26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 3 27/9/07 16:15 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 30 EYLÜL 2007 / SAYI 1123 3 PAZARIN PENCERESİNDEN Parkalinçle güvenli eylemler! Parkalinç, Burak Delier’in 10. Uluslararası İstanbul Bienali’nde yer alan çalışmasının ismi. Bu taş, sopa, cop ve yumruk darbelerinden etkilenmeyen bir kıyafet. Delier’in çalışmasının esin kaynağı, bu 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkanlar dahil, her türlü muhalefete yönelik şiddet ve linç girişimleri… “Bu düzen içinde yapabileceğiniz şeyler vardır. Geri kalan her şey için parkalinç!”. İşte bu sloganla tanıtıyor parkalinç adlı çalışmasını sanatçı Burak Delier. Parkalinç, taş, sopa, cop ve yumruk darbelerinden etkilenmeyen bir kıyafet. Kısacası Türkiye şartlarında hayatta kalmak için ekmek kadar gerekli, hele de muhalifseniz. Temin etmek için yapmanız gereken, 10. Uluslararası İstanbul Bienali’nin mekânlarından birine, İMÇ’ye uğramak, çünkü parkalinç bienaldeki çalışmalardan biri de aynı zamanda. Fiyatı mı? 100 Avro. Tabii eğer 1 Mayıs’ta cop, gaz yemiş eylemcilerdenseniz başka, Delier parkalinçi onlara ücretsiz verecek! Ayrıca öğrencilere yüzde 20, aktivistlere ise yüzde 30 indirim yapacak. Yalnız bir sorun var, parkalinçten ilk etapta sadece 50 tane üretilmiş. Talebe göre Delier’in kurduğu sanal şirket TersYön yeniden üretim yapacak. Bunları şaka zannedenler, yazının sonunu okuyana kadar beklesinler… İşte Burak Delier’in sanal şirketi TersYön ve bienale katılan çalışması parkalinçe dair anlattıkları… Belki biraz ortadan başlamış olacağız, ancak önce bunu sorma istiyorum, parkalinçe talep nasıl, hiç satış yaptınız mı? Talep şimdilik çok değil. Fiyatı 100 Avro olduğundan insanlara pahalı geliyor. Bunu öngörmüştük, ancak sonrasında indirim yaparız diye fiyatla oynamadık. Zamanla 100 YTL olur. Zaten öğrencilere yüzde 20, aktivistlere yüzde 30 indirimimiz var. Bienal yeni açıldı, ama sonuna doğru elimde kalacağını sanmıyorum. 1 Mayıs öncesi yapsaydınız daha iyi satılırdı... Evet, zaten geçen 1 Mayıs’ta orada gaz, cop yemiş eylemcilere ücretsiz veriyorum. Merakımı giderdiğime göre şimdi başa dönelim mi? Parkalinçi yaratma fikri nasıl çıktı? Türkiye’de 23 senede 30’a yakın linç girişimi oldu. TAYAD’lılara, azınlıklara, solculara, hatta sıradan insanlara... Berlin Duvarı’nın öyküsü... Selçuk Erez erlin Duvarı’nın öyküsü, ikinci harbi izleyen soğuk savaşın öyküsüdür. Bunu ve gerisinde yatanları, halen bir vatandaşımızla evli olan ve İstanbul’da yaşayan İsveç’in eski Ankara Büyükelçisi Henrik Liljegren’in “Tallinn’den Türkiye’ye” kitabı (Merkez Kitaplar. 2006) kadar iyi yansıtanına rastlamadım: Harpten sonra Almanya işgal bölgelerine ayrılmış, müttefiklerce ortak yönetilmesi kararlaştırılan Berlin de Rus bölgesinin ortasında kalmıştı. Ruslar Batı Berlin’i, önce dikenli tellerle ayırmış, sonra Doğu’da yaşayan Almanlar çok sayıda kaçmağa başlayınca da, 1961’de etrafına aşılması pek güç bir duvar dikmişlerdi. Önce Batı Berlin’de konsoloslukta, sonra Doğu Almanya’da büyükelçi olarak bulunmuş olan H. Liljegren anlatır: * Doğu Almanya’nın Devlet Konseyi