25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

19 EKİM 2008 / SAYI 1178 DR. ALBERT ECKSTEİN Elveda Almanya, merhaba Türkiye! Naziler, 1933 yılında iktidarı ele geçirdi. Hedefleri başta Yahudiler olmak üzere, düzene karşı çıkan herkesi katletmek ve ari ırk yaratmaktı. Artık Yahudi kökenli Almanların yaşamak için tek bir şansı vardı: Başka ülkelere göç etmek... Onlardan biri de Dr. Albert Eckstein ve ailesi... Prof. Dr. Nejat Akar’ın yazdığı “Bozkır Çocuklarına Bir Umut” adlı kitap, Ankara’ya gelen Dr. Albert Eckstein’in Ankara Numune Hastanesi Çocuk Kliniği doktorları, 1948 (Prof. Dr. Sabiha Cura albümü) Aslı Borucu N asyonal Sosyalist Partisi’nin iktidarı ele geçirmesiyle ari ırktan sayılmayan başta Yahudiler olmak üzere, Çingeneler ve Slavlar bulundukları mekânları terk etmek zorunda bırakıldılar. Birçoğu toplama kamplarına götürülerek gaz odalarında öldürüldüler, kimileri ise doğup büyüdükleri ülkeleri terk etmek zorunda kaldılar ve bambaşka memleketlere göç ettiler. O dönemlerde Almanya’da Düsseldorf Tıp Akademisi’nde görev yapan çocuk doktoru Dr. Albert Eckstein da zorunlu göçe tabi tutulanlardan biri... I. Dünya Savaşı sırasında aldığı bir madalyadan dolayı Nazi hükümeti tarafından ilk etapta görevinden alınmayan Eckstein kısa bir süre sonra ders verdiği akademide öğrencilerinin “Yahudi bir hocanın anlattıklarını dinlemeyiz” şeklindeki isyanlarına karşın akademiden atılır ve ailesiyle Alman vatandaşlığından çıkarılır. İngiltere ve ABD’deki tanınmış üniversitelerden gelen çağrıları kabul etmeyen doktor, Türkiye’den gelen teklif üzerine dönemin Sağlık Bakanı Dr. Refik Sağlam tarafından Ankara Numune Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nde göreve atanır. Dr. Eckstein ve ailesini Ankara’da yeni bir hayat beklemektedir. Bu hayat, kuşkusuz Almanya’da yaşadıklarından farklı olacak ve kimi zorlukları da beraberinde getirecektir. İşte bu zorluklar yine bir çocuk doktoru olan Prof. Dr. Nejat Akat tarafından kaleme alındı. “Bozkır Çocuklarına Bir Umut” adlı, Gürer Yayıncılık tarafından basılan kitap Eckstein ve ailesinin yaşamının yanında, 19351950 yılları arasında Türkiye ve Almanya’da yaşanan değişimleri de gözler önüne seriyor. yaşamöyküsünü konu alıyor... Çocuk Kliniği Profesörlüğü için Almanya’ya dönmeye karar veren Albert Eckstein’ın tek istediği birkaç kez raporunda sunduğu üzere Türkiye’de bir çocuk hastanesi açtırmaktı. Eckstein ailesini, uğurlamak için 300’e yakın kişi istasyona geldi. Almanya’ya gittiği sene hayata veda eden Dr. Albert Eckstein, Ankara’daki asistanı tarafından açılan Hacettepe İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi’nin kurulduğunu göremedi... G Eckstein’ler Uludağ’da... (1942) Yahudi olmaları sebebiyle memleketlerinde “kirli” sayılan Ecksteinlerin Ankara’ya gelmeleri “yeni” kurulan Türkiye Cumhuriyeti için de oldukça faydalıydı; çünkü Mustafa Kemal ve arkadaşları yüzlerini Batı’ya, özellikle de bilime çevirmişlerdi. Bu anlayış içerisinde Avrupa’dan gelecek bilim adamlarının yeri büyüktü; çünkü onlar aldıkları eğitim dahilinde hem devletin ilerlemesine yardımcı olacak hem de Cumhuriyete uygun Türk öğrenciler yetiştireceklerdi. 1935 yılında Ankara’ya gelen Eckstein ailesi, kendilerini kucaklayan bu ülkeye minnet duyuyorlardı, ancak geride bıraktıkları çoğu arkadaşları ve akrabaları için bir şey yapamamanın verdiği üzüntüyü de beraberinde taşıyorlardı. Albert Eckstein ailesinden önce Ankara’ya gelmiş, Ankara Numune Hastanesi ile sözleşmesini imzalamış ve ev aramaya koyulmuştu. İşleri yoluna koyduktan hemen sonra karısı Erna Sclossman Eckstein ve çocuklarını yanına çağırmıştı. Erna Eckstein da çocuk doktoruydu, ancak Almanya’da eğitim gördüğünden Türkiye’de doktorluk yapması yasaktı, ama eşinin yaptığı araştırmalarda ona yardımcı oldu. iyiydi. Tüketilen besin ürünleri, emzirme süreleri, cilt hastalıkları gibi konular hakkında yazılan raporlar köylerdeki çocukların en az şehirlerdeki çocuklar kadar iyi bakıldıklarını gösteriyordu. Anadolu’ya yapılan bu ziyaretlerde Eckstein köylü kadınların ve çocukların fotoğraflarını çekti. Bu fotoğrafların bazıları daha sonra New York’ta açılan sergide kullanıldı. Eckstein ve eşinin köylü ile birebir ve samimi ilişkiler kurması da raporun hazırlanmasında kolaylık sağladı. Zaman geçtikçe Eckstein’nın işinde ne kadar başarılı bir doktor ve eğitmen olduğu iyice anlaşıldı. Ankara’da yaşayan Yahudi kökenli birçok ailenin çocukları da dahil olmak üzere birçok çocuğu tedavi etmiş, yerinde koyduğu teşhislerle kimilerinin ölümden dönmesini sağlamıştı. Ayrıca görev yaptığı Ankara Numune Hastanesi’nde birçok asistanı ile arasındaki bağlar oldukça kuvvetliydi ve herkes ondan “çok esprili, disiplinli ve çalışkan bir insan” olarak bahsediyordu. Hasan Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanı olmasıyla uzun süredir planlanan Ankara Tıp Fakültesi’nin açılışı 1945’te yapıldı. Dr. Albert Eckstein da bu fakültenin çocuk hastalıkları kliniği şefliğine getirildi. birçok profesör Almanya’da yaşayan tıp profesörlerine gıda yardımında bulunuyordu. Alman ve Türk hükümetlerinin diplomatik ilişkilerinin zayıflamasına karşın bilim adamları arasında yapılan bu yardımlaşma, Türkiye’de yaşayan bilim adamlarının maaşlarının belli bir kısmı ile Almanya’daki meslektaşlarına gıda paketi göndermeleriyle uzun bir süre daha devam etti. 1950’de gelen teklif üzerine Hamburg Tıp Fakültesi Eckstein’in objektifinden. (Selahattin Tekand koleksiyonu) ÇOCUKLARIN DURUMU İYİ… Ankara’ya geldiği andan itibaren herkes tarafından büyük ilgiyle karşılanan doktor, kısa zamanda saygı duyulan ve sevilen biri haline geldi. Göreve alındıktan kısa bir süre sonra Dr. Refik Sağlam tarafından köylerdeki çocuk hastalıklarına dair araştırma yapmak üzere 19371938 yıllarında Anadolu’ya gönderildi. Eşi ve asistanıyla otuzdan fazla vilayeti ziyaret eden Eckstein köylerdeki çocuk hastalıklarına ve alınması gereken önlemlere dair bir inceleme raporu hazırladı. Bu rapor, Kemalist ideolojinin köylere verdiği önemle paralellik taşıyordu; köylerdeki çocukların sağlığı umulandan daha Albert Eckstein’ın “Türkiye’de Çocuk Hastalıkları ve Çocukların Korunması” adlı kitabı 1947 yılında yayımlandı. Bu kitap, köylü çocukların eğitim düzeylerine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin o dönemlerde köylere verdiği öneme de dikkat çekiyordu. Köydeki hemen her çocuk okuma yazma biliyordu. Birçok erkek çocuk tarlalarda çalışıyor, kızlar nakışdikiş işleriyle uğraşıyordu. O dönemde hükümetçe belirlenen köycülük ideolojisi işe yaramıştı. Köy Enstitülerinde okuyan çocukların köye olan bağlılıkları artmış, Batı Avrupa’daki köyleri andıran eğitim sistemleri kurulmuştu. Yine 1947’de Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu açıldı, Eckstein kurucu 57 üyenin içinde yer alıyordu. 194748 yıllarında Türkiye’de OYUN Sahne yine İstanbul’un... Z emin etütleri yapan mühendis Ali Bora’nın bir sokak arasında karşılaştığı kadının İstanbul mu, yoksa bir tahayyül mü olduğunu anlaması için yedi tepeyi dolaşması gerekiyor. Yedi meze tarifi, yedi şarkı, yedi episod, yedi animasyon... Şarkılar, şiirler hep İstanbul için söylenmiş ama, acaba hangi İstanbul için?.. Garajistanbulpro’nun yapımı Histanbul, bunlar etrafında dolanıyor. Ulusal ve uluslararası platformda bağımsız yapıtlar üzerinden var olmayı amaçlayan Övül ve Mustafa Avkıran, bu oyunda farklı disiplinlerden yaratıcılarla bir araya geldi. Kemal Gökhan Gürses’in aynı adlı çizgi romanından yola çıkılan oyunun besteleri Evrim Demirel’e ait. Demirel oyuncular arasında da yer alıyor, oyundaki diğer isimler ise Memet Ali Alabora, Roza Erdem ve Ata Güner. Bu ayın başında Hollanda’da prömiyeri yapılan oyun 22, 23, 25, 30 ve 31 Ekim ile 6, 7, 8 Kasım tarihleri arasında Garajistanbul’da. G C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear