25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 15 TEMMUZ 2012 / SAYI 1373 AYŞE YILDIRIM Cezaevinden kaçarken aşık kemiğini kıran Albertine, o gün karşılaştığı ve ondan sonra da hiç ayrılmadığı, kendisi gibi kanun kaçağı olan Julien Sarrazin’le tutkulu bir aşk yaşadı. Kitaplarında da bu aşkı ve yaşadıklarını yazdı. Senaryo şişede durduğu gibi durmaz Yetkin Dikinciler “Çıplak Gerçek” isimli dizide kayıp bir kızı arayan komiser Galip rolüyle ekranlarda. Bu onun için farklı bir deneyim. Zaten onun için senaryo şişedeki rakı. Oyuncu onu nasıl ve ne kadar içerse ona göre oynuyor. O yüzden “Ağzımızla içmeyi bilmek” gerekir diyor. BİR yazar Hiçbir pişmanlığım yok, olursa haber veririm 15 yaşındaki Musevi garson kızın askeri doktorla ilişkisinden dünyaya gelir Albertine. Yıl 1937, yer ise Cezayir’dir. Albay evlidir, garson kız bebeğini mecburen sosyal hizmetlere verir. Bebeğe orada Albertine Damien adı verilir. Albertine 2 yaşındayken yani 1939’da babası onu evlatlık almaya karar verir ama karısı Thérèse’den aralarındaki kan bağını saklar. Aile, 1947’de Cezayir’i terk eder ve Fransa’ya Aix en Provence’a yerleşir. Albertine’in ismi orada AnneMarie olarak değişir. Aşırı disiplini ve zorluğuyla bilinen Sainte Catherine de Sienne’e kaydedilir. Disiplinsiz, isyankâr ama iyi bir öğrenci olarak öğrenimi sürdürür. Henüz o yaşta “maceralar” adını verdiği bir günlük tutmaya başlar. 10 yaşlarındayken amcası tarafından tecavüze uğrar Albertine, ama kimseye söylemez ancak davranışları aşırı agresif eğilim göstermeye başlar. Götürüldüğü psikiyatr, tamamen normal olduğunu söylese de bir süre ailesinden uzaklaşması gerektiğini tavsiye eder. Bunun üzerine Albertine zorla Marsilya’daki Bon Pasteur’e gönderilir. Bu kez de ismi Anick olarak yeniden değişir. Bon Pasteur, o yılların genç kızlarının, “doğru yolu bulmaları” için zorla kapatıldığı bir çeşit manastırdır. Kızların hataları mı? Çocuk anne olmak, fakir olmak, terk edilmiş olmak ya da sadece biriyle seviştikleri için bedenlerinde şeytan olduğunun düşünülmesidir. Manastırda dini eğitimin yanı sıra, çocukların isimleri değiştiriliyor, saçları kesiliyor, göğüsleri bantlanıyor ve bakire olıup olmadıkları kontrol ediliyordu. Çoğunluğu 21 yaşında olan kızlar, oradan çıktıklarında insanlıktan da çıkmış oluyorlardı. Bu tip manastırların çoğu 70’lerde kapatıldı. İşte Albertine bu manastırdayken Bac’ın (Fransa’nın üniversite sınavı) ilk aşamasını iyi notla geçer. Ama aynı yıl manastırdan kaçar ve Paris’e gider. Orada bir ev arkadaşı bulur ve iki arkadaş kısa zamanda bir ikiliye dönüşür; geçimlerini hırsızlık ve fahişelikle sürdürürler. Bir gün ailesinin evini ziyaretinde, babasının silahını çalıp Paris’e geri döner Albertine ve arkadaşıyla birlikte soyguna kalkışır. İşler ters gider, arkadaşı satıcıyı yaralar, kaçarlar ama yakalanırlar. Albertine, Fresnes hapishanesine konulur, orada şiirler yazmaya başlar ve yeniden ders çalışmaya başlayıp Bac’ını tamamlar. 1955’in Kasımı’nda, iki arkadaş mahkemeye çıkar. Albertine, jüriye “Hiçbir pişmanlığım yok, olursa sizi bilgilendirirm” der. Albertine ekibin beyni olarak görüldüğünden 7 yıl hapse mahkum edilir. Önce Fresnes akabinde hapishaneokul Doullens’a sevk edilen Albertine, orada ailesinin onu evlatlıktan reddettiğini öğrenir. 1957’de, klasik edebiyat bölümüne kaydolur, ancak 19 Nisan’da hapishaneden, 10 metre yükseklikten atlayarak kaçar. Düşerken, yaralanır. Aşık kemiği kırılmıştır. Kaçak ve sakattır. Yürüyemediği için yardım edecek birilerini ararken kendisi gibi kanunla başı dertte olan genç hırsız Julien Sarrazin ile karşılaşır. Sarrazin, bir türlü iyileşmeyen kırığı nedeniyle onunla yakından ilgilenir, bakar ve sonunda âşık olur. Ancak 1958 Martı’nda Julien tutuklanır. Paris’te tek başına kalan Albertine yeniden fahişelik yapmaya başlar. Julien hapisten çıkınca Calais’ye yerleşirler, hırsızlık tek geçim kaynaklarıdır. Doğal olarak hapishane de değişmez adresleri. Ya aynı anda ya da değişik zamanlarda ayrı ayrı tutuklanırlar. Albertine bir ara Amiens hapishanesindeyken felsefe ve İngilizce çalışır, şiirler yazar. 1959 Şubatında ikili iki jandarmanın refakatinde evlenirler. Hapishanede Albertine ilk kitabı La Cavale’i yazmaya başlar. 1963’te serbest kalan Albertine, Julien’in yattığı hapishaneye yakın bir yere taşınır ve bir gazetede serbest yazar olarak çalışmaya başlar. Ancak bir şişe viski çalarken yakanır ve dört ay daha hapse mahkum olur. O dört ayda sonradan “L’Astragale”e dönüşecek olan “Les Soleils Noirs/Siyah Güneşler”i yazar. 1964’te nihayet ikisi de serbest kalmışken, Montpellier yakınlarında eski bir eve yerleşirler, onlara Albertine’in eski bir müşterisi ve platonik âşığı bakar. 27 Nisan 1964’te, Jean Pierre Castelneau yayınevinin editörü, L’Astragale ve La Cavale’in el yazmalarını kabul eder. 1966’da Albertine artık ünlüdür. Romanları JeanJacques Pauvert tarafından basılmıştır. Albertine, bir zamanlar aşağılandığı insanlar tarafından bu kez pohpohlanmaya başlar, kitapları birçok dile çevrilir. Bu onun acılarından intikamıdır. Zaten bu dönemden sonra kitaplarında toplumun ikiyüzlülüğünden sık sık bahsetmeye başlar. Ancak 1967’de böbrekleri rahatsızlanır, sağ böbreğinden alınan operasyon sırasında ölür. Operasyonun hastanenin hatası olduğu ortaya çıkar; kan grubu belirlenmemiş, kilosuna bakılmamıştır, üstelik hastanede kan da yoktur. Julien, hastaneye dava açar. Anestezist ve cerrah 2 ay hapis cezası ve 90 bin Frank para cezasına çarptırılır. Albertine öldüğünde henüz 29 yaşındaydı, gazeteler “Belki de nihayet gerçek özgürlüğüne kavuştu” diye yazar. O ise gerçek özgürlüğün parmaklık meselesi olmadığını bilenlerdendi. “Bir şeyleri yazmak hiçbir şey değil, zor olan onları yaşamak” diyen Albertine Sarrazin, üç kitabında da kendi hikâyesini yazdı. Astragale “Aşık Kemiği”, Everest Yayınları’ndan çıktı. ayse@cumhuriyet.com.tr Fotoğraf: UĞUR DEMİR Ben tensel, tinsel dokunuyorum insanlara. Bana da dokunmalarına izin veriyorum. Hayat diyalektik sonuçta. Bu ülkede öylesine kötü şeyleri insanların ruhuna dikte ettiriyorlar ve içselleştirmelerini sağlıyorlar ki? Artık her felaket, her acı olağan karşılanabiliyor. İnsanlar ehlileştirilmiş ve zararsız ev eğlencelerine mahkum edildi. Diziler de bunun parçası. Ama tiyatro öyle mi? Seyirci tiyatroya gelmek için emek harcıyor, evinden çıkıyor, yola koyuluyor, para veriyor, dinliyor ve gidiyor... Tiyatro eylemi barındırıyor işte içinde. Hem biz hem de seyirci emek harcadığı zaman tadı geliyor tiyatronun. Alkış bizi besliyor klişesini bir kenara bırakalım ses çıkarıyor insanlar. Bu önemli çünkü yaşamanın kanıtıdır ses çıkarmak. Ama baksana ülke sessiz, ülke duymuyor, görmüyor, bilmiyor. Sistem kendine uyanı, alkış tutanı koruyor kolluyor. Uymayanı dışlıyor, öteliyor, karşı çıkanı da yok etmeye çalışıyor. Tabii bu dünyada da böyle. “Çıplak Gerçek”de bir komiseri canlandırıyorsunuz, sistemin adamlarından biri. Polis dediğimizde ne geliyor akla? Cop, şiddet... Tabii insan polis de olsa katil de olsa insandır. Benim derdim role vereceğim gerçeklik. Galip komiser sahada değil ofisinde yaşıyor. Üniformasız, kayıp bir kızı arıyor. Ama ruhu da kayıp. Sistemin içerisinde, sistem de onu zorluyor. Elbette polis düzenin adamıdır. Ama düzen kadar vicdanını da koruması gerekli. Yaz dizilerinde “eğer tutarsa kışa devam eder” durumu hep olur, “Çıplak Gerçek” yalnızca 16 bölüm çekiliyor sanırım. Evet, bu bir “yaz dizisi” değil, tutarsa da devam etmeyecek yani. Seyirci alışkanlıklarını değiştirmek için bir çalışma bu dizi. Tam 45 dakika ve 16 bölüm. İyi bir polisiye labirent var filmde, gürültülü ve hareketli sahneler yok. Yalnız akıl ve fikir yürütmek üzerine kurgulanmış. İzledikçe seyirciye yakınlaşacak ve tam tadında bitecek. Y BİR müze Alışverişte yeni anlayış ıtrak gibi çoğalan alışveriş merkezleri fark yaratmak için değişik projelere ev sahipliği yapıyor. Sanatsal faaliyetler de bunların başında geliyor. Söke’deki Novada Outlet Alışveriş Merkezi ise alanında bir ilki yarattı; alışveriş merkezinin içine Etnografya Müzesi açtı. Bin metrekare üzerine kurulan Otantika Etnografya Müzesi’nde Mimar Cem Cemil Öztürk’ün yıllar süren titiz ve yoğun çalışma sonucu oluşturduğu, Türkiye’nin en zengin özel etnografik birikimi olarak değerlendirilen koleksiyonundan yapılan 1.5002.000 adetlik P oyunculuk bu oluşuma hız katıyor, etkin Dikinciler dizilerde oynuyor, renklendiriyor. Rakı şişede durduğu gibi tiyatrodan vazgeçemiyor, sinemada rol durmaz derler ya aslında oyunculuk da böyle. alıyor ve seslendirme yapıyor. Bazen eli Senaryo bir rakı, şişede duruyor. Oyuncu onu kaleme de gidiyor yazmak için ama bu nasıl ve ne kadar içerse etkisi değişiyor. konuda iyi bir aşçı olmadığını düşünüyor, Kontrollü sarhoşluk bizimkisi, “ağzımızla “kimseye gelin soframa oturun diyemem” içmeyi” bilmemiz gerekli, denetimli bir diyor. Sanatı tüm hayatına yayan Dikinciler yaz coşkunluk belki de. Alkolün ekranlarda boyunca “Çıplak Gerçek” dizisinde bir mozaiklendiği bir dönemde neden bundan komiser rolünde. Film, kavgadan, gürültüden örnek veriyor diyecekler şimdi bana o da ayrı! uzak bir psikolojik bilmece, hatta labirent. Varsın desinler... Dikinciler yalnızca 16 bölüm çekilecek olan Huzurlu ve sakin bir adam gibi dizinin seyirciyi içine alıp tam duruyorsunuz, içinizdekileri tadında bırakacağını söylüyor. saklıyor mu bu? Karakterlere sahicilik veren oyunculardan birisiniz. Nedir İnsan kendinin bazen farkına canlandırdığınız rollerle ilişkiniz? varır. Ben ise huzurlu olmayı amaçlıyorum ama zor iş bu! Beni Müşfik Kenter hep derdi “efendi” bulurlar. Öyleyim belki “aktörlüğü, oyunculuğu bırakın ama yeri gelince küfür etmenin insan olun”. İnsanlığı unutursanız gerekliliğini de bilenlerdenim. hiçbir işe yaramaz. İnsan olarak Babam Kumkapılı, dedem de yaşamak gerekir, insan olarak ALİ DENİZ Yenikapılı. Mayamız İstanbullu çalışmak. Oyuncu kendi olamazsa USLU neticede. başkası hiç olamaz, ona niyet Televizyon, tiyatro, sinema, edemez. Anlatmak da anlayanın seslendirme... Eliniz kaleme görevi. Abartısızdır iyi oyunculuk, gitmiyor mu hiç? gerçek olmak biraz da sıradan olmaktır Arada gidiyor ama bu bir amaç değil, arzu sanırım. Biz oyuncular, dertsiz gibi hiç değil. Zamansız bir istek. Muhalefetim ve görünüyoruz ama çok dertliyiz çünkü pek çok tavrım oyunculuğumda. Gizli de değil, açık. insan olmak istiyoruz. Oyunculuk kadar insan Hayattan yukarı bir yerde değil mesleğim, da zaten özü gereği şizofrenik bir yaratık. O yalnızca konusu hayat. Yeri geldiğinde topuklu yüzden karakter yaratırken çok parçalamamak ayakkabıyla da poz verdim, hamile de kaldım. lazım benliği, dışarıdan bakabilmeyi öğrenmek Bazen farklı şekillerde anlatmak gerekir derdi, sanırım ilk adım. Bildiğim tek şey sürekli keskin olmak gerekir. Şair babayı, Nâzım öğreniyor olduğumuz. İşin kötü tarafı bazı Hikmet’i canlandırırken şiirin ne olduğunu soruları yalnız kaldığımızda kendimize soruyor anlamaya çok yaklaştım, onu içimde hissettim. olmamız. Ya da hayatın koşuşturması bu Çok imgelem yüklü bir kere şiir, metaforik, ayrı soruları hep ertelememize neden oluyor. bir evren. Arada çekilip yazıyorum, elim çok da Kırılma, farkındalık hep gecikiyor. Kırılma anı ne zaman? gidiyor ama bir aşçı değilim. Gelin soframa oturun diyemem. Şu an yalnızca kendimi Duvara çarpınca! Yaşamadan anlamıyoruz doyuruyorum. hayatı. Bir musibet bin nasihatten yeğdir sözün Memleketin hali nasıl sizin pencerenizden, özü. Zaten acılarla, kabullenişlerle kendimizi herkes her anlamda birbirine dokunmaktan oluşturmaya devam korkuyor gibi? ediyoruz. İşte Yeni bir efsane Amy Winehouse, Alicia Keys, Adele gibi etkileyici vokalleriyle anılan yıldızların izinde olan bir isim Rebecca Ferguson. İki yıl önce İngiliz X Factor yarışmasında Sam Cooke klasiklerinden “A Change is Gonna Come” şarkısıyla dikkatleri üzerine çeken ve ikinci olan Rebecca Ferguson, etkileyici sesiyle müzik dünyasının yeni yıldız adaylarından biri. 23 yaşında iki çocuk sahibi bu bekâr ve çekingen anne, X Factor yarışmanın hemen ardından başkalarının şarkılarını söylemektense kendi yazdığı şarkıları söylemeyi tercih etti. Mütevazı bir hayattan, dünyaca ünlü bir yıldız olma yolunda ilerleyen Ferguson’un şarkıları, başta İngiltere olmak üzere birçok ülkede listebaşı oldu, hatta “Nothing’s Real But Love” şarkısı dünyaca ünlü bir kahve markasının reklamında kullanıldı. Aretha Franklin ve Nina Simone’dan ilham alan Ferguson’a, geçen yıl kaydettiği “Heaven” albümünde Adele ve Duffy ile birlikte çalışmış olan Eg White, Cee Lo Green ile çalışmış olan Fraser T Smith ve Britney Spears, Whitmey Houston gibi dünyaca ünlü isimlerle çalışmış olan Claude Kelly gibi ünlü müzisyen ve prodüktörler eşlik etti. Her yönüyle sanatçı tanımını hak eden Rebecca Ferguson’ın uzun soluklu olacak bir kariyere imza atacağı şüphesiz. Ferguson ve müziğiyle artık siz de tanışın. Sanatçının “Heaven” albümü şimdi Sony Music etiketiyle müzik marketlerde! C M Y B C MY B seçki yer alıyor. Ağırlıklı olarak Ege yöresinin kültürel mirasından derlenmiş; bindallılar, cepkenler, şalvarlar, uçkurlar, oyalar, yemeniler, peşkir ve yağlıklar, gelin başları, namaz ve mevlit örtüleri, banyo takımları, çarşaflar, örtüler, saatler, hançerler, dibekler, konsüller, halılar ve kilimler... Yaz geldi, tatil için yola çıktığınızda bir mola verin ve Söke’de müzeyi gezin. Ama sadece gezmekle de kalmayın, çünkü durağan bir müze anlayışı olmayacak. Ziyaretçiler için kına geceleri canlandırılacak, tezgâhlarda halı dokunacak, kadınlar gözleme açacak. Yemek evinde de otantik yemeklerin tadına bakılacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear