Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Mustafa Avkıran, Kuzey Güney dizisi, garajistanbul’daki çalışmalarının yanına bir yenisini daha ekledi: Sabahlar Olmasın. İçinden içki geçen şarkıları, gazino havasında dinleyip onunla söylemek için elinizi çabuk tutun… Eğlenceye hazırsanız, başlayalım ESRA AÇIKGÖZ K ırmızı hâkim ortama; çiçekler, ışıklar, masa örtüleri… Sahne, Mustafa Avkıran’ın kostümü, ancak eski filmlerde kalmış gazino atmosferine taşıyor insanı. Ama sözünü ettiğimiz bir nostalji değil, bugünün gazinosu bu; canlı, yaşıyor. Öyle ki “Sabahlar Olmasın” dedirtiyor insana. Tıpkı programın adı gibi. Yalnız bu eğlenceye ortak olmak isteyenlerin elini çabuk tutması lazım, çünkü 19 Nisan, 4 ve 17 Mayıs’tan sonra bitecek. Mustafa Avkıran anlatıyor… Sizin müzikle ilişkinizin iyi olduğunu tanıyanlar biliyor, hatta bir radyo programı da yapıyordunuz. Ama sahneye çıkıp şarkı söylemeye nasıl karar verdiniz? Üstelik bir yandan garajistanbul’daki çalışmalar, Kuzey Güney dizisi, bunca temponun içinde neden bir de başınıza bu işi açtınız? İş açmadım. Aydınlandım. Şarkı söylemek çok heyecan verici. Oyunculuğumun sınırlarını zorluyorum. Şarkı söylerken oynamayı, duyguları notalarla dile getirmeyi derinlemesine öğreniyorum. Eğlenceli, ben de eğleniyorum ve o gece garajistanbul’da olan herkesi de bu eğlenceye ortak etmek istiyorum. Genel olarak da gecenin sonunda herkes hafiflemiş, eğlenmiş ve biraz da çakırkeyif “Sabahlar Olmasın” diyor. Biraz dışına çıkıp baktığımda, yaptığım bütün işler birbirini besliyor. Garajistanbul olmasaydı böyle bir proje olmazdı, Kuzey Güney olmasaydı bir şeyler eksik kalırdı. Mustafa Avkıran&Ser Hoş Komünite’nin formatı nasıl gelişti? Neden gazino havasında bir program yapmak istediniz? İçinden içki geçen, ser hoş şarkıları paylaşma isteğidir “Sabahlar Olmasın” projesi. O kadar çok ve o kadar güzel şarkı var ki. İlk olarak bu şarkılar bir araya geldiğinde ortaya çıkacak manzaradan ürktük; çünkü türler, makamlar arası bir yolculuk bu. Ser Hoş Komünite’nin isim babası da olan Levent Güneş, bu şarkıların yan yanalığını müzisyenlere anlatmakta zorlandı, tabii ilk başlarda. Şimdi 26 şarkı içinde keyifle yüzüyoruz. Şarkılara karar verdikten sonra Kemal Gökhan Gürses devreye girdi ve projenin metin tasarımını yaptı. Son olarak da altın vuruşu Övül Avkıran yaptı, sahnemizi, dünyamızı kurdu, bir gazinokabare yarattı ve bizi içine yerleştirdi. 30 yıllık ortağımız Yüksel Aymaz da ışığıyla boyadı bizi. Garajistanbul’da gazinoyu sahneye koyduk diyebiliriz. Sanki 60’lar, 70’ler, 80’ler… O gazinolardan esinlenen bir gazino ama nostaljik değil, bugünün gazinosu. Adnan Şenses de var repertuvarda, Duman da, Tanju Okan da. Repertuvarı nasıl hazırlıyorsunuz? Tek kuralımız var; içinden içki geçecek. Zaten meselenin başlangıç noktası da bu. İhtiyaç da buradan kaynaklandı. Biz bir şarkıyı hiçbir zaman başından sonuna bilmeyiz. Bildiğimiz ya nakaratıdır ya da herkesin diline pelesenk olmuş bölümleri. Ben de daha önceden bildiğim, herkesin bildiğini düşündüğüm şarkılarla başladım, tür ayırımı yapmadan. Şarkılar çoğaldıkça bilmediklerim de çoğaldı. O kadar eğlenceli, o kadar yeni şarkı keşfettim ki seçmekte zorlandım bu sefer de. Tabii ki erotik olanlara öncelik verdim. Programa gelecekleri nasıl bir gece bekliyor? Kırmızı güller içinde, sıcacık, yiyecekleri, içecekleri