Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 3 AĞUSTOS 2008 / SAYI 1167 Kölelik mi, özgürlük mü? Aslı Borucu G ündelik hayatımızın her alanına sızdı pornografi. Sokakta yürürken adım başı karşılaştığımız reklam panolarında, bilgisayarımızı açtığımızda pat diye karşımıza çıkan çıplak kadın fotoğraflarında, kimi gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde istemeden de olsa pornografik görüntülerle karşılaşıyoruz. İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde son sınıf öğrencisi olan Ayşegül Boydaş birçoğumuzun hayatında olan ama konuşmaya cesaret edemediğimiz oldukça “ müstehcen” bu alan üzerine kafa yoruyor. Tezine “Pornografinin Gündelik Hayat İçinde Yitirdiği Cinsellik” adını veren Ayşegül ile Santralistanbul’da yaptığımız sohbet, bir “bakma“ eylemi olan pornografinin bireyleri nasıl bir iletişimsizliğe sürüklediği ve bu süreçte medyanın/ekranların rolü üzerine... Pornografi üzerine bir tez yazmak nasıl aklına geldi? Neden böyle bir konu seçtin? Benim buradaki derdim iletişimsizlik, medya üzerinden yaşanan iletişimsizlik. Hiçbir geri bildirimin olmaması. Pornografiyi beden, cinsellik ve medyanın bir arada olduğu alanlardan biri olarak tanımlıyorsun. Bu tanımlamada medyanın etkisinden bahseder misin? Medya olmasaydı pornografi diye bir şey de olmazdı, insanlar böyle bir şey üretemezdi. Eskiden kitapların kenarlarına işlemişler, duvarlara oymalar, erotik resimler yapmışlar ama televizyon ve internetten sonra bu alanda hem dönüşüm hem de patlama yaşandı. Artık herkesin bunu yapabiliyor olması da etkili. Adam alıyor, sevgilisini kameraya çekiyor, amaç sevgilisi üzerinden bir şey düşünmek mi, sevgilisini kullanmak mı? Yok öyle bir şey. Adam orada sadece kendine odaklı çalışıyor. O noktada iktidar kaygısı ve “bakan” kişi olmak önem kazanmıyor mu? Aslında pornografide bakan ve bakılan gibi keskin bir ayrım yok. Öznesi nesnesi kalmıyor. İstemeyerek bu işi yapanları bir kenara koyarsak o insanlar bedenlerini bu şekilde kullanmayı tercih ediyor, Tabii ki. Kimi insanlar “Ben şu tür pornoyu izlemekten hoşlanıyorum” diye belirtiyorlar. Orada önemli olan o adamın porno izliyor olması değil, belli kategoriye odaklanıp, kendi kimliğini o şekilde kurması. Kimlik kurma aşamasında istediği haza, istediği şekilde ulaşma şansı kişinin elinde olduğundan güç artıyor. Gündelik hayatımızı belli parçalar halinde yaşıyoruz. Tezinde pornografiyi gündelik hayatımızdaki boş zamanı değerlendirme biçimi olarak da tanımlıyorsun ama bu çoğu zaman salt bir boş zaman aktivitesi olmaktan çıkıyor ve hayatımızın diğer alanlarını da etkiliyor. Örneğin, insanlar eşleriyle sevişmeye pornoyu da dahil edebiliyorlar… Evet. Bu insanlara bakışını, davranışını, cinsellik ve cinsiyet algını değiştiriyor ama kesinlikle, pornografinin cinsellik anlayışını tamamen kapsadığını düşünmüyorum. Sadece parçalardan biri. Feminist hareket, pornografiyi kadını aşağılaması, metalaştırması üzerinden sert bir dille eleştiriyor ve kadın erkek arasındaki eşitsizliği açıkça ortaya serdiğini düşünüyor. Bu eleştiri kimi yorumlamaların üzerini örtmüyor mu? Pornografi, pek konuşulmayan bir konu. Oysa hayatın her alanında karşımıza çıkıyor, reklamlarda, televizyonda, gazetelerde... Ayşegül Boydaş, “Pornografinin Gündelik Hayat İçinde Yitirdiği Cinsellik” teziyle iktidar, medya ve daha pek çok konunun pornografiyle Desen: Gökçe Önal Ayşegül Boydaş. Fotoğraf: Vedat Arık ilişkisini irdeliyor. kimin izleyeceğini bilmeden ekran karşısında sevişiyorlar. İnsanların izlerken bunları düşünmediğini biliyorum. İktidar üzerinden de düşündüğümüzde pornografi o iktidarı sürdürmek, yeniden kurmak için üretiliyor. İnsanlar o anda zaten iktidarın pratiklerini yapmaya devam ediyorlar. Kendi seçimi olduğu için bilinçli olarak bunu düşünmese de birileri üzerinde iktidar kuruyor; bunun en güzel örnekleri sadomazolar, çocuk pornoları yani bir güçsüzün üzerinde kuvvet uygulamak, bunu da hayali bir penisle yapmak… Çocuk pornografisinin son yıllarda yaygınlığı pazarın genişlemesini mi, insanların doyumsuzluğunu mu gösteriyor? Hangisi hangisini tetikliyor? İkisinin de birbirini karşılıklı etkilediğini düşünüyorum ama çocuk pornosunda kendinden güçsüz, yaptığın şeyin ne anlama geldiğini bile bilmeyen bir insan üzerinde şiddet kullanmak iktidar kurmanın bir parçası. İnsanlar bunu seviyorlar ve bu her zaman vardı. Çocuk pornosu yayılmadan önce de sübyancılık konuşuluyordu. Pazarın genişlemesi, insanların sürekli daha fazlasını istemesine, bu da doyumsuzluğa neden oldu. Kişinin istediği kategoriye tıklayıp, istediği şekilde zevk alması da gücü arttıran bir etken değil midir? Feministlerin bunu bu şekilde algılaması genel olarak pornografinin çok uzun bir süre, videoya geçene kadar, hep erkeklerin ulaştığı alanlarda olmasıyla, pornografinin erkekler için üretilmesiyle alakalı. Tabii ki artık böyle bir şey söylemek mümkün değil çünkü artık kadınlar da kullanıyor. Özellikle kadın erkek eşitsizliği üzerinden eleştiri getiren feministler de bunu söyleyerek, yıkmak istedikleri kadınerkek eşitsizliğini kabul edip üstüne üstelik, kadını mağdur konuma koyarak daha da güçlendiriyorlar. Öte yandan erkekler de sürekli bir şeyleri yapmaları gerektiğini düşünüyorlar, askere gitmeliyim, evlenmeliyim, çocuk yapmalıyım, ailemi geçindirmeliyim… Bunun, kadınlar üzerindeki şiddetten pek farkı olduğunu düşünmüyorum. Erkekler hep ne kadar güçlü oldukları üzerinden değerlendiriliyorlar, bu da onlar üzerinde bir baskı yaratıyor. Bu baskı porno videolara da yansıyor. Feministlerin bunu unuttuklarını düşünüyorum. Pornografi karşısında kadının konumu ne, bir pornografi malzemesi olan kadın, bu görüntüyü ne kadar kullanıyor, cinselliğini yaşamak ya da tanımlamak için? Kadınlar ve erkeklerin porno izleme sebeplerinin temelde aynı olduğunu düşünüyorum; mastürbasyon yapmak ama pornoya Hep, cinsiyet, cinsellik, eşcinsellik, transseksüeller, travestilerle ilgili bir şeyler yapıyorum. Üzerine tez yazacağım konunun da cinsellikle alakalı olmasını istedim. Zaten pornografi izleyen, bunun üzerine düşünen biriyim. Kafa yoruyorum, konu açıldığında da insanların bu konu hakkındaki düşüncelerini de duymak istiyorum. Cinsellikle ilgili daha önce yazılmış şeylere baktığımda da pornografi üzerine çok da bir şey yazılmadığını gördüm. Konuya hangi açıdan yaklaştın, bir kadın olarak mı pornografiyi incelemek istedin? Kendimi bir kadın olarak görerek başlamadım, pornografinin kadınlıkla ilgili bir şey olduğunu da düşünmüyorum. Sürekli insanın bir yere bakıyor olması; sokakta yürürken sürekli bir şeyler tarafından uyarılmak… Kafama en çok bunlar takılmıştı. Pornografide de insanın dikkatini tek bir yere odaklıyorsun, bilgisayara tıklarken de amacın cinsellik ve bunun üzerine düşünmüyorsun, mesele boşalma eylemiyle tamamlanıyor. Gündelik hayatta yaptığımız şeylerden pek bir farkı olduğunu düşünmüyorum. Mastürbasyonu da bir ekranın içine sokuyorlar, sen dokunmadığın birini düşünüyorsun, o kişi senin ona dokunamayacağını bilerek sana yönelmiş, bir şeyler söylüyor. ulaşım yolları ve olanakları farklı. Pornografi kadınlar tarafından daha geç deneyimlenen ve keşfedilen bir alan. Pornolarda kadının malzeme olarak kullanılması, izleyen kadınların başka bir beden üzerinden kendilerini tanımlamalarına da neden oluyor. Her gün ekranlarda izlediğimiz şiddet, çatışma, cinayet görüntülerini pornografiye benzetiyorsun. Bu benzerlik neye dayanıyor? Bir gazetenin üçüncü sayfa haberlerinde sürekli tecavüz, cinayet ve baskı altında kalan birileri gösteriliyor. İnsanlar pornografiyi namussuz, müstehcen, ahlak dışı olmakla, şiddet içermekle suçluyorlar ama baktıkları gazete sayfası da tüm bu olumsuzlukları içeriyor. Şu da var; pornografi gibi bir alan oluşmuşken televizyonda cinsellik ciddi bir şekilde sansürleniyor. Herhangi bir filmde eşcinsellerin birbirini “merhaba sevgilim” diyerek öptüğü sahneyi bile göremiyorsun. Bunu yaptığın zaman öpüşmeyi de müstehcenleştirmiş oluyorsun, dokunma dediğin şeyin de üzerini örtüyorsun sonra da pornografiye , cinsellik gibi bir şeye bok atıyorsun. Aslında senin sapık diye adlandırdığın şeyin sapıklığını sen üretiyorsun ve bu sürekli senin kafanda. Çatışma, terör gibi görüntülerde de aynı şey geçerli. Haberlerde adam sana bombaları, kimlerin nasıl öldürüldüğünü tekrar tekrar göstererek, milliyetçilik gibi belli duygularını pekiştiriyor. Şiddetin bu kadar sık kullanılması ve normalleşmesini de pornografik bir şey olarak görüyorum. Bunları farklı bir formatta sunsan pornografik olarak algılanabilir ve porno izleyicisinin ilgisini çekebilir. Unutulmamalı ki, Amerikan askerlerinin Irak’ta mahkumları soyup üst üste koyup çektikleri fotoğraf ilk kez porno sitelerde insanların karşısına çıktı… Bir mahkumun zorla soyulması dahi kimi insanların zevk almasına sebep oluyor. Bir yanda sansür var, diğer yanda cinselliği alabildiğine kullanan reklamlar… Ürünü sana ulaştırmak için senin cinselliğinle ya da başka bir bedeni gördüğünde verdiğin tepkiyle ürün özdeşleştiriliyor. Porno sitelerinde yazılanlar insanları özel hissettirmeye, onlara bir şeyler sunmaya yönelik. Bu, kimi reklamlarda da var. Örneğin bir banka reklamında “Bankanız ailenizin için, iyi bir yaşam için var” repliği, sana, senin bir ailen, işin, sevdiğin insanlar olması gerektiğini söylüyor ve seni bir şekilde hapsediyor, herkes kalkıyor, işine gidiyor, eve dönüyor. Kimse işsiz olmayı, dünyayı gezmeyi düşünmüyor. Bu korkutucu, çünkü insanların köleleştiğini gösteriyor. Düşünsene hayatının sonuna kadar aynı evde, aynı yerde yaşıyorsun, çünkü artık dünya senin ellerinin altında, her şey sana sunuluyor. Porno da sunulan şeylerden biri. G Gerçek hazza ulaşmak bedeni, yüreği ve sözü kapsayan cinsel aşkla mümkün... Cinsel özgürleşme 68 Mayısı’nın “Engelsiz haz duyun”, “Yeni sapkınlıklar keşfedin”, “Birbirinizi becerin” gibi buyurgan sloganlarından sonra, cinsel devrimin bedenlerimizi ve ruhlarımızı kesinlikle özgürleştirdiğini ve her birimizin cinselliğinin tabusuz neşeli bir erotik şenliğe döndüğünü düşünebiliriz. Oysa, böyle olmadığı besbelli. Ancak seks ve keyfin her yerdeki egemen gösterimi, bizi emredilmiş bir norm adına hazzımızı sorgulamaya zorladı. Ne var ki, haz tüccarlarının bizden isteklerine karşın, “cinsel olarak özgürleşmiş” bir varlık tanımına kavuşmak o denli kesin değil. Cinsellik tekildir ve her birimize özgüdür. Özgürleşmiş cinsellik bedenden geçerek diğerinin cinsel arzusuna ulaşma yetisinde olmaktır. Bunu başarmak için, sorunu baskısız olarak gündeme getirmek, arzulardan, fantezilerden söz ederken korkmamak gerekir, sevgililerin aralarında haz ve hoşnutsuzluk veren şeylerin alışverişini yapabilmeleri gerekir. Bu kesinkes bir şey değildir, çünkü cinsellikte derinliğine yıkıcı bir şey vardır. Toplumun cinselliği yüzyıllar boyu “normlar içine sokması” ve bastırması rastlantı olamaz. Cinsellik düzene ve onun düzgün işleyişine bir frendir: Bireyler kendilerini bu tutkuya, cinsel aşka kaptırdıklarında toplumdan soyutlanmaya, toplum kurallarının öte yanına geçmeye kalkışmışlardır. 1968’den bu yana, gerçekten, cinsel yaşamı ağır baskı altında tutan kuralların kalkması söz konusudur. Peki “engelsiz olarak haz duymaya” kışkırtıldığımızdan beri, hepimiz özgürleştik mi? Kesinlikle hayır. Bu bir yanılsamadır. Eğer her şey serbest olsaydı, artık hiçbir şey olmazdı orta yerde. Seksten alınan tat zayıflardı ve ötekine bağlı olarak bir kazanım olmaktan çıkardı. Bugün, seks her yerde görünür durumda, bu demektir ki hiçbir yerde yok. Fantezilerin göstermelik biçimde zincirlerinden boşanması, bize sunulan sayısız olasılık, ilişkilerin etten kemikten soyutlanmasını ve müthiş yoksullaşmasını maskeliyor. Aşırı seks, seksi öldürüyor. Artık arada engeller olmadığından, sevişmek çok kolaylaşıyor, ama tam tersine bu edim çok güçlü haz getirmiyor. Hazzın önüne konan zorlukların önde gelen açıklaması, artık cinselliğin kullanımının temelde tecimsel olması. Seks oyuncakları, filmler, internet siteleri bizi sonuçta son kertede ketleyici bir pornografik söylemin dalgalarıyla boğuyor. Ruhbilimcilere danışanların birçoğunda fazlasıyla bunalım görülüyor. Sevmekten yorgunlar, bunun çok zorlaştığını düşünüyorlar. Hasta olduklarını sanıyorlar, çünkü performanslarının yeterli olmadığı, fizyolojik bir sorunları olduğu, her zaman ve her yerde zevk almayı beceremedikleri için özgürleşemedikleri kanısındalar. Cinsellik arzuya dayalıdır, oysa arzu kendini programlamaz. CİNSELLİĞİMİZ ZAYIFLAMA YOLUNDA Bizi cinselliğin bir işlevsel olay olduğuna inandırmaya çalışıyorlar. Sevişmenin sanki bir bardak su içmek denli basit olduğuna... Ne var ki, burada basitçe işleyecek bir mekanizma, her zorluğun pratik bir çözümünün bulunduğu bir alan söz konusu değildir. Dikleşme sorununuz mu var? Şu ilacı alıverin. Eşinizle anlaşma sorununuz var mı? Filanca tekniği kullanın... Ne ilaç yapım kitabı ne de kullanma kılavuzları cinselliği özgürleştiremez. Cinsellik küçük sefaletler değil, büyük gizemlerdir. O bir kara “kıtadır”, karanlıktır, bizi altüst eden ve acı veren aşırılıklar taşır. Bu yaşantının tüm derinliğiyle yeniden ilişki içinde olarak kendimizi özgürleştirmek için, her şeyden önce, yeni baştan insan cinselliğinin metafizik ve yaratıcı boyutunu tanımak gerekir. Cinsellik, sıradan bir etkinlik olarak görülmemelidir. Tüm organik yaklaşımlardan kaçar o ve gerçekten duygusal bağlantılar içerir. Gelecek büyük serüven, gelecek cinsel devrim, aşkın yeniden bulgulanması olacaktır: Erotik bağları ve duyguların yoğunluğunu kaynaştırabilme yetisi... Bedeni, yüreği ve sözü kapsayan bir cinsel aşk. Bugün, yapbozun parçaları savrulmuş durumda. Aşk mekanik bir şeye indirgenmeye çalışılıyor. Seksi ve duyguları birbirinden ayırmak, dünyaların en kötüsüne ulaşmaktır. Onları birbiri içinde eritmek bizi dünyaların en iyisine daldırır... G Psychologies’ten çeviren: EMRE ÇAĞATAY C M Y B C MY B