Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 22 OCAK 2012 / SAYI 1348 Bu bitkilere sahip çıkın slanpençesi, ters lale, kardelen, arapsümbülü, orkide, nilüfer, kum zambağı, yılan yastığı.... Rengârenkler... Ve narin... Görünüşlerinin güzelliği kadar mali değerleri de yüksek. Dünyada sadece Türkiye’nin belli bir bölgesinde yetişiyorlar... Tam üç bin beş yüz endemik bitkimiz var. Bilimsel verilere göre, Türkiye’de her altı günde bir yeni endemik bitki keşfediliyor. Neredeyse tüm Avrupa’nın endemik bitki sayısının Türkiye'dekini yakalayamadığını söylesek durum daha iyi anlaşılır herhalde. Ancak bu denge yakında değişecek. Çünkü endemik bitki kaçakçıları Türkiye’nin doğa zenginliğinin peşinde dağlarda, yaylalarda dolanıyor. Onları caydıracak bir yasamız bile yok. Bu aslında milyon dolarlık bir pazar, ancak size buna dair veriler sunabilmemiz mümkün değil, çünkü uyuşturucuda, insan kaçakçılığında olduğu gibi mafyatik ilişkilerin döndüğü bir suç ağı bu. Düşünün, ilaç, kozmetik, ESRA hatta silah sanayinde bile AÇIKGÖZ bitkiler kullanılıyor! Türkiye de endemik ve endemik olmayan çok sayıda bitkinin gen merkezi olması nedeniyle iştah kabartıyor. Bırakın kaçakçılığı Türkiye'de endemik bitki türleri için bile yeterli araştırma yapılmaması, bu bitkilerin korunmaması da cabası. Çukurova Üniversitesi Biyoloji Bölümü Botanik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Atabay Düzenli anlatıyor... Endemik bitki kaçakçılığı dendiğinde tam olarak ne anlamalıyız? Biliyorsunuz, endemik bitki neredeyse yalnız belli bir bölgede yetişir. Oranın suyu, havası, toprağı ve de kendisiyle özleşmiştir. Bu bitkilerin ekonomiye aktarılmak için kaçırılması, endemik bitki kaçakçılığıdır. Ya da bizim deyişimizle casusluk. Bence yalnız endemik bitkiler değil, piyasaya aktarılabilen bütün bitkiler kaçırılıyor. Piyasaya aktarılan derken neyi kastediyorsunuz, bu bitkiler ne için kullanılıyor? Genelde ticari gizlilik kapsamındaki, patentleri alınmış alanlarda kullanılıyorlar. İlaç, kozmetik, A Türkiye’deki endemik bitki sayısı tüm Avrupa’dakine denk. Türkiye’yi endemik bitki kaçakçılarının hedefi haline getiren de bu. Bir de komik denilecek kadar yetersiz yasalar ve insanların duyarsızlığı... Sözünü ettiğimiz bu milyon dolarlık pazarı Prof. Dr. Atabay Düzenli anlatıyor... Fritillaria imperialis, Ters lale 2011’de bu arabadaki gizli bölmelerde onlarca ters lale tohumu yakalandı. da doğruya yakın bulgular var elimizde. Ne var ki buradaki kaçakçılık yönteminin farkına varıldığında karşı taraf yeni bir yöntemin peşine düşüyor. Mesela ne gibi yöntemler? Tohum ya da bitkileri araçlarına yaptırdıkları gizli bölmelere saklayarak, kargo ile yollayarak kaçırıyorlar. En çok kullandıkları yöntem, turistmiş gibi davranmak... Türkiye’ye bir yabancının gelmesi, istediği yere gidip, istediği gibi dolaşması çok kolay. Halkımızın, görevlilerimizin yabancılara karşı ilgisi yoğun. Bu insanların istediği çiçek, böcek bize göre para etmez! Ne olacak el oğlu bunlar için taa nerelerden gelmiş... Oysa yurtdışında, bırak toplamayı, tek dal koparttırmazlar. Ya yakalanırlarsa? Bitkilerin önemini bilen biri kaçakçıyı yakalatırsa cezası yerlilere 20 TL, yabancılara beş katı yani 100TL! Konuyla ilgili mevzuat acilen ele alınmalı ve güncellenmeli. Bunu da bilim adamları, yetkililer ve özellikle kırsal bölgede yaşayanlar, çalışanlar ve buralardan sorumlu olanlar beraber yapmalı. Ulaşımdan sorumlu gümrük ve posta memurları eğitilmeli ya da buralarda biyologlara alan açılmalı. Bu bitkilerle ilgili özel veri tabanları oluşturularak ilgililerin kullanımına sunulmalı. Şimdiye kadar bu konuda neler yaptınız? Yetkili ve ilgililere bu konudaki yasanın Türkçe ve İngilizce halini dağıtıyoruz. Her kesime eğitim verip bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Medyadan çok destek görüyoruz. Köylülere, özellikle yaylacı ve gezici olarak hayvanları doğada dolaştıranlara, kırsal alanların idari ve mali sorumlusu olan kaymakamlara, muhtarlara, orman işletme müdürlüğü personeline bilgi aktarıyor, desteklerini istiyoruz. Amacımız, bu bitkileri korursak faydalarından bizlerin yararlanacağını, yaşantımızı ve geleceğimizi onlara borçlu olduğumuzu anlatmak. Bitkiler olmazsa hiçbir canlı yaşayamaz. Akdeniz bölgesinde siz ve jandarma koordanisyonlu çalıştığınız için kaçakçılığın yapılamadığını söylediniz, en çok hangi bölgeler bu tehlikeye maruz kalıyor? Bugüne kadarki bulgulardan en çok gündeme gelen bölgelerin özellikle Anadolu ve Karadeniz olduğunu söyleyebiliriz. Bence en çok Anadolu bitkilerine dikkat etmeli ve korumalıyız. Çünkü diğer ülkelerde de Akdeniz ve Karadeniz’e ait bitkilerin benzerleri olabilir, ancak Anadolu’ya ait bitkiler hiçbir yerde yok. Türkiye endemik bitki kaçakçılığı yüzünden nasıl bir kayba uğruyor, tahminde bulunabilmeniz mümkün mü? Zor. Ancak bir örnek vereyim. Patenti bir ilaç şirketine ait olduğu için Viagra’da kullanılan tüm maddeleri bilmesek de, Kebere denilen bitkinin Capparis cinsinin kullanıldığını öğrendik. Bu tür sadece Anadolu’da yetişiyor. Viagra’nın ekonomik değerini göz önüne aldığımızda bu bitkinin ekonomik değeri de ortaya çıkar. Bu örnekleri artırmak mümkün. Örneğin sadece Hatay Samandağı’nda yetişen Çakşır diye bir bitki var. Bu da doğal afrodizyak ve endemik bitki... Endemik bitki kaçakçılığının pazarı daha çok hangi ülkeler? Bugüne kadar elde edilen bilgiler bunu yapanların hem Doğu hem de Batı ülkeleri olduğunu gösteriyor. İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya, Fransa, İsrail ve Suriye şimdiye kadar yakayı ele verenlerin içinde. Bence hangi ülke olduğu çok önemli değil. Önemli olan bu bitkilerin o ülkelerin laboratuvar ve seralarında ne gibi işlemlere uğratıldığı ve nasıl, ne için değerlendirilip dünya piyasasına sunulduğu. Silah sanayinde kullanılan bitkiler bile olduğu düşünülürse, durumun önemi daha iyi anlaşılır. Muscari sp, Arap sümbülü Prof. Dr.Atabay Düzenli yiyecek içecek, yakacak, kıvam artırıcı, tatlandırıcı gibi. Kaçakçılık yoluyla yurtdışına kaçırılan bitkilerin doku kültürü çalışmalarıyla gen şifreleri çözülerek farklı renk ve görünümlerde yeni bitkiler üretiliyor... Ülkemizi bu konuda cazip kılan yasalarımızın hafifliği, var olanların uygulanmaması ve toplumumuzun duyarsızlığı. Siz, bu konu üzerine çalışmaya ne zaman başladınız? Üniversitenin botanik anabilim dalı olarak yaptığımız doğayla ilgili araştırmalarda bu konudaki boşluğu hissettik. Üzerine gittik, on senedir takipteyiz. Bu konuda uğraş veren meslektaşlarımızla ilişkideyiz. Çok kesin olmasa Galanthus, Kardelen İşte size birkaç örnek İsrail’de Ayder yaylası: İsrail’de bir “Ayder Yaylası” oluşturulduğunu geçen hafta çıkan haberlerden hatırlıyorsunuzdur. Rize Üniversitesi Pazar Meslek Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Şengül Alpay Karaoğlu’nun verdiği bilgilere göre, endemik bitki kaçakçılığı Doğu Karadeniz’de yoğun yaşanıyor. Bunun için öyle büyük hazırlığa da gerek yok, bitkinin kök saçağından gözle görülemeyecek bir parçanın kimi zaman mikroçip içinde gözlüğün köşesine, kimi zaman çoraba saklanması yetiyor. Bu ufak parçadan alınan bilgilerle milyonlarca DNA üretiliyor. Karadeniz özellikle de soğanlı bitkide önemli bir popülasyona sahip. Bu nedenle köylülerin bu bitkiler konusunda eğitilmesi gerektiğini vurguluyor Dr. Karaoğlu. Özellikle de Ayder ve İkizdere’nin... Kelebek avı: 2007’de Makedonya uyruklu bir kişi Artvin’de topladığı 1450 kelebekle gümrük kapısında yakalandı. 2008’de de Alman uyruklu kişi Artvin’de topladığı çeşitli türdeki 350 böceği yurtdışına çıkarırken İpsala kapısında yakalandı. Crocus, Çiğdem Bitki kaçakçılığına dair tek bilgi Narkotik polisinin yakaladıklarından ibaret, oysa... Tarihin en büyük bitki kaçakçılığı: Dünyada sadece Erzurum’da yetişen ters lalenin son kalan 57 soğanını söken iki Hollandalı, Haziran 2011’de Kapıkule Sınır Kapısı’nda yakalandı. Üniversite öğrencileri geçen mayısta bu iki kişiyi bitki toplarken görüp ihbar edince takibe alındılar. Yabancıların Türkiye’de hangi bölgede ne tür bitki olduğunu iyi bildikleri, kendilerini turist ve madenci olarak tanıtarak GPS cihazlarıyla ender görülen bitkileri toplayıp yurtdışına çıkarttıkları tespit edildi. Hollandalıların arabasında yapılan aramada çoğu endemik 160 türe ait 5 bin 236 adet bitki tohumu, bitki kökü ve fidesi ele geçirildi. Nilüfer çiçeği ATAOL BEHRAMOĞLU Hindistan *** Yine de hepsinin ötesinde, bir masal ülkesinde olduğunuzu hemen anlıyorsunuz. Bu ülke üstüne yapılmış filmlerin, ataolb@cumhuriyet.com.tr www.ataolbehramoglu.com.tr C M Y B C MY B “Hindistan” sözünün önüne ya da arkasına tamamlayıcı ya da tanımlayıcı bir sözcük eklemek, bu birçok bakımdan özgün ülkeye benim gibi ilk kez ve daha iki gün önce ayak basmış biri için fazla iddialı olur. Zaten bu girişi yapmamla birlikte, zihnimde “Hindistan’a ayak basma”nın ne demek olduğu sorusu belirdi. Şu anda bulunduğum kentin adı kısaca Trivandurum. Biraz daha uzunu da var: Thiruvananthpuaram… Biz kısasıyla yetinelim… Trivandurum, Kerala eyaletinin başkenti… Uluslarararası 7. Kritya Şiir Buluşması için buradayım… Bir anda birçok yer, bölge adı birden… Ama Hindistan böyle bir yer… Kerala, bu ülkeyi oluşturan 28 eyaletten biri. Ansiklopedik bilgileri tazeleyecek ya da ilk kez edinecek olursak, Çin’in yanı sıra nüfusu 1 milyarı aşan ikinci dünya ülkesi. Yüzölçümü bakımından dünya ülkeleri arasında yedinci sırada. Ülkenin iki resmi dili olan Hinduca ve İngilizceyle birlikte, bu büyük coğrafyada toplam 22 dil konuşuluyor… Konuğu olduğum şiir buluşmasının yapıldığı Kerala eyaletinde konuşulan dil Malayalamca… Başka ülkelerden ya da ülkenin başka eyaletlerinden gelen konuk şairler şiirlerini anadillerinde okurken ekranda eşzamanlı olarak İngilizce çeviriler akıyor, her şiirin ardından da bir sunucu genç kız bu şiirin Malayalam dilinde çevirisini okuyordu. Kerela eyaleti, ülkenin güneybatısında, haritadaki görünümüyle bir elin serçeparmağının tırnağı kadar minik bir yer tutuyor… Yönetimde Komünist Partisi varmış… Zaten havaalanından kente girerken, orak çekiçli, Lenin’li, Guevara’lı duvar afişleriyle karşılaşınca, dünya dediğimiz gezegenin ne kadar ilginç bir yer olduğunu düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz… *** Hindistan, sadece nüfusunun ve yüzölçümünün büyüklüğü bakımından değil, belki ondan daha çok, bu dil ve eyalet çokluğu ve çeşitliliğiyle baş döndürücü… Ve şu sorunun yanıtı büyük önem taşıyor: Bu farklılık ve çeşitliliklere karşın, hem ulusal birlik hem de parlamenter demokrasinin başarısı nasıl sağlanmış? Konunun uzmanlarına bu soru fazlaca naif gelebilir… Fakat ben kendime bu soruyu sordum ve üzerinde düşünmeyi sürdüreceğim. Üzerinde düşünülmesi gereken bir başka konu, Hinduizm ve Budizmle birlikte dört dinin doğum yeri olan ve ayrıca Zerdüşt, Musevi, Hıristiyan ve İslam inanışlarının bir yaşam biçimi olarak var olduğu bu ülkede, laikliğin nasıl korunabildiğidir... Hindistan bu bakımlardan bizim için çok öğretici bir laboratuvar olabilir… yazılmış romanların, hangi duyguların ve izlenimlerin ürünü olduğunu hissediyorsunuz… Yoksulluk hiç kuşkusuz her yerde karşınıza çıkacaktır. Fakat aynı zamanda renk renk geleneksel giysileri içinde, her biri bir kraliçe kadar gururlu kadınlar, çatık yüzlerinin ve bıyıklarının gerisinde sımsıcak gülüşleri bir anda ışıldayan erkekleriyle, insanı hemen kucaklayan bir ülke burası. Grubumuzdan, Hindistan’a birkaç kez gelmiş bir hanım arkadaş, Batılı kadının Hintli kadın karşısında bir eziklik duyduğunu söylemişti ki, hiç haksız değiller… Müzik ve dans bu ülkeyi hiç bırakmamış ve belli ki sonsuz kadar da böyle kalacak… Başkaca bir genelleme yapamam… Bir şiirimde, tüm okyanuslarda yüzmekten söz etmiştim… Belki mevsim koşulları, belki başka nedenlerle bunu yapamamış, fakat Hint Okyanusu dışında hepsini görmüştüm… On beş kilometre kadar ötedeki Hint Okyanusu’na da göz atmadan ve (anlatılan dalga büyüklüğü doğruysa) kulaçlamayı göze alamasam bile hiç değilse dokunmadan buradan ayrılmam söz konusu değil… Böylece şiirdeki dileğimi hiç değilse bir ucundan yerine getirmiş olacağım…