24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

10 30 EKİM 2011 / SAYI 1336 Ses çıkaran her şeyi seviyorum Klavyola, daksofon ve teremin. Bunların müzik aleti olduğunu anlamak bile ilk başta zor. One Ring Zero grubunun kurucusu Michael Hearst içinse bu enstrümanlar çok şey demek. DENİZ ÜLKÜTEKİN ichael Hearst kelimenin tam anlamıyla ilginç bir müzisyen. Müzik kompozitörlüğünün yanında One Ring Zero isimli grubuyla yıllardır sıra dışı müzikler yapıyor. Onu asıl ilginç kılansa kullandığı enstrümanlar. Belki de şu ana kadar isimlerini hiç duymadığınız, çıkardıkları seslere hiç aşina olmadığınız enstrümanlar Hearst’ın müziğinde önemli yer tutuyor. Uzun süredir müzik aletleri koleksiyonculuğu yapan, bir süre kendi de müzik aleti üreten Hearst’ın evi de bir sürü garip müzik aletiyle dolu. Öncelikle bize kendinizi tanıtabilir misiniz? Kendimi bir müzik kompozitörü ve yazar olarak tanımlayabilirim. Aynı zamanda dokuz albüm çıkaran One Ring Zero isimli grubun kurucusuyum. Öte yandan Dondurma Kamyonları İçin Şarkılar isimli bir de solo albümüm var. Şu sıralar ise Sıradışı Yaratıklar İçin Şarkılar isimli bir albüm ve kitap projesi üzerinde çalışıyorum. İşlerimde garip enstrümanlar ve sesleri olabildiğince kullanmayı seviyorum. 2 Michael Hearst (sağda), One Ring Zero grubundaki Joshua Camp’la. Sırasıyla müzik aletleri: 1. Daksofon 2. Stilofon 3. Teremin 1 M Garip enstrümanlarınızın hikâyesi nedir? Sizin için bir hobiden mi ibaret? 1990’ların başından beri müzik aletleri topluyorum. Özellikle garip, az bilinen ve ev yapımı enstrümanları arıyorum. Bazen kermeslerde bazen de yurtdışı seyahatlerinde ilginç enstrümanlar buluyorum. Bunun dışında oyuncakçılar ve internette de ilginç şeyler bulmak mümkün. Ve ne zaman bir enstrüman bulsam hemen onu işimin içine sokmaya çalışıyorum. Aslında Brooklyn’deki dairem tamamen enstrümanlarla dolu ve artık daha büyük bir eve ihtiyacım var. 3 Bir süre Hohner Müzik Enstrümanları için çalışmıştım. Orada bana klavyola isimli bir enstrüman tanıttılar. Yarısı akordeona benziyor. Diğer yarısındansa borular çıkıyor ve bu boruları melodika gibi üfleyebiliyorsunuz. En favori enstrümanlarımdan biri bu ve dünyada sadece 50 adet var. Aynı zamanda tereminin de büyük bir hayranıyım. Yine de son günlerdeki en büyük merakım, bir marangoz arkadaşımın yapmama yardım ettiği daksofon. Ayrıca otomoton ve stilofonu da eklemem gerekiyor. Enstrüman yaparken nasıl bir yöntem izliyorsunuz? Ne yazık ki bu aralar pek enstrüman yapacak fırsatım olmuyor. Virginia’da yaşarken bunlarla uğraşacak bir bodrum katım vardı. Enstrüman yaptığım dönemlerdeyse, hep insanlığın yetiştirdiği en büyük dâhilerden olan Bart Hopkin’i referans alırdım. Deneysel Müzik Enstrümanları isimli bir dergisi ve kendi enstrümanınızı nasıl yapabileceğiniz üzerine birkaç kitabı vardı. Aslında amaca yönelik veya var olan bir başkasından üretilmiş bir enstrüman yapmak oldukça kolay. Ancak tamamen kendine has bir enstrüman ve ses üretmek başlı başına bir sınav. Özellikle elektronik öğeleri çalışmanıza katmıyorsanız. Klavyoladan bu kadar etkilenmemin sebebi de bu. Sesi biraz klarnete benziyor ama akordeona benzediği pek söylenemez. Tamamen kendine has. Daksofon için bu daha da geçerli. Gerçek anlamda bir hayvan gibi ses çıkarıyor. Son olarak şunu söyleyebilirim; aslında ses çıkaran her şeyle çalışmayı seviyorum. G ZÜLAL KALKANDELEN Dokuz yıl önceki Wall Street protestosu aftalardır dünya finans piyasalarının merkezinde yaşanan Wall Street işgalini izliyoruz. New York’ta başlayan protesto, önce Amerika’nın birçok eyaletine, sonra da dünyanın farklı başkentlerine yayılan çok büyük boyutlu bir hareket halini aldı. Wall Street protestosu denilince, bugüne kadar benim aklıma ilk anda 2002 yılında tanık olduğum bir gösteri gelirdi. Amerika’yı George W. Bush’un yönettiği yıllardı. Medyada Irak’ın çok yakında işgal edileceği yazılıyor, Bush’un neoliberal politikaları Amerikan orta sınıfını ezip geçiyordu. Tam o günlerde, 4 Ekim 2002’de Amerikan solunun tanınmış isimlerinden, tüketici hakları savunucusu ve avukat Ralph Nader, “Take it to The T Street” (Sokağa Taşı) adlı bir kampanya başlattı. Nader’ın ana hedefi, Wall Street’teki yolsuzluğa karşı çıkmak ve bunu sokak protestolarıyla ülkeye yaymaktı. Kampanyanın açılışı, Wall Street’te New York Borsası’nın karşısındaki alanda on binlerce kişinin katılımıyla yapıldı. Onların arasında ben de vardım. Kalabalıktakilerle konuşmuş, neden bu kampanyaya destek verdiklerini sormuştum. Şirketlerin milyonlarca doları halkın cebinden çaldığını söylüyordu hepsi. Polisin bariyerler koyarak, katılımcıları belli bir alana hapsetme çabaları arasında sıkışıp kalmış, yağmur altında ıslanıyorduk. Ama kimsenin bir yere gideceği yoktu; herkes Nader’ın yapacağı konuşmayı bekliyordu. Ardı ardına 78 kişi konuştuktan sonra, sahnede yanında gitarist Oliver Ray’le birlikte Patti Smith’i gördük. O anda Wall Street’e hâkim olan heyecanı kelimelerle anlatmak olanaksız. Bugüne kadar Patti Smith’i birçok kez konserlerde izledim. Her biri unutulmayacak kadar güzeldi ama o gün tek bir gitarla, sol yumruğu P havada söylediği “People Have the Power!”, bugüne kadar tanık olduğum en etkileyici dakikalardı. Onca insanın punk rock’ın bu H C M Y B C MY B özgün sesine hep birlikte eşlik edişi, Wall Street’teki bütün binaları titretecek kadar güçlüydü. Ralph Nader, o gün 12 maddelik kongre adaylığı duyurusunu da açıkladığı konuşmasında şöyle diyordu: Ş “Şirketler asla bizim efendimiz olmak için tasarlanmadı; aksine kamu çıkarı adına bizlere hizmet için kuruldu. Ama para hırsı, sonunda hile, yolsuzluk ve suçla dönen spekülatif bir kumarhane yarattı. Bizler halk olarak kendi kaynaklarımızı kontrol altına almalıyız!” Nader’ın sözleri, dinleyicilerin A “Açgözlülük bitsin!” şeklindeki coşkulu tezahüratlarıyla karşılanmıştı. Kalabalık arasında Nader’ı desteklemese de kuduran kapitalizme karşı olanlar da vardı. O gün Wall Street’te bizzat duyduğum sloganların, gördüğüm pankartların aynılarını, bugün yine medyadaki Wall Street’i işgal haberlerinde görüyorum. Dokuz yıl önce oldu bunlar; 2008 ekonomik krizinden altı yıl önce... O günden bu yana ne yapıldı Amerika’da? Obama, zengin sınıfa karşı orta sınıfı yeterince destekleyebildi mi? Hayır. Bütçe açığını azaltmak için zenginlerin vergilerini artırmayı b istediğini söylerken, “bu bir sınıf savaşı değil, matematik” diyor ve işin aslını inkâr ediyor. Amerika’da hiçbir politikacı itiraf etmek istemese de bu tam bir sınıf savaşı! 2002’de de bugün de Wall Street’i dolduran insanlar, hakça bir düzen istiyor, kapitalizmin sömürüsüne isyan ediyorlar. Ama bu politika... Obama’nın, işgal hareketini kendi yanına çekerek, aşırı sağcı Çay Partisi hareketini dengelemek için kullanmak isteyeceği de açık. Oysa Wall Street işgalcilerinin temsilcisi ne büyük sermayenin milyonlarıyla seçilen Obama olabilir ne de başka bir demokrat partili. Meydanlarda yankılanan talepleri ancak bağımsız bir sosyalist aday yerine getirir. G www.zulalkalkandelen.com kzulal@yahoo.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear