22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 25 EKİM 2009 / SAYI 1231 Artık cesurca konuşabiliyorum Sinemis Candemir, “Bu da Benim Ailem” oyunuyla tiyatro sahnesinde. Uzak durduğu sahnelerle barışmış görünüyor. Derdi bu alanda kendini yetiştirmek. O yüzden oyun; sahnesiyle, oyuncularıyla, kulisiyle bir okul onun için. getiriyor. Candemir’le oyun, yaşam üzerine konuştuk. Önce oyunla başlayalım... Bir yanda yaşamından ve evliliğinden çok, evine düşkün inemis Candemir, Tiyatrokare’nin yeni olan bir kadın ve onun temizlik ile dedikodu oyunu “Bu da Benim Ailem”de bir ailenin takıntısı, diğer yanda evinde mutluluğu evlendirmek istediği oğluyla tanıştırılan yakalayamadığını ve bu yüzden kendine genç bir kadını canlandırıyor. Yıllar içinde bir kaçışlar aradığını söyleyen bir adam. İkisi görünüp bir kaybolmuş olsa da Candemir, artık de mutsuzluklarını, suçu karşı tarafa atarak sahnelerden kopmayacak gibi. O, sahnede olsa da bastırmaya çalışıyor. Diğer yandan olmasa her türlü sürecin kendisini beslediğine evlendirilmeye çalışılan bir erkek çocuk ile inanıyor. Tek derdi oyunculukta kendini tanıştırdıkları genç bir kadın. Bir aile komedisi üzerinden her evde mutlaka bir parçası yaşanmış olan pek çok ayrıntıya dikkat çekiyor oyun. Yaşananlar gerçek olunca herkes kendinden bir parça buluyor. Sandberg ve Fırner’in yazdığı oyun, bir anlamda kadın erkek ilişkilerinin ve evlilikte yaşananların ne kadar evrensel olduğunun göstergesi. Sadece ilişkiler de değil, televizyonun Sinemis Candemir “Bu da Benim Ailem” oyununda. bireylerde yarattığı korku imparatorluğu, güvenlik sorunu ile magazin kültürünün hâkimiyeti gibi geliştirebilmek ve hep bir adım ileriye göndermeleri de var. Candemir, gidebilmek. İlk tiyatro denemesi “Sevgili Karım” “Yurtdışından bir tekst olması oyunundaki prodüksiyonla ilgili yaşadığı sorunlar gösteriyor ki bu yapılanlar yaş, millet, onu bir süreliğine tiyatrodan uzaklaştırmış, ancak kadınerkek dinlemiyor. İnsan oyuna şimdiki deneyimiyle çok daha sıkı tutunmuş bakarken aynaya bakıyormuş gibi tiyatroya. Akıllarda Tarkan’ın Hüp klibindeki hissediyor” diyor. Metin Serezli, Suna Keskin, oyunculuğuyla yer etmiş olsa da buna Oya İnci, Hülya Karakaş, Soydan Soydaş’ın hayıflanmıyor. İyi oyunculuğunun farklı oynadığı ve Nedim Saban rejisiyle sahnelenen boyutlarındaki başarılarıyla bunu aşacağına oyunu bir okul gibi görüyor Candemir. “Dört inanıyor. Artık çok daha cesur olduğunu dile ZUHAL AYTOLUN S kuşak ve dört farklı kadının kuliste bir arada olması beni çok etkiledi. Yaş aralığına ve ilgi alanlarına baktığınızda her birinden ayrı ayrı beslendim” diyor. Yarına dair bir tiyatro projesinin adını bile duymak istemezken, şimdilerde yeni oyunlar, yeni roller, yeni karakterlerin hayallerini kuruyor. Aslında Candemir, hayatta her şeye öğrenci gibi bakanlardan. Bilmediği şeyler korkutmuyor onu. “Her şeyi öğrenebilirim” diyor. Belki de mühendislik eğitiminin getirdiği, pratiğe yönelik bir bakış açısı destekliyordur Candemir’i. Mühendislik demişken, kimya mühendisliği mezunu olan, ancak sunuculuk ve oyunculuk yapan Candemir’e mesleğinin ne olduğunu soruyoruz. “Oyuncuyum” diyor, “İsteyerek ve severek okudum bölümümü ama oyunculuğu daha çok sevdiğimi fark ettim.” Çocukluğundan beri sanatla ilgilenmiş. “Sanat çevresinden kimseyi de tanımadığım için bunu bir meslek gibi algılamadım yıllarca. Ta ki çalışmaya başlayana kadar. Akademik kariyerde düzgün ve kalıcı işlere imza atıp, başarılı bir iş kadını olmayı düşünüyordum. Zaten bir işe girseydim belki de bir iş kadını olarak benimle röportaj yapıyor olurdunuz şu an” diyor. Kendine güveni tam, öğrenmeye çok açık, çalışmaktan gocunmuyor. Onun için yegâne kriter sevdiği işi yapıyor olması. Başarının o zaman geleceğine inanıyor. Peki ya özgüveni bu kadar yüksekken ve çalışmaktan gocunmuyorken her seferinde Tarkan’ın klibi ile anılıyor olmak hiç mi rahatsız etmedi? Yanıtlıyor Candemir: “Kendi dünyamda mutluydum. Bir klipte oynadım ve kıyametler koptu. Konuşmak istemedikten sonra kim ne der diye düşünüyordum, ama öyle olmuyormuş. İlk iki yıl anlamakla geçti. Ama zamanla insanlar seni anlamaya başlıyor. Sektörü tanıyınca da öyle bir isyanım kalmadı. Çünkü isyanla bir yere varılmıyor.” ÖZEL ALAN KALMADI Kimi zaman kaçmış, kimi zaman susmuş. Artık çok daha cesurca konuşabildiğini de dile getiriyor: “Magazin diye tanımlanan ortamda insanlar açık arıyor. Çünkü yanlış tanımlanıyor. O yanlış tanımlananın da en kötü hali yaşanıyor şimdilerde. Bence bu dönem kapanıyor. Özel alan kalmadı. Kimsenin hayatıma tecavüz etme hakkı yok.” “Bu da Benim Ailem”, magazin dünyasına da bir eleştiri getiriyor aslında. Televizyon programlarının evlerde yarattığı dedikodu kültürü ile artık insanlar çok daha fazla sorguluyor başkalarının hayatını. Candemir, hepsinden kaçmaya özen gösteriyor. Kurduğu mesafeyle korunuyor. Hırs ya da şöhret, para ya da çevre ile ilgili bir derdi olmadığını dile getiriyor: “Mutluysam, gerisi önemli değil. Kendimi hırpalayamayacağım.” Candemir’e göre bu kavramların hepsi birer balon. İlk zamanlarda farklı tercihler yapsaydı, bir balon gibi kısa sürede sönecekti, bunun farkında. O yüzden de geçmişiyle son derece barışık. Kısa dönem hedeflerinin hepsini yerinde ve zamanında gerçekleştirebilmiş. Ancak önemli olan uzun dönem hedeflerde. Oyunculuğunu buluğ çağında görüyor. Çabası büyük, umudu çok. “Henüz yürüyorum” dediği yol, epey uzun. Ancak Candemir, yolunda sağlam adımlarla yürümekte kararlı. G PAZAR YAZILARI Cennetle aldatmak ADNAN BİNYAZAR dam sanki cennete gidip dönmüş de sıradan izlenimler anlatıyor... Anlatıyı ileten, “Yarabbi aklımızı koru!” diye isyan bayrağını çekiyor. Ben, onun sözüne “akılsız”, “sapkın” sözcüklerini de ekleyerek, “Yarabbi aklımızı akılsızlardan, sapkınlardan koru!” diyeceğim. Söyleyen akılsız da, onu ekranlarda ilkellik borazanı gibi öttürenler akıllı mı? Türkiye’nin başına ne geliyorsa akılsızlıktan geliyor... Okurlarımdan özür dileyerek, bir kesim halkın, din adamı diye kimleri kutsallaştırdığını örneklemek için, sapkınların ağzından çıkan iğrenç bir iki cümleyi buraya aktarıyorum: “Cennete giden kadınlar, evlilerse kocalarına, çok adamla evlendilerse, son kocaya verilecekler. Cennete tek başına giden kadın, dünyadaki şehitlere verilecek. Ama kadın orada beş erkek isteyemeyecek, sadece bir erkek isteyecek, ama onun beş erkek gücü olacak, ona her türlü zevki tattıracak. Cennete giden erkeklerin tenasül uzuvları eğilmez. Kadınlara, bir tane erkek verilse de o erkek cimadan hiçbir zaman kaçmayacak, sürekli yapabilecek. Kadın da istediği kadar cima edecek. Erkeğe de huriler verilecek.” Önce saçmalıklar üzerinde duralım: Hiç evlenmemiş, bakir olduğu için mi “tek”tir kadın? Erkek, yurdu uğruna değil de, “tek kadın”a sahip olsun diye mi şehitliğe ersin? Benim bildiğim, şehit dünyada değil, cennette yer edinir. Cennette kadının beş erkek isteme hakkı var da, ona tek erkek hakkı mı tanınıyor? Cennet biyonik yaratıklar üretiyor da, tek erkeğe beş erkeğin cinsel gücü mü bahşediliyor? A binyazar@gmail.com C M Y B C MY B Sapkın, bu rezaleti anlatırken cennetliklerin ağzına bir parmak bal da sürüyor: “... Kadın istediği kadar cima edecek, erkeğe de huriler verilecek...” Öyle bir cennet ki yalnız gılmanı eksik! Şimdi soralım; hangi fuhuş evinde böyle insanlık dışı kurallar uygulanır kadına? Din adına yapılan bilgisizliğin kadınları nasıl alçalttığının somut örneğidir yukarıdaki açıklamalar. Böylesine düzeysiz, tiksindirici sözlerin hiçbirinin din kitaplarında yeri yoktur. Bu tür cennet betimleri, olsa olsa birtakım yobazların kıt akıllarının ürünüdür. Bu gidişin önü alınamazsa, ilkellik kanser tümörü gibi bütün kurumları saracak. Dine en büyük zararı, tarihin Cinci Hoca’sından da cin fikirli sapkınlar veriyor. İstanbul’un göbeğinde bile başında takkeleri, bacaklarında şalvarları, iki yana rüzgâr savuran pardösüleriyle bu adamlar dolaşıyor. Buna da demokrasi deniyor! Hemen her çağda İslam dininin felsefesine, kutsallığına virüs gibi dadanan bu adamlardan, kuşkusuz, en başta gerçek din adamları rahatsızlık duyuyor. Eylemleriyle, devlete, hükümetlere, partilere, eğitimsiz halka en büyük kötülüğü yapanlar da düşüncesini aklın süzgecinden geçirme yeteneğinden yoksun bu adamlardır. Bilgisizin kılavuzu bilgisizliktir; kimileri bu tür adamların söylediklerine ya inanıyor, ya da çıkarları inanmalarını gerektiriyor. Yakın günlerde başbakanın ağzından çıkan “ilahiyatta reform” sözü umarım bir rastlantı değildir. Kimbilir, belki de Allah söyletmiştir!.. Medya, bu sözü derinliğine irdelemedi. Ancak bunun “dinde reform” anlamına gelmediği yorumu yapıldı. Bakalım, görelim... G
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear