Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
R PAZAR 12 21/6/07 16:43 Page 1 PAZAR EKİ 12 CMYK BELÇİKA PARLAMENTOSUNDAKİ SANDALYELERİN YÜZDE 35’İ KADINLARIN Üç dil, üç parlamento Çimen Turunç Baturalp F ederal Parlamenter Temsili Demokratik Monarşi?.. Küçücük Belçika’nın “havalı” yönetim şekli bu. Nüfusu 10.5 milyon. Toprakları Türkiye’nin 26’da biri. Ama tam üç resmi lisanı, biri federal üç de parlamentosu var. İspanyol asilzadelerinin adları gibi art arda sözcüklerle tanımlanan bu son derece “sofistike” yönetim biçimi bile küçücük Belçika’yı daha da küçülmekten kurtaramayacak gibi görünüyor. “Federal Parlamenter Temsili Demokratik Monarşi” deyince ne anlamalı? Herkesi memnun etmeye çalışmanın böyle komplike açılımlar gerektirdiğini mi, komplike açılımlara rağmen kişi başına düşen milli gelirin 25 bin 300 dolarlarda dolaştığı bir ülkede bile kimsenin halinden memnun olmadığını mı? Bu aralar gökyüzü mavi, güneşli ve Belçikalılara federal seçim sonuçlarından ve siyasi yapıdan başka şikâyet edecek pek bir şey kalmıyor. Bölgelere ayrılmış üç toplumlu siyasi yapının kaçınılmaz kıldığı seçim sistemi öyle karmaşık ki, para cezası olmasa partililerden başka kimse sandık başına gidip, karmakarışık oy pusulalarıyla uğraşmayacak sanki. Hele yaşamdan zevk almayı bilen Frankofon Valonlar, kırk yılda bir buldukları güneşin altında buz gibi Belçika biralarını yudumlamak varken niye zahmet etsinler? Zaten son otuz yıldır Valon partiler başbakan çıkaramıyor. “En kötü ihtimalle ülke bölünür, biz Frankofonlar da Fransa’ya karışır gideriz. Flamanlarla daha fazla uğraşılmaz yani… Yüzüğün ortasındaki en değerli taş gibi pırıl pırıl parlayan ‘iki toplumlu’ bir Brüksel olmasa ‘Flamanya’ gibi bir adla yepyeni bir ülke kurulmuştu” diyorlar. Bir önceki dönemde senatör olan Fatma Pehlivan, Belçika Senatosu’nda yemin töreninde... Flamanlar ise kararlı. Hayatını ülkeyi bölmeye adamış siyasetçileri var. Bunu son derece pragmatik bir nedene bağladıkları için gitgide zemin kazanan bir hedef haline geldi “otonom bir ülke kurmak”. Pragmatik neden ise bir Avrupalıyı can evinden vuracak bir tespit. Mesele “zenginlik”, kabaca “para”. Flamanlar üretiyorlar, vergi veriyorlar, hatta Flaman bölgesine daha çok konulduğu için trafikteki radarlara daha çok ceza ödüyorlar. Sayelerinde devlet zenginleşiyor. Valonlar ise hak etmedikleri bir zenginliği paylaşıp hazıra konuyorlar. Uff bu Valonlar…! atlerce kaybolanlar, derdini “Fransızca” anlatmak için kıvranan yabancılara bile su gibi Fransızca konuşabildikleri halde boş mavi gözlerle “Fransız” bakan Flaman yetkililer, Volon bölgesinde iş yapmaya çalışırken durmadan Valon belediyelerle başı derde giren Flaman iş adamları, zincirleme anlatılan hikâyelerin çaresiz kurbanları. Ama burası Avrupa! İnsan hakları da var… Flaman bölgesindeyseniz, etraftaki sert bakışları göreceksiniz, ister Türk, ister Valon, ister Alman olun “Flamanca”, bilmiyorsanız, “İngilizce” konuşacaksınız. Üç resmi dil olsa da özellikle Flaman bölgesinde Fransızca konuşmak medeni cesaret ister. Kimse kılınıza dokunmaz, ancak sizin için kılını da kıpırdatmaz… Yani buz gibi bir sosyal baskı. Uzaktan bakınca her şey kitabına uygun. Avrupa’nın kanlı tarihi ırkçılığı acı örnekleriyle dolu. Tarihten dersini alanlar milliyetçiliğin ölçüsünü de kurala bağlamış. Son seçimlerde Flaman bölgesindeki oyları yüzde 19’a varan aşırı sağcı Vlaams Belang’a (Flaman menfaati) karşı sağcı partiler bile ittifak içinde. Bu parti daha önce kapatılmaktan isim değiştirerek kurtulan Vlaams Blok’un da devamı. Koalisyonun kaçınılmaz olduğu Belçika’da, bu neoNazi eğilimli parti 17 sandalyesi ile iyot gibi açıkta kalmaya mahkum. Seçimlerden önce Vlaams Belang’ın ilanlarını basmayı reddeden gazetelerle mahkemelik olması tam bir seçim eğlenceliği. Belçika seçimlerinde asıl bizleri ilgilendiren ise 29 partinin aday listeleriydi. Seçim yasasına göre aday listelerinde kadın ve erkek sayıları eşit olmalı. Ayrıca her liste başındaki iki kişiden birinin kadın olması gerekiyor. Gerisi seçmenlere kalmış. Listelerdeki Türk kökenlilerin 16’sı kadın, 21’i erkek adaydı. Bu rakamlar Türkiye’dekinin tam tersine, Belçika’daki siyasi arenada, Türk erkekleri ile kadınlarının başa baş olduğunu gösteriyor. Türkiye’de parti liderlerinin elleri titreye titreye hazırladıkları aday listeleriyle karşılaştırılamayacak kadar iyi bir kadınerkek oranı bu. Kadın adayların çoğu 40 yıl önce kömür madenlerinde, fabrikalarda çalışmaya gelen ailelerin kızları. Fotoğraflarına bakıyorum. Belçikalı adayların arasından güvenle tebessüm ediyorlar. Kimileri daha otuzlarında bile değiller. Siyasete soyunmakla kendi kaderlerine olduğu kadar, buradaki Türk toplumunun da kaderine sahip çıkmışlar. Kuşkusuz çağdaş kadınlar olarak AB ve Türkiye ilişkilerinde, AB toplumlarının Türkiye’yi algılayışlarında hatırı sayılır temsil görevleri var. Türk adaylardan birinin Federal Mecliste sandalye kazandığı kesinleşti. Belçika Federal Meclisindeki tek Türk kökenli milletvekili bir kadın... “Meyrem Almacı”. 1976 doğumlu. Ispartalı bir aileden gelen genç milletvekili, Belçika’nın ikinci en büyük şehri Anvers’te Flaman Yeşiller Partisinin liste başıydı. Belçika, kadınsız bir mecliste gelişmiş bir demokrasiden söz edilemeyeceğinin farkında. En çok konuşulan konunun, binbir bağlamda “demokrasi” olduğu Türkiye’de ise, kadın için yüzde 25 kota bile yeterince gündeme getirilmiyor. Türkiye, “iki” vatandaşından birine karşı, kadın hakları söz konusu olduğunda, kendisini geri kalmış ülkelerin hizasına düşüren ayıbını sürdürüyor. Her ne kadar kadın kuruluşları bundan da memnun değilseler de, Belçika’daki 2007 seçimleri, parlementodaki sandalyelerin yüzde 35’ine kadınları oturttu. Bakalım bizdeki seçim sonuçları Türkiye’ye ne kadar demokrasi getirecek ve demokratik aydınlarımız “demokrasi” kavramını bir de toplumun yarısının temsili açısından irdelemeye ne zaman başlayacaklar... Belçika’da sokak isimleri, Fransızca ve Flamanca... TÜRK ADAYLAR, KAZANANLAR... Yağ ve su gibi aynı kapta, karışmadan, ortak dilleri zaman içinde “İngilizce” haline gelmiş, birbirlerine diş bileyen iki toplum, iki tarafa çekiştiriyor mendil kadar Belçika’yı. Türkiye’den bakınca çok karmaşık bir görünüm. Buradaki adı kimi Belçikalılara göre “demokrasi” kimilerine göre “tam bir kaos”. Buraya sonradan yolu düşen bizim gibi şaşkoloz yabancılar için ise komik anıların ülkesi olarak hafızalara yerleşiyor. Brüksel’deki Fransızca ve Flamanca alt alta yazılmış çift isimli sokaklarda sa