Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 3 AĞUSTOS 2008 Ölüm geçip gitti, Marilyn kaldı... M arilyn Monroe, bugün yaşasaydı 82 yaşında olacaktı ve aynen zamanında dünyanın en güzel kadınlarından olan Brigitte Bardot gibi o da yaşlı bir teyze halini alacaktı. Bu durumu göz önüne alınca, insanın “en azından hızlı yaşadı, genç öldü, cesedi güzel oldu” diyesi geliyor. Ancak Monroe’nun yaşadığı hayat bu deyişe uygun düşmüyor. Tüm yaşamı boyunca mutluluk, huzur aramış ama mutluluğa erişmeye zamanı kalmamış, hayatı hüzünle, hayal kırıklıklarıyla dolu bir kadındı o. Aynen üçüncü kocası Arthur Miller’ın dediği gibi: “Bütün ışıltısına rağmen etrafı karanlıkla çevriliydi “... Marilyn Monroe, Norma Jeane Mortenson adıyla, 1 Haziran 1926’da Los Angeles’ta doğdu. Biyografisini yazan birçok kişiye göre biyolojik babası annesinin RKO stüdyolarında film editörü olarak birlikte çalıştığı Charles Stanley Gifford ismindeki satış elemanıydı. Bazılarına göre ise babası, annesi Gladys Pearl Baker’ın ikinci kocası Martin Edward Mortenson’dı. Monroe, annesi şizofreni yüzünden hastaneye kaldırıldıktan sonra hayatını bir süre, bir yetimhanede ve çeşitli bakıcı ailelerin yanında geçirmek zorunda kaldı. O zamanki ismiyle Norma Jean, 16 yaşına geldiğinde, 21 yaşındaki James Doughtery ile evlendi. Erken yaşta yaptığı bu evliliği, kendisini seven ve kendisine bakacak birine ihtiyaç duyduğundan gerçekleştirmişti, ancak mutluluğu uzun sürmedi. Dört yıl sonra boşandı ve modellik yapmaya başladı. Sinema dünyasına girmesi RKO’nun başkanı Howard Hughes‘un sunduğu bir teklifle oldu. Ancak oynadığı bu ikinci sınıf film başarısız olunca bir süre boşta kaldı. Modelliğe devam ederken saçlarının rengini açtı, bir yandan da oyunculuk dersleri almaya başladı. Sonrasında, filmlerde oynadığı kısa rollerle dikkat çekmeyi başardı. Üne ise, kocasını öldürmeye çalışan bir kadını canlandırdığı 1953 yapımı “Niagara” filmiyle erişti. İkinci kocası, Joe Dimaggio ile de bu dönemde evlendi. Ünlü bir beyzbol oyuncusu olan Dimaggio çok kıskançtı, “The Seven Year Itch” filminin setinde, Monroe’nun beyaz elbisesinin uçuştuğu efsanevi sahne çekilirken, “ben buna daha fazla dayanamayacağım” diyerek mekânı terk etmişti. Dimaggio’nun bu tip kıskançlıkları ve Monroe’nun hayatına kısıtlamalar getirmek istemesi çiftin dokuz ay sonra boşanmasına neden oldu. Gerçi Dimaggio’nun kıskançlıkları boşandıktan sonra da bitmedi. Monroe’nun evine baskınlar düzenlemeye devam etti. Monroe boşandığı dönemde aptal sarışın rollerini geri çevirmeye başladı. New York’daki “Actor’s Studio”‘ya oyunculuk okumaya gitti. Actor’s Studio’daki eğitimi sırasında ise yazaryönetmen Arthur Miller ile tanıştı ve evlendi. 20. yüzyılın en ünlü sinema yıldızı, seks sembolü ve pop ikonu Marilyn Monroe’yu kim bilmiyor ki? Adı anıldığında, uçuşan beyaz elbisesiyle, şuh bakışlarıyla, ışıl ışıl, seksi bir sarışın olarak gözümüzün önüne geliyor. O aklımızda hâlâ gencecik, oysaki üç gün sonra 46. ölüm yıldönümü… Deniz Yavaşoğulları ARTHUR MILLER İLE EVLİLİK... Arthur Miller ve Marilyn Monroe evliliği, mükemmel zekâ ve mükemmel bedenin birlikteliği olarak görülüyordu. Tabii ki mükemmel vücut Monroe, zekâ timsali ise Arthur Miller’dı. Monroe’ya, kendisini meşhur eden aptal sarışın rolü, gerçek hayatta da yüklenmişti. O da bunu umursamıyor gibi görünse de “Ben sadece insanların kendilerini kandırmalarına izin verdim. Gerçekte kim olduğumu öğrenmek zahmetine katlanmadılar. Tam tersi benim için bir karakter yarattılar. Ben de onlarla tartışmadım. Belli ki benim gerçekte olmadığım birini seviyorlardı, fakat bir gün bu gerçek ortaya çıkınca beni onları yanıltmakla, hatta kandırmakla suçlayacaklar” diyerek gerçekte aptal olmadığını vurguluyordu. Bir yandan da, bir gün aptal olmadığının fark edileceğini anlatmak istiyordu. Aslında Marilyn Monroe’yu, zengin, güzel, mutlu ve aptal olarak görmenin imkânı yoktu, çünkü bu kadın sahip olduğu şöhret, para ve güzellikle bile mutlu olamamıştı. Aslında duyarlı ve zekiydi. Politikadan ve hayatın gerçeklerinden de bihaber değildi... 1950’lerin ırkçı Amerikası’nda büyük caz klüplerinde şarkı söylemesi engellenen siyahi cazcı Ella Fitzgerald için “Eğer o çıkarsa kulübünüze gelirim” diyerek kulüp sahiplerini ikna ettiği biliniyor. Sadece bu da değil, Meksika tatili sırasında oradaki Amerikan komünist gruplarıyla görüşmeler yaptığı FBI raporlarında geçiyor ve bu raporlarda adı “güvenlik açısından riskli” ibaresi taşıyor! Monroe’nun Arthur Miller’la evliliği de iyi gitmedi. Ancak bunun nedeni sanılan gibi, aptal ve zeki uyuşmazlığı değildi. Monroe, bir süre sonra Miller’dan ilgi görmemeye başlamıştı. Bu durum üzerine Miller’ın günlüğünü karıştırdı ve günlükte kendisiyle evlilik konusunda kararsız olduğunu yazdığı sayfaları okudu. Bu, onda müthiş bir hayal kırıklığı yaratmıştı; dünyanın en beğenilen kadını olduğu halde kocasını kendisine kör kütük âşık edememişti, Joe Dimaggio (en sağda) ve Monroe bir kutlamada. Bir film setinde Arthur Miller’la... Marilyn Monroe’nun sözleri... Yatakta üzerinizde ne oluyor, Sadece Chanel No:5! Tek gerçek sarışınlar albinolardır! Aptal bir sarışın olmasaydım, Arthur Miller benimle hiç evlenmezdi! Eğer bir şeyin sembolü olacaksam seksi tercih ederim. Herkes küçük yaştaki kızlara güzel olduklarını söylemeli, her ne kadar öyle olmasalar da. Küçükken bana kimse güzel olduğumu söylememişti. yetersizdi. Monroe’nun bu durumu kaldırması çok da kolay değildi, evlilikleri git gide daha kötüye gidiyordu. Sonunda onlar da pek çok çift gibi, ilişkileri düzelsin diye çocuk yapmaya karar verdiler, fakat bu durum da hüsranla sonuçlandı. Monroe düşük yaptı, üstelik iki kez... Sonrasında ilaç kullanmaya başladı, Miller’ı aldattı. Arthur Miller, Monroe’yu oynattığı son filmi “The Misfits”in diyaloglarında farklı ve olumsuz anlamların çıkacağı şekilde Monroe’nun gerçek hayatta ettiği sözlere yer vermişti. Kısacası Miller filminde ondan öcünü alıyordu. Monroe ise film boyunca sete psikolojik ve fiziksel sorunları, alkol ve reçeteli hap bağımlılığı gibi nedenlerle geç gelmiş, çekimlerde çok fazla sorun ve gecikmeler yaşanmasına sebep olmuştu. Filmin ardından Miller’la ayrıldılar. Boşanmadan sonra depresyon sebebiyle Payne Whitney Psikiyatri Kliniği’ne yatarak bir süre tedavi gördü. Monroe’nun bu dönemden sonraki hayatı, ölümüyle ilgili komplo teorilerinin de kaynağı olan J. F. Kennedy ilişkisi ile anılıyor. Hakkında, birçok komplo teorisi var. Kimisi Marilyn Monroe’yu Kim Öldürdü? (Who Killed Marilyn Monroe?) isimli kitabın yazarı Tony Sciacca gibi Monroe’nun sırf J. F. Kennedy ilişkisi yüzünden çıkabilecek skandalı engellemek için CIA tarafından, kimisi “Bir Cinayetin Soruşturması” kitabını yazan Donald Wolfe gibi Kennedy tarafından, kimisi de bir skandal çıkmasını isteyen sağcılar tarafından öldürdüğünü düşünüyor. Hatta, Fidel Castro taraftarlarının intikam almak için böyle bir şey düzenlediğini iddia edenler bile var... Bu düşünceler aslında çok da boş değil, çünkü Monroe’nun intihar ettiğini kanıtlayan net bir delil yok. Oysaki öldürüldüğüne dair, birçok ipucu ortalıkta geziyor... Otopsinin birçok unsurunun ve Monroe’nun kırmızı günlüğünün esrarengiz bir biçimde ortadan kaybolması gibi... Kaybolan kırmızı defterde Castro’nun öldürülmesi emrinden, hidrojen bombasının denenmesine, Kennedy’lerin mafya ile ilişkilerine kadar birçok şeyin olduğu iddia ediliyor... Öldüğünde 36 yaşındaydı, yatak odasındaydı, elinden telefon sarkıyordu. Hayatı boyunca Jean Harlow olmak istemişti, ona her açıdan imrenirdi. Monroe onun gibi genç öleceğini, hayatındaki erkeklerin de onunkiler gibi birer felaket olacağını sık sık dile getirmişti. Harlow ölüm döşeğindeyken, sevgilisi William Powell ona, her yıl mezarına çiçek götüreceğine söz vermiş, Monroe bu romantik vaade de özenmişti. Nitekim, Monroe’nun ölmeden önce yeniden evlenmeye karar verdiği ikinci kocası Joe Dimaggio hâlâ her yıl, ölüm yıl dönümünde ona, mezarına çiçek bırakıyor. G Renklendirmeler: Eylem Zor C M Y B C MY B