28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 6 MART 2011 / SAYI 1302 Oynayacağım rollere doyamadım... Naz Elmas, bir süredir ekranlardan uzaktı. lk sinema filmi Ya Sonra ile tekrar dönüş yaptı. Bundan sonra adını daha sık duyacağız. Çünkü yeni sezonda Naz Elmas’ı, bir zamanlar Müjde Ar’ın oynadığı ffet filminin dizi versiyonunda başrolde izleyeceğiz. az Elmas, Özcan Deniz’le başrol oynadığı Haziran Gecesi dizisiyle tanındı. Sonra yaptığı işler, o kadar çok konuşulmadı, ilgi çekmedi. Şimdiyse bir yıllık aradan sonra ilk sinema filmi için tekrar sete döndü. Özcan Deniz’in yazıp, yönetip, oynadığı Ya Sonra için kamera karşısına geçti. Özcan Deniz ile birbirlerinin uğuruna inandıklarını söylüyor. O yüzden de ilk sinema filminde bu uğurun yeri ayrı. Biz de Ya Sonra filmi için bir araya geldik. Heyecanlı ve tutkulu bir kadın. Hikâyesini anlatırken gözleri parlıyor. N Oyunculuktan büyük bir keyif aldığını da özellikle vurguluyor. O yüzden de başka alanlara bölünmüyor, öncelikle oyunculuktaki yolunu geliştirmeye çalışıyor. “Ben oyuncu olarak çok mutluyum. Zaten oynayacağım rollere doyamadım. Başka bir şeye gereksinim duymuyorum” diyor. Tek ZUHAL kırgınlığı bir anda popüler olmanın AYTOLUN getirdiği etkiyle ilk bakışta güzelliğinin dile getirilmesi. “Saçımın rengine, dudağımın şekline bakmaktan, eğitimime ve oyunculuğuma çok geç sıra geldi. Ama yine de normal karşılamaya çalışıyorum. Sonuçta görsel bir iş yapıyoruz” diyor. Söze, filmden başlıyoruz. Bir süredir ekrandan uzaktınız, şimdi Ya Sonra ile geri döndünüz. Bu, sizin ilk sinema filminiz. Nedir sizdeki yeri? Özcan’ın hikâyesine inandım. Bana gelip, senin bu filmin içinde olmanı istiyorum demesi yeterli bir nedendi benim için. Hem sevdiğim bir dostum, hem de işine çok güveniyorum. Mükemmeliyetçi, disiplinli ve yetenekli biri o. Zaten yeni bir hikâye değildi benim için bu. Haziran Gecesi döneminden bu yana hep ondan dinliyordum. Sonunda da yaptı. Bir de birbirimizin uğuruna çok inanırız. lk işimde Özcan'ın yeri ayrıdır. Birlikte yaptığımız iş de uzun soluklu olduğu için o da benim uğuruma inanır. Hikâye neresinden yakaladı sizi? Kadın erkek ilişkilerinde yaşanan acı ve tatlı hikâyeleri çok samimi ve gerçekçi bir dille anlatıyor film. Herkesin Naz Elmas “Ya Sonra” filminde... hayatında yaşadığı ayrıntılar bunlar ve önemli. Bunu da hem kadın hem de erkek gözüyle yansıtıyor. Taraf tutmuyor. “Masallar neden hep en güzel yerinde biter?” diye soruyor film. Neden sizce? Siz mutlu sona inanır mısınız? nanırım, pozitifimdir. ki insan birbirini anladığı ve gerçekten sevdiği zaman mutlu sona gider hikâyeler. Zamanla öğrendim ki sevmek gerçekten mücadele etmeyi gerektirir. Hayal kurar ve hayallerden beslenir misiniz? Hayal kurmadan olmaz. Hele de bizim mesleğimizde. Başka bir insanın dünyasına girebilmek için hayal kurmamız lazım. Onun hayatına ortak olmak, derdini mutluluğunu düşünmek gerek. O yüzden hem çok gözlem yaparım hem de çok hayal kurarım. Hayalperest de değilimdir ama. O dengeyi tutturmak gerektiğini düşünüyorum. Hayallerim gerçekleşebileceği noktaya dek değerlidir. Aksi halde başka bir şeye dönüşüyor bu. Yeni sezonda ffet dizisi Tiyatro niyeti var mı yakın zamanda? Tiyatroyu çok istiyorum. Ancak doğru zamana da çok inanıyorum. Tiyatroyu iki film bir dizi arasına sıkıştırmak istemiyorum. Tadıyla sahnede olmak istiyorum. O yüzden de her işte bir hayır vardır diyerek, zamanını bekliyorum. Yeni sezona ffet dizisiyle gireceksiniz. Meşhur tecavüz sahnesi tedirgin etti mi sizi? Herkes bunu soruyor ama bu kadar büyütülecek bir durum yok. O dönemde çok etkili oldu, iz bıraktı. Şimdi tecavüz üzerinden dizi yapılıyor. Bizdeki durum dramatik hikâyenin olmazsa olmazı, onun üzerine olaylar başlıyor.G Fotoğraf: VEDAT ARIK Oyunculuk bir hayal miydi sizin için? Ben, Haziran Gecesi’yle bir anda ünlü oldum. Hal böyle olunca, eğitimime ve arka planıma bakma fırsatı bulunamadı. Lisede tutuldum aslında oyunculuğa. O zaman da hayal olmaktan çıkıp