Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
3 Dünya Türkiye’yi takip ediyor... PAZARIN PENCERESİNDEN Erken tanı... SELÇUK EREZ ushwitz, Mauthausen, Gulaglar, Halepçe, Srebrenica, Darfur... Tarihte yüzümüzü kızartan, içimizi bunaltan ne varsa bunların tümünün ardında bir diktatör bulunur. Bu insan eliyle yaratılmış felaketlerin nasıl önleneceğini düşünmek kadar soylu bir eylem yoktur: Acaba bir kimsenin yarınobürgün diktatörleşeceği önceden kestirilebilir mi? Zamanında önlem alıp, bunları engelleyip yarınki felaketlerden kaçınabilir miyiz? Birkaçının özgeçmişine bu amaçla bir göz atalım: Josef Stalin: 1879’da doğmuş olan Stalin’i Gürcistan’da bir papaz okulunun öğrencisiyken tanıyanlar, onun, sınıf arkadaşlarına karşı duyarsız, sevgisi pek kıt biri olduğunu anlatmışlardır. 1917’de Bolşevik Partisi genel sekreterliğine seçildikten sonra tüm rakiplerini tek tek yok etmiş, Lenin öldükten sonra da düzenlettiği duruşmalarda Bolşevik Partisi’nin eski önderlerinin akıl almaz şekillerde suçlanmalarını sağlamış, bazılarını, kapitalist ülkeler hesabına casusluk yaptıkları iddiasıyla idam ettirmişti. Benito Mussolini: 1883’te doğmuştu. Çocukken yollandığı din okulunda cemaati taşlamak, öğretmene mürekkep şişesi atmak, sınıf arkadaşını bıçaklamak gibi anormal davranışlar sergilediği bilinir. 1902’de askere alınmamak için İsviçre’ye kaçmış, orada sürekli bir iş bulamadığından ve serserilik nedeniyle sınırdışı edilmiş, ülkesine dönmüştü. Slobodan Miloseviç: 1941 doğumlu Miloseviç, Belgrad Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra çeşitli şirketlerde, bankalarda çalışmış, 1986’da politikaya atılmıştı. O zamanlar yurdunda geçerli olan Komünist düzende kınanan ulusalcılık eğilimlerini açığa vurmaya başlayan Miloseviç, yetkileri arttıkça koyu bir Sırp milliyetçisi olarak dikkati çekmeye başlamıştı. Arnavutların Sırpları ezdiğini ileri sürüp Kosova’ya Yugoslav Federasyonu içindeki bir ölçüde özerklik sağlayan yasaların değişmesini sağlamıştı. Milliyetçilikle suçlandığında bunu hep reddetmiş, fakat soykırıma kadar varan milliyetçi politikalarını uygulamaktan da geri kalmamıştı. Bu üç örnek, diktatörlerin ülkelerinin başına onulmaz dertler açmadan önceki yaşamlarının incelenmesinin, bazı kötü eğilimlerin saptanmasına yol açarak yarar sağlayabileceğini düşündürür. Öyleyse diktatörlüğün erken belirtileri iyice bellenmelidir: 1. Dünyanın merkezi, onların durdukları yerdir. Bunu sorgulayanlar cezalandırılmalıdır. Diktatörleşeceklerin, o merkezde kalmak için yapmayacakları yoktur: Yalan söyler, muhalifleri gidermenin yollarını ararlar. 2. Seçilmiş olduklarından değil rahmetli aşiret reisi babalarına ait olduğundan oturdukları yer sanırlar koltuklarını: Kimseyi dinlemez, sadece bağırır ve herkesin haddini bilmesini isterler. 3. Egoları boylarından büyüktür: Eleştirilmeye tahammülleri yoktur: En küçük eleştiriyi bile hakaret sayar, ağızılarını bozar, olmayacak tepkiler sergilerler. 4. Makyavel’in Prens adlı yapıtının Stalin’in başucu kitabı olduğu bilinir. Birçoğu Makyavel'i okumamış olsa bile, böyle birinin yaşamış olduğunu bilmeseler bile doğuştan Makyavelcidirler: Amaca varmak için her yolu denemenin yerinde olduğuna inanırlar. Ölümcül hastalıkları erken evrelerinde tanımanın yararları konusunda söylenebilecek ne varsa bunların tümü anlıyoruz ki diktatörler için de geçerlidir! G erezs@superonline.com A Fransız Haber AjansıAFP’nin İstanbul temsilcisi Nicolas Cheviron ve Finlandiya Yayın Kuruluşu YLE’den Lotta Nuotio, haberlerini anlatıyor... Türkiye’de onlarca ülkeden 148 yabancı basın kuruluşu bulunuyor. 2008’de yurtdışında Türkiye’yle ilgili 22 bin 858 haber, yorum ya da program yayımlandı. Peki, Türkiye’yle ilgili en çok hangi haberler okunuyor? Gelişmeler nasıl yorumlanıyor? AFP’den Nicolas Cheviron, Finlandiya Yayın Kuruluşu YLE’den Lotta Nuotio ve Der Spiegel’den Daniel Steinvorth yanıtlıyor. ESRA AÇIKGÖZ / ZEREN KOÇAK sorunu. Bu konuda da görüşleri pek gelişmiş değil. Son olarak da siyasi İslam konusu. Çünkü İslam, göç nedeniyle Fransa’yı uzun süredir korkutuyor. Bu yüzden Fransa, Türkiye’deki gelişmelere ilgi duyuyor. Yine de Fransa’da Türkiye’ye karşı ilgi azaldı çünkü Türkiye’nin AB’ye girmesi artık ana konu değil ve herkes bu konudan sıkıldı. Türkiye’de de durum biraz sakinleşti; güneydoğudaki çatışmalar azaldı, hükümet destekçileri ve muhalifleri arasındaki gerginlikler azaldı, sanki Türkiye normalleşiyor gibi, bu yüzden de gazeteler için sıkıcı bir konu olmaya başlıyor. L. Nuotio: Türkiye’nin AB’ye girmesiyle ilgili bütün haberler çok ilgi çekiyor. İnsanlar buradaki gelişmeleri takip ediyorlar ve bu yalnızca AB Genişleme Sorumlusu Olli Rehn’nin Finlandiya’dan olmasından dolayı değil. Ayrıca, buradaki sıradan insanların hayatlarıyla ilgili haberlerin de çok ilgi çektiğini fark ettim. Türkiye’nin en büyük sorunu ne sizce? N. Cheviron: Gazetenizin görüşlerine pek uymayabilir, ama bence ordunun politik alandaki rolünün tekrar tanımlanması gereği. L. Nuotio: Bence gelir seviyelerindeki büyük fark. Türkiye’de çok büyük zenginlik varken, hâlâ milyonlarca insan çok kötü şartlarda ve umutsuz yaşıyor. İnsanların fırsatları, gelir seviyesine göre çok değişken olunca, bu eşitsizlik toplumda büyük sorunlara yol açıyor. Ülkenizdeki insanlar Türkiye’de en olumlu açılımı olarak neyi görüyor? L. Nuotio: Bu sene Barack Obama’nın ziyareti en çok ilgi çeken şey oldu. Türkiye’nin İslam ve Batı dünyaları arasındaki “aracılık” rolüne de Finlandiya’da olumlu bakıldı. Bu çok iyi fark edildi, çünkü başkanımız Tarja Halonen da Türkiye’yi ziyaret etti ve Türkiye’nin bu görevini vurguladı. N. Cheviron: Bu yıl, Fransa’da Türkiye’yle ilgili hatırlanan çok önemli bir konu olmadı. Ama bence birkaç ilginç olay var. Türkiye’nin Avrupa için bir enerji merkezi haline gelmesi, yani gerçekten Nabucco gibi projeler gerçekleştirilirse Türkiye uluslararası düzendeki yerini güçlendirebilir, özellikle de AB konusunda. Komşu bölgelerle, örneğin Ortadoğu, İran, Kafkaslar’la aktif ilişkileri Avrupa’daki diplomatlarca iyi karşılanıyor. Türkiye’yi o bölgelerdeki durumu istikrarlı hale getirmek için değerli bir ortak olarak görüyorlar. Bu görev Obama’nın Türkiye ziyaretiyle de desteklendi. Güneydoğuda normalleşmeye dair olumlu işaretler, Irak Kürtlerinin petrol satışının başlaması, PKK’dan izole olmaları, 90’larda kaybolanlarla ilgili araştırmaların başlaması iyi gelişme. Hiç oryantalist davranmakla suçlandınız mı? Ya da kendinizi öyle bir yaklaşım içinde buldunuz mu? N. Cheviron: Neyse ki öyle bir suçlamayla karşılaşmadım. Oryantalist kelimesiyle tam olarak ne kastettiğinizi bilmiyorum. Edward Said’in ilk oryantalistleri tanımladığı gibi Avrupa’nın emperyalist politikaları için bilinçli olarak çalışmaktan bahsediyorsanız, tabii ki hayır! Eğer egzotik görüşler, karışık bir yaklaşıma sahip olmak gibi genel bir şeyden bahsediyorsanız, herkesin kendi geçmişi ve özellikleriyle geldiğini ve uyum sağlayabilmek için bununla yüzleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben de her gün bunu yapmaya çalışıyorum. L. Nuotio: Ben de bu yaklaşımda olmamaya çalışıyorum, umarım başarıyorumdur. Bu ülkeyi ne kadar anladığınızı düşünüyorsunuz? N. Cheviron: Bunu salak âşık gibi görünmeden nasıl yanıtlayabilirim ki? Söyleyebileceğim tek şey, Ankara’da bir yılı orta kesim bir dış mahalle olan Eryaman’da olmak üzere toplam dört yıl kaldım, sonra da İstanbul’da. Bunlar Türkiye’nin farklı açılarını görmemi sağladı. Eşim Türk olduğu için MHP’lilerden anarşistlere kadar birçok farklı akraba ve arkadaşımız var. Türkiye’de pek çok yere gittiğimden Türk toplumunun farklı kesimlerini gördüm. Yabancı gazetecileri Türkiye’yi yeterince tanımamakla suçlayan ama kendi yaşam alanından çıkmayan, Ankara’nın doğusuna gitmemiş Türkler var. L. Nuotio: Her gün yepyeni şeyler öğreniyorum ama bazen anlaması çok güç şeyler olduğunu fark ediyorum. Ülkenin geçmişini ve politikasını daha iyi öğrenmeliyim. Bir arkadaşıma Türkiye’nin çok karışık bir ülke olduğunu, neler olup bittiğini anlamanın bazen çok zor olduğunu söyledim. O da, “Merak etme, burada 20 yıldır yaşayan bir muhabir tanıyorum, o da aynısını söylüyor” dedi. G A KP’nin kapatılma davası, “Ergenekon” soruşturması, Almanya’daki Deniz Feneri davasının yansımaları, PKK, Abdullah Gül’ün Ermenistan ziyareti... Türkiye gündemi sadece ülke içinde değil, yurtdışında da ilgiyle takip ediliyor. Öyle ki, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne göre, 2008’de yabancı haber ajansları, radyo ve televizyonlar ile internet sitelerinde Türkiye ile ilgili 22 bin 858 haber, yorum, program yer alıyor. Türkiye’de, onlarca ülkeden 148 yabancı basın kuruluşunun bulunması da cabası. Nicolas Cheviron, on yıldır Türkiye’de. İstanbul’a Paris’te çalıştığı kız arkadaşının peşinden gelmiş. Le Monde, Le journal du Dimanche, Témoignage Chrétien gibi Fransız gazetelerinde çalışmış. Beş yıldır Fransız Basın AjansıAFP’nin İstanbul muhabiri. Lotta Nuotio, bir buçuk yıldır Türkiye’de. Finlandiya Yayın Kuruluşu YLE’de çalışıyor. Peki ne tür haberler yapıyorlar? Türkiye’ye dair en çok hangi haberler ülkelerinde takip ediliyor? Yanıtlar, Nicolas Cheviron ve Lotta Nuotio’den. Türkiye hakkında hazırladığınız en ses getiren haber neydi? Lotta Nuotio: Sanırım geldiğimden beri yaptığım en önemli iş, AKP’ye açılan kapatma davasıydı. Haber yapılacak çok şey vardı ve durumu anlaşılır şekilde anlatmak zordu. Politika dışındaki konularla da ilgilendim; kadınlar futbol ligi, Avrupa’nın en yüksek binası Sapphire’in inşaatı, Kapalı Çarşı’daki altın işi... Yalnızca son dakika haberlerini değil de Türkiye’nin diğer yönlerini de göstermek önemli bence. Nicolas Cheviron: İnsanların neyi ilginç bulduğunu söylemek zor, ama yazmaktan en zevk aldığım haberlerden biri Kaçkar dağlarında Laz bir müzisyenle birkaç gün geçirdiğim, geleneksel şarkıları kaydetmek için köyden köye dolaştığım haberdi. Son zamanlardaysa TürkErmeni sınırında dolaşıp kapıların açılması hakkında iki tarafın insanlarıyla konuşmaktan çok zevk aldım. Büyük haberler fazla ilgimi çekmiyor. Onun yerine “gerçek insanlar” ile iletişim kurduğum, Tuzla’daki iş cinayetleri gibi normalde okuyucunun ilgi alanına girmeyen konuları ona okutmayı ya da Türkiye’ye karşı güçlü önyargılar hakkında haber yapmayı seviyorum. Ülkenizde, Türkiye hakkındaki hangi haberler daha çok ilgi görüyor? N. Cheviron: Fransa’daki genel ilgi şu an üç konu üzerinde yoğunlaştı. Birincisi Kürt sorunu. Fransızlar uzun zamandır bu konuyla ilgileniyorlar ve çok siyahbeyaz bir bakış açısına sahipler. İki, Ermeni Türkiye’ye bakmak... D aniel Steinvorth, Der Spiegel’in İstanbul temsilcisi. Bir buçuk yıldır İstanbul’da. Türkiye hakkında her konuda haber hazırlıyor. En çok ses getiren haberine gelince, kendi deyimiyle, “bir yabancı için anlaması çok zor olan, bütün karmaşıklığıyla Ergenekon davası”. Almanya’da en çok iki ülkeyi ilgilendiren haberlerin okunduğunu söylüyor; AlmanyaTürkiye ilişkileri, göçler, entegrasyon, zorunlu evlilikler, töre cinayetleri ve tabii ki AB süreci. Ona göre, Türkiye’nin en büyük sorunu, tarihini kabullenme ve toplumdaki büyük kutuplaşma. Peki Almanlara göre, Türkiye’yle ilgili en olumlu gelişme ne? Yanıt Steinvorth’tan: “Bazıları için bu Türkiye’nin Nabucco anlaşmasına imza atması, bazıları içinse Türkiye’nin Ortadoğu’da aracılık görevini üstlenmesi”. Ülkesindeki bakış açısıyla ilgili bir şikâyeti var Steinvorth’un. “Almanlar” diyor, “Türkiye’yi genellikle Antalya’da yaptıkları tatil ile ya da Almanya’da yaşayan Türklerin sosyal gerçekleriyle biliyorlar. Bu ülkede yaşama şansı olan bir gözlemci olarak onlara daha geniş bir manzara sunmayı umuyorum”. Bu ülkeyi hâlâ tam olarak anladığını iddia etmese de, Türkiye’yi daha farklı görüyor. Oryantalist bir bakış açısından kaçınıyor, zaten Türkiye’yi saf bir oryantal ülke olarak da görmüyor. G Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. (cumdergi@cumhuriyet.com.tr) Fotoğraf: Vedat Arık C M Y B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/ 75 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri / Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul