25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 15 NİSAN 2012 / SAYI 1360 Porno en çok bizi çekiyor Ü lkemiz insanının pornoya olan ilgisi rakamlara dökülmüş bir gerçek. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun hazırladığı rapora göre saniyede 28 bin, dakikada 2 milyon kişi porno izlemek için bilgisayar karşısına geçiyor. İnternet üzerinden izlenen porno için her saniye 250 dolar harcanıyor, internet kullanıcılarınınsa yüzde 75’i porno izliyor. Türkiye’deki internet sitelerinin yüzde 12’si ki bu büyük bir rakam porno içerikli. Bu rakamlar Türkiye’yi dünyanın en çok porno seyreden ülkeleri DENİZ sıralamasında dördüncülüğe ÜLKÜTEKİN taşıyor. Bu kategorinin birincisiyse Pakistan. Türkiye belki izleme kategorisinde lider değil ama Google’da porno içerikli kelimeleri en çok aratan ülke. Arkamızdan Güney Afrika, İrlanda Cumhuriyeti ve Yeni Zelanda geliyor. Araştırmalar bu ülkelerde porno içeriğe maruz kalma yaşınınsa 11’e kadar düştüğünü söylüyor. Rakamlar açık, porno izliyoruz, pornoya ihtiyaç duyuyoruz ve internetteki zamanımızın önemli kısmını porno için harcıyoruz. Peki neden? İnternet üzerinde en çok porno kelimesi aratan Dünya üzerinde en çok porno izleyen ülkelerden biriyiz. Utanmalı mıyız? Bilgiler muhtelif. Rakamlar ilginç. Porno izleyen kitle büyük ihtimalle siz de bu kitleye dahilsiniz hakkındaki önyargılarınız ciddi biçimde sarsılabilir ama pornonun çekiciliğinin sebepleri hâlâ sırrını koruyor. şehirler sıralamasında İran’ın başkenti Tahran’ın birinci, Tebriz’in de on beşinci sırada olması akla hemen cinsel açıdan baskı altında kalmış toplumlarda cinselliğe duyulan açlıkla ilgili açıklamalar getiriyor. Büyük ölçüde doğru olabilir, öte yandan dünyanın en büyük porno sektörünün ABD’de olduğunu ve vatandaşlarının da porno izlemek için en çok para ödeyen insanlar arasında yer aldığını düşünürsek buna tamamen doğru da diyemeyiz. Montreal Üniversitesi’nden Luis Lajuenesse yaptığı araştırmalarda şu sonuca ulaşmış; dünya üzerinde imkânı olan tüm erkekler porno izliyor. Bu sonuç, kocalarını ya da sevgililerini porno izlerken yakalayıp kendilerinde zaaf aramaya başlayan kadınların da içini rahatlatıyor. “Bu aslında oldukça sağlıklı bir aktivite” diyor. Pornonun cinsel açıdan sapkınlığa ya da kişilik bozukluğuna yol açacağını söylemek Kanadalı araştırmacıya göre, bir votka reklamı izlemenin kişiyi alkolik yapacağını söylemekle aynı. Kadınları mutlu edecek bir istatistiği de var. Dediğine göre yalnız erkekler bir partnere sahip olanlara göre iki kat fazla porno izliyor. Türkiye’ye dönelim ve Psikiyatr Alper Hasanoğlu’nun dediklerine kulak kabartalım. “Evliler bekârların, bekârlar da evlilerin çok fazla cinsel hayatı olduğunu düşünüyor, oysa herkesin az miktarda bir cinsel hayatı var. Bana gelenler uzun süredir sevişmediklerini söylüyor ve bunlar yüksek gelir düzeyi olan insanlar. Lüks barlarda aslında büyük bir cinsel hayat yok. Aseksüel bir hayat yaşanıyor. Artık çiftler birbirleriyle sevişmek istemiyorlar, ama ayrılamıyorlar da. Çünkü beraber yapılmış yatırımlar var. Sevişmek yerine internette porno izliyorlar. Kadınlar da erkekler de.” Acaba mutsuz birliktelik mi pornoyu tetikliyor yoksa tam tersi mi? Bu soru hakkında fikir edinmek için Türk insanının cinsel davranışları hakkındaki ankete göz atabiliriz. Anket Türk insanının cinsel deneyimlerini başlangıç ve çeşitlilik açısından ele alıyor. Örneğin, ilk cinsel deneyimini 18 yaş altında yaşayanların oranı Türkiye genelinde yüzde 53 iken Antalya’yı ele alınca bu rakam yüzde 65’lere çıkıyor. Ankette yer alan sorulardan biri “istediğiniz sıklıkta seks yapabiliyor musunuz?” Bu soruya gelen cevaplarda kadın ve erkek katılımcılar yüzde 51'lik oranla “evet” yanıtını veriyor. 3444 yaş aralığında bu rakam artıyor. Böylece yaş ilerledikçe cinsel yaşamın azaldığı ya da en azından beklentilerin karşılanamadığı önyargısı bir anlamda yıkılmış oluyor. Mastürbasyon ve porno arasında sanıldığı kadar olmasa da paralel bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden mastürbasyon yapma sıklığı önemli. Soruya “haftada bir ila her gün” yanıtı veren erkek katılımcı oranı yüzde 50. Nadiren cevabını verenlerin oranıysa yüzde 29. Geriye kalan yüzde 21’lik erkek katılımcı kitlesiyse ya soruya cevap vermemiş ya da hiç mastürbasyon yapmamış. Hiç mastürbasyon yapmayan kadınların oranı da yüzde 29. Ve en önemli soruya geliyoruz. Cinsellik