23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 8 31/5/07 16:38 Page 1 PAZAR EKİ 8 CMYK 8 3 HAZİRAN 2007 / SAYI 1106 Biz de korkutuyoruz... Hasibe Eren önetmen Uluç Bayraktar ve oyuncu Rıza Kocaoğlu’nun gök gözlü olmaları dışında ortak bir özellikleri daha var, ikisi de ilk profesyonel kamera önü ve arkası deneyimlerini Çağan Irmak setlerinde yaşadılar. Uluç Bayraktar, Ege Üniversitesi RadyoTVSinema Bölümü’nden mezun olur olmaz İstanbul’a geldi ve “Şaşıfelek Çıkmazı” adlı dizide Irmak’a reji asistanlığı yaparak mesleğe başladı. Rıza Kocaoğlu ise henüz Dokuz Eylül Üniversitesi Oyunculuk Bölümü’nde öğrenciyken Çağan Irmak’ın ne yazık ki seyirciyle buluşamayan “Bana Şans Dile” adlı ilk sinema filminde başrol oynadı. Yıllar geçti, biri iyi bir yönetmen oldu, diğeri deneyimli bir oyuncu. Irmak’ın bu sezon meraklısıyla buluşan “Kâbuslar Evi” adlı korku serisinin “Karanlıktan Gelen” adlı bölümünde birlikte çalıştılar. İkiniz de ilk profesyonel çalışmalarınızı Çağan Irmak’la gerçekleştirdiniz. Şimdi yine bir Çağan Irmak projesinde Kâbuslar Evi serisinin “Karanlıktan Gelen” bölümünde yönetmen ve oyuncu olarak çalıştınız. Çağan’a karşı nasıl bir sorumluluk hissediyor insan? Uluç Bayraktar: Bu piyasada işin tekniğine, duygusuna dair ne öğrendiysem Çağan’dan öğrendim. Onun senarist olarak imzasını attığı bir işte hem kendi rejini ortaya koymak, hem de ondan öğrendiğin şeyleri özümseyerek onu utandırmamak söz konusu hale geliyor. Rıza Kocaoğlu: Çağan, henüz öğrenciyken ve hiç kamera deneyimim yokken bana güvenip “Bana Şans Dile”nin başrolünü teslim etti. Onun da ilk sinema filmiydi. Özgüvenime inanılmaz desteği oldu. Hiçbir senaryoda sözler bu kadar ağzıma oturmaz. “Bana Şans Dile” Çağan Irmak’ın 2000 yılında çektiği ilk sinema filmi ve seyirciyle festivaller dışında ne yazık ki buluşamadı. Neden? R. Kocaoğlu: Ben neden vizyona girmediği ile ilgili net bir bilgiye sahip değilim. İstanbul ve Ankara Film festivallerinde gösterildi. Şile’de Film Yönetmenleri Derneği’nin düzenlediği bir festival yapılıyordu o dönem, orada gösterildi ve ödül aldık. En iyi erkek oyuncu ödülünü Erol Keskin’le paylaştım. Melisa (Sözen) en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü almıştı aynı filmle. Yönetmen Uluç Bayraktar ve oyuncu Rıza Kocaoğlu’nun yolu, Çağan Irmak’ın çektiği filmlerde kesişti. Irmak’ın “Kâbuslar Evi” adlı korku serisinin “Karanlıktan Gelen” bölümünde birlikte çalıştılar. Bu Türk sinemasının alışık olmadığı bir tür, yerli korku. Üstelik izleyiciyi Türkiye’den hikâyelerle korkutuyorlar... Hedeflerin neler? R. Kocaoğlu: Bahçeşehir Üniversitesi’nde oyunculuk üstüne yüksek lisans yapıyorum. Tiyatro yapmak istiyorum. Kendi söyleyeceğim şeyleri söyleyebileceğim bir tiyatroda olmak ya da öyle bir tiyatro yaratmak en sondaki hedefim. Popüler filan olmak gibi bir derdim yok. Ben oyuncunun birazcık gizli olması gerektiğini düşünüyorum. Tıpkı bir gerilla gibi. Popüler kültür nesnesi olmak istemiyorum. Öyle olunca oynadığınız rollerdeki inandırıcılık azalıyor bence. Türkiye’de genç yaşta yönetmen olunca insan ne gibi zorluklar yaşıyor? U. Bayraktar: Olmak zor, olup da bu sektörde devamını getirmek daha da zor. Çünkü piyasa imkân tanımıyor, her şey – dizi film çerçevesinde değerlendirirsek reytinglerle değerlendiriliyor, dizi yayından kaldırılıyor ve bir daha asla sana şans verilmiyor. Ben yönetmen olduğum zaman 27 yaşındaydım, benden çok daha yetenekli insanlar yardımcı yönetmenlik yapıyorlardı. Bu onların yeteneksiz olduğu değil, fırsat verilmediği anlamına geliyor. Sistem onları orada kullanmayı tercih ediyor. Sürekli akıllı olmak, kafanı sürekli çalıştırmak zorundasın. “Karanlıktan Gelen”deki kapana kısılmışlık çok ürkütücü. Çaresizliğin bu boyutunu oynamak nasıl bir şey? R. Kocaoğlu: Televizyon dizilerinde sürekli küçük duyguları, günlük hayatı oynayınca insan o rahatlığa alışıyor. Oysa “Karanlıktan Gelen”de tragedya kahramanlarının başına gelebilecek büyüklükte duygular yaşanıyor. Çünkü ortada olağanüstü bir durum var. Ormanda tek başınasın ya da bir evde hapsedilmişsin ve ne olduğunu bilmediğin bir şey tarafından sıkıştırılıyorsun… O varlık aynı zamanda sana bir hayat dersi veriyor. Bu işle yeniden bir tozumu attığımı hissettim. Kâbuslar Evi projesinin zaman içinde nasıl bir yere oturacağını düşünüyorsunuz? Türünde bir ilk, episodik bir yapıya sahip, bir oyuncusu hariç her bölümün başka oyuncular tarafından canlandırıldığı bir korku dizisi... U. Bayraktar: Bence çok cesur bir girişimdi, hem yapımcısı açısından hem de Çağan açısından. Yazan ve ilk üç bölümünü yöneten o. Bir kanalla anlaşmadılar, sinema filmi yapmıyorlar. Satış grafiği belli olmayan 13 bölümlük bir çalışma ve çok para yatırıldı. Henüz izleyicisine ulaşamadı, sadece DVD’si satışa çıktı. Ulaşabileceği yerlerde insanlarla buluştuğu zaman yerini bulup bulmadığına karar vereceğiz. Bu tür yapımların daha da çoğalması gerekiyor ki, insanlar bunlardan cesaret alıp daha değişik, kendine özgü yapımlara cesaret bulabilsinler. Y Rıza Kocaoğlu (sağda) “Karanlıktan Gelen” filminde... “Kabuslar Evi” nasıl bir deneyimdi? U. Bayraktar: Gerçekten zor bir proje. Çünkü Türkiye’de korku filmi ya da gerilim filmi ya da psikolojik gerilim türü zordur. Çünkü bizim Amerikan sineması dışında tanıdığımız, altyapımızda olan bir tür değil. Bizim korku filmi geleneğimiz yok. Evet, Türkiye’de yerli korku yapımı izleme alışkanlığı henüz gelişmedi. Üstelik bu hiç yapılmamış bir format, bir DVD serisi. U. Bayraktar: Formatı da tam oturmadı aslında. Sinema filmine yakın yapıldı. Teknik imkânlar, oyuncular, çalışma şekli... Her şeyi el yordamıyla, içgüdülerle, konuşarak ve düşünerek buluyorsun. Asla örneklendiremediğin şeyler oluyor. Geriye dö nüp, izleyip Türk sinemasına dair düşündüğün hiç bir şey yok. Öyküler tamamen Türk öyküleri. “Kâbuslar Evi”nin zaten en güzel yanı, tamamen Türk insanına ve Türk geleneğine dayalı öyküler olmasıydı. R. Kocaoğlu: Bizden hikâyelerle korkutuyor. U. Bayraktar: Böyle olunca yolunu bulmakta zorlanıyorsun. Hep oyuncularla, özellikle de başrol oyuncusuyla kontak kurarak, konuşarak ve deneyerek bulmaya çalıştım. Bence iyi bir çalışma oldu. R. Kocaoğlu: Hem duygusal anlamda hem de fiziksel anlamda yorucuydu, çünkü çok az zamanımız vardı. Beraber çalışmamızın en büyük avantajı Uluç’un getirdiğimiz önerilere açık oluşuydu. 24 saat çalıştığımız gün oldu, ormanda koşmalar filan... Bittikten sonra 10 gün filan tavana bakmak istedim. (Gülüyorlar) Oyunculuk mesleği bağlamında kendini nasıl tanımlıyorsun? R. Kocaoğlu: Öncelikle adam olmaya, iyi bir insan olmaya çabalıyorum. Öyle olursam mesleğimi de iyi yapabileceğime inanıyorum. Oyunculuk benim için yaşam filan değil, işim. Çevremde olup bitenlere duyarsız kalmazsam, dünyanın daha yaşanır, daha güzel olması için elimden geldiğince çaba harcarsam, özetle iyi bir insan olursam becerebildiğim kadar iyi bir oyuncu olurum diye düşünüyorum. TAHA FEYİZLİ ÇEKTİĞİ BELGESELLE “ÖTEKİ”LERİN YAŞADIKLARINI KENDİLERİNE ANLATTIRIYOR... Anlatılan “öteki”nin hikâyesi... Esra Açıkgöz öçmenler, engelliler, yoksullar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, hakları ihlal edilenler... Taha Feyizli, onların hikâyelerini bir belgeselle anlatıyor: “Öteki”, TRT’de sonbaharda yayınlanacak, sonra da uluslararası festivallere katılacak belgeselde anlatılanlar sadece Türkiye’ye özgü değil, evrensel bir sorun. İşte Taha Feyizli’nin belgeseli ile ilgili anlattıkları... G “Öteki”lerle ilgili belgesel yapma fikri nereden çıktı? Özellikle 11 Eylül sonrası yeni bir tablonun ortaya çıkışı, Türkiye'nin yanı başında olup bitenler, ayrımcılığın, ırkçılığın yeniden yükselmesi, beni bu projeyi yapmaya itti. Sürekli biri diğerini ötekileştiriyor, iteliyor. Bunlara gözümüzü kapatarak insan olma halimizi gerçekleştiremeyiz. Kimler belgeselinizdeki “öteki”ler? Aslında reel anlamda hayatta ötekiler var. Ancak bizi ilgilendiren insan hakları anlamında ya da toplumsal yaşamın her alanında ayrımcılığa uğramış bütün mağdurlar; Engelliler, mülteciler, her türlü şiddete, ayrımcılığa ve hak ihlalline uğramış kadınlar ve çocuklar, namus cinayetleri, yoksullar, çingeneler, mobing mağdurları... Bu çalışmanın neyi değiştireceğini düşünüyorsunuz? Bununla ayrımcılığı bitirmek gibi bir iddiamız yok, ancak bir ses olabilir ve bu konuya dikkat çekebilirsek, filmi yapma amacımızı başarmış olacağız. Bu aynı zamanda uluslararası bir sorun, yani bir insanlık sorunu, çünkü insan hakları herkes için gerekli. Mesela, dünyanın her yerinde kadın ayrımcılıklarla karşı karşıya, gelişmiş ülkelerde de var bu, gelişmemiş ülkelerde de. Sadece boyutu, şiddeti değişiyor. Belgeselin konsepti nasıl? Sorunları, yaşayanları, tanıkları anlatıyorlar. Her türlü şiddete uğramış kadınlara, sokak çocuklarına ulaştık. Sizin burada anlam veremediğiniz bir kabile savaşından dolayı kaçmış mülteciler bulduk. Ne evi, ne sosyal güvencesi olan yoksulların çok uç örneklerini çektik. Konuşacağınız kişileri nasıl belirlediniz? İki senelik araştırmalarımızla... Onları konuşmaları için ikna etmeye çalışmadık, isteyenlerle konuştuk. Konuşanları da yönlendirmeden, yaşadıkları öyküleri seslendirmeye çalıştık. Sizi en çok ne etkiledi? Sokak çocuklarının hikâyeleri, çünkü ailede yaşadıkları çatışmaların sonucunda sokağa itiliyorlar. İşledikleri suçların da büyük çoğunluğu inisiyatifleri dışında oluşuyor. Sokağın karanlığında, soğuğunda kalmak bir çocuk için inanılmaz bir travmadır. Bir de Darülaceze’de yaşayan, ama oranın “öteki”si olanlarla konuştuk. Mesela, içlerinden Taha Feyizli, belgeseli için bedensel engelli, şarkıcı Figen Öncel ile çekimde... biri çok iyi bir yaşamı varken, ailesiyle sorunu olunca, bütün terminolojiyi dikkatsiz kullandığınızda, o sorunun içini varlığını kaybedip, bir cami tuvaletinde temizlik yapmış, boşaltma, içselleştirme tuzağıyla karşılaşırsınız. Mesela, sokaklarda yaşamış. Şimdi beslenme, sığınma sorunları ötekini anlatırken, diğerini ötekileştirmek gibi... Başka bir çözülmüş, ama insan olarak mağduriyeti devam ediyor, tehlike de sorunu içselleştirmekti. Belgesel, farkında olmadan ailesini göremiyor. yarattığımız duvarlarımızın yıkılmasını, olaya daha içeriden Belgeseli çekerken en çok neye dikkat ettiniz? bakmamızı sağladı. Kavramları kullanırken dikkatli olmaya. Bir sorunla ilgili
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear