Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 Yoksul tanımı üzerine... 14 EKİM 2012 / SAYI 1386 AYŞE YILDIRIM oşluğa düştüğü bir dönemdi. iç barışıyla çok ilgili. İnsanın ne isteyip Gelecek kaygısı insanlarla istemediğiyle bağlantılı. Kiminle oturup ilişkisini ve iletişimini çıkmaza kalkması hatta. Panik atak, insanın sokmuştu. O kadar yalnızdı ki kendisine hayatında bir seçki istediğinin belirtisi. arkadaşlık teklif ediyordu arada ama Arkadaş, ev, sevgili, gideceği film, reddediliyordu. Hiçbir yere ait yürüyeceği yollar... Bunları belirlemesi hissetmiyordu. Kafasını yastığa koyduğu gerekiyor. Ben, artık kendi adıma bunu an da çarpıntısı başlıyordu. Ölüm önemsiyorum.” korkusu, uykusuz gecelerin sayısını Gerçi hastalık onun üretkenliğini de arttırdı. Çareyi rastgele alınan ilaçlarda ya da artırmış. Kitabı çıktıktan sonra kendisini çok iyi alkolde aradı. Onlar daha da arttırdı hissetmeye başlamış. Ama bir süre önce rahatsızlığını. Bu kez sabahçı kahvelerinin, boşluk kaygısı nüksetmeye başlayınca hemen sabahçı lokantalarının müdavimi oldu. Bazen yeni bir uğraşı peşine düşmüş. Ve kitabını bu kendisini anladığını düşündüğü, güvenebildiği kez tiyatroya uyarlamaya karar vermiş: Panik birkaç arkadaşına sığındı. Sonunda Atak Mahir Atak. “ölüyorum” diye doktora gitti ve panik atak Oyunu bir sosyal sorumluluk projesi olarak olduğunu öğrendi. Şerafettin Kaya, daha çok görüyor Kaya: “Çünkü kitap, doktorlar tanınan mahlasıyla “Kötü Şair Şerafettin” 10 tarafından panik atak hastalara tavsiye edilen yıldır mustarip bu hastalıktan. “Cebimdeki son ve sonuç alınan bir kitap. Ben kendim parayı doktora gitmek için taksi parası olarak denedim ve faydasını gördüm. Çünkü saklıyordum. Cebimde taksi parası yoksa insanlar, bu kitapla kendileriyle yüzleşmeyi mahvoldum diye düşünüyordum o dönemler” öğreniyor, panik atakla nasıl baş edeceklerini diyor. Her gün yeniden ölmek, çok yormuştu görüyorlar. Panik atak hastalarının aslında onu. Bu durumdan çıkmanın yolunu fiziksel olarak hiçbir şeyi yok. Tamamen yaşadıklarını yazmakta buldu. Önce Esmer anlaşılamamak, iletişimsizlik, boşluk ve dergisinde yayınlandı kaygılardan kaynaklı bir yazıları. “Her takıntı rahatsızlık. Özellikle de hikâyesini de yaratıyordu. ekonomik çıkmazlardan. Ben de hem yaşadıklarımı Sonuçta insanlar bu oyunu hem de gözlemlediğim seyrettiklerinde panik atağın olayları pat diye gelmediğini hikâyelendiriyordum. Yazılar arkasında bir konu dergide çıkmaya başlayınca barındırdığını görecekler.” Türkiye’nin birçok yerinden Oyunu bir tiyatro sevdalısı panik atak rahatsızlığı olan Henri Kandiyoti ile olanlar beni aramaya birlikte yönetiyor Şerafettin başladı. Hayatımı kurtardın Kaya. Cibali Oyuncuları, diyen de vardı, teşekkür sahneye koyuyor. Başrolde eden de. Ben bu yazılar Seksenler dizisinin Bekçi sayesinde kendimle Bekir’i Hacı Ali Konuk var. yüzleşirken onlar da Zaten tek erkek oyuncu da kendileriyle yüzleşmeye o. Diğer bütün karakterler başlamışlardı.” Ardından bu kadın. “Çünkü Türkiye’de Şerafettin Kaya, hikâyeleri kitap yapmaya daha çok kadın hastalığı rahatsızlığını sanata karar verdi Kaya: Yetişin bu” diyor Kaya. Kimi evden çevirmiş bir isim. Komşular Terk Edildimdışarı çıkmayan, çıkamayan Bazen komik bazen Panik Atak Öyküleri. kadınlar; yemek hazır mı, hüzünlü panik atak Komik ve hüzünlüydü sofrayı kaldırdım mı hikâyelerini anlattığı derdinde olanlar. Ya da her öyküleri. Kitabın kitabını şimdi de tiyatro türlü doyuma ulaşmış sözleşmesini imzalamak için sahnesine taşıyor. kadınlar. Kaya’ya göre bu yayınevine giderken de bir panik atak krizi yaşadı. hastalık ya yoksunluktan ya Bindiği taksinin şoförü de panik atak olunca da doygunluktan kaynaklanıyor, ortası yok. O küçük bir trafik kazası bile geçirdiler. Kitabının da bu kadınların yolunu özgüvenini yitirmiş, son bölümüne bu hikâyeyi de ekledi Kaya. maddi durumu çok kötü, biraz kurnaz ama “Bir doktor değilim ama bir şair ve yazar bütün yenilgilerle donatılmış bir erkekle olarak kendi yaşadığım konuyu bayağı bir kesiştiriyor. Ortaya hepsinin farklı takıntıları inceledim” diyor Kaya, “En önemli tetikleyici olan, birbirleriyle ve kendileriyle iletişim etken, iletişimsizlik. Bugün birçok aile kuramayan insanların hikâyesi çıkmış. faciasının altında da bu yatıyor. Hatta birçok Kaya’nın deyimiyle “hayatın kılcal kadın panik atak hastası olduğunu bile damarlarındaki akış”. Oyunun bir diğer özelliği bilmeden yaşıyor. Ben tüm yaşadıklarımın ise karakterlerin isminin olmaması. “Çünkü sonunda şunu fark ettim; kafamızda oradaki her karakter siz, ben ya da o. Onun kurduğumuz o takıntılar, aslında insanın kendi için isim vermedik. Seyirciler daha sonra adlarıyla değil de oyunlarıyla anlatacaklar karakterleri.” Beşiktaş Belediyesi’nin desteğiyle bu sezon Afife Jale’deler. Her ay iki oyun sahneleyecekler. 17 Ekim’de perdelerini açacaklar. 31 Ekim, 14 ve 28 Kasım, 12 ve 19 Aralık oyun tarihleri. Bu hikâyeleri “Panik Atak ileride sitcom yapmayı da Mahir Atak” düşünüyor Kaya. Ama oyunundan. önce tüm panik atak hastalarının kendileriyle yüzleşebilmeleri için oyunu sadece İstanbul’un değil Türkiye’nin her köşesinde sahnelemek istiyor. Tabii gerekli desteği yanında bulursa. BİR oyun Panik Atak Mahir Atak B Dünyaya açılan kapıdan geçmek için... Medyadan kadının payına düşen Peki toplumsal cinsiyet ve ana akım medya ilişkisini yoksulluk bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz? İ. Cangöz: Cinsiyet rejimi dediğimiz mevcut toplumsal yapı kadını ikincil konuma iten, ev içi emeğini ücretlendirmeyerek sömüren; eğitim, sağlık, gayrimenkul veya sermaye sahibi olma gibi pek çok kaynağın dağılımında kadını dezavantajlı konuma iten bir örgütlenme. Cinsiyetçi bir işbölümü var ve liderlik, yöneticilik gibi itibarlı, yüksek ücretli işler erkeklere ait. Ana akım medyanın yayın politikasının bu eşitsiz yapıyla bir meselesi yok. Yoksul hanelerin işgücüne katılamayan kadınları, gündüz programları adı verilen ve kadınları geleneksel değerler ve rollere hapseden programları izleyerek daha kötü yaşamlar karşısında haline şükretmekte. Akşam saatlerinde ise kadınların ve erkeklerin cinsiyet rejiminin geleneksel rolleri ve ödevleri içerisinde sunulduğu, kadın özgürleşimi, eşitlik veya kadın haklarında sözü olamayan dizilere mahkum. Kız ve oğlan çocukları, kadın ve erkek olmayı ya da oynayacakları toplumsal rolleri önemli oranda medyadan öğreniyor. Kız çocukları Barbie veya Winx Clup gibi karakterlerle bedenlerini inşa etme veya “güzelleştirme”ye yönelik içeriklere yönelirken, oğlan çocukları da polisiye ve aksiyon gibi rekabetçi ve kavgacı türleri tüketiyor. Böylelikle oğlan çocuklar, saldırganlık ve yaşam mücadelesini öğrenirken aslında iktidar talebinde de bulunmaktadır; kızlar da daha “güzel olma” öğütleri içerisinde onlara tavsiye edildiği gibi bedenleri ile beğenilme çabasına sürüklenmekte ve kamusal alanda iktidar iddiası olamamaktadır. Yoksulluk açısından bunun önemi ise özellikle yüksek eğitim ve beraberinde ulaşılan ekonomik gelirle geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri esnetilebiliyorken yoksul hanelerde böylesi bir özgürleşim potansiyelini göremeyişimizdir. Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr / twitter.com/cumdergi C M Y B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul bir sohbete malzeme yapabilmenin en etkili yolu. Medyanın Birlikte izlenen programlar yoksulluğu gündelik hayatta sürekli kesintiye edya ve iletişim araçları sunuşu üzerine uğrayan annebabaçocuk artık hayatımızın her yazılıp çizildi; ya diyaloğuna zemin hazırlıyor, hanealanında. Üstelik sadece içi iletişimi güçlendiriyor. üst ve orta sınıf için değil, yoksul yoksulların Televizyonun ışıltılı dünyası ve yoksun kesim için de birincil medyayı sadece yoksul hanelerin ihtiyaçlar arasındaki yerini aldı. algılayışı, iletişim duvarlarını değil, önünde ödev Öyle ki yakacak kömürü olmayan araçlarının yapan çocuğun, ev işlerini hanelerde bile mutlaka bir sürdüren annenin, vakit geçiren televizyon var, iyi kötü bir cep hayatlarındaki babanın tekdüze hayatını da telefonu da. Hatta pek çok yeri? “Medya Ne aydınlatıyor. Televizyonun şeyden feragat edip bilgisayar ve ki... Her Şey neredeyse tüm gün açık internet almak için şartlarını Yalan!” kitabı, olmasının nedeni de bu. zorluyorlar. Neden mi? Yanıt Ya İnternet? İletişim Yayınları’ndan çıkan televizyon ve cep H. Ergül: Tıpkı diğer toplum “Medya Ne ki... Her Şey Yalan!” telefonlarından kesimleri gibi, yoksul haneler için kitabında. Anadolu uzak düşmemek de çok güçlü bir arzu nesnesi. Üniversitesi’nin öğretim üyeleri Televizyonun kolektif tüketimi için kömürden İncilay Cangöz ve Emre Gökalp teşvik eden yapısının tersine ile Hacettepe Üniversitesi öğretim feragat edilen İnternet, hane üyeleriyle bireysel üyesi Hakan Ergül’ün hazırladığı yoksul hanelerde ilişkiler kuruyor. Babalar kitap, bizi yoksul tanımı üzerine medyanın yerini gazetelere, oyun sitelerine bu de düşünmeye itiyor. yolla ulaşıyor, iş ilanlarını inceliyor, gösteriyor. Sizi araştırma için yola çıkaran uzaktaki akrabalarla soruyla başlayalım, ücretsiz görüşüyor. yoksulun hanesinde ve Genel sağlık bilgilerine, yaşamında medya pazarda satabilmek nerede duruyor? için yeni elişi İncilay Cangöz: Baş modellerine köşesinde! Baş köşe İnternet’ten erişen mekânsal anlamı kadar annelerle de gündelik yaşamda ona karşılaşıyoruz. atfedilen büyük önemi Çocuklar ödev de ifade ediyor. konularına, müziklere, Televizyon hanelerin Hakan Ergül, İncilay Cangöz, Emre Gökalp. filmlere, popüler kuruluşunda çok figürlere dair bilgilere merkez bir aktör; cep bu ortamda ulaşıyor. Görünmeyenin yok sayıldığı telefonu da “olmazsa olmaz” konumunda. ahir zamanlarda cep telefonu ve İnternet, özellikle Kömürün olmadığı hanelerde en az bir çocuklar için görülebilir olmanın en etkili yolu. Bu televizyonun, cep telefonunun mutlaka olduğunu teknolojilere erişemeyen yoksul çocuklar, toplumsal söylüyorsunuz. Artık medya da birincil ihtiyaçlar yaşamda uğradıkları dışlanmanın bir benzerine içerisinde yerini aldı yani. Bu süreci nasıl dijital dünyada da maruz kalıyor. değerlendiriyorsunuz? Araştırmanız yoksul hanelerdeki yoksulluk Hakan Ergül: Bu düzeyde bir medya sahipliği algısını da gösteriyor. Konuştuğunuz aileler asgari başta bizi de şaşırttı. Dünyanın yoksul bölgelerinde ücretle hatta altında bir gelirle geçindikleri halde çalışan araştırmacıların da yaşadıkları bir şaşkınlık “yoksul” olmadıkları için şükrederken, kayda değer bu. Şaşırıyoruz, çünkü yoksul hanelerde nelerin bir bölümü de kendilerini “orta sınıf” olarak temel ihtiyaç sayılması gerektiğine karar verirken tanımlayabiliyor. Bu algının ardında yatan ne? dünü tarif eden bir yoksulluk literatüründen yola Emre Gökalp: Haber medyasında, ama çıkıyoruz. Oysa ihtiyaç olarak tarif ettiğimiz şey, özellikle TV haberlerinde ve programlarında onunla neler yapabileceğimizden çok, yokluğunda yoksulluğun çoğunlukla “aç ve açıkta”, açlık hissettirdiklerimizle ilgilidir. Düne kadar belirli sınırında yaşayanlarla resmedilmesi, TV sosyoekonomik statüye işaret eden iletişim araçları karşısındaki yoksulların kendilerini “bir ekmeğe bugün yoksul haneler için çoktan birer ihtiyaca muhtaç olan”larla kıyaslamalarına ve kendilerini dönüşmüş. Biz Eskişehir’de, merkeze yarım saatlik daha “orta halli” görmelerine neden oluyor. Yani, mesafede yaşayan kent yoksullarından söz medyanın “sınıf” olgusunu çerçeveleme biçimi ediyoruz. Bu bilgi iki nedenle önemli: Birincisi, izleyicilerin sınıfsal algılarının oluşmasında da kentte televizyon yayınlarına erişememek ya da önemli rol oynuyor. Bir diğer nedense yeterli iletişim altyapısının bulunmaması gibi teknik yoksulluğun beraberinde utanç da getirmesi. sorunlar yok. İkincisi ve daha önemlisi, kentteki Yoksullar yoksul olmayı çoğu zaman yoksullar için örneğin cep telefonu sadece bir utanılacak bir durum olarak görüyor. Bu iletişim aracı değil. Annebaba için esnek istihdam nedenle yoksullukla yüzleşmek, koşullarında iş bulabilmenin, evden uzakta kabullenmek kolay değil, takdir edersiniz ki. gündelik hayatı çekip çevirebilmenin yolu da. Genç Ancak araştırmamızdaki yoksul insanların çocuk için toplumsal aidiyetin ve yaşam biçiminin yarısından çoğu kendilerini yoksul sembolü. Yoksulluğun duygusal yükü ve yoksunluk görmezken, kalanı kendilerini yoksul olarak algısı, size nelerden yoksun olduğunuzu anımsatan tarif etmekten çekinmiyor. sosyokültürel kontrastlara bağlı olarak farklılaşıyor. İletişim araçlarının yoksullukla baş etmede Kentler, bu kontrastların çok sıkı örüldüğü yerlerdir. n e gibi faydaları oluyor? Yoksul hanelerde ekrana en çok ne düşüyor? E . Gökalp: Yoksul insanlar çoğunlukla enformal H. Ergül: Ana akım kanallar ve akşam haberleri sektörde, esnek çalışma koşullarında çalıştığından, listenin en başında. Bunu diziler, yarışma ve manevi cep telefonları son derece düzensiz iş koşullarında içerikli programlar izliyor. Televizyon, kentin cazibe her an ulaşılabilmeyi mümkün kılıyor. Temizliğe merkezlerine uzak, sosyal hayatı ve iletişim giden kadınlar, “evin hanımı”nın son andaki kaynakları alabildiğine sınırlı yoksul haneler için, gün/saat değişikliğini pazardayken öğrenebiliyor. dışarıdaki dünyaya erişebilmenin ve o dünyayı ailevi ESRA AÇIKGÖZ M Bir anda çıkan yapı işçiliği, hamallık, vb. işlerle ilgili bilgilenmek ve tanıdıklarını bilgilendirmek için de kullanıyorlar. Ayrıca kadınlar ve çocuklar farklı şekillerde çağrı bırakarak ücretsiz haberleşiyor. Yoksul bireylerin bir kaçış aracı olarak başvurdukları medya, bir yandan da “noksanlarının” altını çizen, onlara yoksunluklarını hatırlatan bir çizgiyi benimsiyor. Bu çelişkinin farkındalar mı? E. Gökalp: Medyada sunulan “gerçekliğin” kendi gerçeklikleri olmadığına dair bir kanaate çoğunluğu sahip. Buna, Yemekteyiz programına yönelik tepkileri iyi bir örnek. Ne yemeklerde kullanılan malzemelere, ne yemek takımlarına ne de programdakiler kadar “lüks” evlere sahip olmadıklarını vurguluyorlar mesela.