23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 9 31/1/08 16:48 Page 1 PAZAR EKİ 9 CMYK 3 ŞUBAT 2008 / SAYI 1141 9 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Müzisyen karikatürist Deniz Ülkütekin obert Curmb Zap dergisinin yayımlamasından çok önceleri bile abisiyle birlikte ev yapımı karikatür kitapları hazırlıyordu. 1968’te Zap çıktı ve underground mizahın öncüsü sayıldı. Curmb 30 Ağustos 1943’te Philedephia’da dünyaya geldi. Hayatındaki önemli dönüm noktalarından biri kartpostal yapan bir firmada çalışmak için Cleveland’a taşınmasıydı. Burada ilk eşi Dana Morgan ve sonradan birlikte Amerikan rüyasını temelinden sarsan çizgi roman serisi American Splendor’u çıkaracağı Harvey Pekar’la tanışacaktı. Ancak çizerlik kariyerindeki ilk kayda değer olay popüler mizah dergisi Mad'in yaratıcısı Harvey Kurtzman’la tanışması ve onun yardımlarıyla Help adlı dergide ilk karakteri Fritz The Cat’i çizmeye başlamasıydı. Sapkınlık, düzenbazlık, tabu karşıtlığı gibi hassas ve kırılgan konularla ilgili bir şeyler anlatmak istiyorsanız, bunu en rahat onları güldürerek yapabilirsiniz. Ancak 1960’larda San Francisco’da ortaya çıkan underground mizahın öncüsü Robert Crumb’ın o dönemlerdeki hedefi, bir karşı kültür hareketi yaratmak değil, sadece yapmak isteyip de yapamadığı şeyleri çizmekti. Yine de bu, 60’larda hippilerin sembolü haline gelmesi için engel değildi. Müzik dersleri Ataol Behramoğlu endi ilkortalise eğitim yıllarımdan başlayacak olursam, ülkemiz okullarında müzik eğitiminin çok fazla ciddiye alınmadığını söyleyeceğim. Bunun nedeni bizlere bir şeyler öğretmeye çalışan değerli öğretmenlerimiz değil, eğitim anlayışının kendisiydi. “Müzik” kavramı bizim ülkemizde, belirli çevreler dışında, çalıp söyleme, eğlenme anlayışının ötesinde bir anlam ve değer taşımamıştır. Bu dün nasıldıysa bugün de öyledir. Bu anlayış sığlığı sadece müzik alanı için değil, sanatın bütün dalları bakımından geçerlidir. Müzik dersleri konusunda durum neyse resim dersleri için de aynı şey söz konusudur. Ve bu olguyu sanat ve kültür tarihi eğitimine, felsefe ve sosyolojiye, oradan da bizdeki eğitim anlayışı ve uygulamasının bütününe doğru genişletebiliriz. Bizdeki eğitimin amacı, belki istisnai dönemler ve okullar dışında, hiçbir zaman bütünsel insan yetiştirmek olmamıştır. Hangi meslek disiplinini seçecek olursa olsun, insanlığın nerelerden gelip nerelere doğru gitmekte olduğundan haberli; bilimin, sanatın, kültürün bütün alanlarında temel bilgileri edinmiş, en az bir yabancı dili kullanabilen, bir müzik aletini çalma becerisine sahip, resim yapma konusuna tümüyle ilgisiz olmayan, bütün bunların yanı sıra da bedeni tanıma sanatı demek olan beden eğitimi derslerini çocukluk yıllarından başlayarak almış bütünsel insan… Bu liste kesinlikle abartılı değil. Çünkü başka türlü gerçek anlamıyla insan olunamaz. Uygar, ileri dediğimiz toplumların okul öncesinden başlayarak ilkortalise eğitim program ve uygulamaları gözden geçirildiğinde bunun böyle olduğu görülecektir. R K HIZLI YAŞAYIP GENÇ ÖLEN KEDİ FRITZ Bir gizli ajan olan kedi Fritz, tam anlamıyla anti kahramandı. Kız kardeşiyle ensest ilişkisi vardı ve herhangi bir kötülüğü yapmaktan çekinmeyecek bir karaktere sahipti. Crumb’ın arkadaşı, yazar Marty Pahls’a göre Fritz, çizerinin eksikliğini hissettiği maceracı, kadınların gözdesi olmak ve istediği gibi davranabilmek gibi özelliklere sahipti. Crumb o yıllarda uzun süre yalnızdı ve seks hayatı olmadan yaşadı. Tek eğlencesi çizmekti. Bir sosyal çevresi olmaya başladığı zaman ise Fritz’in sihri kaybolmuştu. Ancak Crumb kendisini çizdiği karakterle ilişkilendiren bu iddiayı reddetti. Popüler hale gelmesi de Fritz’in sonu oldu. 1972’de çekilen animasyon filmde Crumb da yapımcılar arasındaydı ama filmin bitme aşamasında ortaya çıkan işten nefret etti ve film piyasaya çıktıktan sonra çizdiği hikâyede karakterini öldürdü. Crumb, 1967 başında California’ya taşındı. O yıllarda karşı kültür hareketinin merkezi olan San Francisco’da, Zap dergisini çıkarmaya başladı. Dergiyi tek başına hazırlamıştı. İlk sayı, 1500 adet basıldı ve San Francisco sokaklarında bir bebek arabası içinde satıldı. Dergi daha sonraki aylarda, genelde uyuşturucu kullanmaya yarayan malzemeler ve tabii el altından uyuşturucu satılan head shop adı verilen dükkânlarda bulunacaktı. İlk sayısından itibaren Zap, daha önce rastlanmamış bir türdü. “Sadece entelektüel yetişkinler içindir” uyarısıyla birlikte satılan dergi, cinsel ve toplumsal tabuları hiçe saymaktaydı. Çizgisi ise o kadar rahatsız ediciydi ki satışı New York gibi büyük şehirlerde yasaklandı. Dergideki en popüler karakterlerden biri olan Mr. Natural, kurtuluşun mistizm ve doğal yaşamda olduğuna inanan bir bilgeydi. Çoğu zaman günümüz dünyasındaki şeytanlara, öğreti ve ironi Robert Crumb. yüklü cevaplar veriyordu. Ancak aynı zamanda sinik, kendine acıyan bir hali ve birtakım cinsel sapkınlıkları olan Mr. Natural, zaman zaman çocuk tacizinden hapse girmek gibi utanç verici durumlarda da kalıyordu. Karikatür çizmenin dışında birçok müzisyen için albüm kapağı da tasarlayan Crumb, Janis Joplin’in Cheap Thrills isimli albümünün kapağına imza attı. Yine Zap’ın ilk sayısında yer alan “Keep On Truckin” çizimi de hippi kuşağının sembollerinden biri haline geldi. TERSİNDEN AMERİKAN RÜYASI Crumb, Weirdo adlı dergide çizerken, Cleveland’dan arkadaşı olan Harvey Pekar, ağır bir bunalımdaydı. Bir hastanede dosya görevlisi olarak çalışan ve yaşadığı hayattan hiç de memnun olmayan Pekar hastane deposunda yalnız başına geçirdiği saatleri ve günlük hayatta yaşadıklarını yazmaya başladı. Yolda gördüğü herhangi bir insan ya da iş arkadaşlarının sıradan görüntülerinin altında yatan iç dünyalarını kaleme alırken bir yandan da ortaya çıkan işleri arkadaşı Crumb’a gönderiyordu. Birlikte geçirdikleri zaman içinde ortak müzik zevkleri sayesinde çok iyi anlaşan Crumb ve Pekar sonunda ortaya American Splendor’ı çıkardılar. Pekar’ın hikâyeleri Crumb’ın sıra dışı çizgisiyle birleşti ve ortalama bir Amerikalının hayatı beklenmedik bir kitle tarafından takip edilmeye başladı. 1976 ve 1993 arasında 17 cilt olarak basılan çizgi roman serisi, 2003’te aynı isimle çekilen bir filme de uyarlandı. Film, Sundance’de en iyi uyarlama ödülünü aldı. ABD’deki ırkçı gelişmelerden ve yaşamdan sıkılan Crumb, 90’larda, 6 eskiz defteri karşılığında Fransa’da bir şato aldı ve kendisi gibi çizer olan eşi Aline Kominski’yle birlikte bu ülkeye yerleşti. 1994’te çizerin arkadaşı Terry Zwigoff tarafından çekilen belgesel, çizeri genç kuşaklara tanıttı. Aynı zamanda plak koleksiyoncusu da olan Crumb’ın yaklaşık 5 bin plağının içinden seçme şarkılardan oluşan Gay Life in Dikanka isimli bir albümü de var. R. Crumb&His Old Cheap Suide Sernaders isimli grubuyla 70’lerde 3 blues albümü yayımlayan Crumb, şu sıralar Fransız grup Les Primitifs du Futur’da mandolin çalıyor. Geçen aralık ayında ise çizerin son kitabı, “Robert Crumb’ın Seks Takıntıları” yayımlandı. Zaman Merkez Eczanesi’nde başladı Duygu Durgun aatli meydana inen 23 Nisan Caddesi’nde 6 numaradaki ahşap eczane vitriniyle dikkatimizi çekti. Neler yoktu ki vitrinde? 1953 Türkiye güzellik kraliçesi Ayten Akyol’un eski bir çerçeveden bize gülümseyen alımlı yüzü, antika radyolar, ilaç yapmakta kullanılan eski bir havan, kocakarı reçeteleri, Fransızca etiketli sıvı yağ ve ilaç şişeleri, teraziler, Türk eczacılığında 1940’lara kadar süren geleneğin göstergesi olan, ilacın yapıldığı eczanenin mührünü taşıyan ilaç kutuları, sararmış eczacılık dergileri ve elbette adanın en ünlü simalarından efsane futbolcu Lefter Küçükandonyanisli fotoğraflar… Merkez Eczanesi’nin şimdiki sahibi Avni Kurtuldu, Makedon göçmeni bir aileden geliyor. En büyük merakı eczanenin tarihine ilişkin belge ve fotoğrafları toplayarak bir arşiv oluşturmak. Tarihi 1800’lerin ikinci yarısına uzanan, adanın hatta İstanbul’un ayakta kalan bu en eski eczanesinin ilk dönemine ait bilgilere ulaşmak zor da olsa üç Rum eczacı tarafından işletildiği biliniyor. Ancak o tarihteki eczacılık faaliyetlerinin bugünkü anlamdaki eczacılıkla yakından uzaktan ilgisi yok. Rum ortaklar daha çok ceset mumyalama gibi işler yapıyor. Eczanenin bilinen ilk diplomalı sahibi ise Savoy otellerinin sahibinin damadı olan Hayk Stepanyan adlı bir İstanbullu Rum. 1940’larda eczaneyi Şinasi Rıza Birbil devralıyor, 60’lara doğru da oğlu Bülent Birbil’e bırakıyor. Sonra imal ettiği ilaç şişeleri vitrinde yer alan Osmanbey Eczanesi’nin sahibi Hüsnü Ocakcıoğlu’na geçiyor. 