Başkanı Walter Ulbricht, Sovyetlerin, Batı Almanya ile iktisadi ilişkilerini sıklaştırmak istediklerinde Moskova’ya direnince görevinden ayrılmak zorunda bırakılmıştı. * Liljegren, Doğu Berlin’e vardıktan sonra ülkesiyle DDR olarak anılan Doğu Almanya arasında, bu ülkenin Konsey Başkanı Honecker’in İsveç’e davet edilmesiyle sonuçlanan bir dialog başlatır: Honecker’in İsveç’i ziyaret etme isteği güçlüdür: Çünkü, “Böyle bir ziyaret, Moskova’nın, onun Batı Almanya ziyareti için yeşil ışık yakmasını kolaylaştıracaktı”. * Kitapta, Duvar’ın 25’inci yıldönümünden bahsedilirken Batı Alman Şansölyesi “Willy Brandt’ın, Almanyaların birleşmesinin ancak Büyük devletler arasında yumuşama ve Sovyetler Birliği’nin onayı çerçevesinde gerçekleşebileceğine inanmıştı” denmektedir. B Esra Açıkgöz Burak Delier, sanatın dokunabilir olması gerektiğini söylüyor. Fotoğraf: Uğur Demir Bu projenin afişi bienal öncesinde Taksim’deki duvarlarda yerini aldı. Bienale katılmanız, projeye farklı bir boyut kattı mı? Bienale katılmamın iyi yanı, proje bütçesinin bir kısmını sağlamış olması, ancak yine de sponsoru kendi çabalarımla buldum. İMÇ, proje için çok uygun bir mekân olmuş. Bir yanda hem sanat eseri, hem de meta olarak sizin ürününüzün sergilendiği dükkân, onun hemen yanında bir perde atölyesi… İMÇ’de tekstil atölyeleri de çok, esnaftan size gelip parkalinçi değerlendiren, önerilerde bulunan oldu mu? İlk gün İMÇ’nin güvenlik amiri, acaba kendilerine alabilirler mi, diye bakmaya geldi. Esnaf daha çok kumaşı inceliyor, nasıl yapmışız, diye bakıyor, söyleyecekleri vardır da şimdilik söylemiyorlar. Aslında parkalinçin henüz satılmamasının nedenlerinden biri de, insanlar buraya sanat görmeye geldiklerinden, çalışmalara dokunmaya korkuyorlar. Oysa, sanata karşı bu mesafenin kalkması, sanatın dokunulabilir ve zengin olmayanlar tarafından da elde edilebilir olması benim için çok önemli. Sonrasında linçle ilgili bir araştırma yapınca, bu konuda çok eski bir geçmişimiz olduğunu, linçin siyasi tarihimizde büyük yeri olduğunu öğrendim. Hain Ali Kemal’in linci, 67 Eylül olayları, 78’deki Maraş, Çorum olayları, Madımak... Kaldı ki bunlar en akılda kalanlar. Siyasi tarihimizde sorunları halletme yolu, suikastlar, pusular… Linç de onlardan biri. Linç olaylarında “vicdan”ın devreye girmesi zor, çünkü topluluk halinde yapılan bir suç olduğu için daha kabul edilebilir hale getiriliyor, suçlu sayısı artınca vicdan azabı da azalıyor... Evet, benim yumruğumla mı, benim tekmemle mi ölecek, diye düşünüyorsun. Kontrol de, vicdan da kalkınca tamamen hayvansal bir şey ortaya çıkıyor. Zaten bu olaylarda genelde bir lider vardır “sürü”yü yöneten. Üstelik polisin ya da iktidarın denetlemediği durumlarda, linçle, yargısız infazlarla denetim sağlanıyor. İşte bütün bunlar parkalinçin oluşumunu sağladı. Ancak hayata geçmesi kolay olmamış. Koruyucu malzemeyi bulmakta çok zorlandım. Karaköy’den Güngören’e pek çok yer gezdim. Sonunda kalın iş kıyafetleri diken bir atölye buldum, orada diktirdim. Kaç tane yapıldı? 50 tane. Destek çıkan birileri oldukça yapımına devam edilecek. Garantisi var mı? Yok. Onu da belki ArGe filan kurarsak verebiliriz. Neden poşuyla tamamladınız pankalinç’i? Poşu Ortadoğu’yu simgeliyor. Onunla ezilenlerin ve ezenlerin karşı karşıya geldiği bu bölgeye atıfta bulunuyorum. Bu iş, bizi, Ortadoğu’yu çok ilgilendiriyor, çünkü aşırı şiddeti biz yaşıyoruz. Delier’in Madımak’93 projesi 19 Ekim17 Kasım’da Karşı Sanat’ta... Bu projeyi devam ettireceğinize göre, parkaların satılması da önemli olmalı... O bir oyun. Oyunu oynarlarsa güzel, çünkü evet, projenin ekonomik boyutu da var. Aslında ben sadece parka yapmadım, sanal bir şirket de kurdum. Zayıf, dayak yiyen, hor görülen, aşağılanan, ezilen, muhalif, azınlıkta hisseden insanlar için aletleredavatlar üreten bir şirket bu; TersYön: KarşıKamusal Hizmetler. Tamam, ama niye bir sanal şirket kurma ihtiyacı duydunuz? Burak Delier parka yapmış, olmasın diye. Aksi halde bu bir tasarım gibi algılanacaktı, ancak benim olayım o değil, öyle olsa bir tane yapardım, biterdi. Parkalinçin sayısını çoğaltmak bir üretim işiydi. Hem başkalarının da fikirlerini hayata geçirecekleri, çalışacakları, bir yapı, platform kurmak istiyordum. İnsanlar gelsinler, kendilerini şirketin müdürü, halkla ilişkiler sorumlusu yapsınlar. CV yollayan oldu mu? Yok, henüz. Tabii çok yeni daha ve bunlar uzun vadeli projeler. Belki hayatımın sonuna doğru ancak sonuç alabilirim.Henüz insanlar anlamadılar, TersYön’ü global şirket sananlar var. Broşürünüzde bir lafınız var: “Düzenin geçerli değerleri, şiddetin en ince ve barbarını arkasına alanların değerleridir”. Siz de çalışmanızda o şiddeti kullanıyor, ancak onu düzene karşı çeviriyorsunuz. Ben daha çok şiddeti gösteriyorum. Bunu haberlerde izliyoruz, ancak şiddetin uzun vadeli etkilerini çok iyi göremiyoruz. Ülkelerin dünya tarihine baktığımızda şiddetin nasıl etkili olduğu daha iyi anlaşılıyor. Şu anda Irak’ta yaşanan şiddet gibi. Güçlü olanlar kazandılar ve tarihi yazdılar. Yaşadığımız hayattaki normlar, değerler bize güçlü olanın kazanarak dayattığı değerler. Haklı oldukları için orda değiller. Yani yaşadığımız dünya meşru değil, ahlaksız bir dünya. İşte bu çalışma ile bunun da vurgusunu yapıyorum. Peki bu çalışmanın bienalin konusuyla, iyimserlikle bağlantısı ne? Bilemiyorum aslında, onu küratöre sormak lazım. Belki işin esprili tarafıdır, bağlantısı. Bu çalışmanın, “Hayat zor, toplumların var oluşu aidiyet, güç ilişkileri üzerine kurulu, ancak biz böyle bir parka yaptık, şu sorunu halledeceğiz” diyen bir tarafı var. Ya da belki iyimserlik, benim şirket kurmam gibi Don Kişotvari, Pollyanna tarzı hareketimle alakalıdır. Şiddeti sanata taşıdığınız için tepkiler aldınız mı? İşime çok tepki gelmedi, ama ilerleyen haftalarda gelecektir. En fazla tepki bunun satılıyor olmasına gösterilecektir, diye düşünüyorum, ancak işimin kavramsal çerçevesinde onun satılması da ayrı bir yer tutuyor. Peki düzene, tüketime eleştirisi olan biri olarak, çalışmanızı neden satıyorsunuz? Benim işimin ironisi de orada. Sanat eseri satın alınabilen lüks bir objedir. Ondan bir tane vardır ve birinin elindedir. Dolayısıyla çok pahalıdır, büyük bir sermayedir. Peki benim parkalarım sanat eseri mi, yoksa bir meta mı? Bence ikisi arasında duruyor. Parkalinçler satılsa bile yoğunluğunu, politik duruşunu kaybetmeyecek, çünkü şiddeti birebir hissettiren, giyildiğinde kişinin kendini hoş hissetmeyeceği bir şey. Tabii eylemde giydiyseniz vereceği güven ayrı... Dolayısıyla benim hedef kitlem eylemciler. Bir röportajınızda TersYön ve parkalinç ile önümde bir yol açıldı diyordunuz. Nasıl bir yol bu? Ben önceden video, fotoğraf yapıyordum, ancak onlar da bir süre sonra gösteri nesnesi, duvara asılacak, insanların huşu içinde bakacağı nesnelere dönüyor. Benim için artık fotoğraf, video yeterli değil. Mesela geçen yıl bienale katıldığım AB bayrağı çarşaflı kadın fotoğrafı benim için önemliydi. İnsanlar onu ilk sokakta gördüler, onun bir sanat eseri olup olmadığını düşünmeden, gerçekte istediğiyle iletişime girdiler. Onu galeride sergilediğimizde çok daha başka bir şey ortaya çıktı. Ben sokaktakilerle ilgileniyorum. Parkalar tam da sokağa girebilecek ve yaşayacak şeyler. Aslında projem, insanlar bunları 2030 yıl giydikten sonra tamamlanacak. Eskimiş bir parkalinçi görmek isterim, sokaktaki hayata girip, orada yaşayıp, o süreçten çıkması çok önemli. İşte bence o zaman bir sanat eseri olacak. 20 yıl sonra bulursanız parkalinçlerden birini, darbe izlerini takip ederek o dönemin eylem tarihiyle ilgili de epey bilgi yakalayabilirsiniz... Başka yeni projeleriniz var mı? Bir tane daha proje var; Madımak 93. 19 Ekim17 Kasım tarihleri arasında Halil Altındere’nin küratörlüğünde Karşı Sanat’ta düzenlenen, “Gerçekçi Ol, İmkânsızı İste” sergisinde gösterilecek. * Liljegren, DDR’deki Sovyet Misyon Şefi Maksimiçev ile ABD Büyükelçisi Frank Meehan’ı bir arada davet eder: O toplantıda, Gorbaçev’e yakın olan misyon şefinden, Moskova’nın, Amerikalıların Almanya’dan askerlerini çekmelerinden kaygılandığını, kendi başına kalacak bir Almanya’nın intikam peşinde koşacağına inandıklarını öğrenirler. İki Almanya’nın birleştirilmesi için Rusya’nın endişelerinin giderilmesi gerektiğinden bu bilgi çok önemlidir. Duvar, 9 Kasım 1989’da Batı ve Doğu Alman halkı tarafından yıkılmıştır... Ardından iki Almanya birleşir.. Liljegren’in bize arka planını anlattığı bu duvar öyküsü ilginçtir: Aileleri bölen, birçok insanın daha demokratik bir rejimde yaşama ümidini yok eden bu duvarın giderilmesi, yapımından ancak 28 sene sonra gerçekleşebilmiştir. Bu dram neden bu kadar uzun sürmüştür? Çünkü, yıkılması için gerekenlerin kavranması zaman almış, ardından kavrananların anlatılması, tarafların ikna edilmeleri, yani eyleme geçilmesi de belli sürelerin geçmesini gerektirmiştir. Duvarın öyküsü bize ne öğretmektedir? Memleketimizde bütünlüğümüzü, demokrasimizi tehdit eden durumlar karşısında, en gerçek yol göstericinin ilim olduğu inancının karşısına duvarlar dikildiğinde, “Şimdi ne olacak?”, “Battık, bittik” diyerek ağıt mı yakmalıyız yoksa zaman yitirmeden yapılması gerekenleri planlayıp eyleme mi geçmeliyiz? Kuşkumuz yoktur: Bu rezalet eninde sonunda bitecek, Türkiye, her bakımdan düze çıkacaktır ama bunun 28 yıl sürmemesi için şu anda doğru teşhis koymamız ve kolları hemen sıvamamız gerekir!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear