Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 SUNAY AKIN 1 KASIM 2009 / SAYI 1232 Anadolu’nun güçlü köprüleri! A dana Garı’nda ilk tren... Sabah erkenden yola çıkan tren tüm istasyonları dolaştıktan sonra, gece yarısı geri dönmektedir. Bu trenin son vagonu posta vagonudur. Orada, sabah yola çıkıp, ilçelerin mektuplarını dağıtan posta memuru Hüseyin Avni Bey vardır. Tren, geç vakit perona geri döndüğünde, bekleme salonunda kimse yok. Hayır! Biri var orada,7 yaşında bir çocuk; trenin sesini duyunca uyumakta olduğu yatağından kalkıp geliyor, son vagonun önünde duruyor. Hüseyin Avni Bey trenden iniyor yorgun argın; çocuk öylece bakıyor... Hüseyin Avni Bey çok üzgündür: “Sen adam olmayacak mısın oğlum, arkadaşların yatıp uyudu, nedir bu her gece, her gece..” Mustafa babasını çok seviyor, o kadar çok seviyor ki her gece onu karşılamaya gidiyor. Hüseyin Avni Bey fazla da kızamıyor oğluna, çünkü, Mustafa, eşi Rabıa Hanım’dan yedinci çocuğudur ve daha önce doğan altı erkek çocuğun hepsi de ölmüştür. Bu nedenle Mustafa’nın kulağına Azrail onu kız sansın da canını almasın diye küpe takılmıştır! Okula giderken kitap defter götürmüyor Mustafa... Babası oğlunun “sinemada gazozcu” olacağını söylüyor eşe dosta... Oysa, Mustafa’nın okula kitap defter götürmesine gerek yoktur. Çünkü o üstün zekâlıdır; öğretmenin tahtada anlattığı bir problemi hemen kalkıp aynen çözebilir, bir kere dinlemesi yeterlidir. Mühendis mektebini kazanır, ama çalışmak zorundadır Mustafa... Okurken matematik dersi verdiği öğrenciler arasında Müzeler Genel Müdürü Aziz Ogan’ın kızı Jale de vardır... Mustafa İnan matematiği de, Ömer Hayyam’ı da çok seviyor. Aziz Ogan’ın kızı Jale Hanım’ı da çok seviyor! O’na ders vereceği günü sabırsızlıkla bekliyor!.. Ve Hayyam’ın şu dizeleri iki sevgili için gerçek oluyor: Heyecanlıdır, Jale Hanım doğum yapacaktır... Haberi gelir, “Bir oğlunuz oldu”. O gece Mustafa İnan’ı, hastaneden Erenköy’e kadar yayan yürürken görürüz; sevincinden mi? Hayır! Bir taşıta binecek parası yoktur! İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mukavemet kürsüsünü kuran Mustafa İnan yurtdışında doktora yapmış ilk bilim insanıdır. Eniştesi, Türkiye’de o tarihlerde pek çok inşaatlar yapmakta, ihaleler almaktadır; der ki: “Bırak şu hocalığı gel, beraber çok para kazanırız.” Mustafa İnan tereddüt bile etmeden yanıt verir: “Bu devlet beni yurtdışına okumak için gönderdi, eğer ben istifa edersem benim yerime kimi koyacaklar?” Kan kanseri olan Prof. Dr. Mustafa İnan’ın son bir umutla gönderildiği Almanya’nın Freiburg kentindeki hastanede, oğlu Hüseyin İnan, bir din görevlisi olmadığı için babasının bedenini su ve gözyaşıyla yıkarken, Jale Hanım, çok sevdiği eşinin sıcaklığının soğumakta olduğu yatağa, kucağındaki faturalarla bakmaktadır! Mustafa İnan yurtdışında doktora yapmış ilk bilim insanıdır. Sevgilim seninle ben bir pergel gibiyiz. İki başımız var bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim etrafında Sonunda baş başa verecek değil miyiz? Haydarpaşa Hastanesi’nin doğumhanesinin kapısında, Mustafa İnan’ı kapı önünde heyecanla beklerken görürüz. İstanbul’dan Ankara’ya uzanan otobanın en güzel bölümü, Gültepe ve Korutepe tünellerinin arasındaki viyadüktür. 400 metre uzunluğundaki bu köprünün adı “Prof. Dr. Mustafa İnan Viyadüğü”dür. İki tünel arasında olduğu için, köprünün her iki ucundaki tabelalarda şu yazılıdır: “Farlarınızı Yakınız”... Aktüaliteye, dama oyununa, sığ sulara bulaşmadan soracağımız soru şudur: Mustafa İnan’ın adı, paralı bir yoldaki köprüye mi, yoksa Anadolu’nun en ucunda, örneğin Hakkâri’de, Muş’ta bir trenin geçtiği köprüye mi layıktır? İşte biz günümüzde, kuramadığımız o köprülerin bedelini ödüyoruz. Anadolu çocuklarının ışığıyla tutuşturamadığımız ocakların bedelini!.. Evet, önümüz karanlık... Bizi kurtaracak tek güç var: Bilimin ve sanatın ışığı... Yani, farlarımızı yakmak! G Pazar Çizer..... yazar çizer: Zafer Temoçin (zafertemocin@gmail.com) C M Y B C MY B