Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 2 MART 2008 / SAYI 1145 Müziğimiz bir sığınak Ali Deniz Uslu Chambao, flamenkoyla elektronik sesleri harmanlayan müzikal tavrıyla İspanya’nın dünya müziğine kazandırdığı en diri gruplardan biri. Grubun vokalisti La Mari’ye göre müzik bir sığınak. O yüzden Chambao, adını rüzgârdan ve yağmurdan korunmak için yapılan bir çadırdan alıyor. Grup 6 Mart’ta İstanbul’da. Bu şarkıda anlatmak istediğimiz daha iyi bir hayata kavuşmak için tüm alışkanlıklarını, sevdiklerini, ait olduğu her güzelliği bırakmak zorunda kalan, kimi zaman da kandırılarak daha büyük zorlukların ve acıların içine itilen mültecilerin dramı. Cesaria Evora’ya “Um Pincelada” adlı şarkıda eşlik etmiştiniz. Cesaria Evora da İstanbullu müzikseverlerin dinlemeyi çok sevdiği bir isim. Onun gibi dingin ve kendi dünyasında yaşayan bir diva ile şarkı söylemek nasıl bir tecrübe oldu? Cesaria şarkı söylerken tüm dünyayı temsil ediyor. Sanki tüm dünyanın dertlerini anlıyor gibi... Besteci kimliğiniz de var. Son albümdeki 12 şarkının dokuzu sizin. Beste yaparken nelerden besleniyorsunuz? Ben okuduğum haberlerden ve tanıştığım insanların hikâyelerinden etkileniyorum. İçimde tutmak istemediğim dertlerim, kaygılarım ve sevinçlerim şarkılara dönüyor. Bu şekilde rahatlıyorum. Flamenko evreninde çok farklı isimler var. Öncelikli isimleriniz kimler? Evet, saymakla bitiremeyeceğim kadar fazlalar. Hepsinin de flamenko için ayrı ve özel bir yeri var. Camarón, Potito, Niña Pastori, Pata Negra gibi isimleri unutamıyorum. G C hambao’nun müziğinde flamenko, buleria, tango, rumba füzyonu ve chill out duymak mümkün. 2002 yılında yayımladıkları ilk albümleri “Flamenco Chill”den, geçen yıl yayımlanan “Con otro aire”ye kadar inandıkları karma müzikleri ile başarılı çizgisini sürdüren grup, 2004 yılında “Endorfinas en la Mente”, 2005’te “Pokito a Poko”yu yayımlamıştı. Grubun vokali Maria Del Mar Rodriguez Carnere yani La Mari, etkileyici sesi ve güçlü sözleri ile Chambao’nun müzikal yükünü taşıyor. Biz de 6 Mart gecesi İş Sanat Kültür Merkezi’nde sahne alacak Chambao grubunun vokali La Mari’ye sorularımızı sorduk. “Chambao” bir tür çadır. Deniz kenarında minderlerle ve kilimlerle döşenen türden. Müziği ifade etmek için zor bir kavram. Nedir derdi? Chambao, Endülüs’ün güneyinde Malaga’da deniz kenarında kuruluyor. İnsanları güneşten, rüzgârdan, yağmurdan koruyor. Yani Chambao aslında bir sığınak. Ben şarkıların da bizim için sığınılacak yerler olduğunu düşünüyorum. Flamenko, bulerialar, tangolar, rumbaların füzyonu ve chill out müziğinizde bir arada. Sözler ise manidar. Elektronik müzik ve chillout sınırını ne ayırıyor? Sanırım insanların elektronik müzikte duyduğu yorucu bir enerji var, bizim müziğimizdeki sakinlik ve huzur chill out’a daha yakın hissettiriyor. Flamenko’daki duygu yoğunluğunu kimi zaman oryantal şarkılarla bir araya getirmeyi de çok istiyorum. Chillout ve flamenko nasıl bir arada oluyor? Bizim yapmak istediğimiz müziği başkaları böyle tanımlıyor, biz yaptığımız müziğe chill out demiyoruz, ama chill out’un sakinliği ve dinginliğini şarkılarımızda da hissedenler bu yorumu yapıyor. Müziğimizde esas olan flamenko. Dördüncü albümünüz “Con otro Aire”de, “papeles mojados” parçanızda mültecilerin yaşadıkları sıkıntılara değiniyordunuz. akin’in grubunun elamanları; Özdemir Dereli, Onur harekete geçme öncesi eylemci tavrı içeriyor. Yani bu farkında Özdemir, Cenker Kökten ve Soner Özışık üniversite bir sakinlik. Zaten bizler kendi halimizde ve sakin insanlar için geldikleri İstanbul’da müzik ortak paydasında değiliz. Yani bu ciddi bir kinaye... buluşmuş. Sonra da gel zaman git zaman kendi Şarkılarınızdaki sözmüzik dengesini nasıl şarkılarını yapmanın derdine düşmüşler. 2000’den bu yana da değerlendiriyorsunuz? kendi müzikal serüvenini yaşayan Sakin, üniversite Özdemir: Şarkıyı yaptıktan sonra sözlere dönüp festivallerinin ve Beyoğlu sahnelerinin de tanınan gruplarından. bakabilirsiniz, ama müzik öyle değil. O yüzden ben şarkıları Şarkı sözlerinde düzeni sorgulama ve hayata dair isyanları var. yaparken müziğin yoğunluğunu daha çok hissediyorum. Sözün Sakin’likleri ise fırtına öncesi sessizlik. ritmini de müzik belirliyor. Grup 8 Mart gecesi Studio Live’de. Onur: Mesela önceleri şarkılarımız Müzik nasıl başladı ve sizi ne daha yavaştı. Sanırım daha sakindik! Sakin’in ilk albümü zaman bir grup yaptı? Şimdi, kısa, hareketli ve yoğunuz. Onur: İstanbul’a gelip üniversite Şarkıların enstrüman donanımlarını, “Hayat”ın çıkış şarkısı hayatımız başlayınca gitarlarımızı vokalin ve ritmin hissiyatı üzerine sırtlandık, eve kapanıp müzik epey kafa yoruyoruz. Sözlerde de “Denek Hayatım”... yapmaya başladık. Önceleri soyut metaforlardan kaçmak istedik. Pamukova’daki hızlı tren sevdiğimiz şarkıları çalıyorduk, sonra Gündelik hayatın kelime algılarıyla bir madem bu kadar sık bir araya sorgulamaya giriştik. kazasından esinlenerek geliyoruz, “neden kendimize ait bir Çıkış şarkınız “Denek Hayatım”. müziğimiz yok” diye sormaya Hikâyesini Pamukova’daki tren yazılmış. Bu kaza onlara başladık. Arkadaşlığımızın ortak dilini kazasından alıyor, ama altında pek bir kez daha, ölmenin müzikte yaratmaya çalıştık. İşte o çok acı var gibi. zaman müzik bizi bir grup yaptı. Özdemir: Pamukova’daki tren kolay olduğu bir ülkede İnandığımız bir müziğe ulaşana kadar kazası ne kadar şansa yaşadığımızı ve yaşadıklarını göstermiş... nereye gideceğimizin derdinde ne kadar talihsiz ölümlere maruz değildik. Yani ciddi müzikal kaygılar kaldığımızı gösteriyor. Bu kaza bizi Sakin’e göre insan olmadan uzun süre demlendik. etkilemişti, ama dediğiniz gibi asıl Soner: İlk dönem müziklerimiz olan bu kaza değil, hayatın ve uğradığı haksızlıkların daha çok enstrümanlarımızı tanımak dünyanın kendisi. Ölüm bu kadar hesabını soramıyorsa, ve hâkimiyetimizi arttırmak adınaydı. kolay olmamalı. Şarkı formları ve temalar arasında Onur: Bu ülkede haksızlıkların sadece denek olabiliyor. denemeler yapıyorduk. hesabını soramıyorsun, hakkını “Sakin” ismi nereden geldi? arayamıyorsun. Böyle olunca da Şarkılarının Onur: Sakin kelimesi muğlak bir hepimiz “Denek Hayatlar” yaşıyoruz. anlattığı da işte bu. kelime, her tarafa çekilebilir. Bizim Şarkının melodik yapısı bu acıyı için dinginlik ve sessizlik anlamı kadar, değiştirip dönüştürmeye çalışıyor. Fırtına öncesi “Sakin”lik... S Nakarata geldiğimizde neredeyse bir dans melodisini yakalıyorsunuz. Müziğinizde yoğun bir politika yok, ama sorgulama var. Müzik politika sınırına ne kadar yaklaşmalı? Onur: Politik duruşumuza bir referans noktası aradığımızda yine bir fanatizme kayabiliriz. Politik müzik yapmak bize uzak. Yani politik olmak için bir müzik yapmıyoruz, ama o müziğin içinde kendine yer buluyor. Zaten bu ülkede de bize yaşatılan hayat politik. Soner: Demokrasi ve özgürlük insanların kafasında lekeli ve kirli kelimeler hale getirildi, hoşgörüsüzlüğün sınırlarının daralması ile bu çok tehlikeli bir hal aldı. Artık kimse bu kavramların gerçek anlamlarını düşünmüyor. Grup olarak myspace sayfasında yüz bini aşan ziyaretçi sayısına sahipsiniz. Yani sizi internetten dinledik, şimdi albüm geldi. İnternetten yayınalbüm çelişkisinin neresindesiniz? Soner: Biz müziğimizi en fazla nasıl yayarız derdindeyiz. İnternet de bugüne kadar bizim için en iyi ulaşım imkânıydı. Onur: Ben müziği ve şarkıları mülk gibi görmüyorum. Müzisyenler belli bir ölçüde bir şeylerin karşılığını aldıysa müzik ne kadar yayılırsa o kadar iyi. Belki bu çok metafizik bir yaklaşım, ama müzikte de tek doğru yok. G Radiohead’den müzik endüstrisinde bir kırılma: “In Rainbows” Nefasetin doruğu... Zekeriya S. Şen A lbümlerin piyasaya sürülmeden önce bir şekilde internete düşmesi her sanatçı ve grubun korkulu rüyası oldu. Bu daimi problemi çözmek için Radiohead çok akıllıca bir yöntem geliştirdi. Yedinci albümleri “In Rainbows”u tüm dünyaya hodri meydan dercesine, ilk defa “neistersenonuöde” temeline kurulan bir sistem üzerinden internetten indirilmeye açtı. Milyonlarca Radiohead hayranı, www.inrainbows.com sitesine bağlanıp bu albümü kendilerince biçtikleri değere göre indirdi. Bu, klişeleşmiş, kitlesel ve sömürücü müzik endüstrisinin nihayetinin göründüğü an oldu. Albüm, özellikle arşivciler için CD olarak Equinox etiketi ile satışa da sunuldu. Sanal dünyada yarattığı ölümsüz vizyonu ile her zaman konuşulacak olan albüm, Radiohead’ın samimiyetini tüm açıklığı ile önümüze seriyor. On parçadan oluşan albümde, 2000 tarihli “Kid A” ve 2001 tarihli “Amnesiac” albümlerinde yer alan katmer katmer elektronik harmanlama, hissedilmeyecek biçimde müziğin organik yapısına işlenmiş. Ortaya çıkan oluşum ise bir organik müziksel yumak. Çılgın bateri, Thom Yorke’un inanılmaz tiz sesi, Jonny Greenwood’un şu ana kadar kaydettiği en yumuşak gitar ritimleri ile dinleyene “15 Steps” adlı parça ile kucak açan albüm, ilk saniyeden itibaren bir tarihe şahit olacağınızı hissettiriyor. Takip eden “Bodysnatchers”, dünyasal zevklere yabancı olan bir gitar ritmi ile dinleyeni karşılıyor. Albümün en atmosferik parçası “Nude”da Thom Yorke’un vokalleri bateri vuruşlarıyla ilerlerken araya giren bas, gitar harmanlaması ile eşsiz bir döngüselliğe iteleniyor. Müziksel şölen içerisinde ilerlerken karşınıza çıkan “Weird Fishes/Arpeggi” parçası, sağlam altyapısı ile deneysellikten arınmışlığı ve doğallığı temsil ediyor. Hiç kuşkusuz albümün doruk anı “Reckoner” parçasında ortaya çıkıyor, Radiohead tüm müziksel hünerlerini sınır tanımadan ancak aşırıya da kaçmadan ortaya koyuyor. Müzik ile nasıl mest olunacağının en büyük kanıtı olan parça, Thom Yorke’un Nirvana’ya ulaşan tiz sesi ile caz altyapısına sahip bir gitarın doğal flörtünü yansıtıyor. Tüylerinizi diken diken eden parça, grubun günümüze kadar ürettiği nefes kesen bestelerin başında geliyor. Kendi çekim kuvveti etrafında melodileri istediği biçimde büküp işleyen grup, bu çalışmasında müziksel gökkuşağı altındaki varoluşçuluğu kulak zevkimize sunuyor. Albüm kesinlikle 2007’nin en başarılı çalışması. Oxford Üniversitesi’nden gelen bu genç arkadaşlar içlerinde besledikleri en saf doğallığı, uzman oldukları melodik nakışçılığı ile birleştirmeyi müzik camiasındaki herkesten daha iyi yapıyor. “In Rainbows” grubun geçmişteki tüm çalışmalarının en iyilerini, Thom Yorke’un “The Eraser” adlı solo albümündeki samimiyet ile aynı çatı altında birleştiren melodik bir süzme... G muzik@tikabasamuzik.com