun da eğitim standartlarına varıncaya kadar her konuda bir kişi karar verdi. İstanbul’da bir yere yapılacak bina konusunda Başbakan görüş beyan eder mi? Bu sadece görüş beyan etme değil, müdahil olma anlamı da barındırıyor. İnsanlar da buna doğal olarak tepkilerini gösteriyor. Ümit ederim ki daha demokratik bir ülke olma yolunda önemli bir katkı sağlar. İnsanlar sokakta inanılmaz zor koşullarda taleplerini dile getirmeye çalışıyorlar. Umarım çekilen bu eziyetin Türkiye’ye bir katkısı olur. Bu polisin gençlerle çatışması mı, toplumsal bir çatışma mı? Gösteriler Türkiye’ye yayılmış olmasına rağmen çok şanslıyız ki toplumsal bir çatışma ortamı söz konusu değil. Çatışma şu anda iktidar ile göstericiler arasında. İktidarın ön plana sürdüğü grup maalesef güvenlik güçleri. Üniversite ve muhalefetinin odak noktalarından Mektebi Mülkiye’nin dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, olaylarda hedefe polisi oturtmanın doğru olmadığını belirterek “Mücadele toplumla iktidar arasında. Hedefte iktidar var” dedi. Çatışma güvenlik güçleri ile göstericiler arasında değil. Bu mücadele toplum ile iktidar arasında. Ben polisleri mücadelenin bir tarafı gibi görmenin doğru olmadığını düşüyorum. Verilen görevi yerine getirmeye çalışan insanlar. Ben inanıyorum ki büyük çoğunluğu, evlere gittiklerinde yaptıklarının içine sinmediğini düşünüyorlar, üzüntü duyuyorlardır. Oradaki insanlardan çok farklı kaygıları yoktur. Büyük çoğunluğunun hayatlarına müdahale edilmesi, geçim sıkıntısı, eğitim gibi kaygıları vardır. Hedefe polisi oturtmamak lazım, burada hedefte iktidar var. Tüm politakaların gençlik üzerinden yürütülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Toplumun tamamı şekillendirilmeye çalışılıyor. Sesini çıkaranın sesi bastırılmak isteniyor. Bu anlamda tüm muhalefet odakları dağıtıldı. İktidarın karşısında bir tek üniversiteler kaldı. Kendine özgü yapısı ile, soran sorgulayan tavrı ile üniversiteler bunu yapmak zorunda. Gençlik her şeyi eleştirir. Her şeye karşı çıkar. Kafasına yatmayan her şeyi herkesle tartışır. Zaman zaman sert tartışmalar da yaşanabilir. Burada sadece şiddet kullanılıp kullanılmadığına dikkat etmek gerekir. Bu tabii ki ince bir çizgidir. Ama eleştirme demek, sorma demek, tartışma demek onları daha fazla alevlendirir. Bu onların yapısında vardır. Üniversitelerdeki öğretim elemanları da aynı şekilde. Üniversitelerdeki çatışmaları nasıl engellemek gerekir? Yönetimler olaylara karşı nasıl tavır alıyor? Şiddete, görüşünü karşındakine şiddetle kabul ettirmeye engel olmak gerekir. Ama üniversiteler ilk defa gerilmedi. Türkiye’de geçmiş yıllarda çok daha büyük olaylar yaşandı. Ben o zaman da Mülkiye’deydim. Değil üniversitelerde özel güvenlik görevlisi polis bile olmazdı. Sadece bir olay olduğunda, yönetim polisi çağırırdı. Onun dışında polis zaten sokaktaydı. Ama üniversiteye polisin girmesi, polisin üniversitede sabit kalması gibi bir durum kesinlikle sözkonusu değildi. Ki bu, çok daha büyük çatışmaların, büyük olayların yaşandığı bir ortamda geçerliydi. Rektörlüklerin bir olay olduğunda üniversitenin kapısına ya da yerleşkenin içine polisi çağırma yetkisi var. Ama benim değerlendirmem, rektörlükler bu haklarını kullanmakta çoğu zaman aceleci davrandı. En ufak bir duyum aldıklarında, hemen polise başvurdular. Hiç bekleme, görme ondan sonra değerlendirme ihtiyacı duymadılar. Polis ne zaman kampus içine girse olaylar büyüdü. Bu bir sarmal. Üniversiteye polis çağrılırsa olaylar büyür, sürekli bir olay ihtimali doğar, sonra yine polis çağrılır. Rektörlüklerin ilk duyumda polise başvurması, iktidarın, polisi üniversitelere sokmak planını doğurdu. Çünkü üniversiteler belalı yerler olarak gösterildi. Halkın üniversiteleri sürekli olay çıkan bir yer olarak görmesine yol açıldı. Olması gerektiği kadar, yani şiddete varmayan, eleştiriye tartışmaya izin verilmedi. Öğrencidir bu. Pankart açar, slogan atar, her türlü tartışmayı yapar. Hemen polisi çağırmamak gerekirdi. Hükümetin polisi üniversiteye getirme konusundaki planı gerçekleşirse, çok açık ve net söylüyorum, kaos çıkar. Öğrencilerin polise yönelik bir tepkisi zaten var. Üniversitenin içinde, üniversitenin yönetim organlarına bağlı olmayan, üniversitenin yönetim organlarından talimat almayan bir yapının olması üniversite özerkliği açısından da sorun çıkarır. Zaten ne kadar özerk? Polisin gelmesi ve tamamen kampus dışından talimat alması tekrar söylüyorum kaos çıkarır. Özellikle, daha tartışma aşamasında olmasına karşın, kampusa bir karakolun kurulması, zaten tepkili öğrencinin her dakika polisle veya karakolla karşı karşıya kalması durumunda öğrenci çok büyük tepki gösterir. Öğretim elemanları olarak biz de tepki gösteririz. Üniversite yönetimi olarak engel olmak mümkün değil mi? İktidar 10 yıldır yapmak istediği hiçbir şeyi tartışmıyor. Olması gerekenleri, buna kafa yoranlara sormuyor. Sadece yasal gücüyle şekil veriyor. Bu durumda öğretim elemanı olarak yapılması gerekenleri elbette ki yapacağız. Çalıştaylar yaparız, bildiriler yazarız ama dikkate alınıp alınmayacağı konusu kuşkulu. Yani örneğin, İçişleri Bakanlığı, sizden karakol için yer tahsisi başvurusunda bulunacak. Karakol konusu tartışmalı, doğrudan karakol olacağını sanmıyorum. Ama polislerin konuşlanacağı bir yer bile olsa, bu çok büyük tepki yaratır. Gençler fazla bölünmedi mi? Kollektifler var, partilere bağlı olanlar var, çok sayıda örgütlenme var, tek bir sesin çıkması açısından? Çok bölünmüş olabilirler. Ama zaten olması gereken bu değil mi? Öğrenciler istediğini düşünür, en uç fikirlere de varabilir, öğrenci sayısı kadar düşünce biçimi farklı görüş olabilir. Ama zaten mesele, Türkiye’de hiçbir yerde farklı görüşlere yol açılmaması. Farklı düşünenin, farklı konuşanın, farklı inançları olanın normal görülmemesi. Hiç kimseye hoşgörü yok. l Öğrencinin milli gazı biber gazı oldu Geleneksel inek bayramında, öğrenciler size alkol yasağına tepki olarak rakı şişesi içinde ayran ikram etti. İnek bayramları SBF için nedir? Her üniversite bahar şenlikleri düzenliyor. Hatta bizim üniversitemizdeki fakültelerde ayrı ayrı şenlikler oluyor. Ama İnek Bayramı, bir bahar şenliği değildir. İnek Bayramı bir eleştiri ve protesto şenliğidir. Uzun yıllardır, inek bayramlarında öğrenciler iktidarları, sistemi, hatta üniversite yönetimini ve hocaları bile eleştirirler. Alkol yasağı ise zaten doğrudan öğrencileri ve gençleri hedef alıyor. “Milli içkimiz ayrandır” denildi. Evet doğru milli içkimiz ayrandır. Ama yanlış olan, alkol konusu üzerinden ayranı kullanarak insanların ayrıştırılmaya çalışılmasıdır. Ben de “öğrencinin milli gazı biber gazıdır” dedim. Çünkü öğrenciler her eylemlerinde biber gazına maruz kalıyor. Bu bir eleştiridir. İnek bayramında öğrenciler hocaları ile birlikte yanlış gideni eleştirirler. SBF’de olan olaylar, hükümetin dikkatini çekebiliyor. İnek Bayramı’ndan sonra size herhangi bir eleştiri geldi mi? Hayır gelmedi, geleceğini de zannetmiyorum. l C M Y B Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