23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 DERGİDEN unucu, programla aynı adı taşıyan soruyu soruyor: Var mısın, yok musun? İzlemeyenler için, bu bir televizyon programı. Formatı kendinden menkul, yarış yok, rekabet yok, şans diye bir şey varsa eğer, belki bir tek ondan söz edilebilir. Onon beş kişi her hafta kendilerine sıra gelmesini bekliyor ki, öne çıkıp bir liradan beş yüz bin liraya kadar yükselen paraya yakınlaşabilsin. Paranın miktarı ise bir platform arkasındaki bu kişilerin önlerinde duran mühürlü kutuların iç kapağında yazılı. Öne çıkan, o kutuların rakamını söylüyor, kutu açılıyor, küçük rakam varsa sevindiriyor, büyükse üzüyor. Arada telefonla stüdyoya bağlanan bir ses pazarlık yapıyor, küçük rakamlı kutular açılıp da büyük rakama yakınlaştıkça pazarlık miktarı artıyor. Bugüne kadar en büyük rakamı, yani beş yüz bin lirayı alan olmadı, riski göze alıp sonuna kadar giden ya kaybetti, ya da pazarlıkta kendisine sunulan parayla yetindi… Son programlardan birinde, bir erkek büyük rakama yakınlaştı, ama eşinin son geldiği noktada aldığı paranın ihtiyaçlarını karşılayacağını söylemesi ve ısrarı üzerine son pazarlıkta 91 bin YTL’ye “Varım” dedi. Son kutu açıldığında 500 bin YTL’yi ıskaladığını görünce karısına döndü, kamera o bakışı vermedi, ama o, bir önce kurduğu cümlenin, “O para kutumda, biliyorum. O para hayatımı kurtaracak”ın bakışıydı. Karısı borçlarından kurtarmış, küçük bir işletme açmasını sağlayacak parayı almasını sağlamıştı, ama hayatını batırmıştı! Bu program Türk’ün parayla imtihanı olarak da izlenebilir. Bir toplumu popüler kültür üzerinden anlamaya çalışmak kolaycılık ya da gereksiz görülebilir belki, ama Atları da Vururlar, nasıl 1929 krizini anlatıyorsa, bu tür programlar da insanın korkularını, çelişkilerini, arzularını ele veriyor. Mazlumun popüler, seyirlik hali, kameraların karşısındaki samimi bir samimiyetsizlik durumu, programa katılmak için bir yılda, aralarında öğretmenlerin, doktorların, ev kadınlarının, bankacıların olduğu bir buçuk milyon kişinin başvurduğu, programın en çok izlenenlerde maçlı günler dışında hep ilk sırayı aldığı göz önüne alındığında iyi bir ezber bozucu. Televizyon kanalının karşıladığı, havadan gelen parayı almak için bu çırpınışı, bunun ahlâkını sorgulamak değil derdim. Çünkü paranın ahlakı yok, tıpkı dilenene gidip çalışsana diyenle, bu tür programlara katılanları aptal olarak tanımlayanların da ahlakı olmadığı gibi… Asıl önemli olan insanları televizyon karşısındaki koltuklarından kaldırmak. Esra Açıkgöz ve Deniz Ülkütekin bu hafta, sol akademisyenlere liberalizmin ölümünün ilanı olan ekonomik krizde solun bir çıkış yaratıp yaratamayacağını sordular. Şu anki tabloyu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren akademisyenlerin bu soruya yanıtı temkinli… Anlaşılan mazlumu popüler haliyle sokağa taşımak uzun bir çaba gerektiriyor, belki de artık “popüler” isyanlar zamanı… İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com S 1969’daki Demirdöküm Direnişi gibi işçi tarihine adını yazdıran eylemlere yenileri eklenebilir. Türkiye işçi sınıfının en geniş katılımlı eylemi, 1516 Haziran 1970, çok da uzak değil. Adam Smith Bu siyah beyaz kareler, Türkiye tarihindeki önemli işçi eylemleri, grevleri, direnişlerinden. Bunlara yenilerinin eklenmesi muhtemel, çünkü kriz herkesi, en çok da emekçileri, yoksulları vuruyor. Üstelik bu daha başlangıç, sorunlar daha da kızışacak. Kapitalizm her geçen gün itibar kaybederken, gözler sola dönüyor. Maddi koşullar değişim için hazır, ya sol? Esra Açıkgöz / Deniz Ülkütekin Havaİş’e üye binlerce çalışan 91’de 40 günlük grev yapmış, sokakları doldurmuştu. Baştarafı 1. sayfada T Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı / Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Dilşad Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri/Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul * Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergicumhuriyet.com.tr abii ki sol da... Görgün’e göre, solun yükselişe geçmesi bir zorunluluk, ancak bunun için bir program ortaya koymalı, diğer bütün kesimlerle kucaklaşmalı. “Bu kriz böyle sürdükçe, siyasetin gündemine daha çok oturacaktır” diye ekliyor: “Dolayısıyla, ana muhalefet partisinden başka bütün solu, emek örgütlerini kastederek söylüyorum, bunların merkezine ekonomi oturmak zorunda, ancak bunu henüz göremiyoruz”. DİSK kendi üstüne düşeni üstlenmiş, alternatif bir sosyal program hazırlamış. Hükümetin kriz programında açıkları vergilerle kapatmayı planladığı düşünülürse, bu sosyal programın önemi daha iyi ortaya çıkıyor. Programda ilk hedef IMF’den uzak durulması. İşsizlik fonunun finans sektörüne aktarılması ya da yoğun işten çıkarmalar yaşanacağı için işverenlerin ödemesi gereken kıdem tazminatlarının bu fondan karşılanması yönündeki istekleri de kesinlikle onaylamıyorlar. Dar gelirlilerden, işsizlerden, öğrencilerden alınan vergilerin azaltılmasını talep ediyorlar. Özelleştirilen sağlık ve eğitim sistemi yüzünden krizle, hastane kapılarında, rehinlerde kalacak hastaların artacağını da unutmayıp bütçeye bu konuda ek katkılar konulmasını istiyorlar. “İstihdam ağırlıklı yeni yatırımlar teşvik edilmeli” diyor Görgün: “Merkez ülkelerin yatırımcıları, ekim ayı içinde piyasadan bir haftada yedi milyar dolar para çekmiş, dolayısıyla spekülatif sermaye hareketlerini kısıtlayıcı tedbirler alınmalı. Dış talebin azalacağı göz önünde bulundurularak, ücretlerin yükseltilmesi gibi iç talebi artıracak politikalar uygulanmalı, yoksa işletmeler kapanmaya devam edecek. Bir başka sorun da, tüketici kartları ve kredileri. Bunlar yüzünden ikiüç milyondan fazla kişi hakkında icra işlemlerine başlayacağını Tayfun Görgün. düşünüyoruz. Bu borçlar yeniden yapılandırılmalı. Aksi halde asayiş sorunu da patlayacak, depresyon, intihar, fuhuş, boşanma, gibi büyük toplumsal sorunlar yaşanacak. Krizi emekçiler yaratmadı, fedakârlığı da krize kadar uygulanan programlarla zenginleşenler yapsın, servet vergisi alınsın”. Bu programla, hükümete değil, halka sesleniyor DİSK: “Kriz bir kader değil, bu ağır sosyal sorunla baş etmek için örgütlenelim”. Bunun için işçi evlerine, mahallelere gidiyor, mitingler düzenliyor, dergiler çıkarıyor. Kriz, onlara da yeni örgütlenme Taş Kömürü Kurumu kurası işsizliğin boyutlarını gösterdi. tarzlarını öğretiyor. Türkiye’yi ve emekçileri krizde ezdirmemek için DİSK dışındaki sendikalara da çağrıları var: “Görüş ayrılıklarını bir kenara bırakıp sokağa çıkalım”. İşleri pek de kolay değil, 12 Eylül’ün getirdiği sendika ve çalışma yasalarıyla boğuşuyorlar. AKP, ILO’ya, AB’ye bu yasayı değiştirme sözü verdiği halde, tutmamış, üstüne üstlük hükümet yanlısı sivil toplum kuruluşları, sendikalar yaratmaya çalışıyor. Görgün, işsizlik korkusuyla insanlar başta sessiz kalsa da, kriz hissedildikçe, daha çok insanın canı yandıkça, eylemlerin kalabalıklaşacağını, örgütlenmenin artacağını düşünüyor. Hükümet de bunun farkında, “Bütün örgütler on gündür denetlenmek isteniyor” diyor: “Vergi için denetleyeceklerini söylüyorlar, ancak karar defterimiz dahil her şeyi istiyorlar. Bu yasadışı bir istek”. Ocak ve şubat kitlesel eylemlerin tarihi. Görgün, bu eylemlerden evlerin Ufuk Uras. duvarlarını yükselterek, bekçi dikerek kaçılamayacağını söylüyor. Krizin getireceği bir tehlike de, etnik sorunlar nedeniyle yaşanan çatışmaların daha da kızışması, çünkü yoksulluk “doğal” olarak en çok Güneydoğu’yu vuracak. Çözüm, hükümetin tüm bölgeleri dengeli kalkındırmasında. Hoş, devletin birçok kuruluşunun özelleştirilerek elden çıkarıldığı düşünülürse, bunları nasıl yapacağı da muallakta kalıyor. İstanbul milletvekili Ufuk Uras da krize emekten yana çözüm önerileri getirilmesi için uğraşıyor, Meclis’te bu yönde konuşmalar yapıyor. Önerileri, Görgün’den farklı değil. Hükümetin önlemleri mi? Bu soruyu “AKP’nin henüz bir kriz yönetim planına sahip olduğu görülmüyor. Kriz yönetiminde en önemli şey, bunu kimin yararına yaptığınızdır. Emeği ile geçinenlerin, yani toplumun ezici çoğunluğunun koşullarını iyileştirmek için mi krizi yönetiyorsunuz, yoksa sermaye gruplarını geliştirmek için mi? Yoksulları, işsizleri, ücretli çalışanları, emekçileri, küçük üretici ve çiftçileri, küçük ve orta işletmeleri, esnafı gözetmeyen politikalar iflas etti. Saadet zinciri koptu. Şimdi farklı ekonomi politikalarının zamanı. AKP bu farklılığı yaratacak zihniyette ve durumda değil” diyerek yanıtlıyor. Uras, kapitalizmin genel çöküşünden ziyade, neoliberal politikaların iflasından bahsetmenin daha doğru olacağını düşünüyor. Krizin nedenini, mali piyasaların yapısına sıkı sıkıya bağlı “kumarhane kapitalizmi”nde, 30 yıldır küresel mali piyasaların denetimden bağımsız çalışmasında görüyor. İnsanlık ya da barbarlık Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Şule Daldal’a göre, kapitalizm kendi içindeki mekanizmaları tüketmedi, ancak çok yanlış bir gelişme kaydetti, dibe yöneldi. Çin’in insan hakları pahasına uluslararası pazarda yükselmesi de bunun göstergesi. Daldal kapitalizmin dibini oyanın, paradan para kazanmanın önünü açan neoliberalizm olduğunu ve toplumun ahlakını bozup, gelir dağılımı adaletsizliğine, üretimsizliğe ve istihdamsızlığa yol açtığını düşünüyor. Bu nedenle, Türk solunun tefeciliği bile yasaklatsa kapitalizmin çok önemli bir defosunu halledeceğine inanıyor. Bunun için tüm müdahaleci politikaların peşine düşmek ve sol ittifakları bunun yararı üzerine ikna etmek gerekiyor. “Kriz dönemleri insanlığı bir eşiğe getirir” sözüne inanıyor, ona göre hem Türkiye hem de dünya şimdi böyle bir eşikte ve kapının bir tarafı insanlık, diğer yanı barbarlık. İnsanları, doğru tarafa götürmekse sola düşüyor. Bu yolda gerekli olan ittifakları da tarifliyor: “Keynesyen sosyal demokratlarla sosyalistlerin ittifakı... Bunun örnekleri diğer Avrupa ülkelerinde de görülmeye başlandı. Örneğin Alman Die Linke Partisi gerçek sosyal demokrat talepler çerçevesinde bir ittifak oluşturdu, şu andaki Neoliberal hükümete alternatif olabilecek çok güzel öneriler getiriyor. Sosyalistler toplumdaki bütün muhalif kesimlerle yeni bir projenin peşine düşmeli. Bu oluşumun üretken sermaye güçlerini de ikna etmesi gerekiyor. Rantiye başka türlü yıkılamaz”. Neo Marksist düzenleme okulunun görüşlerine katılıyor Daldal, yani Keynesyen iktisat olmayacak bir süreç değil, hatta daha da ileri gidiyor, bugün Keynesyen iktisadın olamayacağını savunmanın bütün alternatif politikaları yok saymak anlamına geldiğini vurguluyor. “Sosyal devletin ve sendikaların gelişmesi, rantiyenin kontrol altına alınması aynı zamanda üretken sermaye piyasasının gelişimine olanak tanıyacak” diyor, “Aslında Keynesyen iktisat gelir dağılımını görece düzelterek, sosyal hakları geliştirerek kapitalizmi de kurtaracak. Üretmek C M Y B C MY B ve satmak istiyorlarsa, tüketiciyi de yaratmak zorundalar. Alım gücü yükselmeden, çalışma saatleri azalmadan kapitalizm yaşayamaz”. Yine de kapitalizmin öldüğüne yönelik söylemlerin, Ortodoks ya da post Marksistler gibi, kapitalist bir sistemde Keynesyen bir iktisadın uygulanmasını imkânsız görenlere ait olduğunu, hatta kapitalizmin uru olan “rantiye kesimi”nin de bu söylemi kullandığını belirtiyor. Amaç, kapitalizm içinde başka bir alternatif olmadığını dayatmak. AKP iktidarını savunan bazı gazetelerin “Marx dışında herkes öldü, Keynes de dahil” başlıklı yazıları da bu çabanın ürünleri. Marx’a sahip çıkmalarının nedeni mi? “O kesimi rantiyenin elden gideceği korkusu sarmış. Marx’ın ölmemesi şu günkü dünya düzeninde herhangi bir alternatif teşkil etmediği için korkulacak bir şey değil. İş Bankası ve Yapı Kredi, Marx ve Engels’in eserlerini yayımlıyor. Bu ilginç değil mi? Sosyalizm bütün egemen sınıfların ortadan kalktığı sınırsız bir toplum projesi. Keynes ise rantiyenin ortadan kalktığı bir proje, sanayi kesimine ve üretken yatırımlara karşı çıkmıyor. Burada başka bir oyun var. Dikkatli olmalıyız”. Daldal için sadece ekonomik alternatiflerle çıkış yapmak yeterli değil, yaşanan muhafazakârlaşmanın gerisindeki etikle alakası olmayan ideolojinin, sahte inanç politikalarının da deşifre edilmesi gerekiyor. G
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear