Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
15 MART 2009 / SAYI 1199 7 DÜNYALI YAZILAR Kullanışlı İhlaller... ŞİRİN GÜVEN iemens Sanat, bugünlerde oldukça değişik bir sergiye ev sahipliği yapıyor: “Kullanışlı İhlaller”. Yerli ve yabancı güncel sanatçıların kamusal alanı farklı formlarda kullanarak gerçekleştirdikleri yapıtlara yer veren sergi, 26 Nisan’a kadar görülebilecek. Anlatılan bir “kamusal sanat” tarifi. Çevreyle iç içe bir sanat anlayışı karşılıyor sizi sergide. Mekânsız düşünülmüş sanat eserleri yerine, doğrudan doğruya o yere ait olması gereken yapıtlar izleyiciye sunuluyor. İngiliz sanatçı Gordon Young, sanat grupları Atıl Kunst ve Urbaneer’in çalışmalarının yer aldığı serginin küratörlüğünü Melih Görgün ve Mürteza Fidan üstleniyor. Görgün ile sergi, sergi sanatçıları, şehirleri ve mekânları sanatın bir parçası yapan anlayış hakkında konuştuk. “Kullanışlı İhlaller” neyin betimlemesi? Bu sergi, kamusal olma halleri üzerine. Kent problemi üzerine çalışırken sanatın bağdaştırıcı gücünü kullanamama, kamusal olma ya da olamama gibi konuları tartışmaya açıyor. Bireyin “kamu” olgusuna bakışı ve sanatın değiştirici gücünden etkin olarak yararlanamaması güncel bir soruna işaret ediyor. Tasarımcı ve sanatçılar da, güncel sanatın müdahale alanı olarak kamusal alana dikkat çekmeye çalışıyor. Başlık da tam bu noktada anlamını buluyor. Bu sergide “kamusal alan” neyi tarif ediyor? Kamusal alan tartışmaları bugün gündemin ilk sıralarına oturuyor. Bu sergi için davet ettiğimiz sanat üreticileri ya da Yerli ve yabancı sanatçılar “Kullanışlı İhlaller”de kamusal alanı farklı formlarda kullanıyor. Böylece kullanılmayan tüneller gibi kentin en kör noktaları bile sanatın bir parçası haline geliyor... S Mücevher ve boş buzdolabı ZÜLAL KALKANDELEN ir haftadır New York’tayım ve ekonomik krizin kenti nasıl vurduğuna tanık oluyorum. En son altı ay önce geldiğimde, çok fazla su yüzüne çıkmamış olan bazı değişiklikler, artık günlük yaşamda iyice hissedilir olmuş. Gıda ürünleri ve zorunlu tüketim malzemeleri satan marketler dışında hangi mağazaya gitseniz, rahatça alışveriş yapıyorsunuz. Eskiden kasalarda görülen o uzun kuyruklar tarihe karışmış. Üstelik hemen her yerde büyük indirimler var... Artık yollarda alışveriş torbaları taşıyan eller, soğuğun da etkisiyle ceplere sokulmuş... Caddelerde yürürken en çok gördüğüm yazı, kiralık mağazaların camlarına asılan “Retail Space For Rent”... En sık gördüğüm işaret ise, indirimi simgeleyen “%” işareti... Ama belli ki Amerikalılar, hükümetin dağıttığı çeklere karşın alışveriş yapmıyor. Ekonomiyi canlandırma çabalarının kısa dönemde sonuç vereceğine olan inanç da fazla kuvvetli değil. Obama’nın geçtiğimiz günlerde Kongre’de yaptığı umut verici konuşma olumlu bulunsa da, yaşananlar halkın gözünü korkutmuş. “Ne olur ne olmaz, ben tasarruf edeyim” diyor herkes... Kapitalizm, bu tarihsel aşamada öyle yıkıcı boyutlara ulaştı ki, nasıl korkmaz insan? Mother Jones dergisi, krizde kimin ağlayıp kimin güldüğünü ortaya koymak için güzel bir çalışma yapıp, yaşanan gelişmeleri özetlemiş. Bazı ilginç başlıklar şöyle: 20062007 arasında en varlıklı Amerikalıların oluşturduğu % 5’lik kesimin geliri yüzde 9 artarken, orta sınıfın geliri yüzde 3 arttı. Milyonerlerin yüzde 55’i artık eski hayatlarını sürdüremeyeceğinden korkuyor. (Çünkü Forbes’a göre, havyar ve yat fiyatları, 2008’de yüzde 12 artmış...) The New York Times’a göre zenginlerin bütçelerinde sınırlama yapmak zorunda kaldıkları harcamalar, estetik operasyonlar, jetler, hizmetçiler, verilen bahşişler ve mücevher olarak sıralanıyor. Geçen kasım ayında ücretinde kesinti yapıp yapmayacağı sorulan General Motors CEO’su Rick Wagoner şu yanıtı verdi: “Üniversite masraflarını karşılamak zorunda olduğum bir oğlum var.” Daha sonra da, kamuoyunun tepkisi üzerine, yılda 1 dolar alacağını açıkladı. Sigorta şirketi AIG, devletten 85 milyar dolar yardım aldıktan bir hafta sonra sonra, şirketin yöneticileri lüks bir otelde kalıp 443 bin dolar ödedi. 23.400 dolar spa için, 6900 dolar golf için... Şu anda 4.5 milyon Amerikalı işsizlik ödeneği alıyor. Bu, son 26 yılda ulaşılan en yüksek rakam. Ortalama işsizlik ödeneği haftada 293 dolar. Amerikan halkının yüzde 31’i yiyecek ve ilaçta, yüzde 38’i de elektrik ve ısınma harcamalarında kısıtlama yapmak zorunda kaldığını söylüyor. B Gordon Young (üstte solda) ve Atıl Kunst’un çalışmaları. alan tanımını sanatla bağdaştıran gruplar, güncel bir sorun olan kamusal alan üzerinden gidiyor. Sergideki sanat oluşumları bu tarifi şu anda var olan mecralar üzerinden yapıyor. Atıl Kunst, internet üzerine yoğunlaşıyor. İronik bir şekilde oluşturdukları kendi isimleri bile bir durumun altını çiziyor; yerel bir çizgi kahramanın lafını bir durumun başlığı olarak kullanıyorlar. “Atılmak” fiili ve Almanca sanat terimini buluşturan bu sanal durum, bağlamının da iyi seçilmesiyle güçlü bir hale geliyor. Gordon Young heykelsi formları, Why Not Associates isimli bir grafik tasarım grubuyla işbirliği içinde tamamen mekân odaklı hazırlıyor. Yapıtın nesnesi heykel gibi görünse de, gerçek nesne tipografik olarak ortaya konan yeni biçimdir. Onun yapıtı çevreyle kavramsal ilişkiye girerken, tipografinin katma değerinden yararlanır. Bu açıdan baktığımızda salt bir heykel olma durumunu kuvvetlendirme kaygısından öte, heykelsi formları taşıyıcı yüzey olarak kullanmak fikri kendini belli eder. Çocukların alması gereken bilgilerin bir oyun alanı içinde tamamen yere döşenerek sunulması ya da kentlilerin Shakespeare’den alıntı bir metinden oluşturulmuş bir rıhtımda yürümeleri gibi. Sergide yer alan, “Oyun alanları olarak kentler” sloganıyla yola çıkan Urbaneer sanat kolektifi, kenti ve kentlileri sanatın bir parçası yaparken, bir oyuna da davet ediyor... Urbaneer aktif bir oluşum olarak, kentin kör noktalarını keşfettirmek için bir internet oyunu mantığını kullanıyor ve bir oyun kurgusu yapıyor. Şehir onların buluşma ve oyun kurgulama alanı oluyor. Ama bu şehirdeki altyapı, görülmeyen ya da fark edilmeyen köşeler, içine girilmemiş tüneller, yani kenti oluşturan tüm birimler Urbaneer’in hedef alanları. Hedef kitle ise, “kentli”. Kentin sahibi olan kentli bu değerin farkında mı? Mülkiyeti kendisine ait olan bu alanı keşfetme arzusu taşır mı? Urbaneer bunlarla uğraşır ve şehir bağlamında yeniden düşünmemizi sağlar. Kamuya ait olanı kamunun üretimi üzerinden tekrar dönüştürür. G Kent, sanat ve tabii ki politika DENİZ ÜLKÜTEKİN Melih Görgün İ stanbul üzerine konuşan, tartışan çok. Binlerce yıllık mirası hızla gelişen iletişim teknolojileri sayesinde dünya çapında da görünür oldu. Ekonomik kriz şartları nasıl değiştirir bilinmez ama önümüzdeki iki üç yıl içinde şimdi olduğundan çok daha fazla alan kültür ve sanatla uğraşan insanların hizmetine açılacak. Ancak bu kadar hızlı bir dalganın ardında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Melih Görgün’ün dediği gibi “ölü balıklar” kalmaması gerekiyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından düzenlenen “Kent ve Sanat” Forumu, yurtiçi ve yurtdışından birçok kültür sanat aktörünü bir araya getirdi. Melih Görgün toplantının fikirsel anlamda ortaya çıkışını, “Kent içi dinamiklerinden yola çıkarak, kent tasarımını, sanatını ve kültür politikalarını nasıl ele alabiliriz diye düşündük” sözleriyle özetliyor. Forum çoğunlukla genç sanatçılara ve sanatçı adaylarına yönelik. Çünkü demin bahsettiğimiz ölü balıklar arasında yer alma ihtimali en yüksek olanlar belki de onlar. Görgün’e göre bu sorun ele alındığında ortaya çıkan gerçek ciddi strateji ve politika eksiklikleri. İstanbul gibi devasa bir kültürel hazinenin ortasında kaybolup gitmek de fazlasıyla kolay. Kent ve Sanat Forumu, bu ve bağlantılı yapısal eksiklikleri gidermek için yaratılmış bir platform. Görgün’e göre konuşulanların bir etki yaratması için ortaya çıkan İstanbul 2010, kent ve sanat arasındaki ilişkiyi de tartışmaya açtı. İstanbul’un her köşesinde bir sanat etkinliği yapılıyor, bu hızlı değişim kafaları da karıştırmıyor değil. Söz konunun uzmanlarında. Sokak sanatçılar için önemli bir performans alanı... raporların bir yayın haline getirilmesi gerekiyor. Forum özelinde var olan kalıcılık ve sürdürülebilirlikle ilgili durum, İstanbul’daki kültür sanat alanında da geçerli. Görgün şu sözlerle devam ediyor; “İstanbul’da mutlaka sanatın pratiğinden iyi bir planlamayla yararlanmak gerekiyor.” KÜLTÜR RANTI “İstanbul zaten iki bin yıllık bir kültür mirasının merkezi, dışarıya açılmak için herhangi bir imaja ihtiyacı yok.” Thomas Sevcik’in sözlerinden alıntı yaparak konuşmaya başlıyor Avrupa Mahir Namur. Kültür Derneği Başkanı Mahir Namur ve devam ediyor; “İstanbul’un tasarıma da, kültür politikalarına da ihtiyacı var, ama öncelikli olarak üzerinde durulması gereken konu kentlilik bilinci ve kentliye hizmet edilmesi. Politikacılar bu kelimeleri alıp kullanıyorlar ve bir şey yapmadıkları halde kendilerini bir şey yapıyormuş gibi gösteriyorlar.” Kent ve sanat kelimeleri yan yana geldiğinde konunun dönüp dolaşıp politikaya gelmeyeceğini sanıyorsanız çok iyi niyetlisiniz demektir. Namur, kültür politikalarının çok tartışılır olmasını, talebe bağlıyor; bu talebi de kültür üzerinden oluşturulan ranta. “Çağdaş sanatı bu tip çıkarları destekleyen değil, toplumu yücelten ve insanları birbirine yakınlaştıran bir araç olarak kullanmalıyız” diyor. Bu noktada İstanbul 2010 için bir paragraf açmak zorunlu. “Avrupa Kültür Başkenti Ajansı İstanbul 2010’u katılımcı bir proje olarak vaat ettiler. Kent dinamikleri içinde yer alan aktörleri bu işin içine dahil etmeleri gerekiyordu, ama ne yazık ki bu konuda gerçek bir çaba göstermediler.” Kentteki en eski sanat kurumlarından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’yle organik bir bağ oluşturulmaması da Mahir Namur’u rahatsız etmiş. Son olarak işin ticari boyutuna değiniyor. “Ben banka galerilerini veya buna benzer ticari oluşumları hiç suçlamıyorum. Onlar zaten belli bir zümre yaratıp onun üzerinden rant elde etmek için var olan yapılar. Ancak her endüstride olan bir rekabet kurulunun kültür sanat alanında da olması lazım. İstanbul 2010 için sivil toplum oluşumları ve özel girişimler aynı şartlarda davet ediliyor. Bu kültür akışındaki aksaklıkla ilgili bir sorun. Devlet, özel sektör ve sivil toplum, kültür politikalarının doğru işlemesi için bir denge içinde olmalı” diyor. G www.zulalkalkandelen.com kzulal@yahoo.com C M Y B C MY B *** Bütün bu manzara ortaya koyuyor ki, Amerikan kapitalizmi, zengini koruyan, orta sınıfı ve yoksulları görmezden gelen politikalarıyla toplumu bir uçuruma sürükledi. Onunla da kalmayıp tüm hastalığını dünyaya bulaştırdı... Bu işin içinden çıkmak için, geçmişteki hataların tekrarlanmaması gerekiyor. Kimileri bunun farkında ama kimileri de eski ayrıcalıklı hayatını yeniden kazanma telaşına düşmüş... Halkın sesi olması gereken yayın organlarında çıkan bazı yazılar da inanılır gibi değil... Partilerin iptal edilmesinden, artık gündelikçi kadının haftada sadece üç gün gelmeye başlamasından yakınan yazılarla, halkın derdine tercüman olduklarını sanıyorlar... Amerika, sınıf meselesinin üzerini örtmeye çalıştıkça daha da batacak... Krizde asıl darbeyi yiyen, mücevher alamaz duruma gelen varsıl değil, buzdolabı boş kalan dar gelirlidir! Bu gerçekler yazılmadıkça, orta sınıf güçlendirilmedikçe, krizden çıkış yoktur... G