23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 EKİM 2012 / SAYI 1386 3 TEMA’yla Galatasaray bir araya gelecek Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Serbest zaman diyelim, tabii en başta aile gelir, daha sonra spor yaparım, balıkçılıkla uğraşırım, köyümde olursam bahçe ve ağaçlarla uğraşırım ama daha çok kitap okurum. Dinler tarihine özel önem veririm. Yemek konusunda iddialısınız. İyi yemek yaptığımı söylerler. Kırk kişilik davet için yemek hazırlayabilirim. Pazarları bizde balık günüdür ve balığı da ben yaparım. Aynı zamanda amatör balıkçıyımdır. Balığın geleceği yeri bulmak da ayrı bir meziyet. İstihbaratınız sağlam herhalde. Balıkçı arkadaşlarımız arar. “Başkan şurada balık var” diye. Çıkıp sabahın beşinde gideriz. İyi bir çevreci olmaya da çalışıyorum. Elektrikli araba kullanıyorum. TEMA’yla Galatasaray’ın işbirliği için bir projem var. Türkiye’de bu kadar suni gündemle bazı şeyleri unutuyoruz. Global dünyada, artık temel kriter ülkelerin kendine yeterliliği olacak. Enerji ve tarım ana başlıklar. Türkiye bu konuya uzaktan bakıyor. “İhracat rekorları kırıyoruz” diye konuşuyoruz ama ithalat rakamlarına bakmak aklımıza gelmiyor. Galatasaray’ı sosyal anlamda çok iyi kullanmamız lazım. 25 milyon taraftar diyorsak, bu çok özel ve pozitif bir şeydir. Bu özelliği yönetenlerin iyi niyetle ve sosyal fayda sağlayacak şekilde kullanması lazım. Onu bir süredir spor sayfalarında görüyorsunuz. Adnan Öztürk, şu sıralar Galatasaray Asbaşkanı olarak görev yapıyor. Ancak onun için Galatasaray bir spor kulübü olmanın çok ötesinde. Öztürk “Hayatımı değiştirdi” dediği camianın her şeyiyle ilgilenmeyi kendisine görev bilmiş. Galatasaray iki direk bir toptan çok fazlası öreve geldiğinden beri söylemleriyle futbol dünyasında farklı bir profil çizen Galatasaray Asbaşkanı Adnan Öztürk ilk özel röportajı için Cumhuriyet Pazar’ı seçti. Kendisiyle görüşmeye giderken, sert mizaçlı bir insanla karşılaşacağımızı tahmin ediyorduk. Hiç de öyle olmadı. Güler yüzlü bir yönetici karşıladı bizi, içinde bulunduğu futbol dünyasına, özellikle de spor yöneticilerine laflarını esirgemedi. Laf lafı açtı, balıkçılık tutkusuna kadar geldi. Gerisini kendisinden dinleyelim... Galatasaray’ın hayatınızdaki yeri nedir? Düzce’de ilkokulu okurken öğretmenimiz beni bir gazetenin düzenlediği okulararası bilgi yarışmasına yarışmasına soktu, Türkiye birincisi olmuştum. Demişti ki, “Senin koleje gitmen lazım.” Verdi bir form, eve gidiyorum. O zaman tarlaların içinden giderdik. Tarla deyince şike değil. Tarla lafını da kullanmaya korkar olduk. Orada Galatasaray adını gördüm. Hemen yazdım. Sınava girdim, kazandım, parasız yatılı okudum. 12 yaşımda geldiğim bu camiada, sırf benim değil ailemin hayatı da şekillenmeye başladı. Galatasaray gözümde iki DENİZ direk bir top değil. Kulüp dahil, Galatasaray’ın her ÜLKÜTEKİN şeyiyle ilgilenmeyi kendime vazife bildim. Çünkü hayatımı değiştirdi. Hayatımdan da son derece memnun olduğuma göre bu bir görevdir. Tek, spor kulübü ve yöneticilik dersek, o biraz basit kalır. Yönetim olarak farklı bir strateji geliştirdiniz. Uzakdoğu’ya açılma gibi projeleriniz var. Galatasaray’ı dünyaya açmanın tek yolu var, başarılı olmak. Belli başarılar kazanıldığı dönemde bu fırsat kaçırıldı o zaman. Biraz sert olacak ama, başarıyı da yönetebilmek lazım. Onun için başarı kelimesinin başına sürdürülebilir kelimesi ekleniyor artık. UEFA Kupası başarısı yönetilemediği için çok ters tepti. Geçen sene çocukları Güney Afrika’ya safariye götürdüm. Galatasaray tişörtü giymiştim. Yerli rehber, “Galatasaraylı mısınız” diye sordu. Yani, başarılı olursanız zaten dünyaya açılıyorsunuz. Mesele açılımı yönetebilmekte. Dünyaya açılma meselesi kongre çevresinde oldukça tartışmalı bir konu. Liselilisesiz ayrımına gelecekseniz, ben bu soruyu soranlara cevap bile vermiyorum. Galatasaray camiasında bu konu hep olacaktır ama Galatasaraylılar’ın bu konuyu açanların asıl niyetlerine dikkat etmesi lazım.. Yönetici olduktan sonra hayatınızda ne değişti? Çok şey değişmedi, çünkü hayat tarzımı ona göre adapte etmedim. Eğer spor yöneticiliğinin şöhretini, sosyal anlamda kullanmaya kalkarsanız, sonu ne olur bilemiyorum. Artık sizi bir sürü insan tanıyor. Bu bir değişiklik olmalı. Otobüste, vapurda görenler şaşırıyorlar. Geçen gün biraz yaşlıca bir beyefendi “Sizin halka karışıyor olmanız çok hoşuma gitti” dedi. “Halka karışmak ne demek anlamadım” dedim, inanamıyorlar ama olması gereken de bu. Tanınmışlığı sosyal anlamda öncelik almak için kullanmayı etik bulmuyorum. “Keşke şöyle demeseydim” dediğiniz anlar oldu mu? Çünkü çok ilginç açıklamalarınız vardı. Mesela tarla demeciniz. G Kimse kurumun üzerinde değildir Fenerbahçe de kötü günler yaşıyor. Kurumsal açıdan yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de hiçbir kulüp hakkında konuşmam. Kimsenin dahili problemleri beni ilgilendirmiyor, ama kurumsallıkla ilgili bir prensip vardır, hiç kimse kurumun üstünde değildir. Başkan, oyuncular, kongre üyeleri dahil. Kurumlara hizmet edersiniz, görev süreniz bittiğinde çekilirsiniz, yerinize başkası geçer. Ama konu futbol olunca biraz farklı değil mi? Fenerbahçe’de Alex’in gönderilişi eleştirildi, Galatasaray’da da Bülent Korkmaz’ın gönderiliş şekli eleştirilmişti. Tabii ki, tamam, futbol bir sektör, bir iş diyoruz. Ancak duygusal boyutunu da kenara atamazsınız çünkü en önemli unsurdur. Yöneticinin görevi de maddi hesapla, duygusallığı iyi örtüştürmek ve yönetmektir. Fotoğraflar: UĞUR DEMİR Yaptığımız işin biraz esprili şekilde yapılması lazım. Bu mesaj, cevap verdiğim insanlara “bizle ilgili konuşurken dikkat edin” demektir. Şike süreci sonunda ortaya çıkan sonuç sizi tatmin etti mi? Bence şikeyi hiç konuşmayalım. Bunlar basit olaylar. Bundan öte adalet konusunu konuşmak lazım. Adalet kavramının temelinde kamu vicdanı vardır. Şike de dahil, kamuoyunun gözü önündeki tüm adli konularda, herkesin kendine “Kamu vicdanı tatmin oldu mu” diye sorması lazım. Dolayısıyla bunlar kişisel sorulardır, onun cevabı da bende kalsın. Olimpiyatlarda Fenerbahçeli sporcuların başarısından sonra bir atılım yapacak mısınız? Bu; o kulüp, bu kulüp meselesi değil. Kimse politika yapmasın, aldığımız madalya sayısı belli. Neden başarısız olduğumuzu tartıştık mı peki? Tartıştığımız zaman ucu bir yerlere dokunacak. Dokunacaksa, dokunacak. Galatasaray da atletizm 1868’de başlamış. Bir atletim gitmedi olimpiyatlara. Bu, benim için utanç olmalı. Başarılı olamadığımızı itiraf ettikten sonra, çözüm zor değil. Politikaya gelirsek, neler söylersiniz? Bir spor kulübünü ve camiayı temsil ederken politik görüşümün kendime ait kalması lazım ama politika için de endişeliyim. Türk toplumunda büyük gerginlik oluşturulmaya başlandı. Birileri bir gün mezhepleri masaya koyuyor, bir gün sivil, askeri, etnik kökeni, olmadı, laikliği, Cumhuriyeti, Kemalizmi. Sürekli bir hesaplaşma gündeme getiriliyor. Biz ortak akıl üretemiyoruz. Üzerine strateji yapılan ülke haline geldik ama suni gündemleri aşmamız, kendimize karşı dürüst olmamız lazım. Geçenlerde bir sohbette, “Herkesin inancına saygım var, kimsenin inancı ile problemim olmaz ama ahlakıyla olur, evet ben de Müslümanım ama mezheb seçmem, mezhebim yok, ahlaklı olmaya çalışıyorum” dedim, ortam buz gibi oldu. Herkes her konuda otomatiğe bağlamış gidiyor. Telekom Arena’nın açılışından sonra devletle Galatasaray arasında gerginlik olduğu söylendi. Samimi söyleyeyim, sıkıntılar oldu. Bunları da doğal karşılıyorum. Marifet iltifata tabidir, diye bir laf vardır. O akşam başka bir ambiyans oluştu ama sebepleri politik değildi, Galatasaray’ın içinde olduğu kötü durum dolayısıyla oluşan gerginlikti. Kötü ve zamanlaması yanlış bir organizasyon vardı. Biz millet olarak çok duygusalız, iltifat beklerken tepki gelince adres şaşırdı, sonra, kraldan çok kralcılar çıktı. Biraz onlarla uğraştık ama şimdi her şey yerli yerinde. Sonuçta bir spor kulübünden bahsediyoruz. Ne politikaya alet olur, ne de edilebilir. Sahneden çekilmeliyiz Kurumsallaşma sürecinde bir takım sıkıntılar da oluyor. Lütfi Arıboğan’ın pozisyonu tartışılıyor. Sıkıntı yaratıyor. Geçen divan kurulunda bu konu ile ilgili bir sunum yapıldı. Divan Başkanımız bizim yani yönetimin masasını göstererek, “Bu kurumsallaşmadan en çok yönetim kurulu muzdarip olacak, çünkü popülerlikleri bitecek” dedi. Doğru, biraz sahneden çekilmemiz ve profesyonellerin sahneye çıkması lazım. Sıkıntıların çoğu duygusaldır, bunlar da çabuk geçer. Siz mesela futbolun geleceği konuşulurken “Fatih Terim de burada, yönetim kurulunda görevli olmalı” demişsiniz. Ben beş şirketin yönetim kurulu başkanıyım. Bir şirketin de CEO’suyum. Ama CEO’su olduğum şirketin de yönetim kurulu üyesiyim. Eğer icraatın başındaysanız yönetim kurulu üyesi olmanızdan doğal bir şey yok. Sizin için geleceğin başkanı diyorlar. Zaten bir buçuk sene önce başkan adayıydım. Gelecekte başkan olur muyum onu zaman gösterecek. C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear