Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 PAZAR SÖYLEŞİLERİ 18 EKİM 2009 / SAYI 1230 Manhattan Projesi ATAOL BEHRAMOĞLU nternetin “özgür ansiklopedi” bölümüne yukarıdaki iki sözcüğü yazarak girdiğinizde, karşınıza şu özet bilgi çıkıyor: “Nükleer silah üretmek üzere II. Dünya Savaşı sırasında ABD, Kanada ve İngiltere tarafından başlatılan proje. Projenin bilimsel başkanlığını fizikçi Robert Oppenheimer, askeri başkanlığını ise General Leslie R. Groves üstlenmiştir. Proje başarıyla sonuçlanmış, 16 Temmuz 1945 tarihinde Trinity adı verilen denemede dünyanın ilk nükleer bombası New Mexico eyaletinin Alamogordo kenti yakınlarında patlatılmıştır.” İlk nükleer bombanın yapılıp denenmesi ve hemen ardından da (Ağustos 1945’te) Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerinde yüz binlerce insanın yok edilmesine yol açan süreç ise, Albert Einstein’ın 1939 yılında dönemin ABD başkanı F. Roosvelt’e gönderdiği bir mektupla başlıyor... Şimdi, bir gerilim filmi senaryosunu aratmayacak konuyu başından alalım... Bir baba, bir yazar ESRA AÇIKGÖZ Biri için iyi bir baba, diğeri için hayran olunan bir yazar. Filiz Ali ve Sevengül Sönmez, “A’dan Z’ye Sabahattin Ali” kitabını bu iki duyguyla oluşturdular. Kitabın Ali’yi her yönüyle anlatmasını sağlayan da bu. Filiz Ali babası ile Kızılay Parkı’nda. B İ abasını faili meçhul cinayetlerde yitirmiş tüm kız çocuklarına... İşte bu ithafla başlıyor “A’dan Z’ye Sabahattin Ali” kitabı. 41 yıllık yaşamını okumaya, yazmaya vermiş bir aydının hayat hikâyesi her yönüyle anlatılıyor. Kitabın yazarı Sevengül Sönmez ama arkasında bir isim daha var; Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali. Altı yıllık çalışmayla hazırladıkları kitabı, onlar anlatıyor. A’dan Z’ye Sabahattin Ali kitabının fikri kimden çıktı? Sevengül Sönmez: Kitap fikri Filiz Ali’nin. Sabahattin Ali’ye ait ne varsa değerlendirecek bir kitap yapmayı konuşuyorduk. Yapı Kredi’nin A’dan Z’ye formatında karar kıldık. Filiz Ali: Babam müthiş bir arşivciydi. Meşhur sandığında o kadar çok materyel vardı ki, çoğu eski Türkçe mektuplar, kartpostallar, fotoğraflar... Keşke annem, babamın yakın arkadaşları hayattayken sorsaydım, dediğim çok şey çıktı. Fotoğraflardakilerin kim olduğunu bulmak için dedektiflik yaptık. İz sürerken bilmediğiniz şeylerle karşılaştınız mı? F. Ali: Babam, ben 11 yaşımdayken öldüğünden babamın ailesiyle bağlantılarımız kopmuştu. Onları bulduk. Hatta Facebook sayesinde çocukluğumdan insanlara da ulaştık. Darbeler, baskılar arasında bunca belgeyi saklamayı nasıl başardınız? F. Ali: Annemin direnci, babamdan kalan her şeye çok değer vermesi sayesinde. Her yere taşıdı babamın eşyalarını. Ben de annemden sonra saklamaya devam ettim. Bir süre sonra bunlardan yararlanmak lazım diyorsun, eski kâğıtlar bozulmaya, mürekkepler solmaya başlıyor. Kitap sadece bir insanın hayatını anlatmakla kalmıyor, Cumhuriyet’in ilk dönemlerini de gözler önüne seriyor; davalar, insanlar, şehirler... Onu en çok etkileyen isim? F. Ali: En büyük etki, babasının. Sonra onu okumaya yönelten Nazmi Ay, Ruhi Naci Sağdıç... Yine de hayatını asıl etkileyen, insanlardan ziyade Almanya. Orada karşılaştığı yeni dünya görüşü, politik duyarlılık, dünya edebiyatı... Almanya’ya gitmeden önce milliyetçiymiş babam, hatta Nihal Atsız’la sıkı arkadaş. Ancak döndükten sonra Nihal Atsız’la uzun yıllar süren davalar da başlıyor. Sabahattin Ali, 41 yıllık hayatının 20 yılını mahkemelerde geçiriyor. Ona en çok kırgınlık yaratan dava hangisiydi? F. Ali: Konya’daki, Atatürk’le ilgili şiir yazdığı yönündeki büyük iftira... *** Nazi Almanyası’ndan ayrılarak ABD’ye yerleşen Albert Einsten’ı, 1939 yılında, o sırada tatilini geçirmekte olduğu New York yakınlarındaki Cutchogue kasabasında iki meslektaşı ziyaret ediyor. Bunlar, her ikisi de Macar asıllı ve Einstein gibi Nazi tehdidinden kaçıp yaşamlarını ve çalışmalarını ABD’de sürdürmekte olan Leo Szilard ve Eugene Wigner’dir. Ziyaretin nedeni, o sırada Nazilerin zengin uranyum yataklarına sahip Çekoslovakya’ya girmiş olması; nükleer silah alanında Almanya’da sürdürülmekte olan çalışmaları bu olgunun hızlandıracağı korkusudur... Üç bilim insanının New York yakınlarındaki kasabada bir araya gelişleri, bir trajedinin de başlangıcıdır... Ve bu sadece Hiroşima ve Nagazaki’de yaşamlarını yitirecek olan yüz binlerin değil, söz konusu üç bilim insanının da trajedisidir... Üçü de savaş karşıtı olan bu büyük bilim insanları, Hitler’in nükleer silaha sahip olacağı kaygısıyla ABD yönetimini uranyum üzerindeki çalışmaları hızlandırmak konusunda uyarmış, bu uyarı “Manhattan Projesi”ne ve sonrasında da ABD’nin atom bombasını üretmesine ve kullanmasına yol açmıştır... *** “Manhattan Projesi” üzerine okuduklarım, beni en çok, bu üç bilginden Leo Szilard (18981964) üzerine düşündürdü. A. Einstein (18791955), dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü insanları arasındadır. Eugene Wigner (19021995), 1963 yılında Nobel’le de ödüllendirilerek, 92 yaşındaki ölümüne kadar oldukça oldukça sakin ve başarıyla dolu bir yaşam sürmüş. Onlar kadar önemli bir nükleer fizikçi olan Leo Szilard için ise aynı şeyi söylemek mümkün değil. Atom çekirdeğinin parçalanmasının yaratacağı “zincirleme tepki” olgusunu ilk fark eden ve “Manhattan Projesi”nin gerçekleşmesine yol açan bilgin odur... Fakat olası bir nükleer silahın dehşetini belki en çok duyan ve denebilir ki bütün ömrünce buna karşı çıkmaya çalışan kişi de yine Leo Szilard olmuştur. Atom bombasının Japonya üzerinde denenmesine engel olmaya çalışmış, bombanın gücünün bir başka biçimde (ölüme yol açmaksızın) kanıtlanarak Japonların teslim olmaya zorlanabileceğini düşünüp önermiş fakat bütün bu barışçı çabaları ve sonraki yıllarda yine aynı nitelikte çalışma ve uyarıları sonuçsuz kalmıştır. Ben onun nükleer fizik alanını tümüyle bırakarak biyolojiye yönelmesi gibi yaşamının 1964’te (66 yaşında) uykuda bir kalp durmasıyla sona ermesinin de, barış uğruna çabalarının yaratığı hayal kırıklıklarıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. 70 yılında “Manhattan Projesi” üzerine kısa bir araştırma bana böylece, bazı kaynaklarda “gölgede kalmış deha” olarak tanımlanan seçkin ve ender bir kişiliği de tanıtmış oldu. G ataolb@cumhuriyet.com.tr Filiz Ali: Babamı Mozart’a benzetiyorum Babanızla ilgili ilk anınız? Çok sıkı fıkı yaşadığımız için tek anı anlatmak zor. Ancak kafamda tekrar yaşadığım anılarım var. Mesela babamla birlikte ödev yapmamız. Dünyanın bütün ülkelerini ve bayraklarını tanımamı ister, eğlenceli bir şekilde öğretirdi. Uyumadan önce ya kendi hikâyelerini ya da sadeleştirerek edebiyat eserlerini anlatırdı masal diye. Yüzmeyi, doğayı sevmeyi ondan öğrendim. Sabahattin Ali çok sosyal biri, çok da arkadaşı var. Ancak öldükten sonra siz ve anneniz çok yalnız kalmış, zorluk çekmişsiniz. Sanki suçluydu da öldürüldü gibi bir hava vardı... Akrabası olmak bile korku yaratıyordu. Annem ve bizden korkmayan, destek olan küçük çevremiz, babanın Sabahattin Ali olduğunu söyleme, derlerdi. Bir yaz Halet Çambel’in evinde kalıyorum, 15’imdeyim. İngiliz bir misafiri geldi, ben gezdiriyorum. Bülent Davran’ın evine götürdüm, Davran’ın annesi babanız kim, dedi. Durdum, Cenap Şahabettin deyiverdim. Herhalde tehlikesiz bir edebiyatçı geldiğinden... Travmamı düşünün, kim olduğumu saklamak zorundaydım.. Oldukça zor bir yaşam. Üstelik bu baskılar yıllarca sürdü. Devlet Konservatuvarı’ndayken, dört yakın arkadaş birlikte yerdik. Bir gün hepimizi ayrı masalara koymuşlar. Bir komünistin kızı olduğumdan fikirlerimle diğerlerini zehirleyebilirim diye... Kitli dolabım açılır ne okuyorum diye kontrol edilirdi. Müzikle kurduğunuz bağda, babanızın etkisi var mı? Babam sayesinde 78 yaşımdayken Figaro’nun Düğünü’nü ezbere bilirdim. Yılbaşında dostlarlayken meşhur kantolarını söyler, arada başına örtü takıp taklit yapardı... Babamı Mozart’a benzetiyorum. Bunu bilimsel olarak açıklamak mümkün değil, ancak Mozart bir birikimle, zekâyı hızlı şekilde üretime dönüştürme yeteneğiyle dünyaya gelmiş. Babamda da o var. Bir kez bile elinde kalem, düşünüp yazdığını görmedim. Dizinde daktilo, anında yazar, kâğıtları ardı ardına koyardı. Her şey kafasında tamamlanmıştı. Top patlasa duymadığı uzun düşünme dönemlerinden sonra tabii. Annem, Sabahattin saatlerce lokomotifin tekerliğine bakıyor derdi, her şeyi gözlemlerdi çünkü. G Aliye ve Sabahattin Ali ilk evlerinde. Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. (cumdergi@cumhuriyet.com.tr) C M Y B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/ 75 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri / Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul S. Sönmez: Ünlenen, sevilen, gazeteyi beş katı sattıran Kuyucaklı Yusuf romanının telifini ödememek için atılan bir iftira yüzünden yargılanıyor. Hayatının mahkemelerde geçmesine yol açan da bu dava, kolay unutulmayacak bir şeyden yargılandığından mimleniyor. Bütün davalarda bu hatırlatılıyor, bir değil yüzlerce kez cezalandırılıyor. F. Ali: Temyizde, davanın düşmesini beklerken cezası arttırılıyor. Mahkemeyi öğrencileri dolduruyor, tezahürat yapıyor. Pertev Boratav, mektubunda babamın mahkeme sayesinde ilk defa bu kadar çok seyirciye şiirlerini okuyabildiğini yazmıştı... Kitabın sizler için önemi ne? F. Ali: Kitapla kişiliği hakkında söylencelerin hepsi bir araya getirildi, hangisi doğru, hangisi yanlış anlaşılacak. Edebiyatla, insanlarla ve akrabalarıyla ilişkilerinin tümü bir arada, ansiklopedi gibi, her sorunun yanıtı var. S. Sönmez: Benim okuyarak, tarihte gezinerek bulabildiklerim ve Filiz Ali’nin bana verdikleri var. Yani iyi bir araştırma ve kitaplardan bulunamayacak şeyler harmanlandı. Yasaklı bir adam Sabahattin Ali, uzun süre hakkında bir şey yapmak yasaklanıyor. Yurtdışında onunla ilgili yapılan çalışmalar Türkiye’dekilerden daha fazla. Kitabın o meselelerin çoğunu konuştuğunu, daha fazla alan açabileceğini düşünüyorum. Sabahattin Ali’den özür dilemek adına yapılabilecek bir şey var mı? S. Sönmez: Koç Lisesi öykülerini okutuyor, bu yıl yapacakları öykü yarışmasına onun adını koyacaklar. Ancak öte taraftan birkaç yıl önce yaşadığımız Hrant Dink cinayeti çok yol almadığımızı gösteriyor... F. Ali: Babamı hâlâ kimin öldürttüğü bilinmiyor ki, kim özür dileyecek... Hayatı 41 yaşında elinden alındıktan sonra dilense ne olacak... Öldürüldüğü yerde 90’dan beri anma yapılıyor. Annemle giderdik, şimdi ben gidiyorum. Hâlâ bir mezarı yok, ancak şiirinde yazdığı gibi meskeni dağlardı, mezarına da bunu yazdık. Babanızı en son ne zaman görmüştünüz? F. Ali: Kamyonla Urfa’ya gitmeden önce, çok karlı bir gündü. Kalpağını bana giydirip, fotoğrafımı çekti, Urfa’da da fotoğraflar çekmiş, onları biriyle yollamış. Birkaç ay hiç haber almadık. Anneme, mektubu aldığında yurtdışında olacağım, diye yazmış. O yüzden telaşlanmadık. Bir gün okula gazeteciler gelip fotoğrafımı çektiler, ne olduğunu anlayamadım. O gece eve annemin tanıdığı iki gazeteci geldi, haberi verdi. Ertesi gün gazetede fotoğrafıma katledilen Sabahattin Ali’nin küçük kızı diye yazmışlardı. Öldüğüne mi üzülürsün, maruz kaldığımız baskıya mı? G Sevengül Sönmez: Düşüm gerçekleşti Sabahattin Ali ile ilk tanışmanız nasıl oldu? Küçük bir çocukken... Onunla ilgili bir çalışma yapmak düşümdü. Romanlarıyla, fotoğraflarıyla tanıyıp, hayatına çok hayran olduğum bir yazardı. Yapı Kredi için Sait Faik’le ilgili çalışırken kendimi Filiz Ali’nin evine giderken buldum. En sevdiğim yazarın kızıyla tanışmaya, ondan kalanlara dokunmaya gidiyordum. Biraz titrek, biraz endişeliydim. O günden beri de Sabahattin Ali ile ilgili bir şeylerin ucundan hep tutuyorum. Kitabı bitirdiğinizde Sabahattin Ali algınızda fark oldu mu? Entelektüel nedir, ne iş yapar gibi sorularım var. O, entelektüel kavramımı geliştirdi. Sorumluluk sahibi aydın kimliğinin somutlaşmasını sağladı, aydının hayatın içinde olması gerektiğini anladım. G