Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Binlerce farklı kadınım Özge Özder için oyunculuk var olmanın yolu... İçindeki kadınları oynayarak açığa çıkarıyor. “Dudaktan Kalbe” dizisinde şımarık ve zengin bir kadın rolünde çıktı karşımıza. Özder, yakında, bir psikolojik gerilimde baş rolü oynayacak, bir de şiddeti konu alan bir tiyatro oyununa hazırlanıyor... ZUHAL AYTOLUN Haksızlıklara ağlayan, hayvanlara yapılan acımasızlıklara dayanamayan, elinden geldiğince mücadele ederek geçirdiği bir çocukluk yaşamış Özder. Hâlâ da aynı inancı taşıyor gözlerinde. Önce hukuk okumak istemiş, sonra psikiyatriye karar vermiş. Çünkü insanın doğasını, ruh halini anlamak istemiş. Üniversiteye hazırlanırken gittiği dershanede coğrafya dersi sırasında bir anda kararını vermiş, kitaplarını toplayıp, soluğu Ankara Devlet Konservatuvarı’nın bahçesinde almış; hayallerinin okulunda. Ortaokulda başlayan tiyatro aşkını, bir ömre yaymak istediğini ilk anladığı yer burası. “Aslında kendimiz seçeriz kim olduğumuzu. Sanırım ben, kendimi seçemediğim için oyuncu oldum” demiş konservatuvarı kazandıktan sonra günlüğüne tuttuğu notta. “Her seçimin diğer seçimlerden vazgeçmek olduğunu biliyordum. Bundan kurtulmak için oyuncu oldum. Gündelik hayatta kim olduğumla ilgili bir sorunum yok, ama oyunculuk sayesinde bazen bir mühendis, bazen bir avukat oluyorum. Bazen fahişe, bazen bir ev hanımı, dansçı, yatalak olabiliyorum. Bu özgürlüğü seviyorum” diyor. Tek kişi olamadığından söz ediyor. Bu bir omurgasızlık değil, kalıplara sıkışmak istemiyor. Şablonlarla bir derdi var. “İçimde binlerce kadın var ve onların belki de bir soluk alanı oyunculuk” diyor. Canlandırdığı karakterlerle toplumun baskıladığı tanımlılığa karşı duruyor. yürüyüşte de aynı şeyleri hissetmiş. “Orada toplanan insanlar, bu dünya için endişelenen, bazı şeylere kafa yoran, gerçek insanlardı. Kirlenmemişlik vardı yüzlerde. Bu güncel bir örnek. Daha pek çok insan, pek çok aydın var hassasiyetleri ve çalışmaları bilinen. Umarım bir gün maddi endişeler ve yaşamdaki kaygıları geride bırakıp, ben de istediğim yönde bayrak tutabilirim” diyor. Gerek tiyatronun durumuyla gerekse ülkede yaşananlarla ilgili halkı bilinçli olmaya ve destek vermeye çağırıyor Özder. “Ancak böyle ayakta durabiliriz” diyor, “Sesimizi çıkaracağız. Kendi adıma yaşadığım ülkeyi çok seviyorum. Önceliklerimden biridir bu. Kimileri, bıktım bu ülkeden çekip gideceğim, diyor. Bu haksızlık bence. Çekip gidersek ne olacak? Hediye mi edeceğiz birilerine, buyurun mu diyeceğiz? Bu ülkede aydınlık insanların olduğuna inanıyorum. Umudum var.” G D udaktan Kalbe dizisinin çelik prensesi olarak iki yıldır ekranlarda Özge Özder. O, tiyatroya gönül vermiş ve yıllarca bunun peşinde koşmuş bir tiyatro tutkunu. Gözlerindeki ışıltıdan belli tutkusu. Yaşamdaki arayışı da oyunculuk üzerine hep. İçindeki farklı kişilikleri tanımak, onları dışarı çıkarmak, empati kurabilmek istiyor. Ülke sorunlarına duyarlı, yaşananların farkında. Evinin girişine “Tehlikenin Farkında mısınız?” yazısı asması da bundan. Sıcak ve samimi. Bugünlerde yazın çekimlerine başlayacağı psikolojik gerilim türündeki filmin heyecanını yaşıyor. Farklılıklara açık, yenilikçi düşünüyor. Yapacak çok şeyi, söyleyecek çok sözü var yaşama ve yaşananlara dair. Özder’le oyunculuk serüveninden gelecek projelerine dek pek çok şeyi konuştuk. ELİF ÖZGE ÖZDER Asıl adı Elif Özge Özder. Kendi anlatımıyla Elif, korunaklı, kırılgan tarafı. Özge ise koruma kalkanı; güçlü duran, her şeye yetebilen. Bir tarafıyla herkese ve her şeye açıkken, bir tarafıyla da korumaya alıyor kendini. Yaşamdaki arayışı ise yine oyunculuk üzerine. Yapmak istediği çok şey var, ama “Zamanla” diyor. Sırasını bekliyor belki de. Türkan Saylan’ın cenazesinde ve bir gün önce tiyatrocuların Taksim Anıtı’na yaptığı İLK BAŞROL PSİKOLOJİK GERİLİM Ö zge Özder, yazın çekimlerine başlayacağı yeni filminin heyecanını yaşıyor bugünlerde. Türkiye’de birkaç başarılı örneği olan ama çok da fazla çekilmeyen psikolojik gerilim türünde bir film. Boğaç Ergüvenç yönetmenliğindeki filmle sinemada ilk başrolünü oynayacak. “Türkiye’de gerilim ya da korku filmi dendiği zaman, dini öğelerin üzerine gidiliyor. Ben gerçek gerilim hikâyelerini seviyorum. Beni sadece mantığımın kabul ettiği şey korkutuyor. Bu filmin heyecanını taşıyorum o yüzden” diyor. Özder’in yakın zamanda bir oyuncu arkadaşıyla beraber hayata geçireceği şiddet üzerine bir oyunu da olacak. Bu kadar da değil, ona heyecan veren ancak sırasını bekleyen, söyleyecek sözünü yansıtabileceği projeleri de bulunuyor Özder’in. Devlet Tiyatrosu’nun tiyatro treni gibi... Birkaç gönüllü oyuncu arkadaşıyla köy çocuklarına gösteriler yapmayı istiyor. Bir karavanla gezerek sahneleyeceği oyunlar için, “Karşılıklı bir paylaşım bu. Bizim de göreceğimiz, onlardan alabileceğimiz çok şey var. Geç bile kaldık bunlar için” diyor. Ayrıca üç boyutlu anlatımla bir masal projesini hayata geçirmek istiyor. Yapacakları çok, geleceğe dair umudu taze. Sadece zamandan izin istiyor. G Yolculuk fotoğrafları brahim Ethem Temo beş yıldır farklı ülkelerde fotoğraflar çekiyordu. Şimdi gezisini tamamladı ve işlerini Beşiktaş Kültür Merkezi’nde sergiliyor. Peru’nun çocukları, Tayland’ın kadınları, Kamboçya kırsalı, İnkalar, Amerika’da bir düğün, Küba’nın delikanlıları Temo’nun objektifine takılan kareler arasında. Gittiği ülkeleri “güle oynaya gezilebilecek yerler değildi” diye tanımlıyor. Kendisini cezbeden de bu özellikleri olmuş. “Tabi ki uygarlığın beşiği sayılan ülkeleri de kapsam dışında bırakmıyorum” diyor ama önceliği oralar değil. Şimdiki yoksunluk, tarih boyunca böyle olduğu anlamına gelmiyor elbette. Ruhları hariç her şeyini yüzyıllar içinde kaybetmenin korkusu ve hüznünü insanların gözlerinden okuyabildiğini söylüyor. Fotoğrafları da bu şahitliğin kanıtları. Kendisini en çok etkileyen ise Tayland’ın Myanmar sınırında yaşayan boynu İ İbrahim Ethem Temo. halkalı kadınların tüm yaşadıklarına karşın gururlarını kaybetmemesi olmuş. Seyahatlerinden, fotoğraflar dışında edindiklerini ise “Yolculuklar yorucu olmakla birlikte beni besliyor. Belki böyle yaşam biçimlerinin olduğu kitaplarda veya dergilerde okunabilir. Fakat bence buraları bizzat görmek kişinin ruhunu zenginleştiriyor. Kendimi bildiğimden beri seyahat etmekten, yabancı insanlar ile konuşarak onların düşünce tarzını anlamaya çalışmaktan keyif alırım” sözleriyle anlatıyor. Sergiyi açmakta ise başka bir amacı var. Elde edeceği geliri Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı’na bağışlamak. “Uzak Ülkelerden Uzak Renkler” sergisi 12 Haziran’a kadar görülebilir... G Fotoğraf: Uğur Demir 12 C M Y B C MY B