Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 Yedi kardeş, yedi dansçı “Los Vivancos” yedi erkek kardeşten oluşan bir flamenko dans grubu. Onların kaderine dansı yerleştiren ise babaları. Çocukluklarında bir oyun gibi başlayan dans şimdi onların hayatı. “Los Vivancos” 23 Mayıs’ta İş Sanat’ta sezonun kapanış gecesinde ve 25 Mayıs’ta 7. Mersin Uluslararası Müzik Festivali’nde sahne alacak. Eylül Barış liderimiz var da diyemem. Tek liderimiz babamızdı ama o elbette bir diktatör değildi. Bizimle oturup her konuda konuşurdu. Şimdi biz de anlaşamadığımız bir mesele olduğunda hep beraber meseleyi çözene kadar konuşuyoruz, kimi zaman aramızdan birinin takıldığı bir konu hakkında şakalaşarak eğleniyoruz, sahnede ve sahne arkasında da herhangi bir gerilim yaşamıyoruz. İstediğimizin sahnedeki Los Vivancos olduğunu çok iyi biliyoruz. Kardeş olmanız ve aynı kültürel alandan beslenmenize rağmen tarzlarınız farklarını koruyor. Birbirinizden etkilenmeden farklılaşmayı nasıl başardınız? Barcelona Dans Konservatuvarı’nı bitirdikten sonra hepimiz ayrı ayrı topluluklarla çalıştık. İskoç balesinden, Hollanda dans tiyatrosuna kadar çok farklı topluluklarla ve çok farklı dans türleriyle deneyim kazandık. Aslında birbirimize davranış olarak çok benziyoruz ama dans ederken hepimiz babamıza öykünerek kendimizi bulduk, hepimizden farklı farklı Pedrolar çıktı. Los Vivancos’u ne zaman kurdunuz? Yaklaşık beş yıl oldu. En başından beri hayalimiz buydu. Bir anlamda büyük planın parçası olarak önce aynı okulda eğitim aldık, sonra birbirimizden bağımsız olarak deneyim kazandık ve sonunda kaderimizi sahneye taşıdık. Gösterinizde neyi anlatıyorsunuz? Oyun oynar gibi dans ederek büyüdüğümüzü, büyürken ilgi duyduğumuz farklı farklı türleri, aramızdaki eğlenceli rekabeti ve flamenkoyu anlatıyoruz. Flamenkoyla mutluluğa ulaşana kadar tüm dans deneyimlerimizi sahnede özetliyoruz. Dansla neyin derdini dünyaya tercüme ediyorsunuz? Dans kendimizi ifade etme biçimimiz. Eğlenirken, şakalaşırken, hüzünlendiğimizde, âşık olduğumuzda bedenimizin dili dans… Dansın dili beden, peki iyi dans edebilmenin sırrı ne? İyi dans edebilmenin sırrı tutku. Disiplin de çok önemli. Bedeniniz enstrümanınız, ona iyi bakmak için çok çalışmak, spor yapmak, disiplinli olmak ve fedakârlık gerekli. Dansçı kendini dansa feda etmeli, bizim kaderimiz dans ve kendimizi dansa teslim ediyoruz. Los Vivancos’un yeni projeleri neler? Türkiye ile ilgili başka sürprizlerimiz de var. Turnemizse tüm Avrupa’da devam ediyor. Bir yandan da büyük bir prodüksiyon hazırlığımız var. Yedi erkek kardeş olarak yedi büyük günahın temsil edildiği bir projenin hazırlıklarına başladık. G B arcelona Dans Konservatuarı’yla başlayan profesyonel dans hayatlarına birlikte ve solo olarak, Madrid, Londra, Vancouver ve Hollanda’nın ünlü Bale Tiyatrosu’nda devam eden Los Vivancos üyeleri 2004’te tekrar bir araya gelip Los Vivancos’u kurdu. Daha sonra Hollanda, Belçika, İngiltere, Kanada, Kolombiya, Fransa ve İspanya’da gerçekleştirdikleri gösterilerdeki teknikleri ve uyumlarıyla izleyicilerin hayranlıklarını kazandılar. Hatırı sayılır pek çok dans festivaline de katılan grup şimdi Türkiye’de. Onlar danslarıyla konuşuyorlar. İyi dans edebilmenin sırrını ise tutku olarak açıklıyorlar. Biz de grubun sözcülüğünü yapan yedi kardeşten Josua Vivancos’a flamenkoya ve dansa dair sorular sorduk. Vivancos bir aile grubu. Yedi erkek kardeşi dans ortak paydasında buluşturan neydi? Bizi buluşturan, dansla büyüten, kaderimize dansı yerleştiren babamız Pedro’ydu, çünkü Vivancos’un kanındaki dansçı doğayı, dansçı babamızdan alıyoruz. Çocukluğumuzda dans etmek bizim için bir oyun gibiydi. Babamız ise bize hayat kavgası kadar gerçek kavgayı da öğretti. Bir erkek gibi dövüşmeyi, bir erkek gibi dans etmeyi, tutkuyu ve aşkı bize ortak dağıttı. Hepiniz dans, müzik ve dövüş sanatlarında eğitim almışsınız. Dans ve dövüş kulağa çok da hoş gelmiyor. Dansınıza etkisi nasıl? Flamenko’da sahnedeki duruş ve karizma çok önemli. Dövüş sanatları da dansçı olarak her birimize daha erkeksi bir enerji verdi. Bu şekilde flamenkonun tutkusuna ve coşkusuna eşlik eden bir duruşumuz olduğunu düşünüyorum. Zaten biz onu şiddet değil, bir sanat olarak görüyoruz. Grup içi sanatsal ve kişisel çatışmaların önüne nasıl geçiyorsunuz, grup içinde yaştan doğan bir hiyerarşi var mı? Hiçbir zaman aramızda bir hiyerarşi olmadı ama doğal bir Chris De Burgh İstanbul’a geliyor omantik ve melankolik müziğin efsane ismi Chris De Burgh son albümü “The Storyman”in dünya turnesi kapsamında ART İST Prodüksiyon organizasyonu ile 24 Mayıs Cumartesi gecesi İstanbul Parkorman’da sahne alacak. Toplamda 200’ün üstünde Platin ve Altın plak ödülü, 45 milyonu aşkın albüm satışı ve 30 yıllık müzik kariyerine de 3 binden fazla konser sığdıran De Burg, günümüzde romantizm denilince akla ilk gelen müzisyenlerin başında. Asıl adı Christopher John Davison olan De Burgh 15 Ekim 1948 Arjantin doğumlu. Babası askeri diplomat, annesi sekreter olan De Burgh’ün çocukluğu, babasının işleri nedeniyle Malta, Nijerya ve Zaire’de geçti. Fransızca ve İngilizce sanat tarihi eğitimi aldı. Dublin’de okurken pop şarkıları yazmaya başlayan müzisyen A&M plak şirketiyle anlaştıktan sonra 1975’te “Supertramp” grubuna katıldı. İlk albümü “Far Beyond These Castle Walls”, Moody Blues’un izlerini taşıdı. De Burgh’un ikinci albümü “Spanish Train&Other Stories” de kısa süre sonra piyasadaydı. Albümden çıkan “A Spaceman Came Travelling” parçası müzisyenin ismini dünya klasiklerinin arasına soktu. “Don’t Pay The Ferryman” de bu dönemde geldi. 1986’da çıkarttığı “The Lady In Red” parçasıyla ise İngiltere ve dünya listelerinin başına geçti. 1988 yılında yayımladığı “Flying Colours” sanatçının en çok satan albümü oldu. Müzisyenin 1992 yılında Türkiye’de iki gün üst üste verdiği ilk konserlerinin biletleri de çok kısa sürede tükenmişti. De Burgh şimdi de, 16 yıl aradan sonra Parkorman İstanbul sahnesinden, “Lady in Red”, “The Traveller”, “Spanish Train”, “High on Emotion”, “Sailing Away”, “Borderline”, “Missing You” ve “Sailor” gibi klasiklerini İstanbullu müzikseverlerle paylaşmaya hazırlanıyor. G R C M Y B C MY B