hakkında bilgi almak için hangi kaynakları kullanırsınız sorusuna, yüzde 59 internet cevabını veriyor. Kadınlarda bu rakam yüzde 61’e çıkıyor. Aileden birileri ve okul şıkları ise yüzde birlik bir kesim tarafından işaretlenmiş. Arkadaşlar ve pornografi ise tahmin edin kaç? Katılımcıların yüzde 36’sı bu seçeneği bir referans kaynağı olarak görüp işaretlemiş. Peki ne kadar porno izliyorlar? Bu soruya yüzde 47’lik bir kitle haftada bir kez cevabını vermiş. Nadiren diyenlerin oranı yüzde 40, hiçbir zaman cevabı ise kadınlarda yüzde 21’e, erkeklerdeyse sadece yüzde 7’ye ulaşıyor. Rakamları yorumlamak size kalmış. ZÜLAL KALKANDELEN Eleştirel düşünce G eçen hafta New York’un Brooklyn bölgesinde yürürken birden dikkatimi bir duvar yazısı çekti. Siyahi bir erkek ve kız çocuğunu güneşli bir günde oynarken gösteren Respect Critical resmin altına “R Thinking” (Eleştirel Düşünceye Saygı Göster) yazılmıştı. Amerikalılar, yazıyı çeşitli plaformlarda kullanarak mesaj verme işini çok iyi beceriyor. O nedenle bu alışılagelmiş bir durumdu. Ancak önemli olan, özellikle o ifadenin tercih edilmiş olmasıydı. Çünkü duvar, bir ortaöğretim kurumunun binasına aitti. Bir hafta öncesinde ise, Türkiye’de 4 + 4 + 4 ismiyle bilinen yasa Meclis’ten geçmişti. 8 yıllık kesintisiz ilköğretim ibaresini “ilköğretim” ve “ortaöğretim” şeklinde değiştirip, “8 yıllık kesintisiz” ibaresini de metinden çıkaran yeni kanun, çok açık ki imam hatip okullarının orta kısmını açmak için yapılan bir girişim. Ortaokul ve liselerde isteğe bağlı olarak Kuran derslerinin okutulması gibi diğer inançlara mensup vatandaşlar aleyhine ayrımcılık yaratan bir uygulamayı başlatan yasa, zaten birçok açıdan aksayan eğitim sistemini tamamen baltalıyor. Okula başlama ve sınava hazırlanma yaşının düşmesi, dershane sektörünün büyümesi, çocuk işçilerin ve gelinlerin çoğalması gibi sorunları arttırmanın yanı sıra, dinsel, muhafazakâr, piyasacı içeriğe sahip bir eğitim sistemini kuruyor. Bu tür bir eğitim sisteminde eleştirel düşünceye saygı duyulabilir mi? Brooklyn’de ortaokulun duvarına yazılan yazı, belki bir Avrupalı için çok dikkat çekici olmayabilirdi. Ama Türkiye’de yaşayan bir insan için son derece çarpıcı ve üzücü. Üzücü; çünkü bırakın değer vermeyi, eleştirel düşüncenin hapsedildiği bir ülke Türkiye. Belirli bir ideolojinin, bakış açısının toplumun her kesimine dayatıldığı bu ülkede, eğitim sisteminin de ona uygun olarak baskı altına alınması, sömürünün çocuklara kadar inmesi sonucunu doğurdu. Farklı düşünen, farklı inançları olan, farklı toplum kesimlerinden C M Y B C MY B gelen herkesin dışlandığı toplumda, eğitim kurumları da, adeta birer fabrika gibi aynı dünya görüşüne sahip bireyler yetiştirme işlevi doğrultusunda kurgulanıyor. Diyelim ki Anadolu’nun bir kentinde yaşayan bir aile, çocuğunun Kuran derslerine girmesini istemedi. Bu durumda o ailenin öğretmenler ve diğer öğrencilerin aileleri tarafından uygulanacak mahalle baskısına maruz kalmayacağının, dinsizlikle suçlanmayacağının garantisi var mı? O aile ateist olamaz mı? Bunları sorunca, “Sorun yok” yanıtını alabiliriz ama uygulamada yaşanacak sorunları görmek için Türkiye’yi biraz tanımak yeter. Sonuçta, Başbakan’ın mitinginde Alevi olduğu için ana muhalafet liderinin bile yuhalandığı bir ülke burası. Kuran’ın seçmeli ders olması sonrasında başlayan tartışmalarda, Başbakan, Kemal Kılıçdaroğlu’nu Kuran seçmeli ders kastederek, “K oluyorsa, Alevilik de seçmeli ders olsun diyor. Ya Kuran Alevi kardeşlerimin kitabı değil mi?” diye sormuştu. Bunun üzerine Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu, “A Alevilerin Kuran anlayışı, algılayışı, yorumu ve uygulaması, ne Sünni ne de Şii İslam anlayışına benzer. Aleviliğin İslami mezheptarikat ve yorumlardan çok farklı olmasının nedeni de budur. Bu yüzden Başbakan’ın ‘Kuran sizin de kitabınız değil mi?’ sorusunun bir cevaba ihtiyacı var: Okullarda okutulacak olan Kuran bizim kitabımız değil” diyerek yanıtlamıştı. Bu durumda ne olacak? Eleştirel düşünce geçerliyse, böyle düşünenlerin inançlarına yanıt veren dersin müfredata konması gerekir. “Hayır, sen o şekilde düşünemezsin. İnanman gereken bu” mu denilecek? Bana göre doğrusu, dinin bütünüyle sivil hayat alanında bırakılması ve devlet okullarının müfredat programında ders olarak yer almamasıdır. www.zulalkalkandelen.com kzulal@yahoo.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear