Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 18 KASIM 2012 / SAYI 1391 İSTANBUL’un kalbi tıkandı Taksim Meydanı, hiç kuşkusuz Türkiye’nin kalbi. Sebebi sırf kalabalık ve eğlence mekânları değil elbette. Meydan aynı zamanda Osmanlı döneminden beri bu topraklarda siyasi ve kültürel tarihten izler taşıyor. Şimdi o izler meçhul bir geleceğe doğru ilerliyor. Taksim Meydanı bariyerler ve dozerlerle çevrili. Ortaya ne mi çıkacak? Kadir Topbaş ve Tayyip Erdoğan’a sormalı! DENİZ ÜLKÜTEKİN ürkiye’nin kalbi desek abartmış olur muyuz? Belki siyaseten işler Ankara’dan soruluyor ama yaşamsal anlamdaki iyi, kötü ve çirkinlerimiz yıllar boyunca Taksim Meydanı özelinde açığa çıktı. Televizyonların günlük haberlerde “halka sorduk” başlıklı bölümlerinin konukları da, Taksim Meydanı’nda gezen kitle. Elbette basının Türkiye’yi İstanbul’dan ibaret sanma takıntısını görmezden gelmek mümkün değil ancak zihinlere düşen algı da bundan çok farklı değil sanki. Şimdilerde Taksim Meydanı’na yolunuz düşerse görecekleriniz, tarihi şekillendiren meydandan çok farklı izler taşıyor. İnşaat makineleri, bariyerler Taksim çevresini işgal altına almış. Bir yıldan fazla sürecek yenileme, farklı çevrelerden eleştiriler alıyor. Esnaf dükkânlarının izole edildiğinden yakınırken mimarlar, yeraltına indirilecek yolların aslında Taksim’e giden yolları daraltarak bir anlamda meydana ve İstiklal Caddesi'ne girişi zorlaştıracağını söylüyor. Öte yandan eylem grupları, “Taksim için nöbetteyiz” diyorlar. Çok eleştiri alan bu yenilemenin can alıcı noktasıysa Taksim Meydanı’nın geçmişinde yatıyor. Günün her saati bir buluşma noktası olarak kullanılan bu alan aynı zamanda hemen her gün başka bir işleviyle de kamuouyunun gündemine giriyor. Çevrecilerden, hayvanseverlere, LGBTT hakları savunucularından, antiemperyalistlere, miliyetçilerden İslamcılara, solculardan hemen tüm meslek gruplarına kadar tabiri caizse pankartı eline alan soluğu Taksim'de alıyor. Türkiye’de kör topal ileleyen demokrasi ve hak arama tarihinin en yüksek sesi çıkardığı yer Taksim Meydanı. Söylemeye gerek var mı? Zaman zaman bu sese, polis panzerleri, biber gazları ve coplar da dahil oluyor. Bu tarihin mihenk taşıysa 1 Mayıs 1977. 33 kişinin öldürüldüğü, 130 kişinin yaralandığı olayların ardındaki sırlar bugün hâlâ bilinmiyor. Türkiye için önemli bir T bugün olduğu gibi meydanın dozerlerle çevrildiği görülecekti. Bu mı. yıkı şı eba Tep kez alana açılan semtler 1987’deki içinde en tarihi olanı Tepebaşı hedefteydi. Bedrettin Dalan başkanlığındaki Büyükşehir Belediyesi, Taksim ve Unkapanı arasında geniş bir araç yolu yapmak için koskoca bir semti dümdüz edecek, geriye bugünkü Tarlabaşı Bulvarı kalacaktı. O yıllar, tarihi yapıların ve kültürel odak noktalarının iş makineleriyle ir. ebil mücadelesine çok sık dön i ger e Topçu Kışlası yeni projeyl tanık olundu. 1977’de solcuların sesini haykırmaya çalıştığı alan, on yıl sonra bu kez neoliberal politikalar eşliğinde tarihi evlerin yıkımına şahit olmuştu. Meydan aslında tam anlamıyla bir Cumhuriyet eseriydi. Osmanlı döneminde su dağıtmak için yapılan bir su deposuna ev sahipliği can vermişti. Kanlı 1 Mayıs’ta Taksim’de 33 kişi yapan alan, evlere taksim edilen sularla birlikte günümüzdeki ismini almış. İşgal yıllarında, dönüm noktası olan bu tarih aynı zamanda işgalci romantizmi eşliğinde popülaritesi Taksim Meydanı için de yeni bir dönemin giderek artan Pera’ya giriş kapısı vazifesi başlangıcıydı. Öyle ki emekçiler bir daha görürken diğer tarafındaysa bambaşka bir Taksim Meydanı’na çıkmak için tam 22 heyecan yaşanıyordu. Kurtuluş Savaşı’nın sene bekleyecekti. Taksim alanı sırf kitlesel henüz İstanbul'dan uzak olduğu günlerde, eylemlerle değil, yapılaşmasıyla da siyasi bir Türk ordusunun seslerini duyurmak futbol malzeme haline gelmişti. 1986 yılında tıpkı takımlarımıza düşmüştü. 1900’lü yılların başından beri futbol maçlarına kimi zaman gizlice kimi zaman heyecanlı kalabalıklar eşliğinde ev sahipliği yapan Topçu Kışlası'nın sahası, işgal günlerinde işgalcilerin takımlarıyla kulüplerimizin maçlarına ev sahipliği yapıyordu. Kazanılan her zafer, milli mücadelede atılan dev bir adım olarak görülüyordu. İstanbul takımlarının özellikle de Fenerbahçe’nin popülaritesinin artmasında elbette bugünler çok önemliydi. Sonrasında işgal bitecek ama futbol heyecanı sönmeyecekti. Topçu Kışlası Sahası’nın bir ismi vardı artık: Taksim Stadı! Stad sıra sıra dizilen sandalyeleriyle 1940’lara kadar maçlara ev sahipliği yapacak, sonrasında görevini Boğaz’a nazır Şeref Stadı’na devredecekti. Artık Topçu Kışlası’nın da emekli olma vaktiydi. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Taksim Meydanı yeni yüzüne kavuşuyordu. Önce Cumhuriyet Anıtı, sonra Gezi Parkı, derken bugün aklımızda kalan Taksim silüeti yavaştan oluşmuştu. Sonrasında meydan İstanbul'un ve Türkiye’nin kalbi haline gelecekti. Sırf eylemciler değildi meydanda buluşan. Sevgililer, alışveriş meraklıları, İstiklal Caddesi’nde uzun bir geceye hazırlanan gençler, berduşlar, ayyaşlar, çalgıcılar da meydanın müdavimleri arasında yıllardır. Bu kadar kozmopolit bir ortam beraberinde sırf iyilikler getirmiyor elbette. Hemen her yılbaşı artık insanların birbirlerini uyarmayı görev bildiği üzere meydan çok tehlikeli. Özellikle kadınlar için. Hemen her televizyon kanalı ve gazete, yılbaşı gecesi bir kameraman ya da muhabirini meydana konuşlandırıyor. Sebep mi? Toplu ya da bireysel taciz vakalarını görüntülemek. Yine bir yılbaşı Taksim Meydanı The Marmara’da yemek yiyen kitlenin “kahrolsun burjuva” sesleri arasında taşlandığına şahit olmuştu. Gördüğünüz gibi meydan en azından İstanbul’un aynası. Şimdi o aynanın çerçevesi değişiyor. Ortaya ne çıkacağı merak konusu. İnşaatı süren ama içinden ne çıkacağı bilinmeyen Atatürk Kültür Merkezi gibi meydanı da belirsiz bir gelecek bekliyor. denizulk@gmail.com Sinemalar da gidici AVM’ler Beyoğlu’nu sardı. Hızla büyüyor ve kontrolsüz çoğalıyorlar. Bu devlerle de rekabet edemeyen tarihi Beyoğlu sinemaları bir bir kapılarına kilit vuruyor. Sinepop da son kurban. “Caddei Kebir Sinemaları” olarak anılan tarihi sinemalar, AVM sinemalarıyla boy ölçüşemiyor. İşin aslı “sanat sinemaları” zor durumda. Dev bir şantiyeye dönüşen Beyoğlu ve Taksim çevresindeki inşaat hem insanları hem de sanat sinemalarını tehdit ediyor. En son kapanan Emek Sineması ile aynı sokakta bulunan Sinepop da kapısına kilidi vurdu vuracak. Yine kapanmak üzere olan Beyoğlu Sineması içinse imza kampanyası devam ediyor. C MY B