25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 ARALIK 2008 / SAYI 1186 5 Yerel seçimlere üç ay kaldı. Hangi partinin kaç kadın adayla seçimlere katılacağı merak konusu… Bugün tek bir ilde kadın başkan olması umut vermeye yetmiyor. Kadın Araştırmaları Merkezi (KASAUM) müdürü Prof. Dr. Serpil Sancar da umutsuz. Dahası kadın hareketinin üzerine muhafazakâr bir örtü örtüldüğünü düşünüyor. karşımıza. DTP bunu hem ulusal hem de yerel düzeyde aşıyor. Bu seçimde de en ciddi atağı onlar yapacak. Bundan diğer partiler etkilenir mi, şu olabilir, AKP ve DTP arasında bir rekabet olacağı çok açık, DTP’nin kadın aday gösterdiği her yerde AKP’nin de göstereceğini düşünüyorum. Bu da rekabet üzerinden gerilimli bir yarışmaya dönüşecek”. Kadınlar neredesiniz? Ali Deniz Uslu enel seçimlerde bıyıklı pozlar vererek, ayrımcılığın kaldırılmasını, parlamentoda daha fazla görülmek istediklerini anlattılar. KADER’den siyasetçi olmanın derslerini aldılar… İktidara göz diktiler ve ilk kez Meclis’te en yüksek sayıya eriştiler… Şimdi yerel seçimler geliyor ve kadınlar bir kez daha siyasete soyunmak için fırsat kolluyor. Peki, partiler ne kadar yol açıcı olacaklar, kadınların heveslerine ne kadar karşılık verecekler? Bu konu geçenlerde Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye ve Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA)’nın ortaklaşa düzenlediği “Kadın ve Demokratik Yönetişim” konferansında da tartışıldı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi Bölüm başkanı ve Kadın Araştırmaları Merkezi (KASAUM) müdürü Prof. Dr. Serpil Sancar da konferanstaydı ve “Türkiye’de Kadınların Siyasal Kararlara Eşit Katılımı Açısından Kadın Hareketinin Özellikleri” başlıklı bir konuşma yaptı. Biz de Sancar’a yerel seçimler öncesi kadının siyasetteki yerini sorduk, umudunu ve umutsuzluğunu paylaştık… Sancar’a göre Türkiye’ye kadının insan haklarının ve cinsler arası eşitliğin sağlanması açısından bakıldığında iki çelişkili politika görülüyor; aile içi şiddetin önlenmesi ve kadınların eşit siyasal temsili. Birincisi meşru zeminlerde destek bulurken ikincisi yeterli destek bularak gündeme gelemiyor, ama yine de kadın hareketi bugün Türkiye’de mevcut sivil toplum hareketleri içinde en güçlü ve başarılısı. Parlamentodaki kadın milletvekillerinin iki temel partisi var, AKP ve CHP. Bu partilerdeki kadın oranı yüzde dokuz. MHP G yüzde iki buçuk, DTP ise en yüksek oranla, yüzde 30’la bu iki partiyi izliyor. Peki ya, Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı? Kurulduğu 90’lı yılların başında bu yana kendini bürokrasiye kabul ettirme çabası yaşayan, gücünü kadın hareketinden alan bu kurum, aile içi şiddetin önlenmesinde azımsanmayacak adımlar atsa da hedefine kadınların siyasete eşit katılımını pek dikkate almadı. Hatta hedefler arasından silindi. “Kurumun dört temel stratejik hedefi içinde eşit siyasal katılımı yer almıyor” diyor Prof. Sancar “bu sosyal katılım isimli bir alt hedef olarak, yalnızca ‘bilinç yükseltme’ desteği olarak tanımlanıyor. Yani belirsiz, dolaylı ve pasif bir rol belirliyor. Kurum belirleyici aktif konumundan çekiliyor”. SÜRDÜRÜLEBİLİR KADIN HAREKETİ ŞART Seçimlerde CHP’den önemli bir atılım beklemiyor Prof. Sancar, “Bu konuda bilinçleri kapalı, koma durumu devam ediyor. Seçmen desteği açısından da ayrı değerlendirilebilecek anlamsız bir politika sergiliyorlar” diyor. Geriye kadınlar için en geniş ve rahat alan olarak muhtarlıklar kalıyor. Kadın aday oranının bu seçimlerde de yüksek olması bekleniyor. Çünkü muhtar adayı olmak parti filtresinden geçmiyor… Prof. Sancar medyada kadının görünür olmasının sınırından da yakınıyor. Çünkü bu sınır kadını siyasette eksiltiyor. “Medyanın kendini temsil formatları var, bu cinsiyetçi bir format. Ya tecavüze uğrayan mağdur bir kadın vardır ya da kadın güzel ve caziptir” diyor, “Kadının bunun dışında temsili pek yoktur, mesela politikacılar hiç yoktur. Sistem, kadını güçlendirelim, ama bunu erkek egemenliğini eleştirmeden yapalım mantığını kullanıyor”. Peki kadın hareketi, seçimlerde rol üstlenebilir mi? Harekette son günlerde yaşanan duraklamaya dikkat çekiyor Sancar, “Bu dönemde kadın örgütlerinin üstüne ciddi bir muhafazakâr şal örtüldü. Siyasal katılım konusunda, onca emeğe rağmen bir arpa boyu yol gidilemiyor. Oysa şimdi sürdürülebilir kadın hareketine sahip çıkmanın tam zamanı” diyor. G SORUN MUHAFAZAKÂRLIK Prof. Dr. Serpil Sancar. Fotoğraf: Uğur Demir konusu umurunda değil. İstihdam ve çalışma koşullarıyla da hiç ilgilenmiyorlar. Bu da tipik bir sağcı muhafazakâr politika. Umut ise hükümet değişikliği olmadıkça yok”. Peki, yerel seçimler kadınlar için bir mevzi olabilir mi? Sancar, Türkiye’deki yerel siyasetin hizmet anlayışından çok yereldeki güç grupları arasında rant paylaşım alanı olduğunu hatırlatıyor. Siyasi partilerin yerel teşkilatları çok güçsüz ve erkek egemen anlayışa sahip. Yine esas dert muhafazakârlık. “Yerel yönetimlerde de başarı örneği olarak DTP çıkıyor Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın bu çekilmesi mevcut düzeni sarsacak atılımların çok ciddi dirençlerle karşılaşmasına yol açıyor. İktidarın muhafazakâr olması direnci daha güçlü kılıyor. Sancar “AKP, her şeyde yaptığı gibi önce umut verdi. Partinin kadın kolları, tüm feminist örgütlerle ilişki kurdu, onları dinledi. Sonra da Türkiye’de başka kadın hakları savunucusu yokmuş gibi gidip Gülben Ergen’e plaket verdiler” diyor “AKP, kadını aile içinde tanımlayan ve onun içinde güçlendiren, şiddete hayır diyen politikalara evet diyor, ama dışarıda kamusal ve siyasal eşitlik Kadınlar siyasette güçlenmeli Türkiye, Dünya Ekonomik Forum’u 2008 Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda toplam 130 ülke içinde 123’üncü. Rapora göre bu eşitsizliğin en dikkate değer alanlarından biri kadınların siyasete katılımı. Sıralamada Türkiye’nin hemen öncesinde ya da sonrasında yer alan ülkeler de Ortadoğu ve Müslüman coğrafyalardan. Peki, neden? Yanıtı İran ve Pakistan’da arıyoruz Kadının işgücüne katılımı ve eğitim eşitliğinde 116’ncı sırada olan İran’ın Kadın Araştırma Kurum başkanı Golnaz Amin sorunu İslam kültürüne bağlıyor. Kadın örgütlerinin çalışmalarında devlet ve dinin ayrı olması gerektiğine dair bilgilendirme projelerine ağırlık verdiklerini söyleyen Amin kadınların siyasi anlamda güçlenmelerin şart olduğunun altını çiziyor, ülkesindeki entelektüellerin ve feministlerin bu yönde savaştıklarını anlatıyor. Kadınların toplumda ve özellikle siyasette kuvvetlenebilmeleri için pozitif ayrım yasalarının getirilmesi gerektiğine inanan Amin kadınlara geçmişte yapılan haksızlıkların ancak böyle telafi edilebileceğini düşünüyor. Sondan üçüncü olan Pakistan’ın istatistikleri kadınlar siyasi katılım alanında ülkenin Türkiye’nin önünde olduğunu gösteriyor. Mahmood A. Ayub Birleşmiş Milletler Daimi Koordinatörü ve Kalkınma Programı Daimi Temsilcisi. Parlamentoda uygulanan kota sayesinde kadın milletvekili sayısının 7080 arası olduğunu hatırlatıyor. Bu milletvekilleri eşitlik için çalışan kadınların parlamentodaki temsilcileri. Pakistan’da en büyük sorunun kız çocuklarının yeterince eğitilmemesi olduğunu söyleyen Ayub “Çözüm için ailelere şartlı olarak para yardımı yapılıyor, şart ise özellikle kız çocuklarını okutmaları ve periyodik olarak doktora göndermeleri. Bu ödemelerin erkeklere değil, kadınlara yapılması da kadınların güçlenmesini sağlıyor” diyor. Ve bir batılı ülke, 14. sıradaki İsviçre. İsviçre Komisyon Sekreterliği Başkanı Elisabeth Keller anayasada temel hak olarak görülen kadın ve erkek eşitliğinin hâlâ tam manasıyla gerçekleşmiş olmadığını söylüyor. En büyük sorun ise meslek seçiminde cinsiyet ayrımı ve benzer statülerde olmalarına rağmen kadınlara daha düşük ücret ödenmesi. Keller “İsviçre’nin başarı kaynağı kadınların artık kendilerine güvenerek siyasete atılmasıdır” diyor “2007’de her yedi hükümet üyesinden üçünün kadın olması bizim raporda iyi bir sıralama yakalamamıza neden oldu”. G ASUMAN ÇETİNER Bülent Ceylan, bugün Kapalıçarşı’daki gösterisiyle yine önyargıları kıracak Aslında hepimiz aynıyız... Asuman Çetiner ülent Ceylan, Almanya doğumlu Türk asıllı bir komedyen. Bakış açılarını zorlayarak, önyargıları kırarak, Alman ve Türkleri aynı esprilerde birleştiriyor. Amacı, aslında çok da birbirlerinden farklı olmadıklarını göstermek. Siz bu satırları okurken, o Almanya’daki “Kebabbel” adlı programını Kapalıçarşı’da sergiliyor olacak. Üstelik de Almanca. Bu gösteri, İstanbul’da sayıları giderek artan Almanlar ve Almanya’da doğup büyüp, Türkiye’ye dönüş yapanlar için. Etkinlik, İstanbul Alman Başkonsolosu’nun himayesinde, “iki ülkenin de gurur duyduğu kişileri paylaşmak hedefimizdir” diyen sponsorların desteğiyle düzenleniyor. Ceylan 32 yaşında... İlk bakışta en dikkat çeken yanı gür, uzun, siyah saçları. Bir Türk görünümüne sahip olduğu söylenebilinir. Ancak konuşmaya başladığında kusursuzca kullandığı Mannheim lehçesiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Annesi Alman, babası ise iş göçü sırasında Almanya’ya yerleşmiş bir Sıvaslı. Toplumda yaşanan sürtüşmeleri iki taraf açısından değerlendirebilmesini sağlayan da bu. Yanında büyüdüğü annesi onu motive eden ilk seyircisi olmuş. İlk sahne deneyimini bir okul etkinliğinde ünlü Alman tenis oyuncusu Boris Becker’in taklidini yaparak kazanmış. Genç yeteneklerin keşfedildiği bir festivalde sahne almasıyla profesyonel gösteri dünyasına girmiş. Gösterilerinde, Türkler ve Almanlar tarafından kullanılan farklı argoları taklit etmesi dil hâkimiyetini gösteriyor. Almanca sunduğu programının adı da bunun kanıtı; “Kebabbel”. Kelime, Almanca laklak anlamına gelen “Gebabbel” ile Türkleri simgeleyen Kebap kelimesinin sentezinden oluşuyor. Başarısının sırrı sadece dile olan kabiliyeti değil, işlediği konular ve oyunculuğu da. Gösterileri, Almanya’da hiç gündemden düşmeyen uyum, önyargı ve dışlanma kavramları üzerine kurulu. Birçok ödül alan genç B komedyen seyircisini ummadık anda bile provoke etmekten çekinmiyor. Sahnenin perdeleri kapandığında seyircilerin gülmekten kasılmış çenelerini, düşünceli yüz ifadeleri tamamlıyor. Kimi zaman zengin bir eş bularak, sosyeteye girmeye çalışan kürk satıcısı bir kadın olarak çıkıyor seyircilerinin karşısına, kimi zaman yabancı düşmanı bir Alman kapıcısı ya da Türk maçosu Hasan kılığında... Aynı kalan bir şey var ki, hepsi de gerçek hayattan. “Canlandırdığım kişiler Almanya’nın her yanında bulunan insanlar” diyor, “kapıcı Mompfreed, Türkler hakkındaki olumsuz fikirlerini her fırsatta dile getiriyor, ancak onu en çok rahatsız eden işinin aslında Türkler tarafından sağlandığını bilmesi. Türk maçosu Hasan’sa, birçok Almanın korktuğu bir tipleme. Ama ben onun sakarlıklarını ve başına gelen utanç verici durumları öyle göz önüne seriyorum ki, seyirciye onu sevmek ve acımaktan başka çare kalmıyor. ‘Türkler, Doğu Almanya’dakilerden önce geldi’ gibi sözler eden bakkal Hasan, iki taraf arasındaki dışlanmaların öbür yüzünü sergiliyor. Arada bir hava attığında hemen Allah tarafından gelen bir ses onu hizaya getiriyor”. Bütün tiplemeleriyle verdiği mesaj iki tarafın da birbirinden farklı olmadığı. “Seyirci programımın sonunda Türk ya da Alman olmanın fark etmediğini anlıyor. İnsan olarak temelimizde hepimiz aynıyız”. Bu, Ceylan’ın Türkiye’de ilk sahne alışı değil, daha önce 2005’te de gelmiş, “Gösterinin ortasında ezan okundu. Bir an şaşırdım, Türkiye’de sahne aldığımı o anda anladım, ilginç bir tecrübeydi” diyor. Türkiye’yi seviyor, sonuçta burası baba vatanı, “Sanırım” diyor, “insanlar yaşlandıkça kökleri daha ağır basıyor, giderek daha çok Türk müziği dinliyorum”. Yetenekli bir komedyeni yakalamışken bir de İstanbul’da yaşayan Almanların tiplemesi nasıl olurdu, diye sormaktan kendimi alamıyorum. “Evet, o da çok ilginç bir tipleme olur. Aslında biraz burada kalıp onları incelemem gerekir... İsterdim! Sponsor var mı?” diye gülerek yanıtlıyor. G C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear