Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 SUNAY AKIN 15 KASIM 2009 / SAYI 1234 İstanbul’da “gibi”nin heykeli! mirgân’da, Sabancı ailesinin müzeye dönüştürdüğü köşkün bahçesinde görürüz onu... Unkapanı’nda da çıkar karşımıza; sırtında Fatih Sultan Mehmet’i taşımaktadır... Hipodrom’un önünde ise bir jokey tutmaktadır yularından... Bildiniz, İstanbul’daki at heykellerinden söz ediyorum! İstanbul’da bir meydana adı verilmiştir verilmesine ama Sultanahmet’teki At Meydan’ında bir at heykeli yoktur!.. Ve ne gariptir ki, bu meydan, Osmanlı döneminde heykellerin ilk konulduğu yerdir. Evet, yanlış okumadınız, Osmanlı’nın hüküm sürdüğü yıllarda heykeller vardı İstanbul’da!.. Kanuni Sultan Süleyman ile birlikte Mohaç Meydan Savaşı’na katılan Veziriazam İbrahim Paşa, Budin kentinde, kralın av sarayında bulunan üç heykeli öylesine beğenir ki, bu sanat eserlerini kenti süslemek amacıyla İstanbul’a taşımaya karar verir. Söz konusu heykeller Herkül, Diana ve Apollon’un heykelleridir. Yolculuk sırasında bin bir özenle korunan, üstlerine titrenen heykeller hiçbir zarar görmeden İstanbul’a ulaştırılırlar. İbrahim Paşa, üç heykeli At Meydanı’nda bulunan sarayının önüne koydurtur. At Meydanı’ndaki Dikilitaş ve Yılanlı Sütun’un karşısına konulan heykeller İstanbulluların ilgi odağı olur kısa sürede.. Herkes, At Meydanı’ndaki Herkül, Diana ve Apollon heykellerini konuşmakta, onları görmek için ilk fırsatta yollara düşmektedir. Heykellerden rahatsız olanlar da yok değildir ama!.. Kültürümüzü kirleten, bizi geleneğimize yabancılaştıran bağnaz düşünce, İbrahim Paşa’yı putperestlikle suçlamakta gecikmez. Şair Figani’nin, birinci İbrahim’in putları kırdığı, ikincisinin ise meydanlara diktiğini anlatan şiiri dilden dile yayılır. Yıllar sonra, Asaf Halet Çelebi, şu iki dizeyi sanki İbrahim Paşa için yazmış gibidir: E İbrahim, kalbimi put sanıp kıran kim? Dedikodular öylesine kaplar ki İstanbul’u, Veziriazam İbrahim Paşa, meydana koydurttuğunun put değil, heykel olduğunu anlatmakta zorlanır. Tepkiler altından kalkınmaz hale gelince de, büyük bir hevesle getirttiği heykelleri At Meydanı’ndan kaldırmak zorunda kalır. Böylelikle tarihi meydan, kötülüğün iyiliğe karşı bir zaferine tanık olur. İstanbul tarihindeki at heykellerinden biri de, Bizans İmparatoru Jüstinyen’e aittir... Jüstinyen, yerine tahta geçtiği II. Teodos’un Ayasofya Meydanı’ndaki heykelini eritir ve onunla, kendini at üstünde gösteren bir heykel yaptırtır. Jüstinyen’in at üstündeki heykeli, İstanbul’un fethi sırasında yerinde durmaktaydı. 16. yüzyılın başlarında İstanbul’a gelen seyyah Jil, bu heykelin sütununu yerinde, kendini ise Topkapı Sarayı’nın birinci avlusunda görür. Jüstinyen ve atı ne yazık ki, sonraki yıllarda Tophane’de eritilir ve heykel silaha dönüştürülür!.. Tarihçi Dukas’da, fetih sırasında Bizans kralının kopartılan başının, at üstündeki Jüstinyen heykelinin kaidesinde sergilendiğini yazar. At Meydanı’nda, Bizans kralının yarışmaları, oyunları izlediği locasının önünde de, dört at heykeli vardı. Milattan önce dördüncü yüzyılda yaşamış olan ünlü heykeltıraş Lizip’in ellerinden doğan heykeller bugün Venedik’teki San Marco Meydanı’nda sergilenmektedir. Ama, sözünü ettiğimiz heykeller, asıllarının birer kopyasıdır. Dört at heykelinin gerçeği, aynı kentteki bir kilisede koruma altındadır. Yolum ne zaman At Meydanı’na düşse, sizlere bahsettiğim heykelleri anımsar ve onları bir an yerlerinde görür gibi olurum... Sahi, hiç düşündünüz mü; At Meydanı’nda bir at heykeli neden yok?.. Atın bir meydanı var İstanbul’da ama, o meydanda heykeli yok! At Meydanı’nın bir köşesine, insanın en eski dostu olan at için bir anıt koymalıyız. Ama bu heykel, Emirgân’daki gibi bahçe süsü olarak düşünülmemeli… Ya da Unkapanı’ndaki gibi binicisinin gölgesinde kalmamalı... At, evet yalnızca atın kentteki, meydandaki tarihini, önemini anlatan bir heykel olmalı. Bir Türk’ün atı ölünce onu gömmez, mumyalayıp çadırının bir köşesine koyardı. Bir heykele dönüşen o heykele verilen ad, günümüz Türkçesinde dörtnala koşmaktadır hâlâ: Gibi!.. G Pazar Çizer..... yazar çizer: Zafer Temoçin (zafertemocin@gmail.com) C M Y B C MY B