1991’de ise Merkez Eczanesi’nin yeni sahibi Avni Kurtuldu oluyor. Büyükada’daki Merkez Eczanesi’nin son sahibi Avni Kurtuldu eczanenin tarihinin peşinde, Bir zamanlar müşterileri arasında Troçki ve Nurullah Ataç da olan eczane, Ada kadar Türkiye’nin de tanığı. S Avni Kurtuldu. (Fotoğraflar: Sezgi Durgun) Eczanenin müşterileri arasında tarih boyunca pek çok tanıdık simaya rastlıyoruz. Troçki sürgün yıllarında Büyükada’da yaşarken ilaçlarını buradan alırmış. Nurullah Ataç, Bedia Muvahhit ve İsmail Cem sık sık uğrarmış, Lefter ise eczanenin daim konuklarından biri, fırsat buldukça hâlâ ziyaret ediyor. Avni Kurtuldu, sağlığında Zeki Müren’in telefonla arayarak pek çok kez ilaç siparişi verdiğini ve Müren’e ilaçlarını adadan İstanbul’a bizzat kendisinin gönderdiğini anlatıyor. Avni Kurtuldu rüyasını gerçekleştirip de Merkez Eczanesi’nin tarihini tüm bilgi ve belgeleriyle günışığına çıkarttığında Büyükada kadar İstanbul da tarihini yeniden kazanacak... Ülkemizde eğitimin gerçeği ise, ne kadar acı olursa olsun, yukarıda özetlendiği gibidir. Böyleydi ve daha da beterleşerek böyle olmaya devam etmektedir. Daha da beterleşerek… Çünkü bugünkü siyasal iktidarın, her alanda olduğu gibi, temel eğitim alanında da iki temel ilkesi var: Din ve para. Bunlardan ilkinin gereği olarak ve okulöncesi dönemden başlayarak çocuklarımızın beyinlerini bilim dışı “bilgi”lerle dolduracaksın. Böylece ruhlarını da karartacaksın. Orada yaşama sevinci adına hiçbir şey bırakmayacaksın. Sonra da onları, ailelerinin gelir durumu ya da cemaatlerin isteği doğrultusunda, herhangi bir meslek alanının “teknokrat”ı olmaya yönlendireceksin. İnsanlık kültürünün temellerinden ve bütününden habersiz, dindar ve robot bir teknokrat ordusu. Bu hedef, “bir elinde Kuran, bir elinde bilgisayar” “özdeyişi” ile, bir zaman önce “veciz” biçimde dile getirilmişti… Bu “özdeyiş”in içeriği ise, bir ülkenin geleceğinin uygar dünyanın dışına çıkarılması, sonuç olarak da o ülkenin yok oluşu demektir. Müzik (ve genel olarak sanat) dersleri konusuna dönecek olursak... Herhangi bir sözüne inanmak için herhangi bir neden bulunmayan Eğitim Bakanı ne söylerse söylesin, geçen aralık ayının sonlarında EğitimSen’in açıkladığı bir araştırmanın sonuçlarına göre, ilköğretimde okul başına 0.95 (yani 1’den daha az!) resim öğretmeni ve resim öğretmeni başına 1262 öğrenci düşmekte... Müzik eğitimi alanında ise durum daha da iç karartıcı: Okul başına düşen müzik öğretmeni sayısı 0.58. (Yani bir ilköğretim okuluna yaklaşık olarak 1/2 müzik öğretmeni düşüyor!) Bir müzik öğretmenine ise 2 bin 025 öğrenci düşmekte! Yine bu araştırma sonuçlarına göre (ve çok doğal olarak) “ilçelere ve köylere doğru gidildikçe bu oranlar çok daha azalmakta, ilçe ilköğretim okullarında daha az, köy okullarında ise neredeyse hiç resim ve müzik öğretmeni bulunmamaktadır.” Ya yasal ve yasadışı kuran kursları, imam hatip okulları… Aynı açıklamada 20032006 yıllarında bu “eğitim” alanlarında yüzde 90’lık bir artıştan söz edilmekte. Ülkemizde sanat ve kültür eğitimi ve genel olarak eğitimin tümü hiçbir zaman çok parlak olmadı. Ama hiçbir zaman bu kadar karanlık değildi. ataolb@ cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear