22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 21 HAZİRAN 2009 / SAYI 1213 Bu bir senaryo değil, gerçek! ALİ DENİZ USLU 1. Sayfanın devamı Dünya ekonomisini ele geçirmek için kollarını sıvayan ülkeler, çokuluslu şirketler, oruma, kollama adına kaynakları satışa çıkarmak ya da onları önce vakıflar, toplum örgütleri yok edip sonra Tanrı rolünü oynamak, egemenliğin tek hâkimi olmak uzunca bir süredir GDO’ları için şart görülüyor. Örnekler o kadar çok ki... İşte, korkuyla yönetilen bir dünyada dert etmiş durumda. yaşamayı bize böyle öğretiyorlar. Bunlar çok mu komplo teorisi geldi size? O halde Bu iktidar tutkunları bir de Norveç’in kuzeyindeki Svalbard Adası’nda geçen yıl faaliyete geçen yazdıkları senaryolara gerekli Küresel Tahıl Ambarı’nı düşünün. Elbette bu proje dünyaya modern Nuh’un Gemisi ortamı hazırlamaktan da olarak tanıtıldı ve geleceği kurtaracak bir insanlık projesi olarak sunuldu. Peki ya çekinmiyorlar. Bilim insanları öyle değilse? Zira kuşku iyidir, rahatsız eder ve düşünmeye iter. Düşünsenize; ise endişeli, tehlikenin donmuş kocaman bir dağın yüzlerce metre altına dünyanın her yanından milyonlarca boyutlarını anlatmaya farklı tohum özel koruma koşullarıyla depolandı. Bilim insanları tohumların bu devam ediyorlar... şekilde binlerce yıl sağlam kalabileceklerini söylüyor. Amaç “dünyanın başına gelecek küresel bir felakette insanlığın yaralarını çok hızlı bir Svalbard Tahıl Ambarı’nda üç milyondan fazla türde tohum saklanıyor... şekilde onarabilecek doğal yapıyı sağlamak”. Ne kadar güzel değil mi? Ama pek çok bilim adamı bu konuya ciddi kontrol çeşidi, genetiği Geçen yaz tüm dünyadan tohumların şüphelerle yaklaşıyor. Amerikalı değiştirilmiş tohumları tüm toplanmasıyla birlikte başlayan Küresel araştırmacıgazeteci F. William Engdahl da dünyadaki çiftçilere Tahıl Ambarı projesinin finansörleri burada şeytanın avukatlığını yapıp yaymaktı. 2003’te dünyanın en önemli genetiği değiştirilmiş teorileriyle insanları sarsıyor. Sarsmakla ABD’nin Irak işgali tohum (GDO) üreticisi firmalarından kalmıyor ispatlıyor da; tahıl ambarının sırasında ilk yok edilen bazıları; Rockefeller, Bill Gates Vakıfları, finansörlerinin, genetiği yerlerden birinin dünyada Montasto, Sygenta... Bu değiştirilmiş tohum üreticileri yerine yenisi sponsorların hepsinin nüfusu firması olmasının arkasındaki konulamayacak Abu azaltmak gibi “sinsi” planları nedenleri sorguluyor. Garip’teki yegâne tohum var. Bir önceki kitabım Ölüm Çekincelerini, “Eğer dünya bankalarından biri Tohumları’nda bahsettiğim GDO en çok mısır, soya, fasülye ve buğdayda kullanılıyor. gıda kaynaklarını ele olduğunu hatırlayın. Eğer geçirirlerse şimdiye kadar bu Rockefeller, Montaso, Devrim” isimli genetiği değiştirilmiş kimsenin başaramadığı bir Pupont/Pioneer ve Hibred gibi güçlü tohumları oraya ekmekten başka bir amacı egemenlik kuracaklar. Lord yatırımcıların insanların ulaşamayacağı olmayan yeni bir proje başlattılar. Bunu da Acton’un atasözünde dediği yerlerde dünyanın bütün tohumlarını genetiğiyle oynanmış gıdalar için kullanılan gibi; Güç ahlaksızdır, tam güç topladıkları bir ambarları varsa, diğer bütün F. W. Engdahl “bioteknoloji” kodunu insanlara empoze tamamen ahlaksızdır” diye tohumları yok edip çiftçilerin kullanımına ederek yapmaya çalışıyorlar. özetliyor. Bu tehlikenin genetiği değiştirilmiş olanları sunabilirler. Küresel Tahıl Ambarı projesi felaket ve büyüklüğünü işaret ediyor. Ona göre, son Sıra dışı geliyor ama bu isimlerin yeniden hayata dönüş senaryoları üzerine dönemde insanları tedirgin eden domuz bazılarının kayıtları incelendiğinde hiç de kurulmuş. Ancak siz bilinçli bir felaketten gribi de korku tüccarlığı. Bir derdi de öyle olmadığı anlaşılır. bahsediyorsunuz. Amerikan medyasının Pentagon’un Dünya Sağlık Örgütü’nün yakın sözcülüğünden öteye gidememesi. Evet, IRK VE NÜFUS ISLAHI... zamandaki araştırmasına göre, Domuz Gribi söyledikleri korkutuyor. Umalım ki bu etrafında oluşan bilinçsiz endişelerle korku uyuşturulmuş toplumun sunulana Bu isimlerin buluştuğu ortak nokta yaratılan korku tüccarlığı belli ticari inanmayıp, harekete geçmesine ve endişe verici. Ama devamı da var sanırım. yatırımcılar tarafından kullanılıyor. Aynı üstündeki ölü toprağını atıp sorgulamaya Öncelikle bu isimler yıllardır ırk ıslahı, araştırmaya göre AngloSakson dışındaki başlamasına denen olsun. nüfus azaltma ve “doğum kontrolü” adını dünyada nüfus artarken Avrupa ve Kuzey Norveç’in kuzeyindeki Svalbard verdikleri doğum kısıtlama projelerinin Amerika’da nüfusun azalması hakkında Adası’nda Küresel Tahıl Ambarı, bilim arkasında olan isimler. Gates Vakfı BM ciddi endişe içindeler. Bu yüzden nükleer adamları, sosyologlar ve bizler için çok bünyesinde Afrika Kıtası için yürütülen saldırıya karşı dayanıklı bir tohum ambarı farklı anlamlar içeriyor. Sizce burası doğum kontrol projelerine milyonlarca dolar yapılmasının güçlü elitlerin fesat düşündüğü gerçekten tohumlar için bir Nuh’un Gemisi aktarıyor. Şimdi bu isimler ve diğer tohum ihtimalinden başka bir açıklaması yok. mi yoksa küresel iktidarı ele geçirmek için ambarı destekçileri BM Genel Sekreteri Svalbard’ın girişi. Kendilerine ulaşabileceğim özel bir bilgi üretilen bir proje mi? Kofi Annan önderliğinde “Afrika’da Yeşil K kaynağım yok, sadece kamuoyu ile paylaşılan şeyleri analiz ediyorum, ancak oyunun içindeki aktörler ve geçmişleri insanlık için iyi bir şey yaptıkları konusunda güven vermiyor. Ben de araştırmalarımı yaptım ve Ölüm Tohumları isimli kitabı yazmaya karar verdim. Çünkü Monsatno, DuPont ve Syngenita gibi global tarım ve tohum şirketlerinin mısır, soya fasulyesi, buğday, pamuk ve pirinç gibi dünya için çok önemli tohumları kontrol etme imasında bulunduğunu fark ettim. Eğer dünya bu tohumların tüm gıda üretimini etkilemesine izin verecek kadar aptalsa şimdiye kadar insanlık tarihinde hiç görmediğimiz bir kontrolle karşı karşıyayız demektir. O zaman Pentagon’un kimyasal araştırmalar ve Vietnam’daki Turuncu Ajan gibi biyolojik silah araştırmalarıyla ortaya çıkan bu şirketler teorik olarak hangi ırkların yaşayıp hangilerinin yaşamayacaklarına karar verebilirler demektir. MEDYA TEPKİSİZ... Biyolojik silah tehdidi ne boyutta? İnsanlığın önündeki en büyük tehdidin biyolojik silah denen şey olmadığına giderek daha fazla inanıyorum. Daha çok Mensanto’nun genetiği değiştirilmiş soya fasulyeleriyle birlikte elde edebileceğiniz kimyasal bitki yok edicileri tehlike unsuru. Biyolojik silahları gerçekten kullanışlı hale getirmek imkânsız değilse bile çok zor. Kimyasal silahlar ise çok kolay. Bu tehditlere karşı uluslararası medyanın tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Birkaç istisna dışında ABD ve Britanya’daki medyanın 11 Eylül’den sonraki tutumları gerçekleri söyleyecekleri konusunda kendilerine güvenemeyeceğimizi ortaya koydu. ABD’deki birçok medya kuruluşu bugün Pentagon politikalarının sözcüsü gibi davranıyor. Svalbard dünyadaki tek tohum ambarı değil. Gelecekte gıda şirketlerinin stratejileri nasıl şekillenecek? Filipinler’deki gibi dünya üzerinde pek çok yerel tohum bankası var. Meksika’da mısır, Irak’ta ise eskiden buğday ambarı bunlardan ilk aklıma gelenler. Şirketler bu bağımsız ambarları ele geçirmeye çalışacaklar. Böylece çiftçileri kendilerinden bedava genetiği değiştirilmiş tohum almak ve işlemek için zorlamaya çalışacaklar. Gıda zinciri ve tarımın küreselleşmesi Anglo – Amerikan tarım işleri projesinin son ayağı. Modelleri ise Rockefeller’ın dünya petrol kaynakları ve dolayısıyla fiyatları kontrol ediş biçimiyle aynı. Eğer dünya gıda kaynaklarını ele geçirirlerse şimdiye kadar kimsenin başaramadığı bir egemenlik kuracaklar. Lord Acton’un atasözünde dediği gibi “Güç ahlaksızdır, tam güç tamamen ahlaksızdır”. İşte Genetiği değiştirilmiş tohumlar ve tahıl ambarının gerçek tehlikesi de bu. G Ha mayın tarlası, ha GDO tarlası... ŞİRİN GÜVEN / BORA YAZICIOĞLU Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı gündemde. Bu yasanın amacı, genetik tohum tekellerine, amaçlarına ve çıkarlarına hizmet. Yani sağlığımız ve ulusal gıda güvenliğimiz ABD, Dünya Ticaret Örgütü, IMF ve çokuluslu şirketlerin ellerine bırakılıyor... ekliyor. Nitekim aktivite planlarında kendi çıkarlarına uygun bir Biyogüvenlik Yasası’nın bir an önce çıkartılmasını teşvik etmek de var zaten. Sağlığımız ve ulusal gıda güvenliğimiz ABD, Dünya Ticaret Örgütü, IMF ve çokuluslu şirketlerin ellerine bırakılmışken GDO’ya Hayır Platformu ile birlikte “ABD’nin istediği şekilde değil; Türkiye halkının, çiftçisinin, tüketicisinin istediği şekilde bir yasa istiyoruz. GDO’ların yurtiçine girişine, ekilip dikilmelerine izin veren bir yasa bizim yasamız değil, bir ihanet yasasıdır...” demek çok da zor değil aslında... Siz ne dersiniz? G G ündemdeki mayın tartışmalarının üstüne geldi Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı. Sağlığımızı doğal gıdalar üreten çiftçilere değil de genetiğiyle oynanmış ürünler tasarlayan çokuluslu şirketlere emanet etmek üzere olduğumuzu fark ettirdi. Kısacası bu tasarı ile tüm dünyada tartışılan ve ulusal gıda güvenliğiyle ilgili asıl sorunlardan biri olan Genetiği Değiştirilmiş Organizma’lara (GDO) izin verilecek. Tasarıda GDO’lar şu şekilde tanımlanıyor: “çiftleşme ve/veya doğal rekombinasyon yoluyla doğal olarak meydana gelmeyecek bir şekilde, modern biyoteknoloji kullanılarak genetik materyali değiştirilmiş olan, insan haricindeki bir organizma.” GDO’lar, organik tarıma ve biyolojik çeşitliliğe zarar veriyor. GDO’ların bebek mamaları ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanımını yasak. Peki büyükler için neden değil? Buna kim, hangi bilimsel gerekçelerle karar veriyor? Halkın sağlığını bu kadar yakından ilgilendiren bir konu hakkında hiç bilgi verilmemesi normal mi? Dahası da var. Bugün marketten aldığımız pek çok şeyin içinde GDO var aslında. Özellikle mısır ve soya bulunan ürünlerde... Tüketici Hakları Derneği market raflarındaki bu tür ürünlerden aldığı numuneleri yurtiçi ve yurtdışı laboratuvarlara analiz ettirmiş ve birçoğunda GDO bulunduğunu açıklamıştı. Ayrıca Ekoloji Kolektifi de 2006’da Arjantin’den Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından ithal edilen mısırlara yaptırdığı analizde bunların GDO’lu olduklarını kanıtladı. Ne TMO ne de Tarım Bakanlığı bunların GDO’lu olmadıklarına dair bir beyanda bulunmadı. Hatta TMO genel müdürü verdiği beyanatta bunların yıllarca ithal edildiğini, zira GDO’lu ürünlerin ithalini yasaklayıcı bir mevzuatın bulunmadığını söyledi. Ancak yurtdışındaki gibi ürünlerin etiketlerinde içlerinde GDO olduğunu belirtme zorunluluğu olmadığı için tüketicilerin ruhu bile duymuyor. Maalesef bu yasayla da GDO’ların kullanımı yasal hale gelecek. Üstelik Almanya, Fransa, Avusturya, Macaristan, Yunanistan ve Lüksemburg GDO içeren mısır tohumunun ithalatını ve üretimini yasaklanmış ve tüm Avrupa’da GDO’lara karşı kamuoyu tepkisi büyürken... Peki bu yasa kimlere hizmet ediyor? GDO’ya Hayır Platformu sözcüsü Arca Atay, Amerikan Tarım Bakanlığı tarafından 2005’te hazırlanan Tarımsal Biyoteknoloji Raporu’na göre, Amerikan Dış Tarım Servisi’nin aktivite planları arasında; Türkiye’deki karar vericilerin ABD’ye seyahatlerinin ve burada GDO ile ilgili alacakları eğitimlerinin tüm masraflarının karşılanması ile biyoteknolojik mısır ve pamuk üretiminden diğer ürünlere nazaran daha karlı çıkılacağının bu kişilere ve Arca Atay yerel üretici birliklerine devamlı olarak anlatılmasının olduğunu belirtiyor. Bununla birlikte Atay, Türkiye’deki karar vericilerin, dünyanın en büyük tarımsal biyoteknoloji ve tarım ilacı şirketi olan Monsanto’nun misafiri olarak ABD’de GDO ile ilgili seminerlere, gezilere katılmasının ve tüm masrafların bu şirket tarafından karşılanmasının bu aktivite planlarının çoktan uygulanmaya başlandıklarının bir göstergesi olduklarını C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear