Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
27 TEMMUZ 2008 / SAYI 1166 Bu sergi bir müdahaledir! Esra Açıkgöz “Üretebilmek Üzerine”, Altı Aylık ve nüans, Düsseldorf işbirliği ile düzenlenen uluslararası bir grup sergisi. Ürün, üretim ve bu faktörlerin toplumdaki yeri, küreselleşmenin üretim üzerindeki etkisi, kaybolan küçük üreticiler, üretim atölyelerinin yerini alan alışveriş merkezleri... Sergi bütün bunları İstanbul odaklı anlatıyor. Kuşkusuz küreselleşmenin getirdiği sorunlar evrensel. O yüzden sergi, İstanbul İMÇ’den yola çıkıp Amsterdam ve Los Angeles’ta da gösterildi. Şimdi yeniden doğduğu yere, İstanbul’a döndü, 8 Ağustos’a kadar Beyoğlu’ndaki Apartman Project’te olacak. Serginin koordinatörlerinden Anna Heidenhain, Kristina Kramer ve sanatçı Dirk van Lieshout ya da proje için edindiği yeni adıyla “Dirkstudio” anlatıyor... Tüketimin bu kadar körüklendiği bir çağda, üretebilmek üzerine sergi yapma fikri nereden çıktı? Kristina Kramer: Bu proje, bir anlamıyla ülkelerdeki üretimin kıyaslanması. Amerika ya da Avrupa’da hep “Made in Turkey”, “Made in China” ürünleri bulunuyor, çünkü oralarda artık üretim yapılmıyor. İstanbul’da Şişhane’de lambacıları, Galata’da neoncuları, Eminönü’nde küçük atölyeleri görüyorsunuz. Üretim şehirle çok iç içe. Bu proje için bir bakıma bunu kullanabilmek ve bunun sanatsal etkinliklerde nasıl bir rolü olacağını görme merakıyla yola çıktık. Siz üretimle iç içe bir İstanbul tablosu çiziyorsunuz, oysa İstanbul’un küreselleşmenin yeni merkezi olması için çalışmalar sürüyor, üretim atölyeleri şehir dışına atılırken alışveriş merkezleri, rezidanslar, hizmet sektörü çalışanlarına yönelik lüks yapılar artıyor. Siz bu değişimi daha önce kendi ülkelerinizde yaşadınız. Bütün bunlar doğrultusunda İstanbul’un geleceğini nasıl görüyorsunuz? K. Kramer: İstanbul gerçekten çok ilginç bir şehir. Mesela Cevahir, Avrupa’nın en büyük alışveriş merkezi, oradan Levent’e gittiğinizde yine koca binalarla karşılaşıyorsunuz, ancak metro ile birkaç dakikalık yolculuk yapıp Eminönü’ne geldiğinizde başka bir manzara sizi bekliyor, küçük dükkânlar, üreticiler. Her şey çok iç içe. O yüzden bu şehrin uzun süre, birbirine çok yakın yerlerde farklı kimlikleri bir arada barındıracağını düşünüyorum. Proje için sanatçılar bire bir üreticilerle birlikte çalışmışlar. Anna Heidenhain: Avrupa’da buradaki gibi küçük atölyeler yok, ya orta ölçekli ya da çok büyük üretim yerleri var. O yüzden sanatçıların üreticilerle çalışması imkânsız, çünkü her şeyden en az binlerce üretilir. İstanbul’da ise, sanatçının bire bir ustayla, atölye sahibiyle çalışması mümkün. Mesela sergide Adrian Lee bir hafta boyunca buradaki bir terzi ile çalıştı. Allan Grubesic, ünlü bir moda markasının pantolonu ile geldi. İstanbul’daki sekiz farklı terziyi dolandı, hepsinde yeni bir pantolon ürettiler, ancak sonunda öyle bir şey oldu ki, Altı Aylık ve nüans’ın ortak projeleri “Üretebilmek Üzerine” sergisi, değişen üretimi ve küreselleşmenin üretim üzerindeki etkisini anlatıyor. Sanatçıların üretimle ilişkilerini de sorgulayan serginin çıkış noktası İstanbul. “Buyrun” Adrian Lee tarafından tasarlandı... Dirk van Lieshout. Fotoğraf: Vedat Arık pantolonun kopyasının kopyası orijinale dönüştü. Sanatçılar için bunu deneyimlemek ilginç oluyor. Bütün sanatçılar kavramsal anlamda hem kendilerini, hem üretimi, hem de bugünkü sanat pazarını eleştiren işler yaptılar. Peki siz “Üretebilmek Üzerine” için ne üretebildiniz? Dirkstudio: Dört aydır proje için çalışıyorum. Projeye Rotterdam’da başladım, ancak Kore’de bir sanatçı misafir programına davet edilince, işin bir kısmını orada yaptım, işleri kutularla buraya yollayıp, ustalara nasıl tamamlayacaklarına dair talimatlar verdim. İşimin adı, “Köle Sanat Pazarı/Sanat Pazarını Koru”. Bu iş, bir anlamıyla, 300 sene önce kolonilere sahip olan emperyalist Hollanda’ya da bir gönderme. O zamanlar, üretimlerini, kolonileri pazar olarak kullanıp satarken, şimdi işler tam tersine döndü. Üzerinde Hollanda yapımı yazan ürünlerin üretimleri bile yurtdışında yapılıyor, artık neyin nerede yapıldığı belli değil. Ben de projem için malzemeleri Kore, Rotterdam, İstanbul’dan topladım. Projeniz için adınızı da değiştirip, siz de bir marka olmuşsunuz. Dirkstudio: Evet, güncel sanattaki gelişime baktığımızda sanatçıların da başlı başına bir ürün haline geldiğini görüyoruz. Kurduğun bağlar, kimle ne kadar ilişkin olduğu hepsi seni başlı başına bir ürün yapıyor. Ben de buna vurgu yapmak istedim. Bu projedeki ilgi alanınızın, toplumun içinde bulunduğu dönüşümü temsil eden ürünleri gözlemlemek, anlamak ve sanatçılar aracılığıyla müdahalede bulunmak, olduğunu söylüyorsunuz. Peki sizce böyle bir değişime sanatçının müdahalesi ne kadar mümkün? A. Heidenhain: Her sanatçının üretim kavramına yaklaşımı farklı olduğundan en azından soru işaretleri oluşturabiliriz sergiyi gezenlerde. Mesela, İsa Melsheimer sergi için bir yorgancıyla dükkânında çalışarak, bir yorgan üretti. Oysa artık herkes yorganlarını büyük mağazalardan alıyor, ancak sergiyi gezenler bir yerlerde böyle bir üretimin hâlâ sürdüğünü bilecekler. Sergideki işlerin hepsi ortadan kaybolan, unutulan atölyelerin aktive edilmesi, bir anlamıyla bize bunlar da var diyorlar. K. Kramer: Serginin ilk gösterimi İMÇ’de yapıldı. Oradaki üreticiler, müşteriler sergiye uğradılar ve işlere dair fikirlerini bizlerle paylaştılar. Halı üreticileri Dirk’in halısına, İsa’nın yorganına bakıp bu niye böyle yapılmış, şöyle yapılsa daha iyiydi dediler. Bir süre sonra bizden aldıkları bilgilerle kendi arkadaşlarını toplayıp onlara turlar bile verdiler. G Gizli tanık... Selçuk Erez Tanık gizlenir mi? Gerekirse gizlenir! Mesela bir mafya liderini yıllarca hapiste çürütecek açıklamalarda bulunan bir tanığın yaşamı tehlikede olacağından kimliği vb. gizlenebilir ama açıklamaları, yaşamını böyle tehlikeye atmayan tanıkların gizlenmesi kabul edilmez! Bence hayır, tanık, isterse gizlenmelidir. Hatta her duruşmadan önce hâkimler gözlerini kapatıp on beşe kadar saymalı ve bu ara tanıklardan gizlenmek isteyenler orada bulundurulacak cemaatı kalmamış kiliselerden sağlanmışgünah çıkarma hücrelerinden birine dalıp kimliğini gizleme hakkına sahip olmalıdır. Bunu nerden çıkardınız? Açıklayalım: Göksel Arsoy, Türkan Şoray, Öztürk Serengil desem ne gelir aklınıza? Melekler Şahidimdir: 961 yapımı süper bir Türk filmi! E, görülmeyen melekler şahit olabildiğine göre yeryüzündeki şahitler niçin gizlenemesin? Sonra, “Elleri sevdim sanma hatıran şahidimdir Ben yandım yâr sen yanma Aşk amansız bir haindir!” Evet? Sezen Aksu’nun bu şarkısında farkındaysanız “Hainlik” gibi ciddi ve ağır bir suçlama bahis konusu olduğu zaman bile şahit olarak mahkemede bulundurulmayacak bir nesne şahit gösterilmektedir Bu kuvvetli bir gerekçe! Şimdi Rafet El Roman’dan da bir örnek vereceğim: “Yalancı şahidimdir ay benimHer gece denize vurur yakamozBen aşkı senle yaşamazsamVarsın olmasın” Dikkat ederseniz Deniz herhalde bir kadın olacak her gece dayak yediği için açılmış olan davada tanık gösterilen Ay maalesef gerçekleri söylememiş! Ay da kâh Dolunay kisvesiyle ortaya çıkan kâh kaybolan bir tanık değil midir? Başka? Bir de adli örnek verelim: Birinin anasına sövüldü; dava açıldı... Tanıklardan biri “Ana, avrat sövmüş olan sabıkalıdır. Aleyhine tanıklık yaptığımda kuşkum yok benim de anama yönelik sözler söyleyecektir... Aslında küfür edilenin annesinden daha genç ve güzel olan annemin iffetini korumak için gizli tanıklık yapmak istiyorum” dese ve siz de hâkim olsanız ne yaparsınız? Sağ olun şimdi tanıkların istediklerinde gizlenebilmelerinin gerektiğini kavradım. Peki, sadece mahkemelerdeki tanıklar mı gizlenmeli? Kimleri kasdediyorsunuz? Mesela nikâh şahitleri... Nikâh memuruna şöyle bir başvuru düşünün: “Ben bu evliliğe uzun süredir karşı çıktım... Şu kızın evlenilecek bir matah olmadığını söyledim durdum... Dinlemediler... Üstelik bana bu nikâhta şahit olmam konusunda baskı yaptılar... Şahitliğimi alenen değil de gizli yapmam bence işlemekte olacağım günahı hafifletecektir... Son bir soru: Sanık da gizlenemez mi? Hayır tek o gizlenemez! Peki suçlama konusu? Gerekirse yıllarca gizleriz. G erezs@superonline.com C M Y B C MY B