olan, göbek atılan, halay çekilen, bundan utanılmayan, çekinilmeyen bir atmosfer bekliyor. Herkesin biraz da olsa kendi kabının dışına çıktığı bir gece. Hüznün de bir iklim olduğunu, her iklim gibi onun da geçeceğini anlatan şarkılarla dolu, birlikte şarkı söylenen, birlikte gülünen bir eğlence bekliyor konuklarımızı. Oyunculuk, yönetmenlik, Garajistanbul’un yönetimi, her deneyim insana kendini gösterir, Sabahlar Olmasın size ne öğretti, öğretiyor? Hayatta her şeyin her an yeniden keşfedilebileceğini, öğrenmenin yaşının olmadığını yeniden öğretti. İnsanın keyif alarak, içine kendini koyarak, aşkla yaptığı bir işi başkalarıyla paylaşmanın önemini bir kez daha gösterdi. Sabahlar olmasın derken, hayattan keyif almanın önemini ve sanatın iyileştirici gücünü bir kez daha gösterdi. Nietzche haklı; müziksiz bir hayat hatadır. Tiyatro mekânlarının ayakta kalmaya zorlandığı bir devirde, garajistanbul altı yıldır devam ediyor. Bunu nasıl sağlıyorsunuz? Bağımsız bir sanat kurumunu yaşatmanın her coğrafyada kendine ait kuralları var. Bizim buralarda, fikrin sahiplerinin bu fikrin yükünü de üstlenmesi gerekiyor. Eğer arkanızda devlet, yerel yönetimler, Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Şahenk aileleri yoksa bunu taşımak da zorlaşıyor. Serbest piyasa koşulları, kapitalizmin kuralları devreye giriyor. Kendini yaşatmak zorunda olan bir sistem kurmanız gerekiyor. Biz de 2007’den bu yana kendi yolumuzu arıyoruz. Tashih ede ede yürüyoruz. Yorulsak da, yaralansak da devam ediyoruz. Büyüyerek, güçlenerek bir model geliştiriyoruz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, bizim ardımızdan geleceklere iyi bir örnek bırakmak istiyoruz. Garajistanbul bu yıl itibarıyla daha fazla konsere ağırlık verdi, sanki. Bundan sonra böyle mi devam edecek? Cevap bir öncekinde saklı. Garajistanbul’un sürekliliğinin sağlamasında büyük konserler yapmak çok önemli. Bu konserlerle garajistanbul’a gelen kitle ve o kitlenin bize bıraktıkları devamımız için çok önemli. Burasının bir sanat kurumu olduğunu unutmayalım, gösteri sanatlarının her birimi, yani tiyatro, performans, dansın hiçbir ticari kaygı duymadan programda yer alması, garajistanbul’un biricik oluşunun en önemli özelliği. Bugüne kadar nasıl sürdürdüysek bundan sonra da öyle sürdüreceğiz hayatımızı. Yani gösterilerle, konserlerle… Bu koşturmaca arasında Kuzey Güney diziniz de devam ediyor. Çekimler nasıl gidiyor? Çok iyi. Artık sonuna yaklaşıyoruz ve hem olaylar çözülüyor, hem de tuhaf bir hüzün başlıyor. Ayrılma günü yaklaşıyor çünkü. l esraacikgoz@cumhuriyet.com.tr Derin dondurucu kaçkınıyım! A ydilge yazıyor, söylüyor, eleştiriyor, sözünü sakınmıyor. En önemlisi hayal kurmaktan vazgeçmiyor. Müziğindeki melankoli ise umut dolu! Sistemin yarattığı mutsuz insanların hikâyelerini izletip, mutsuz şarkılar dinletip, “Yaşadığın hayata şükret! Bak başına bunlar da gelebilirdi. O yüzden kaderine razı ol, otur aşağı... Sorgulamaya kalkma!” demesine inat, insanları müziğiyle ayağa kaldırmaya, yaraları ile barıştırmaya çalışıyor. Albümün ruhu akustik, epey derin ve buradan uzaklarda. Belki de unuttuğumuz bir yerden ve zaman geliyor gibi. Senin derdin neydi albümün yaratım sürecinde? Unuttuğumuz, uzak bir yer varsa, o da kendi içimiz. Ben ona kavuşmaya çalıştım. Zaman ve mekân olarak içimden geliyor yani bu albüm, o yüzden de belki tanıdık geliyor. Yüzleşmekten kaçtığınız, arzularını toplumsal normlara uydurmak için bastırdığınız, sıfırlayıp kabul görmüş malzemeden yeniden yaratmaya çabaladığınız saf ruhunuzu hatırlatıyor. Çünkü ben şarkılarımı yaparken kendi özümü koymaya çalışıyorum. Her gün başkalarının istediği, toplumun onayladığı insan olmak adına karaladığımız ruhlarımızı temize çekmek için. “Elini aşka buladığında çok kan dökülür bazen. Bazen de şarkılar dökülür” diyorsun. Aslında Sezen Aksu’nun “Sorma” şarkısındaki yorumun dinleyene saplanıyor da... Bazıları kendilerini tehlikelerden korumak için ruhsal bir derin dondurucuya girerler. Böylesi daha kolaydır, acısız... Hisleri körelir, kabulleniverirler her şeyi. Bazılarının ise yüreği sıcaktır, derin yaralar açılabilir ruh tenlerinde ama yine de girmezler o derin dondurucuya ve savaşırlar. Ben bir derin dondurucu kaçkınıyım! Aşkı da öyle yaşarım. Canım yanar, kanar yine de mutlu olurum çünkü bana hâlâ acıyabilen bir canım olduğunu gösterir aşk bunca hissiz insan arasında... “Sorma”, dinlediğinizde size de saplanıyorsa, canlısınız demektir. “Yanlızlıkla Yaptım” albümün ismi. Sanırım pek çok şeyi yalnızlıkla yapıyoruz. Nasıl bir yalnızlık içindeyiz? Geçen kendi kendime şunu yazdım uykuya dalmadan Aydilge’nin yeni albümünün adı “Yalnızlıkla Yaptım.” Onun tanımıyla, her gün başkalarının istediği, toplumun onayladığı insan olmak adına karaladığımız ruhlarımızı, temize çekmek için yazılmış şarkılı hikâyelerden oluşan bir albüm bu. yok. Sıradanlıktan elimden geldiğince kaçıyorum. Çünkü sıradanlık pusuda avlıyor herkesi ve bilgisayar ekranları hortum gibi yutuyor tüm insani enerjiyi. Enerjimi betona, bilgisayara, dedikoduya harcayacağıma, müziğe, roman yazmaya, editörlüğünü yaptığım müzik dergisine ve Rock FM’de yaptığım programa harcıyorum. Müziğinde melankoli hep var ama mutsuzluk yaratmıyorsun, bunu nasıl başarıyorsun? Melankoliyi, insanları ağlatarak sömürmek için kullanmıyorum. Evet, ajitasyon ve gözyaşı bu ülkede satar. Ama ben kendimi satmam. E tabi sistem, arabeski seviyor. Çünkü her gün ağlayan, mutsuz insanların hikâyelerini izleyip mutsuz şarkılar dinlediğimizde, bize aslında şu deniyor; “yaşadığın hayata şükret!” Bak başına bunlar da gelebilirdi. O yüzden kaderine razı ol, otur aşağı... Sorgulamaya kalkma! Bense insanları ayağa kaldırmaya, yaralarıyla barıştırmaya çalışıyorum. Hiçbir zaman Ajda Pekkan gibi kusursuz, yapay bir görüntüm ya da süper kahramanlara özgü bir ruhum olsun istemedim. Yaralı, bereli, kusurlarını örtmeyip öpmeyi deneyen bir melankoliğim... l önce; “tüm bu metropol insanları, ne kadar yoğun ve önemli olduklarıyla övünürlerken içlerindeki sıkıntı bıçak gibi keser onları uykuya dalarken. Aslında her şey yalnızlık yüzünden. Tüm bu facebook’taki “beğen” butonu, twitter’daki takipçi sayısı, kaç kişinin yazdığımızı “retweet” ettiği merakı... Hep bir “beni sevin, beni ALİ DENİZ beğenin, beni takip edin” çağrısı... USLU Yazıyorsun, söylüyorsun, eleştiriyorsun, sözünü sakınmıyorsun. En önemlisi hayal kurmaktan hiç vazgeçmiyorsun. Neler dönüyor kafanda, nasıl yetişiyorsun hayata? Geleceğimi, deneyimlerin karabulutlarına yem etmemek için yaşadıklarımdan hiçbir şey öğrenmiyorum! Çünkü hepimiz deneyimlerin çelmesine takılıp hayattan geri duruyoruz. Oysa çocuk cesaretiyle içine dalmalıyız. Ne var ki elimizde yaşamaktan başka? Korkunun tadı bile C M Y B