gerçeğe dönüştü, konservatuvar okudum. Hayallerim birer adım oldu benim için, o adımı atarak yoluma devam ettim. Bir röportajınızda saç rengim, dudak biçimim konuşulmaya başladı. Kimse eğitimimi merak etmedi demişsiniz. Evet, o dönem kimse benim yolumla ilgilenmedi. Popüler kültürün içine girince, işiniz de görsel bir iş olunca başka şeyler daha ön plana çıkabiliyor, insanlar derinlere çok bakamayabiliyor. Ama çok da zor değil kendini anlatmak. Herkes her şeyi zamanla görüyor. Bu bir çark sonuçta. Onların konuşulmasını da garip karşılamıyorum. Siz nasıl yaklaşırsınız insanlara? Görünenin ardında yatanı merak eder misiniz? Ben kıymet verir, önyargısız bakarım. Çünkü kıymetli olan, gerçek olandır. Onu görmek için de samimi bir duruş sergilemek gerek. Zaten zamanla çevrendeki insanlar, arkadaşların da kalıcı olmaya başlıyor, sen de o derinliğe iniyorsun. Peki siz nelerden beslenirsiniz? Hayatın kendi doğasından ve akışından besleniyorum. Bir şeylerden kaçmak, önlem almak için sadece kendin kıymetliymişsin gibi davranmak bana göre değil. Kapılarımı hiçbir zaman kapatmam. G ATAOL BEHRAMOĞLU Hastayken... H astayken yatakta kitap okumak bilinen şey ama böyle bir durumda sanırım ilk kez yazıyorum. Hastayken vücudunuzun dengeleriyle birlikte çevrenizdeki oranlar ve anlamlar da değişiyor. Canınız hiçbir şey yapmak istemiyor. Çalışma odanız, eşyalar, masanızın üstündeki kitaplar sanki size ait değil. Siz büsbütün çekip gittiğinizde de onların bir zaman öylece kalacağını, sonra ister istemez yerlerinin değişeceğini, sonra da zaten her şeyin değişeceğini düşünmeden edemiyorsunuz. Çevremizdeki her şey bizimle ilişkili olarak anlamlı. Eğer varsak, anlam da var. Yoksak, çevremizdeki her şeye yüklediğimiz anlamlar da yok olacak demektir. Burada kuşkusuz söz ettiğim eşyalarımızdır. nsan başka bir şey… Fakat çok ağır durumlarda insana ilişkin anlamların da silinmesi herhalde kaçınılmaz olur… *** Okurlarımı daha fazla kaygılandırmamak için, söz konusu hastalığın her zamanki gibi apansız yakalayan bir grip olduğunu söyleyeyim. Fakat yüksek sayılabilecek bir ateş yapmamakla birlikte, serseme çeviren, paçavraya dönüştüren, uzansanız da, ayaklansanız da huzur vermeyen bir grip. Hapishanede olduğu gibi sözüm ona şu özgür yaşamlarımızda da değişmez tıp danışmanımız sevgili Erdal (Atabek) ağabey, derdimi telefonda dinledikten sonra almam gereken birkaç ilacın adını söyledi. Azıcık dalar gibi olduğumda kâbus benzeri bir şeyler gördüğümü söylediğimde ise “O senin kendi kötülüğündendir…” diyerek konuyu kapattı… Erdal Ağabey böyledir… Hapishanede de böyleydi… Ciddiye alınması gereken konularda yapılması gerekeni anlatır, hayali hastalık semptomlarıyla başvurulduğunda ise dünya tıp ve felsefe literatürüne girmesi gereken şu tanıyı koyardı: “Geçer… Her şey gibi…” Hasta yatağımda da beni güldürmeyi başaran sevgili doktorumuza “Hiç değişmiyorsun…” dedim. Kıs kıs güldü… *** Sabaha karşı, kötü bir kâbus değil ama, kâbustan da beter bir düşünce geçti aklımdan. Şimdi polis kapıya dayansa ve beni bu durumdayken alıp götürmeye kalksa ne yapmam gerekir? Hiçbir şey… Sağlık kontrolüne götürüldüğümü varsayarak karşıma çıkacak hekime söyleyebileceğim cümleyi aklımdan geçirdim: “Grip zatürreeye dönüşecek olursa sorumlusu siz olacaksınız…” Umursarlar mı? Hiç sanmam. Özgür ve demokratik ülkemizde, her şey gibi, gribinizin tedavisi sürecinde bir hücreye kapatılarak zatürree olup ölmeye terk edilmeniz de olağan karşılanmalıdır ve zaten öyle de olur… *** Pazar yazısı için zorunlu sözcük ya da vuruş sayısının her zaman az çok üstüne çıkarken bu kez sanırım biraz altında kaldım. Bu koşullarda ancak bu kadar olabiliyor… Okurlarımdan sadece hastalıkla değil ülkemizde yaşanmakta olan süreçlerle de ilgili karamsar sayılabilecek sözlerim için ayrıca bağış diliyorum… Yazıyı yine de Dr. Atabek’in muzip ve bilgece tanısıyla sonuçlandıralım: “Geçer… Her şey gibi…” G ataolb@cumhuriyet.com.tr C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear