17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

1121 ISTSKINH SAY 13/9/07 15:14 Page 1 PAZAR EKİ 67 CMYK 6 16 EYLÜL 2007 / SAYI 1121 7 Sizi faşist sanan oluyor mu, bu yüzden başınıza bir şey geldi mi? Y. Kırdök: Ben ilk kez anneme skinhead olduğumu söylediğim zaman “Nazi mi oldun?” dedi. K. Özbudak: Grubumuz var The Ayılar, Barışarock’ta çıkacağımızı belirttiğimizde bir sürü mesaj almıştık “Siz skinhead değil misiniz, ne alakanız var?” diye. İnsanlara anlatamıyoruz bu olayın faşizmle alakalı olmadığını. Oradaki konserde nasıl tepkiler aldınız? S. Yetkin: Birçok arkadaşımız gelememişti, hava çok sıcaktı, sahne önünde gölge bir yer yoktu, ama ona rağmen katılım çoktu, herkesten çok iyi tepkiler aldık. K. Özbudak: Beklediğimizden çok daha iyiydi. Gamalı haç üzerine çarpı çizip afiş astık onun baya etkisi olmuştur herhalde. M. Yılmaz: İmza alanlar falan da oldu, şaşırdık. İnsanlar o sıcağa rağmen pogo yaptılar. Onlar eğlenince, biz daha çok eğlendik. Baya güzeldi. Bu akım için tam bir müzik akımı denilemez belki, ama müziğin yeri de çok büyük… M. Yılmaz: Evet, müzik bu olayın üniforması, müzik dinlemeyen “skinhead” olamaz. İlk başlarda sadece reggae gibi müzikler vardı, daha sonraları siyahların ve beyazların birlikte yaptığı ska ortaya çıktı, 70’lerin sonlarında da oi!. Skinhead müzikle iç içe bir kültür. Diğer ülkelerdeki dazlaklarla, müzik gruplarıyla iletişiminiz var mı? M. Yılmaz: Ben eskiden yabancı sitelerde bizim grup adına bir şeyler yazıyordum, ilginç tepkilerle karşılaşıyordum. Türkiye’de bu tarz şeylerin olduğunu bilmiyorlar, duyunca da şaşırıyorlar. Konser vermeleri için Türkiye’ye çağırınca da “Gelelim, takılalım abi” diyorlar… S. Sancer: Biz, Singapurluların gözdesiyiz. Myspace’te hepsinin listelerinde en baştayım. Bedük: Bu benim müziğim Ali Deniz Uslu Çok Kişilikli Gösteri, Serhat Bedük’ün yeni albümünün adı. Bu albümle kendi için yaptığı ve başkalarından sakladığı müziğini paylaşıyor. Bu, ilk albümü, “Nefes Almak Zor”dan, farklı; elektronik altyapıları daha güçlü, daha hareketli. Bedük, bu keskin müzikal ayrımı, “Değişimin zamanı geldi” diyerek açıklıyor. Eskiden rock müziğe ve grup kültürüne daha yakın olduğunu ve farklı kaygılarla müziğine yön verdiğini anlatıyor, risk almaktan korkmadığını da. Müzikte birilerinin veliahtı olarak gösterilme zihniyetinden de usanmış Bedük, müziğine bir tanım ve isim koymuyor, “Bu benim müziğim” diyor. Zaten albümün kayıt aşamasından yapımına kadar her şeyini kendi hazırlamış. Albümün çıkış parçası “My Woman”, Bedük’ün yeni müzik anlayışını gösteren en iyi parça. Şarkılar, İngilizce. İlk albümün “Nefes Almak Zor”da Sibel Alaş’ın “Adam” şarkısının düzenlemesi çok sevilmişti. Tarzın da epey farklıydı. Şimdi yeni albümün “Çok Kişilikli Gösteri”de bambaşka bir şekilde karşımıza çıktın. İyi de oldu. Nasıl bu kadar farklılaştın? Aslında müzikal anlayışımdan ziyade, risk alma kapasitem ve kafam değişti. İlk albümümde de bu şarkıları yapıyordum, ama o günün şartları gereği farklı olmak zorundaydım. Ankara’dan İstanbul’a bir yabancı olarak gelip bir müzik serüvenine başlamıştım. Plak şirketi, yapımcı derken ister istemez başka bir yola girdim. O zaman bunları düşünecek kadar profesyonel de değildim. Grup kültüründen gelmiştim, müziği öyle duyuyordum. Rock müziğe yakındım, dünyam daha çok rock odaklıydı. Farklı kaygılarla herkesin söylediklerini dinliyordum. Gerçi o şarkıları da çok seviyordum. Ancak şimdi kendim için, herkesten saklı yaptığım şeyleri görünür kılmaya karar verdim. Hem şimdiki dinleyici de bu albümdeki şarkılara daha yakın, daha yatkın. Türkiye’de alternatif işler yapmak epey emek istiyor. Bu yolda karşına ne gibi zorluklar çıktı? Kafamdakileri yapabilmek için bir platform bulmam çok zordu, çünkü yapımcılar için çok riskli bir iş yapıyordum. Sizi birinin veliahtı olarak görmek istiyorlar. Müziğiniz birine benzemediği zaman da “Bu kimseye benzemiyor, bir işe yaramaz” diyorlar, ama artık insanlar yeniyi ve farklıyı istediklerinden yapımcılar geri adım atmaya başladılar. Ben de hayatımı bu işe adadım ve pes etmeyi aklımdan geçirmedim. O yüzden bir şirket kurmaya karar verdim ve içinde bir stüdyo kurabileceğim uygun bir ev aramaya Bedük yeni albümünde dans müziğinin sınırlarını zorluyor. Fotoğraf: Vedat Arık İşçi sınıfına saygılarımızla... kavramı denince akla ırkçılığın gelmesi çok ironik. Dazlakların ortaya çıkması, Jamaikalılar ve İngiltere’deki mobların etkileşimi sonucunda oldu. O zamanlar müzik reggea, rocksteady gibi siyahi müzikleriydi. 80 başlarında punk ortaya çıktı, müzik grupları çoğaldı. Sonrasında ise Screw Driver’ın solisti ilk “nazi skinhead” terimini ortaya çıkardı, kendilerini idol olarak göstererek insanları çekti. M. Yılmaz: Aslında bu da bir politika, kimse durduk yere faşist olmadı, o dönemde bazı kurumlar ve devlet, meyilli olanları faşizme teşvik etti, yöneltti.. Peki, nasıl oldu da siyahi kökenli bir akım ırkçı bir hal aldı? Y. Kırdök: Medya bu konuda çok başarılı. Bugün dünyada dazlaklara nazi denmesinin en büyük sebebi medya. Bu medyanın bilinçsizliğinden mi kaynaklanıyor, yoksa kasti bir durum mu söz konusu? M. Yılmaz: Kasti. Çıkar amaçlı. Mesela Almanya’da, 80’lerde hükümet nazileri destekliyordu. Alman hükümeti 2. Dünya Savaşı’ndan sonra toparlanma döneminde yurtdışından ucuz işçi getirdi, ekonomisini düzeltti, fakat bu sefer de işçilerle sorun yaşamaya başladı, para kaynağı olduğu için Yaprak Kırdök. çok fazla işçi gelmeye başladı. Yasalar koyarak engellemeye çalışsalar da bu durumun önüne geçemediler. Bu yüzden devlet alttan alta nazileri desteklemeye başladı. Okuduğum bir kitapta o dönem Almanya’da yavaş yavaş 2. Dünya Savaşı zamanındaki ruhun tekrar hissedilmeye başlandığı, girdiğiniz kafelerde Alman zafer şarkılarının çalındığını ve eski SS’lerin bira içtiğni görebileceğiniz anlatılıyordu. Devlet o dönem ırkçılığa yatkın müzik gruplarına imkân verdi, para ve medyada yer edinmelerini sağladı sonra da Alman grupların çoğu ırkçı olmaya başladı. Vatansever olanların, askerden yeni dönenlerin beynini yıkadılar, o cepheye çektiler. Aslında nazilerin dazlakları sevmesinin, yani onları seçmelerinin nedeni de SS’lere benzetmelerinden kaynaklanıyordu, onları gördüklerinde "İşte bunlar kafamızdaki askerler" dediler, çünkü dazlakların da güçlü ve şiddete yatkın bir tavırları vardı. Furkan Eren (sağda): Hükümet politikalarının en büyük destekçisi genelde medya olduğu için, korkutma amacıyla her türlü skinhead nazi olarak gösterildi. Dünyaya da böyle yansıdı. M. Yılmaz: Bir internet sitesinde okumuştum, Almanya'da naziler Türkleri dövmüş, bir hafta sonra Türkler yolda SHARP (skinheads against the racional predijuice anti faşist skinheadler) skinheadleri görmüşler nazi sanıp dövmüşler, sonra SHARP’lar da Türkleri dövmüş, tabii bu medyaya da “Naziler Türkleri dövdü” diye yansımış. Peki, gruplar birbirinden nasıl ayırt ediliyor? Y. Kırdök: Genelde naziler beyaz bağcık ve askı takıyorlar, ama bazen apolitikler de öyle kullanıyorlar. Aslında en çok dövmelerinden anlaşılıyor, nazilerin milliyetçi temalı, “white power” yazılı, bayraklı veya gamalı haç dövmeleri oluyor, bir de Lonsdale markasının açık mavi rengini giyiyorlar. Belli markalar da var. S. Yetkin: Dinlediğin grupların rozetlerinden de anlaşılabilir. Yani bilenler anlar ama… M. Yılmaz: Bilmeyenlerin anlaması zor tabii.. Aslında çok fazla anlaşılmıyor. başladım. Şans eseri bir aranjörün oturduğu ses yalıtımı yapılmış, uygun bir ev buldum ve çalışmaya başladım. Şimdi yaptığın müzik ne rock, ne pop, ne de dans müziği. Gitarını alıp ritmi başlatıyorsun ve arkası geliyor. Bu müziğine hâlâ rock tarzının mı yön verdiğini gösteriyor? Rock şekil vermiyor, ama ana enstrüman gitarım. Rock ile dansı karıştırmak gibi bir niyetim de yok. Hiçbir doğrunun ve tanımın olmadığı bir müziği yakalamaya çalışıyorum. 80’lerin popüler müzik anlayışına yakınım. Yani kurallarım yok! İsmim ile anılmak istiyorum, çünkü bu benim müziğim. İlk albümünde sadece adını, Serhat’ı kullanmıştın. Şimdi soyadını, Bedük’ü kullanman bir tür pazarlama yöntemi mi? Aslında ben ilk albümde de Bedük ismimi kullanmak istemiştim, ama herkes buna karşı çıkmıştı. Bu albümde ise tüm kontrol bendeydi. Yani yapımcı, aranjör, besteci ve müzisyen bendim. İstediğim her kararı ben veriyordum ve ilk albüm ile bunu tamamen ayırmak istedim. Bu isme de eleştiriler yağıyor, “Bu ne biçim isim, düdük gibi” diye, ama bu benim soyadım. İngilizce müzik yapıyor olmam da bunu değiştirmiyor. Bu alışmak ve kabullenmekle alakalı. Albümün tüm kontrolü bende, dedin, o yüzden mi albümün adı “Çok kişilikli gösteri”? Sanat yönetmenliğinden albümün kartonetine kadar her şey bana ait. Normalde bunların her birini farklı kişiler yapar, hepsinin kaygıları, düşünceleri ve müziğe bakışları farklıdır. Benim de bunları tek bir işte toplayabilmem için kendimi bu kişiliklere bölmem gerekiyordu. Şarkıların çoğu İngilizce. Bu yurtdışına açılma planının bir parçası mı yoksa müzik mi öyle istedi? Müzik öyle istedi. Bir şarkı içimden nasıl çıkarsa öyle kalsın istiyorum. Zaten bana sorarsan bir şarkıyı farklı dillere çevirmek, benzer ya da farklı anlamlarla söylemek o kadar zor değil, ama benim bunu yapmam çok satma kaygısına girdiğim anlamına gelmiyor. Bu parça Türkçe olursa daha iyi tutar dediğim zaman, müziğime bir de darbuka koyayım, “tam etnik” olsun mantığına kadar gidebiliyorsun. Bu da benim şu an istediğim bir şey değil. İlerisi için neler düşünüyorsun? Eurovision’a gitmeyi gerçekten çok istiyorum. On binlerce kişiye bir şey vermeye çalışmak çok eğlenceli ve heyecanlı olur, diye düşünüyorum. Avrapa’yı uzay gibi görenlerden değilim. Bu bakımdan kendime epey güveniyorum. Deniz Yavaşoğulları 1. sayfanın devamı Birbirinizi nasıl buldunuz ve neden “İstanbul Skins”i kurdunuz? Murat Yılmaz: Aslında biz yıllardan beri birbirimizi tanıyoruz, en başta punk’tık sonra git gide skinhead kültürüne yakınlaştık. Hep bir arada, grup olarak takılıyorduk bir isim koyalım dedik, koyduk. “İstanbul Skins” adı altında konserler ve partiler M. Yılmaz. düzenliyoruz. Genelde sokakta oturup içiyoruz. Korhan Özbudak: Bu sadece hissetmekle alakalı. “Skinhead” arama sözcüğü gibi bir şey, bu isim altında, sana benzeyen, iyi anlaşacağın insanlarla birlikte oluyorsun. Yaprak Kırdök: Bizden önce RASH Ankara vardı, sonra biz olduk, şimdi Bursa ve İzmir’de de skinheadler ortaya çıktı, yani git gide coğalıyoruz. Serkan Yetkin: Onlar da arkadaşımız zaten. İstanbul Skinheads desek de aslında Türkiye Skinheads. Dazlaklık Jamaika kökenli bir kavram değil mi? Y. Kırdök: Evet. İlk dazlaklar Jamaika’dan İngiltere’ye göç etmiş Serkan Yetkin. siyahiler. Bu nedenle dazlak Korhan Özbudak’ın “skinhead” olduğunu duyan Dazlakları anlatan “İşte İngiltere Bu” filminden... annesi “Nazi mi oldun” diye sormuş korkuyla. Dazlaklıkları karşılaştıkları çoğu kişiyi tedirgin etse de onlar ısrarla faşist olmadıklarını vurguluyorlar. Aksine, işçi sınıfı kökenli hareketin, bugün de bu sınıfa saygıyı koruduğunu düşünüyorlar. Dazlaklar arasında elbette faşistler de var, ama Rusya ve Almanya ile karşılaştırıldığında Türkiye hâlâ masum ülke... Soner Sencar: Mesela naziler kamuflaj pantolon giyiyor, ama şort değil. Böyle ufak ayrıntılar var işte. K. Özbudak: Burada değil de yurtdışında gerçekten anlıyor artık insanlar. Bunlar simgesel göstergeler, politik farklılıkları nasıl tanımlanıyor? Y. Kırdök: SHARP’lar ve RASH’lar sol yanlı. Geleneksel skinheadliğe en sadık kalan RASH’lar, mesela Korhan Özbudak. SHARP’lar faşist bir grupla kimi zaman aynı sahneyi paylaşır, ama RASH’lar asla. Manifestoları var onların. İstanbul Skins SHARP, ama ben kendimi RASH’a daha yakın hissediyorum, gerçi skinhead akımı bir yaşam tarzıdır, özünde apolitiktir yani. S. Yetkin: Hıristiyan skinheadler diye bir şey de çıkmış, ama onlar zararlı değillermiş. S. Sencar: Almanya’da, hem Almanlar hem de Türkler tarafından dışlanan Türk Skinheadler var, onlara da “Döner” skinhead diyorlar. Yurtdışında yolda bir nazi skinhead’e rastlasak ne olur? S. Yetkin: Grup halinde değillerse sorun olmaz, tek başına saldırmıyorlar. Kim, neden dazlak olmayı seçiyor, dazlak kimliğini oluşturan parçalar Soner Sencar. neler? Y. Kırdök: Belki biz işçi sınıfından gelmiyoruz, hepimiz orta halli ailelerin çocuklarıyız, ama ilk dazlaklar işçi sınıfından geliyordu, hatta bir sözleri vardır “Class pride world wide” diye, yani sınıfın senin kimliğindir, bunu inkâr etmemelisin ve gurur duymalısın. Yani dazlaklığın temelinde her sınıftan insana, özellikle işçi sınıfına saygı duymak ve hiçbir insanı hor görmemek yatıyor, zaten ben ailemden de bunu gördüm. M. Yılmaz: İlk dazlaklar liman işçileri ve onların çocukları. Maça giden holiganlar mesela, onlar kendilerini bu kültüre yakın hissediyorlar, çünkü bu kültürde ufak bir başkaldırı var, kadınlar var, futbol var, alkol var. Nasıl anlatsak ki... K. Özbudak: Mesela belli bir yaştan sonra punk kalamazsın, ama öbür boyu “skinhead” kalınabilir. Ayakların yere basıyor, çünkü… Sizin futbolla aranız nasıl? M. Yılmaz: İyi. Yarımız Fenerli, yarımız Beşiktaşlı, bir tane de Galatasaraylı var. Y. Kırdök: Benim futbolla aram var, ama holiganlık yok! Ya kadınlar, onlar da skinhead akımına ilgi duyuyor mu? Y. Kırdök: Türkiye’de erkekler çoğunlukta, ama yurdışında erkek kadar kadın da var. Onlara “skingirl” veya “chelsea” deniyor. Kadınların da “renee” denen belli bir saç kesimleri var. Ön ve arka kısımları uzun bırakıp geri kalanları kısaltıyorlar. Erkekler gibi giyiniyorlar. EN FAZLA NAZİ RUSYA’DA... Dünyaya oranla en fazla nazi skinhead Rusya’da... S. Sencar: Evet, üstelik çok fenalar, baltayla saldırıyorlar, ateş ediyorlar... Youtube’da videoları var. Y. Kırdök: Evet, St. Petersburg’da SHARP (antifaşist) ve RASH (Red and anarchist skinheadskızıl anarşist) skinheadler var, ama Moskova’dakilerin neredeyse hepsi nazi. Orada sürekli bir olay oluyor. Daha bir ay önce atom enerjisi endüstrisine karşı çıkan anarkokomünist aktivistlerin kampını kundakladılar, bir kişiyi öldürdüler, birçok kişinin yaralanmasına sebep oldular. Kuzey ülkelerinde skinhead sayısı son on yılda çok arttı. Rusya gibi komünist geleneği olan bir ülkede ırkçılığa yönelimin bu kadar fazla olması sizce neden kaynaklanıyor? M. Yılmaz: Devlet desteğinden... PAZARIN PENCERESİNDEN Hangi tarikat iyidir? Selçuk Erez KP’nin hazırlattığı yeni Anayasa Taslağı’nı inceleyenler, bunun tarikatların önünü açacağını, bu örgütlere, faaliyetlerini yaygınlaştırma olanağı sağlayacağını söylemektedirler: A Anayasanın 24. maddesinde yapılması önerilen değişikliklerle “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan” ibadet, dini ayin ve törenlerin serbest bırakılacağı anlaşılmaktadır. Birçok politikacının şu ya da bu tarikata mensup olduğunu zaten biliyorduk. Yukarıda sözü geçen değişiklikler yürürlüğe girdiğinde, bu ülkede bir tarikata katılmanın çok avantajlı ve yararlı bir şey olacağı anlaşılmaktadır. Bu değişikliklerden sonra, hiçbir tarikattan olmayıp hâlâ böyle sap gibi dolaşmaya devam ederseniz, bakan, milletvekili ya da müdür filan olmak şöyle dursun, resmi ve özel kurumlarda en sıradan işlerinizin bile yürümeyeceğinden, kuyrukta beklediğinizde sıranız gelince gişelerin kapanacağından emin olabilirsiniz. O koşullarda artık kimse size kız vermez. Eğer kızsanız ve babanız herhangi bir tarikattan değilse yedi kat çarşafa sarılsanız bile artık hiçbir damat adayı kapınızı çalmayacaktır. Böyle bir durumda kalmamak için hemen kendinize bir tarikat seçip başvuru formlarını bugünden doldurmanızda büyük yarar vardır. Okuyucularımıza kolaylık olsun diye, bazı ulusal ve arzıulusal tarikatlar konusunda bilgi vermeye başlamaktayız: 1. Halidiye, Halvetiye, Buhurilik, Nakşibendilik, Melamilik gibi öndegelen tarikatları seçebilirsiniz. Bu tarikatlar kalabalık olduğundan katıldığınız takdirde mümtaz bir mevkiye ulaşmanız oldukça zaman alabilir. Bu tarikatları tanımak isterseniz üyeleri olan bakan ve milletvekillerine başvurmaktan çekinmeyiniz . 2. Bizde az bilinen tarikatları tercih edecekler de kuşkusuz çıkacaktır. Öyleyse bunları da tanıtmak gerekir: a. Hare Krişna: Tapınaklarında bol körili Hint yemeklerini beleş yiyebileceğiniz bu tarikatın Krişna ve Çiatanya Mahaprahbu gibi ulularının yaşamöykülerini Sankritçe asıllarından dinleyebilir, sarı kumaşlara bürünüp dümbelekler refakatinde kendinizden geçip çeşitli eksenler etrafında fır dönerek dualar edebilirsiniz. Dünyanın birçok yerinde bu tarikata ya da yandallarına ait bazı tapınaklarda psikodelik bitkilerden yararlanarak kendinizden geçer, ahrette tur atar, yeniden geri dönebilirsiniz. b. Soka Gakkai: Biraz Japonca öğrenmeniz ve “Nam myo ho renge kyo” ilahisini eksiksiz öğrenip doğru vurgulamalarla ve kekelemeden söyleyebilmeniz gerekir. Semtinizde elektrikler, sular kesildiğinde bu ilahiyi söyleyince ne gibi mucizelerle karşılaşacağınıza şaşacaksınız. Sizden başka şeyler de istenecektir: “Kono ko ni tokonatsu no kokonatsu kokonotsu, ano ko nimo tokonatsu no kokonatsu kokonotsu” yani “Kırk küpkırkının da kulpu kırık küp” söylemini andıran birçok duayı uyanık bulunduğunuz süre içinde her saat başında en az dokuz kez tekrarlanmanız gerekecektir. Bütün bunları öğrendikten sonra bizim de hangi tarikatı yeğlediğimizi merak edebilirsiniz. BizelhamdürüllahMustafiyiz! Yani Mustafa Kemal’in izleyicilerindeniz: Onun ilkelerini rehber etmiş, onun özdeyimlerine inanmış ve onun gösterdiği yolu izlemenin eninde sonunda biz görmesek bile çocuklarımızı kesinlikle mutluluğa ve düze çıkaracağına inananlardanız. Bize başkası gerekmez! 1917 Bolşevik Devrimi’ni protesto eden Rus Nazi dazlaklar...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear