Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 EKİM 2013 / SAYI 1437 7 Keşke Fight Club gibi film çeksek... Öncesinde pek çok dizide dikkat çekmesine karşın asıl çıkışını Yeşim Ustaoğlu’nun Araf’ında yaptı. Katıldığı hemen her festivalden elinde bir ödülle döndü. Neslihan Atagül, şimdi FatihHarbiye dizisinde sosyal tezatların içinde yolunu bulmaya çalışan bir kızı canlandırıyor, ama asıl isteği hâlâ sinema. H ayatta keşkelerinin olmaması pek Bahsettiğiniz aynı zamanda bir kuşak çok insan övünç kaynağı olarak çatışması. Siz kendi ailenizle böyle görülür. Neslihan Atagül onlardan biri çatışmalar yaşadınız mı? değil. Bir sürü “keşke” dediği şey var. Evet, dediğiniz gibi kuşak çatışması. Annebunların çoğu kendi hayatıdan çok içinde baba, çocuk zıtlaşmasını ben de yaşadım bulunduğu oyunculuk işiyle ilgili konularla doğal olarak. Oyunculuk isteğimle alakalı ilgili. Henüz 21 yaşında olmasına karşın zıtlaşma pek olmadı ama “akşam nereye çocuk denebilecek yaşta adım attığı işinde gideceksin” gibi konularda sıkıntılar oldu tabii gördükleri sebebiyle ona ki. Ancak genel olarak hayatımı “boyundan büyük laflar ediyor” etkileyecek şeyler değildi. demek haksızlık olur. Fox TV’deki Bütün rollerinize bu kadar FatihHarbiye dizisinin başrol detaylı hazırlanıyor musunuz? oyuncusu olarak bu sezon Bunun için çabalıyorum. İş ekranlarda yer alan Atagül’ü bir set zaten dört ay önceden geldi. arasında yakaladık ve ilgi çekici bir Mesela Araf’ta da aynı şekilde sohbet yaptık. olmuştu. Orada da garsonluk FatihHarbiye’deki yapan bir kızdım. Sürekli patates rolünüzden bahseder misiniz? soyup, yemek dağıtmıyorum. O DENİZ Neriman karakterini yüzden kaslarıma bunu öğretmem ÜLKÜTEKİN canlandırıyorum, 20’li yaşlarda gerekiyordu. Klasik Türk Müziği bölümünü Araf’ta çok zorlu bir bebek üçüncü sınıfta bırakmış, resim ve heykel düşürme sahnesi vardı. Burada da benzer yaparak sınavlara hazırlanıyor. sahneler olacak mı? Rolünüze nasıl hazırlandınız? Şimdi o film, bu dizi ya, öyle şeyler Dizide semtlerin isimleri geçmiyor muhtemelen karşımıza çıkmayacak. İsterim ama, Neriman, Fatih gibi bir yerde doğup tabii performans sergileyecek sahnelerin büyüyor, oranın baskısı var. Ancak onun kafa olmasını. yapısı farklı. Kabuğundan çıkmak istiyor. Türk sineması hakkında da önemli Ben de o tarz yerlerde daha muhafazakâr fikirleriniz var. Bunlardan biraz insanlar tanıyordum. Onlarla konuştum, bahsedebilir misiniz? oraları tanımaya çalıştım, Karakterin ruhunu Şöyle bir durum var, yapımcılar yeni birşey anlayınca yürüyüşünü, bakışını kafamda yapmaya cesaret edip gönüllü olmuyorlar. O belirledim ve böylece rolü ortaya çıkardı. yüzden uyarlamalar çok kullanılıyor. Tutmuş bir senaryo, günümüze ya da yurt dışından buraya uyarlandığında “iş yapabilir” diye bakıyorlar. Bana, gişe ve sanat filmi kavramları da anlamsız geliyor. Öyle birşey olmalı ki, hem gişe yapmalı hem de sanat filmi denen şeyde varolan öğeleri kavrayabilmeli. Çok uç bir örnek de olabilir ama Fight Club gibi, “Adamlar ne güzel dövüşüyor” diye izleyen de var ama onun içindeki felsefeyi anlayan da. Keşke öyle şeyleri herkes yapabilse. Hayal ettiğiniz tarzda yapımlarla ne kadar karşılaştınız? Bikini tepkisi Araf’ta rolünüz ve yaşınızla ilgili bir tepki olmuştu. Evet insanlar yaşıma takmıştı ama öte yandan 15 yaşındaki kızlara tecavüz ediliyor. 6 yaşındaki kızlar 40 yaşındaki adamların koynunda ölüyor. Yine dizilerde bikini giymeyeceğinize yönelik bir açıklamanız olmuştu. Eksik yazılmış bir haberden dolayı anlamsız bir tepki gördüm. Teşhircilik gibi bir muhabbet olmuştu. Demek istediğim, dizi ya da sinema değil, “sırf teşhirciliğe yönelik bir sahnede bikini giymemek”ti. Yoksa bu bizim işimiz tabii ki. l Atagül, FatihHarbiye’de. Daha çok başındayım aslında. Ya, ben sürreal filmlerde yer almayı çok istiyorum. Çok da açık değiliz öyle şeylere. Daha fazlası olmalı. Luis Bunuel’i çok severim de, piyanonun üzerindeki inekleri çekmek çok iyidir. Benzer yapımlarda rol almak isterim. Proje anlamında sinema ve televizyon işlerine bakışınız farklı sanırım. Televizyon dizisi ticari bir iş, hemen tüketiliyor. Altı günde çekiliyor ve “bilmem ne dizisinin 24. bölümünde çok güzel oynadın” diye birşey yok, ama bir film yaparsınız, insanlar ondan bahseder. Sinema daha kalıcı birşey. Dizide para kazanıyorsun. Sinemada çok daha fazla emek veriyorsun, ama dizide her hafta senaryo değişiyor ve üzerine yoğunlaşma şansım olmuyor. Sinemaya dönersek, herkes size ödül vemek için yarışıyor. Bunun sırrı nedir? Türkiye’de işler daha duygusal yürüyor. Bu benim fikrim. “Sen benim arkadaşımsın sana ödül vereyim” gibi oluyor. Peki bu kadar sık ödül almanın formülü nedir? Devamlı ödül almak isteyen oyuncular olabilir. Onun formülünü bilmiyorum işte. Aslında bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. O kadar dallandı budaklandı ki, bilmiyorum. “Çok yetenekliyim” filan mı diyeyim. Ya da “çok çalıştım” desem, başka biri çıkıp ben de “çok çalıştım” diyebilir. l Dizi insanı yıpratıyor Dizide oynayınca kendinizi değersizleşmiş hissediyor musunuz? Değersizleşmek demeyelim ama dizide oynamak istemezdim. Yılda iki, üç film yapıp başka birşey yapmama lüksümüz olsa keşke. Sadece diziler değil, sinema filminin de her anlamda bize yararı olsaydı. Ancak tersine oyunculuk işi giderek vahşileşiyor ve oyuncuları fiziksel ve zinhinsel anlamda daha da yoran bi meslek haline geliyor. İnsanların güzel olması zorunluluk haline geliyor. Çok yoğun çalışıyoruz, fiziksel güç harcayan o kada çok insan var ki. Bunları görünce canım sıkılıyor. Haftanın altı günü çalışıyorsun. Sadece dış görünüş olarak söylüyorum, hızlı yemen gerekiyor, her gün saçına bir şeyler yapılıyor, saçın yıpranıyor. Yüzüne birşeyler yapılıyor, yüzün yıpanıyor. Bir sürü şey ezberlemek ve onu vücut diline yedirmek durumundasın. Olmadı baştan, terliyorsun, tekrar, birşeyler kesmek zorundasın, ses geliyor birşey oluyor. O psikoloji artık insana, “ahhh yeter” dedirtiyor. l SİNAN TARTANOĞLU A raştırmacı yazar Hamza Aksüt, Pir Sultan Abdal’ın yaşamına ve ölümüne ilişkin yüzlerce yıllık bazı söylenti ve tartışmalara son verecek bir belgeye ulaştı. Yıllardır araştırmacıların ulaşmadığı belgeyi ortaya çıkaran Aksüt, Pir Sultan Abdal’ın 1581 yılında Sivas’ın Banaz köyünde yaşadığını, Ali adında da bir oğlunun olduğunu kanıtladı. Bulduğu belgeyle Pir Sultan Abdal’ın ölümünün 1526’daki ya da 1577’deki Alevi isyanlarından birine katıldığına ve bu yüzden idam edildiğine işaret eden söylentileri çökerten araştırmacı Aksüt, “Çünkü 1526’daki ya da 1577’deki ayaklanmalardan birine katılarak idam edilseydi, 1581 yılında tutulan devletin tahrir defterine adı kaydedilmezdi” dedi. Neden bulunamadı bu belge? 1927 yılından bu yana Pir Sultan Abdal hakkında yıllardır araştırma yapılıyor. Birçok akademisyen bu alanda çalıştı. Herkes araştırdı Pir Sultan’ı. 50’ye yakın yayın var. Türkiye’deki farklı siyasi akımlar da bu alanda çalıştı. Ne yazık ki şimdiye kadar belge ya da belgesel bilgi sunulabilmiş değil. Bu ülkemizdeki araştırma düzeyinin seviyesi ile ilgili olabilir. Hiç kimse Osmanlı arşivine bakmamış. Aslında kolaymış. Bu belge neyi kanıtlıyor? Söylentilere göre Pir Sultan’ın yaşadığı köy Banaz. Ve yine söylentilere göre Hakkında onlarca kitap yazıldı. Yaşamına ilişkin bilgi kırıntıları ya söylencelerde ya da dizelerinde arandı. Kimi onu Kalender Çelebi ayaklanması içinde gösterdi kimi de “Düzmece Şah İsmail ayaklanması”na kattı. Katledilmesi de önderlik ettiği öne sürülen bu isyanlara bağlandı. Hayal gücü geniş bazı araştırmacılar da Kızılbaş Pir Sultan diye bilinen kişinin gerçekte Bizans döneminde yaşamış aziz Pir Silvianus olduğunu yazdı. Araştırmacı Hamza Aksüt tüm bu bilgileri çürüten belgeye ulaştı. yaşadığı zaman 16. yüzyıl. 16. yüzyılın da temel kaynağı tahrir defterleridir. Benim bulduğum Sivas tahrir defteri 1581 yılında tutulmuş. Bu defterde, Ali veledi Pir Sultan, yani Pir Sultan’ın oğlu Ali, Piri veledi o, Ali’nin kardeşi Piri. Yani Pir Sultan’ın öbür oğlu yazıyor. Pir Sultan’ın oğlu Ali, Ali’nin oğlu Pir Şaban. Pir Sultan’ın öbür oğlunun adı Piri. Yani bu belge söylentiler üzerinden 16. yüzyılda yaşadığını bildiğimiz Pir Sultan Abdal’ın 1581’de Sivas Banaz’da yaşadığını gösteriyor. Tahrir defterinin o bölümünde Pir Sultan ile oğlu Ali’nin birlikte arazi tasarruf ettiği belirtiliyor. Yani kira olarak kullanıyorlar. Bu bilgi söylentilerle çelişiyor mu? Hayır. Söylentilerde, Pir Sultan’ın oğlu Seyid Ali, seyid dedeler için de söyleniyor. Seyid Ali denilen, tahrir defterinde geçen Ali. Yine söylentilerde Pir Memed adında bir oğlunun daha olduğu var. O da kayıtlardaki Piri. Hepsinden önemlisi Banaz köyünde 1581 yılında Pir Sultan adında bir kişi hayatta ve oğlunun adı da Ali. Tahrir defterlerine kadınların adı yazılmıyor. Yani bulduğumuz belge söylentileri de önemli ölçüde doğruluyor. Pir Sultan’ın ölümü aydınlanıyor mu? Pir Sultan’ı araştıranların birçoğu, Pir Sultan’ın bir isyan tertip etmiş olabileceğini ya da bir isyana katılmış olabileceğini bu nedenle öldürülmüş olabileceğini varsayıyorlar. 16. yüzyıldaki Alevi isyanlarına bakıldığında iki tanesi öne çıkıyor. 1526 yılındaki Kalender Çelebi isyanı. Diğeri de 15771578 yılında Elbistan’ın Sultankorusu yaylasında ortaya çıkan Şah İsmail ayaklanması. Osmanlı Devleti buna Düzmece İsmail ayaklanması diyor. Söylentilere göre Pir Sultan bu iki ayaklanmadan birine katıldı ve bu yüzden idam edildi. Şimdi gördük ki bu iki varsayım da geçersiz. Çünkü 1526’daki ya da 1577’deki ayaklanmalardan birine katılarak idam edilseydi, 1581 yılında tutulan devletin tahrir defterine adı kaydedilmezdi. Araştırmacıların 50 yıldır, 80 yıldır üzerinde uğraştığı varsayımlar çökmüş oldu. O zaman öldürüldü, mü öldü mü? Belge olarak bilmiyoruz. Hâlâ belgelere muhtacız o konuda. Osmanlı Devleti’nde bir kişinin öldürülmesi ya da idam edilmesi için mutlaka isyana katılması ya da isyan tertip etmesi gerekmez. Ama biliyoruz ki mühimme defterlerinde sırf Alevilik faaliyetine katıldığı için yani cem yaptığı için öldürülen kişiler var. Pir Sultan ile ilgili tek belge bu değil. Öldürülmüş olsa bunun kaydedilmesi gerekebilir de, gerekmeyebilir de... Ama eğer söylentilerdeki gibi isyana katıldığı için idam edilmişse mühimme defterlerine yazılır. Şiirlerinden dolayı Sivas Valisi Hızır Paşa’nın zoruna gitmişse, yolda öldürtmüşse... Bildiğimiz başka olaylar var. Amasya’daki Aleviler için “Aleviliğinden dolayı öldürün ama Alevi suçlaması yöneltmeyin” deniyor. “Hırsızlık, deyin” diyor. Bu belgelerde var. Pir Sultan’ın öldürüldüğüne dair belge yok. Orada yine şiirlerine muhtacız. Ben öldürüldüğü kanaatindeyim, ama belge henüz yok. l C M Y B Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ Pir Sultan ile ilgili tarihi belge