Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
21 ŞUBAT 2010 / SAYI 1248 7 Gönlüm hep müzikte... Türkan Şoray, NTV’de hazırladığı “Sinema Benim Aşkım” ile 50 yıldır biriktirdiklerini izleyiciyle paylaşıyor. Onun için bu bir program değil, bir dönemin yansıması. Hem düne bakıyor hem de yarını yorumluyor. Geçmiş onun için bütün mücadelesine rağmen büyük bir aşkı tanımlıyor, gelecek ise umut. Tek isteği genç yönetmenlerle çalışmak. iyah beyaz bir karede yüzünü kameraya dayayarak dertleşen bir kadın: Türkan Şoray... Namı diğer Türkan Sultan. Tam 50 yıldır sinemaya tutkusu her şeyin önüne geçmiş. Zorluklar ve büyük mücadeleler yaşamış. 15 yaşında girdiği bu macera onda zaman zaman yaralar da bırakmış. Ancak hiçbir şey vazgeçirememiş onu bu büyük aşkından. Bir tek kızıyla paylaşmış sinema sevgisini. Şoray, NTV’de yayımlanan Sinema Benim Aşkım programında “yıllardır aşk yaşadığı” kamerasıyla konuştu önceki hafta. Vazgeçemediği, terk edemediği aşkıyla yaşadıklarını anlattı. Biz de kapısını çaldık Şoray’ın. Hem bu büyük tutkuyu dinledik, hem de yıllar içinde biriktirdiklerini konuştuk. “Sinema Benim Aşkım” ilk televizyon programınız. Nedir sizdeki yeri? Neden yıllar sonra böyle bir sinema programı hazırlıyorsunuz? Yaptığım işe televizyon programcısı olarak bakmıyorum. Bu benim sinema seyircime anlatmak istediklerimi görsel yolla iletmem aslında. Bu kadar yıl sinemada biriktirdiklerimi, anlatmak istediklerimi paylaşmam için bir yol. Hem seyirciyle paylaşmak hem de Türk sinemasının nereden nereye geldiğini genç nesle aktarabilmek için yapıyorum. Çünkü çok yokluklarla o filmleri çektik. O gözle değerlendirilmesi gerekiyor Yeşilçam’ın. Birtakım kişiler tarafından hafif dudak bükülerek bakılan Yeşilçam’ın o günkü koşullarının ne olduğunun bilinmesi, bir hafıza tazelenmesi aynı zamanda. Bu benim için bir görev. O kadar çok şey birikti ki... Önce anılarımı yazmayı düşündüm. Ancak kitaptan önce görsel olarak değerlendirmek daha doğru geldi. Çünkü televizyon çok büyük bir güç. Ne de olsa görsel bir dünyada yaşıyoruz artık. Televizyonla daha fazla kişiye ulaşılabiliyor. Bende görsel malzeme de çok. Geniş bir arşivim var. Kitapta yer vermekte zorlanırdım. S ZUHAL AYTOLUN Peki daha sonra nasıl dışa vuracak bu birikim? Annemin hayatını film yapmak istiyorum. Çok kişilikli bir kadındı. Bir de babamın babası Kafkasya’dan gelmiş, annemin babası Rumeli’den. İkisi de dünya yakışıklısı. Birinin kızı olmuş, diğerinin oğlu. Onlar birbirlerini sevmiş. Benim dünyaya geliş hikâyem böyle başlıyor. Çok enteresan aslında. Onların hayat hikâyelerinden kafamda kurduğum öyle projeler var ki... AŞKLAR ŞİMDİ DARMADAĞIN Ancak günümüzde geçmişe duyulan merak biraz atlanıyor sanırım. Günübirlik yaşandığı için atlanıyor. Eski değerlere bağ kalmadı. Belki genç yaşlarda böyledir. Daha bir yaş alıp, hayatı anlamaya ve olgunlaşmaya başladığınızda daha farklı bakıyorsunuz. Bir yandan tüketiyoruz ancak çok çabuk tüketemediklerimiz de var. Örnekse filmleriniz defalarca izleniyor. Bunun bir sırrı var mı? O dönemin sinema büyüsü başkaydı. Çünkü toplumun yaşam tarzı da başkaydı. İnsan ilişkileri, geleneksel değerler, komşuluk bile farklıydı. Değerler farklıydı, insanlar daha romantik bakıyordu yaşama. Şimdi daha gerçekçi mi olundu, bilemiyorum. Yaptığımız filmler toplumu anlatan filmlerdi. Belki o yüzdendir. Aşklar o dönem çok sağlamdı. Şimdiki aşklar darmadağın. Bizim filmlerimizde sonsuz güzel aşklar vardı. Zaten sinema dönemin, toplumun bir yansımasıdır. O yıllarda insanlar filmlerde kendilerini gördüğü için keyif alıyorlardı. Geçmişten bahsettiniz. Şimdilerde herkes bir “sıkılmaktan” söz ediyor. Neyi arıyoruz da bulamıyor ve sıkılıyoruz sizce? Elimizdekiyle yetinmeyecek hale geldik de o yüzden. Hep daha ilerisi, daha fazlası isteniyor. Yıllar önce mütevazı bir yaşam önemliyken, şimdi daha pahalı arabalar, evler, elbiseler peşinde insanlar. Hızlı bir yaşam akıyor. Rekabet ve tüketim de körüklüyor bunu. İnsanlar artık mutluluğu daha az buluyor. Türkan Şoray, “Sinema Benim Aşkım” programıyla Türk sinemasına dair biriktirdiklerini paylaşıyor. EGOSUZ BİR İNSANIM BEN Peki siz nasıl korudunuz duruşunuzu? Yılda onlarca filmde oynadığınız oldu. El üstünde tutuldunuz. Bu sizin egonuzu hiç oynatmadı mı? Her insanın egosu vardır. Önemli olan onu bastırabilmek ve yönlendirebilmek. İyi ki böyle bir duruma düşmedim. Bunu da yıllar öncesinden olgunlaşmaya başlamama bağlıyorum. Hayat şartları, çok küçük yaşlarda yaşanılan aile mutsuzluğu insanı hayata karşı hazırlıyor, gard aldırıyor. Sinemadaki mücadelem de çok genç yaşlarda başladı. Bu süreç birdenbire olmadığı için çok şeyi hazmedebildim. Bunlar hep doğal ve normaldi. Şöhret duygusuna hiçbir zaman kapılmadım. Hayatımda en önemli şey sinema ve seyirciydi benim için. Hayata bağlayan sevgiydi onlar. Hâlâ da seyircimle karşılaştığımda gözlerim dolar. O heyecanı hiç yitirmediniz. Sevilmek dünyadaki en güzel şey. Bu da beni yıllarca mesleğime bağladı. Hep bunu yaşama arzusu ve kaybetme korkusu yaşadım. Benim için hayatta iki sevgi önemli; seyircim ve kızım. Bunlar da ego diye bir şey bırakmıyor insanda. Başka bir duygusal boyutta yaşıyorsunuz. Egosuz bir insanım ben. Bir yanda üretim ve ardından gelen övgüler, diğer yanda da 15 yaşından bu yana verilen büyük bir mücadele. Dedikodusu da var, kavgası gürültüsü de. Bu sizi yordu mu? Zaman zaman üzüntülerim ve kaygılarım oldu tabii. Özel yaşantımda da zor günler geçirdiğim oldu. Ama endişelerimin hepsi meslekiydi. Yaşamım boyunca da seyircim hiç yalnız bırakmadı beni. Yağmur doğduğunda kendi çocukları doğmuş gibi sevindiler, boşandığımda kendileri ayrılmış gibi. Bu insana büyük bir sorumluluk da yüklemez mi? Tabii ki müthiş bir sorumluluk yükledi. Ben de o sorumluluğu seve seve yerine getirdim. Bunu ölene kadar da üstleniyorum. G Günümüz sineması farklı Günümüzde setlerde yaşanan zorlu şartların Yeşilçam’ın o dönemde haklarını aramamasından kaynaklandığını savunuyor belli bir kesim. Siz ne düşünüyorsunuz? Bilmeden konuşuyorlar. Oysa Yeşilçam, sahipsiz bir sinemaydı. Sinema emekçileri, sektörleşme olmadığı için sigortalı olamadılar. Set işçileri görünmez kahramanlar aslında. Yeşilçam, kendi yağıyla kavrulan bir sinema olduğu için zorluklarla çok boğuştu. Örgütlenmeler oldu, dernekler kuruldu. Ankara ziyaretleri, toplantıları oldu. Sırası gelince hepsini bir bir anlatacağım. Peki bugünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Televizyon olmadığı dönemde halkın tek eğlencesi sinema olduğu için çok üretim vardı. Yılda 200 film yapılıyordu. Televizyonun gelmesiyle sinema bunalıma girdi. Sonra “Eşkıya”, “İstanbul Kanatlarımın Altında” gibi filmlerle sinema yeniden canlandı. Giderek genç, özgün sinemasını geliştiren sinemacılar oluştu. Filmler dünya festivallerinde gösterildi. Dünyada bir Türk sinemasının varlığı ortaya çıktı. Türk sineması yıllar önce de dünyaya açılabilirdi. “Hudutların Kanunu”, “Yılanların Öcü” gibi ismini şu an tek tek sayamayacağım pek çok film Türkiye’yi yurtdışında tanıtabilirdi. Çünkü filmlerimiz bir Fransız Yeni Dalga akımından aşağı filmler değildi. Ama o yıllarda sinemanın önemli bir tanıtım aracı olduğunun farkında değildi kimse. Sadece ülkedeki seyirciyle yetinildi. Biz bunu beceremedik. Hâlâ “Acı Hayat” klasiktir, “Vesikalı Yârim”e kitaplar yazılıyor. Peki günümüz sinemasını beğeniyor musunuz? Artık yeni sinemacılar dönemi başladı. Biz sansürle çok boğuştuk. Ancak şimdikiler tamamen özgür. İstediği rüyayı gerçekleştirebilecek noktadalar. Sinema bu zaten. Günümüzde farklı bir sinema ve farklı bir seyirci kitlesi var. Dünya standartlarında başarılı filmler çekiliyor. Yaratıcılık açısından çok da başarılı genç sinemacılar. O yüzden son yıllarda sinemamızda yapılan filmleri çok başarılı buluyorum. Sizin için senaryo yazarlığı, oyunculuk ve yönetmenlikten hangisi ağır basar önümüzdeki dönemde? Hiçbirinden vazgeçemem. Bir kadın hikâyesini yapacağım önümüzdeki dönemde. Hem yönetmeni hem de senaryo yazarı olacağım o projede. Dışlanmış bir kadının kendi kişiliğini kabul ettirme çabasını anlatan bir filmde de oynayacağım. Bu yıl sonuna kadar başlayacak. Peki ya tiyatro? Neden uzak kaldınız tiyatroya? Müzik deseniz neyse de, tiyatroya hiç yakın olmadım. Zaman zaman teklifler geldi ama çok sevmeme rağmen vakit ayıramadım. Ama gönlüm hep müzikte. İnşallah ölmeden bir albüm yapacağım. 1 Şoray’ın filmlerinden kareler. Soldaki fotoğraflar sırasıyla: 1. Vesikalı Yarim 2. Sisli Hatıralar 3. Yılanı Öldürseler 2 3 C M Y B C MY B