Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 Onlar, başbakanlara domates atıyor, dalga geçiyor, sorunları karikatürize ediyor, polislere çiçek veriyor. Yani eleştiriyi mizahlaştırarak başlıyorlar eylemlerine. Fransız, Alman, Avusturyalı, Belçikalı, İrlandalı, Kanadalı, İsviçreli palyaçolardan oluşan bir ordular. METE KIZIK 22 MART 2009 / SAYI 1200 Mağara Adamı / TAYYAR ÖZKAN (www.tayyarozkan.com) Şarlatanlar ordusu... K atherina Jasmin’le bilgisayardan konuşuyordum. Hiç ilgisi yokken birden şunları söyledi: “Orduya katıldım. Emir alıp, vereceğim. Artık kendime özgü üniformam var. Gerekirse tetiğe basmaktan çekinmeyeceğim. İçimdeki enerjiyi ordum için kullanacağım. Strasbourg ve Kehl’deki NATO 60. yıl kutlama şenliklerinde yer alacağım.” Kafamda şimşekler çaktı, başımdan kaynar sular döküldü... Ne işi vardı orduda?.. Barışseverdi, akıllıydı, güzeldi, öğrenciydi, henüz 17 yaşındaydı... Üstelik Viyana Gazze’ye Yardım Girişimi’nin liseliler sözcüsüydü... Boğazıma soru işaretleri takılırken, kahkahasıyla yanıtladı: “Senin bana geçen yaz gönderdiğin fotoğraftaki gruba katıldım. Şarlatanlar Ordusu’ndayım. Ben de isyancıyım. Çünkü yaşamayı seviyorum. Devrimlerin ve isyanların olmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Bu nedenle biz dünyayı değil, kendi dünyamızı değiştiriyoruz. İnsanlığı saran makine ruhuna karşı çıkıyorum. Çünkü bu dönemde de isyankârların sevmeye, öğrenmeye, tartışmaya, düşünmeye başarmaya ihtiyaçları var. Ben de bunu yapıyorum...” basıyor. Mermi değil, çiçekler, leblebi, bazen su çıkıyor namluların ucundan. Polis kalkanlarının tozunu alıyorlar... Köpük baloncukları uçuruyorlar polislerin üzerine. Balonlar atıyorlar “Sizler balonsunuz” şarkısıyla. Boya dolu ampuller “Böcekler, atış serbest!” komutundan sonra polis kalkanlarında patlıyor. Ardından boyalı kalkanları sözde temizlemek için harekete geçiyorlar. Güya siliyorlar ama kalkanlar bu kez gökkuşağına bürünüyor. Ahhh siz hınzır askerler... Çişli bardakları polislere sunuyorlar, susuzluklarını gidermek için. Yetmiyor cinlikleri... Güvenlik güçlerine taş atan eylemci mi olur bu devirde? Bir şarlatan derin sevgileriyle, çiçek sunuyor polise. Onlarca kamera ve gazeteciler görev başında olduğundan polis zoraki olsa da çiçeği alıyor. “Kokla! Kokla!” istekleri yükseliyor şarlatanlardan. Keşke reddetseydi acemi polis... Koklamasıyla karabiber dolduruyor gözlerini... Peşine megafonlu bir açıklama “General Fasulye”den: “Genetiği ve kimyası değiştirilmiş her şey sağlığa zararlıdır. Polisler de bu tehlikeyle karşı karşıyadır!” Her devrimin en büyük yanılgısı can sıkıntısı içinde olmasıdır, dans edilememesidir. Ne diyordu 68’in Fransız eylemcileri? “Can sıkıntısı karşı devrimdir”... Tek düzelik sekterleşmeye, özgürlüklerin kısıtlanmasına, insan hakları ihlaline yol açıyor. Direnişin renkli olması yaşamsal bir önem taşıyor, geleceğin güvencesi anlamına geliyor. Onlar diyor ki: “Bizim kimliğimiz saklı. Çünkü ünlü olmayı reddediyoruz. Gerçek kimliğimiz, fiziki görünüşümüz yerine giysilerimizle, takma isimlerimizle sesleniyoruz. Sakladığımız yüzümüz, burnumuzla bireyin fişlenmesine karşı çıkıyoruz. Sanatımızla onlara yanıtımızı, rüyamızı ve dileklerimizi belirtiyoruz. Biz direnişin renklerini, zenginliğini gösteriyoruz...” G metekizik@cumhuriyet.com.tr 68’DEN BUGÜNE... En son “G8 2007 Heiligendamm Zirvesi” protesto gösterilerinde birlikte olduğum Şarlatan Ordusu’nun kökleri, BatıAvrupa’da 68 küresel isyan dönemine kadar uzanıyor. Başbakanlara domates atmakla, dalga geçmekle, sorunları karikatürize etmekle, polislere çiçek vermekle, eleştirinin mizahlaştırılmasıyla başlıyor eylemler. Büyük gösterilerde “Birleşmiş Milletler Şarlatanlar Ordusu” da kuruluyor. Fransız, Alman, Avusturyalı, Belçikalı, İrlandalı, Kanadalı, İsviçreli palyaçolardan oluşuyor ordu. Avrupa çapında örgütleniyorlar. Aralarında çok sayıda güzel sanatlar fakültesi öğrencisi de var. Eylemlerini çok dilde yapıyorlar ve grubun neredeyse tamamı, kadınlardan oluşuyor... Uluslararası gösterilerin ve muhalif seslerin “taraflı medya”ca cam kıran eylemci, molotof atan militan olarak çarpıtılmasına karşı çıkıyorlar. Ne diyordu bir Fransız asker Heiligendamm’da: “Bizler orduyuz. Bizler gezegenimizde gözle görünür, görünmez bir savaşın içinde yaşıyoruz. Para diktatörlüğünün yaşama karşı olan savaşı bu. Bu savaş gözyaşlarına, kan akıtılmasına ve acılara yol açıyor. Oysa bizim ordumuz düşündürmekten, eğlenceden, renklerden yana.” Günümüzde mitinglerin, yürüyüşlerin, toplantıların, sanatın olmazsa olmazı oldular... Nerede bir eylem varsa Şarlatanlar Ordusu orada bitiveriyor. Maskaralık, hokkabazlık yapıyorlar. Amaçları direnişin kültürel ve sanatsal yönünü de ortaya koymak. Böylece bir yandan, eylemcilere keyifli dakikalar yaşatıyorlar, diğer yandan da resmi kurumlarla, güvenlik güçleriyle dalga geçiyorlar. Polisleri asabi yapıyor onlar... Nasıl mı? Su tabancalarıyla “güzellik saçın!” komutu üzerine polislere doğru taarruza geçiliyor. Topallayan asker, poposunu tutan fareli albay, gözlük yerine teleskop takan başçavuş ve bin bir kılıktaki askerler tetiğe Dünyayı değiştiren kediler... ZUHAL AYTOLUN T abağında yiyecek, kutusunda temiz kum, yeteri kadar sevgi, bir de gelip geçeni seyredeceği pencere kenarı oldu mu değmeyin keyfine. Tahmin ettiğiniz gibi kedilerden söz ediyoruz. Dostane yaklaşımı, sıcaklığı ve karşılıksız sevgisi, aynı zamanda umursamaz tavrı ve bakışıyla aslında yaşamımızın en tatlı kahramanlarıdır onlar. “Uygarlığı Değiştiren 100 Kedi” kitabında tam da bunlara dikkat çekiliyor. Tarihte sözü geçen kedileri derleyen Sam Stall, daha önce de “Uygarlığı Değiştiren 100 Köpek” kitabıyla buluşmuştu okuyucuyla. En az 9 bin 500 yıldır insanlarla yaşayan kedilerin evcilleşme süreci yaygın rivayete göre tarım toplumunun gelişimi ile birlikte hızlanmış. Yaygın inanışa göre evcil kediler, Nil Irmağı’nın kenarlarında yaşayan tekir benzeri Afrika yaban kedisinden türemiş. Daha sonra da Mısır evlerine girmiş. Evlere girmekle kalmayıp Mısır kültürüne de damgasını vurmuş. Kedilerin tanrıdan haber getirdiğine inanıldığı için öldürülmesi yasaklanmış. Yine de tarihi biçimlendiren kedileri aralarından bulup çıkarmak hiç de kolay olmamış Stall için. Nasıl bir izden mi bahsediyoruz? Esin periliği yapmak, yardıma ihtiyaç duyan dahilere yoldaşlık etmek, onlara esin, hatta bazen de moral vermek... Edgar Allan Poe’nun kedi dostu Cattarina gelmiş geçmiş en büyük korku hikâyelerinden birine modellik etmiş. Bilimci Nikola Tesla’nın elektrik üzerine, dünyayı değiştirecek olan araştırmasına başlamasına Macek adlı erkek kedi neden olmuş. Kara kedi Colby’nin hikâyesi belki de en ilginçlerinden... Pennsylvania Başsavcısı Jerry Pappert, herkese internetten diploma satan bir kurumun foyasını ortaya çıkarmak için, kedisi Colby adına başvuruda bulundu. Böylece Colby üst düzey MBA ödüllü ilk kedi olmayı başardı. Onlar farkında olmasa da tarih kitaplarında yer edindiler. Kartopu adlı bir Kanada kedisi, bir tutam tüyünün bir katilin yakalanmasını sağlamakla kalmayıp adli tıp alanında devrime yol açtığından haberdar değildi. F.D.C. Willard adlı kedinin, düşük enerji fiziği hakkındaki bir araştırma raporuna sahibiyle birlikte imza attığını asla bilmediğinden emin olabilirsiniz. Ne yazık ki tarihe sadece iyi olaylarla geçmediler. Bir deniz feneri bekçisinin Tibbles adlı kedisi koca bir canlı türünü (uçamayan bir kuş) tek başına yok ettiğini hiç bilmedi. Ahmedabad adlı bir kedi yavrusuna da, isminden dolayı Pakistan ile Amerika arasında çok ciddi bir diplomatik tartışmayı tetiklediği asla söylenmedi. Tüm bu kediler, yaptıklarının farkında olmasalar da az ya da çok tarihte bir iz bıraktılar. Hatta kitaba dahil olamayanlar dahi... G C M Y B C MY B