25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 Yok artık, bu kadarı da olur mu dediğinizi duyar gibiyim, ama ilanlardan biri bu: “Uluslararası sisteme lordluklady’lik kaydınızı ister kendiniz, isterseniz de sizin adınıza biz yapıyoruz. Türkiye için ayrılan kontenjan her ay için sadece 50 adettir... Bu yasal unvanınız sayesinde; AB üyesi ülkelerinde ‘VIP statüsü’nde ayrıcalıklarınızın olacağınızı biliyor muydunuz? Tanıtıma özel sadece 99 TL (3 veya 6 taksit imkânı). İskoçya yasalarına göre, ülkedeki Kincavel bölgesinde bir toprağa sahip olan herkes, yasalar gereği lord veya lady unvanına sahip oluyor. İngiliz ‘M.E LTD’ şirketi; İskoçya’nın batısında Kincavel bölgesi’nde sahip olduğu 50 dönümlük arsayı sembolik metrekarelerde herkese yaklaşık 1 metrekare düşecek şekilde tam 50 bin parsele bölmüştür. Bu parsellerden birini aldığınızda; yasal olarak bir İskoç Lordu veya Lady’si oluyorsunuz”. 15 TEMMUZ 2012 / SAYI 1373 Lordluk belgesi “Bedel”i otomobille öderim Batman’ın arabasını ister misiniz? Peki ya “hayata sırtını çevirmiş” bir Eti Puf’a ne dersiniz? Bunlar sizi kesmediyse belki de altın kaplamalı bir arabaya sahip olmak istersiniz? Öyleyse sahibinden.com’da gerek farklı ürünleriyle, gerek ürünlerini anlatmada efsane olan ilanlara bir göz gezdirin... sahibinden.com verilerine göre, bedelli askerlik ile ilgili haberlerin çıktığı 7 Kasım 2011’den beri yaklaşık 400 kişi, bedelli ücretini ödeyebilmek için otomobil ve motosikletini satılığa çıkardı. “Bedelli askerlik nedeniyle satılık” olduğu belirtilen 378 otomobil, 12 motosiklet ilanı bulunuyor. İlan sahipleri en çok İstanbul’dan; onu Ankara, İzmir, Konya ve Gaziantep izliyor. Adapazarı’nda araç giydirme ve kaplama işiyle uğraşan Hasan Kara, altın kaplama yaptığı 2012 model Hyundai Elantra otomobilini satışa çıkardı. Kara, liste fiyatı 54 bin olan araç için 80 bin TL istiyor. Peki insan arabasını niye mi altınla kaplatır? Yanıtı Kara’dan: “İşyerimin reklamını yapmak amacıyla kendi otomobilimi altın alaşımlı malzemeyle Erkan Özkan Eşinize bu arabayı asla almayın! yazıp gönderin cevabını verdi... Reklam firmasından bir yetkili aradı. Efsane sloganlı bir Erkan Özkan: Aynı derdi paylaştığımızı ve hatta ürünün reklam ihalesine gireceklerini ve benden bununla ilgili bir dernek kurmamı kazanırlarsa aracı, eşimi ve beni reklamda isteyenler oldu. Kimi ısrarla bir akşam benimle oynatmak istediklerini söyledi. Yine reklam beraber erkekler günü yapıp, yemeğe çıkmak firmalarından biri aracı bir aylığına kiralayıp, ünlü istedi. Kadın sürücülerden de bir markanın giydirmelerini yapıp arayanlar çok oldu; sabrımdan dolayı İstanbul, Ankara, Kayseri ve İzmir’de teşekkür ettiler (gülüyor). Bunun aracı gezdirmek istedi. Ancak aracın herhangi bir formülü var ise, kendi içerisinde benim ve eşimin olmasını eşlerinde kullanmak istediklerini istiyorlardı! Ev kadını olduğunu söylediler. Kütahya, Antep, Sivas, söyleyen biri aradı, ikinci ilanımı ne Trabzon, Afyon, Isparta ve zaman yayımlayacağımı, Konya’dan, beni ve eşimi ağırlamak komşularıyla toplandıkları günde ilanı isteyenler oldu. Gelen telefonlardan okuyup çok eğlendiklerini dile bazıları, ciddi manada süperdi! getirdi. Mümkünse bir aya kadar ESRA Mesela? yayımlamamı rica etti... AÇIKGÖZ Sivas’tan 57 yaşında olduğunu Aracı eşime alırken gerçekten çok söyleyen bir büyüğüm, adresimi alıp beğenerek almıştım. Park sıkıntısı ve köy peyniri göndermek istedi. Bir yayınevinin eşimle araç arasındaki anlaşmazlıkların sahibi arayıp, evli çiftlerin yaşadıkları hakkında çözülememesinden dolayı satıyorum. Ancak kitap yazmayı düşünürsem gerekli desteği aracı satmak için verdiğim bir ilanın bu kadar sağlayacağını söyledi. Ben de bunu yapacak insan tarafından beğenilmesi ve insanların vaktim olsa, kendi hayatımı anlatan bir kitap yüzlerinde oluşturduğu tebessüm bile, bana yazardım, dedim espri olsun diye, ama o direkt aracın tüm sıkıntılarını unutturdu diyebilirim... Baştarafı 1. sayfada kaplattım. Kaplama malzemesini Almanya’dan getirdik ve tüm otomobili kaplamak yaklaşık bir haftamızı aldı. Orijinal rengi bronzmetalik gri olan aracı görenler dönüp bir daha bakıyor. Yolda giderken durdurup fotoğraf çektirmek isteyenler ya da nerede yaptırdığımı soranlar oluyor.” İngiltere’nin ünlü takımlarının çimleri İlanın ilk cümlesi şöyle: “Şu anda sevdiklerinize verebileceğiniz en sıradışı hediyeyi inceliyorsunuz”. Gerçekten ilginç bir ilan bu. Ne mi? “Manchester Unıted Old Trafford Stadı’nın resmi çimleri”. Sadece on adetle sınırlı olduğu söyleniyor. Birinci kalite topraktan bahsetmeyi de ihmal etmiyor ilan sahibi, “Çim Batman’in arabasını ister misiniz? Sinan İlhan’ın ilanı: “Aracım özel bir üretimdir. Türkiye’de bir eşi daha yok. Kendime baktığım gibi arabama da o şekilde baktım. Arabanın 10 bin TL’lik + sı var. Araba BMW Tuning arabadır. Renk olarak özel bir işlem yapılarak mat rengine gelmiştir. Dikkat: Aracın üstündeki boya değildir! 3500 TL’ye mal olmuştur. Full + full’lerle kıyaslamayın, araç tamamen dolu ve eksiksiz bir araçtır... Zaten düşünürseniz aracım size 40 bin TL’ye bile gelmiyor. Burada ne kadar anlatsam olmaz, aracımı gelin görün, derim... Sayın sanal arkadaşlarım, beni internette efsane yaptığınız için ayrı ayrı hepinize teşekkür eder, ayrıca üşenmeden yorulmadan vaktinizi bana ayırıp yazan o güzel parmaklarınızdan sevgi ve şefkatle öperim. Yorumlarınızı özel zamanlarda değerlendirip sizlere layık olmaya devam edecem. Yeni süprizlerim çok yakında diye yazdım ve bu sözümü yerine getiriyorum.” tohumlarının Manchester United’a ait olduğunu belgeleyen, kulübün resmi sertifikası” da hediye paketinin içinde. Manchester’la yetinmek istemeyenler için, Chelsea, Liverpool, Arsenal ve Tottenham Kulüpleri’nin de sertifikalı çimleri bulunuyormuş. Biz onların yalancısıyız... “Ay’da bir arsanız olsa? Bundan sonra her başınızı kaldırdığınızda, orada size ait bir yer görseniz nasıl olurdu? Size ve sevdiklerize özel, Türkiye için her ay Türkiye manzaralı Ay’da arsa satışı! Küskün ETİ PUF! Altın kaplamalı araba “Eşine rastlanamayacak bir ETİ PUF! Meraklısına, koleksiyonculara, yemek isteyenlere...” diye başlıyor ilan, “O hayata sırtını çevirmişlerden! O güneşi görmek istemeyenlerden! O küsmüşlerden!” Emre Ünal’ın onu böyle tanımlamasının nedeni, paketin içinde ters dönmüş olması. Bunu kendisinin yaptığını sanmamaları için alıcılara Eti Puf paketlerini açmanın ne kadar zor olduğunu hatırlatmakla başlıyor işe Ünal, sonra da bilimsel bir açıklamayla devam ediyor: “Ankara genelinde her branşta her seviyeye özel ders veren onlarca donanımlı ODTÜ’lü öğrencilerden oluşan ODEV çalışanları olarak toplanıp incelediğimizde şunu gördük; Eti Puf’un 5.5 cm. olan bisküvisinin çapı, paketin 3 cm. olan yarı çapından (paketinin de yarımküre olduğunu göz önüne alırsak) büyüktür. Dolayısıyla bisküvisi kırılmadan o paketin içinde ters dönmesi mümkün değildir. Matematik kurallarına aykırı o çevirmeyi kimse yapamaz. Yapılsada Eti Puf fotoğraflardaki gibi kalamaz”. Gösterdikleri yaratıcılığa, kıvrak zekâya bakılırsa bu özel ders grubundan çocuğunuza ders aldırmanız fena fikir olmayabilir... sadece 99 adetle sınırlı. Bu tapuyla ayda 4 dönümlük arsa sahibi olacaksınız. Hepsi Türkiye manzaralı! Şimdilik tek sorun gidiş dönüş bileti...” ADNAN BİNYAZAR Ben’i biz kılmak... binyazar@gmail.com C M Y B C MY B üyük olasılıkla Afrika’da çalışan Amerikalı bir insanbilimci, bir kabilenin çocuklarını yarışa sokmaya kalkar. Bir ağacın altına çeşitli meyveler koymuştur. “Hadi, koşun, bakalım kim ağacın altındaki meyveyi önce bulup yiyecek?” Çocuklar yerinden kımıldamaz. El ele tutuşup ağaca yaklaşırlar, meyveleri yemeye başlarlar. İnsanbilimci şaşkınlık içinde, niye öyle yaptıklarını sorunca, çocuklardan biri, şu yanıtı verir: “Biz ubuntu yaptık. Yarışsa idik, meyveyi yalnızca yarışı kazanan yiyecek, öbürleri bakacaktı. Bizde birinin yiyip birinin bakması en büyük adaletsizliktir. Oysa ubuntu yaparak, herkese meyvelerden pay düşürdük...” İnsanbilimci, ubuntunun ne demek olduğunu düşünürken, çocuk açıklar: “Bizim dilimizde ubuntu, ben, biz olunca, ben’im demektir.” Her dilde ubuntu kavramını karşılayacak bir sözcük bulunmayabilir. Ama her insanda “beni biz kılma” töresi vardır. Bizdeki “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar,” sözü bunu daha kapsamlı karşılıyor. Bu söylem, yalnızca töreyi yansıtmıyor, toplumsal çatışmaların temeline de iniyor. Uluslararası ilişkilerden komşuluklara, aile içi dayanışmaya; yemebakma çelişkisi en huzur bozucu etken değil mi? Nasrettin Hoca’ya kıyametin ne zaman kopacağını sorarlar da, Hoca, “Karım ölünce küçük kıyamet, ben ölünce büyük B kıyamet...” der. Dört dinin kitabı, mitolojiler, dinsel rivayetler; kıyamet günü, ölenlerin dirileceğine ilişkin bir güvence vermiyor. Doğaya inananlar bir yana, İslamlığın yorumu sayılması gereken tasavvuf düşüncesinde de, en başta Yunus Emre’de, kıyamet safsatalarına pek yanaşılmıyor. Bilimsel mantığın ibresi de buna yönelik. Hallac’ı Mansur’un derisi bu yüzden yüzülmedi mi? Gerçek, Yahya Kemal’in şu iki ikiliğinde: “Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, / Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.” İnsan, doğa tüketicisidir; tüketirken tükenen zamansal bir varlıktır. DNA’sı bozulan insanın, kimliği yozlaşan bitkinin, geniyle oynanınca hilkat garibesine dönen havada kuşun, karada çift tırnaklının, denizde balığın sözünün edilmediği gün yok. Yoksulun elinden kaparak midesini dolduran emperyalist güçler kıyameti ölülerin dirileceği bir yer olmaktan çıkarıyor; tam tersine, yaşayanların diri diri gömüleceği bir süreç haline getiriyor. Nüfus arttıkça su kuruyor, besin kaynakları tükeniyor... Bu korkuların sarmalında kişilik bunalımına giren insanı nasıl bir “kıyamet”in beklediğini düşünmek bile ürpertici! “Gemisini kurtaran kaptan” deyimi, toplumsal yaşamımızı belirleyen etkili söylemlerden biridir. Bilmem, kurtuluşunu gezegenlere bağlayanlar umduklarını bulabilecek mi? Sait Faik’in “Sinağrit Baba”sına çevirelim kulağımızı: “Ancak bütün balıklar oltaya tutulan hemcinslerini kurtarmanın tek çaresinin koşup o yakamoz yapan ipi koparmak olduğunu akıl ettikleri zaman bu hareketin bir neticesi ve faydası olabilirdi. Yoksa gidip Sinağrit Baba oltayı kesmiş, biraz sonra Sinağrit Baba tutulduğu zaman kim kesecek? Kim akıl edecek yakamozu dişlemeyi?..” Kişilikli olanların dışında; bizde oyuncu denince gözümüzün önüne süs püs, magazine konu üretenler, barlarda al gülüm ver gülüm işveliler gelir. Bir de, Bozkurt Güvenç’in yazmakta olduğu bir kitapta rastladığım gerçek oyuncu Audrey Hepburn’ün, “ben’i biz kılan” sözlerine çevirelim kulağımızı da, onda yüreğimizin sesini duyalım: “Güzel sözler istiyorsan insanlara sevgi ve saygıyla bak, güzel saçlar istersen bırak çocuklar dokunsun saçlarına, ince belli olmak istersen ekmeğini açlarla paylaş, güzel dudaklar için de güzel şeyler söyle.”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear