23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 4 17/5/07 16:55 Page 1 PAZAR EKİ 4 CMYK 4 20 MAYIS 2007 / SAYI 1104 Sesiyle yaşayan kadın... Renklendirme: Eylem Zor O, binlerce filme sesini verdi, yıldızları konuşan kadın oldu. En güzel aşk sözcükleri, en şaşırtıcı itiraflar, en güçlü haykırışlar ve en acıklı hıçkırıklar onun sesinden yansıdı sinemanın beyazperdesine. Melodramlardan komedilere, tarihi filmlerden uvertürlere sekiz binden fazla filmde seslendirme yaptı. Sinema ve tiyatro tarihi Nevin Akkaya’yı oyuncu olarak da kaydetti. 10. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, bu yıl Bilge Olgaç başarı ödüllerinden birini Akkaya’ya verdi. Akkaya, Adalet Cimcoz’la... Selen Doğan ultan, Asiye Nasıl Kurtulur, Bodrum Hâkimi gibi 50’den fazla filmde Türkân Şoray’ı seslendirdi Nevin Akkaya. Tiyatroyla başlayan sanat yaşamını sinemada noktalayana dek, az sayıda filmde rol aldı, ama binlerce filmde kadın oyuncuların sesi onun sesiydi. Nevin Akkaya, bir gizli yıldız gibi parladı ve ışığını içine sakladı... 1919’da İstanbul’da doğdu. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen konservatuvarda şan ve tiyatro eğitimi aldı. 1937’de İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda ilk kez sahneye çıktı. Peer Gient, Cyrano de Bergerac, Üç Kız Kardeş, Yanlışlıklar Komedyası, Kral Lear gibi pek çok oyunda rol aldı. 1950’de Muhsin Ertuğrul, Nevin Akkaya ve bir grup ile beraber Şehir Tiyatrosu’ndan ayrılarak Küçük Sahne’yi kurdu. Orada Kanlı Düğün, On İkinci Gece, Örümcek, Fareler ve İnsanlar ve daha birçok oyunda oynadı. 1952’de, İstanbul Radyosu spikerlerinden, seslendirme sanatçısı Tarık Gürcan ile evlenerek tiyatroyu bıraktı. Sinema filmlerinde de oynadı Akkaya. İlk rol aldığı filmler, onu “keşfeden” Muhsin Ertuğrul’un “Aynaroz Kadısı”, Nevin Akkaya, Zeki Müren, Cahide Sonku ve İsmet Ay’la... “Şehvet Kurbanı” ve “Kıskanç” adlı filmleriydi. Bunları, S 1949’da Şadan Kamil’in “Uçuruma Doğru” ve yıllar sonra 1988’de Türker İnanoğlu’nun “Gönülden Gönüle” adlı filmleri izledi. Nevin Akkaya’nın sinemadaki “oyunculuk” yolculuğu bundan ibaretti. Ancak, uzun yıllar sinemaya seslendirme sanatçısı olarak emek verecek, hatta bu alanda bir rekora imza atacaktı: Sekiz binden fazla filmde kadın oyuncular onun sesiyle selamlayacaktı seyirciyi. O yıllarda filmler çoğunlukla yurtdışından geliyordu. Çok az yerli film yapılıyor ve bunlar için seslendirme gerekiyordu. İstanbul’un lüks sinemalarında Fransızca ve İngilizce sesli filmler gösteriliyordu, ancak Anadolu sinemalarının müdavimleri altyazı okumayı pek sevmiyor ve filmleri Türkçe istiyordu. Bu talep, pek çok filme seslendirme yapılmasını zorunlu kılıyordu. Nevin Akkaya, tiyatroda başarılı oyunculuğuyla kendini gösterdi, ikinci iş olarak da seslendirme yapmaya başladı. Lale Film’in sahibi, 54 yıllık seslendirme yönetmeni Necip Sarıca, “Dublaj Tarihi” adını verdiği belgeselinde Adalet Cimcoz, Jeyan Ayral Tözüm gibi, bir dönemin, sesleriyle Türk sinemasına renk katan efsane isimlerine yer verirken Nevin Akkaya’yı da unutmadı. Bir tarih yazan bu sanatçılar seslendirmeyi sanata dönüştürenlerdi. Karanlık seslendirme odalarında film karelerine nefes üfleyenlerdi onlar. Filmlerde, Yeşilçam’ın kadınlara özene bezene biçtiği kalıplar içinde; iyi aile kızlarınıfettan kadınları, fedakâr anneyikötü kalpli cadıyı, güngörmüş ihtiyarısaçı örgülü mektepliyi seslendirdiler. Bu rollerin oyuncularını o seslerle bütünleştirdiler. Bugün filmler çoğunlukla sesli çekiliyor ya da oyuncular, belki de “gerçeklik” kaygısıyla kendilerini seslendiriyorlar. Yabancı filmlerde ise tiyatrocular ya da seslendirme alanında kendini yetiştiren “genç sesler” var. Seslendirme tarihine adını yazdıran sanatçılar ise pek hatırlanmıyor artık. O seslerin sahipleri arşivlerde kalıyor ya da en fazla meraklısının biriktirdiği solmuş fotoğraflarda... Nevin Akkaya da, fotoğraflar solmuş olsa da tazeliğini koruyan anılarıyla, seslendirme sanatına verdiği yılların ardından bakıyor Yeşilçam’a şimdilerde. Unutulmayan yüzlerin unutulmayan sesi olarak hatırlanmak istiyor. Ödüllerine geçen hafta bir yenisini daha ekledi Akkaya, 10. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin Bilge Olgaç Başarı Ödüllerinden biri ona verildi... NEVİN AKKAYA “MEHMET BARIŞ’I SEVİYOR” 28 MAYIS’TA OYUN ATÖLYESİ’NDE... Kim için, ne için? Candeğer Muradoğlu Çıplak Ayaklar Kumpanyası, manifestolarında yazdığı gibi “saz çalan olmaktansa kopan tel olmayı” tercih ediyor, insanların birbirine zarar vermeden var olmayı öğrenmelerini istiyor. Kumpanya’nın son çalışması, “Mehmet Barış’ı Seviyor” 28 Mayıs’ta Oyun Atölyesi’nde sahnelenecek. İşte dansçılardan Mihran Tomasyan ve Candaş Baş’ın oyunla ilgili anlattıkları... Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın muhalif bir tavrı var. Bu muhalifliğin temeli neye dayanıyor? Mihran Tomasyan: Muhaliflik nerede başlar, nerede biter bilmiyorum, ama belli bir tavır takınmak zorundasın. Türkiye’nin geçtiği zor dönemlere duyarsız kalmak zor. Bazı sorunlar var ve biz o sorunlarla yaşıyoruz. Dolayısıyla bunları sahneye taşıyoruz. Candaş Baş: Çıplak Ayaklar Kumpanyası, adımızdan da anlaşıldığı gibi muhalif olmaktan çok yalın bir topluluk. Yani, biz çıplak ayağız ve sadeyiz. Bedenimiz el verdiğince tepkimizi dile getirmeye çalışıyoruz. “Mehmet Barış’ı Seviyor” nasıl ortaya çıktı? M. Tomasyan: Her erkeğin askerlik derdi var. Askerlik çağıma geldiğimde ben de böyle bir süreçten geçtim. Vicdani retçi Mehmet Tarhan’ın hayattaki inatçı duruşundan da etkilendim, ama bu direkt Mehmet’in hikâyesini anlatan bir oyun değil. C. Baş: Bu oyun nasıl durduğumuzla alakalı. Antimilitaristiz, Fotoğraf: dünyanın her yerindeki “Mehmet Barış’ı Seviyor” oyunundan. (Candaş Baş sağda) Vedat Arık savaşlara, öldürülen çocuklara, silahı elinde konuyu anlatıyor. Dünyanın her tarafı kanıyor. Militarizm bu tutan herkese, şiddetin her anlamda çok kan döküyor. Artık bu konu hakkında konuşmakta türlüsüne karşıyız. Bunu da en bile zorlanıyorsunuz. İnsanlar savaşa ve şiddete karşı iyi beden diliyle ifade duyarsızlaştı. Irak’ta her gün insanların öldüğünün farkındalar, edebiliyoruz. Umarım ama savaşın ilk çıktığı dönemdeki kadar etkilenmiyorlar. İşte biz insanoğlu bunların olmadığı de buna tepki olarak oyunda asker kusuyoruz. bir dünyaya kavuşacak. Gizli kamera çekimleriyle izlenme ve fişlenmeye karşı Oyun, öldürülen aldığınız tavrı da sergiliyorsunuz oyunda. Gizli kamera neyi askerlerin temsil ediyor? annelerini C. Baş: Her zaman izleyen, provoke eden, idare eden, emir temsil eden veren tehlikeli sistemi temsil ediyor. bir kadınla Oyunun koreografisi sade… başlıyor M. Tomasyan: Bu içinde biriken duyguları açığa çıkarmakla ve yine ilgili. Bunun için stüdyoda günlerini, haftalarını harcamaya gerek aynı yok. Bazen her şey ortaya pat diye çıkıyor, ama oyunun hâlâ kadınla çalıştığımız bazı bölümleri var. bitiyor. M. Tomasyan: Anne, çocuklarını ne ve kimin için kaybettiğini bilmeyen kadınları temsil ediyor. Oyun sırasında çocuklar doğuyor ve büyüyor. Anne ise çocuklarını sürekli kaybediyor ve anne izleyicilere “Niye çocuklarımızı sürekli kaybetmeye mahkumuz?” sorusunu sorduruyor. Sürekli çocuk kaybeden anneyi, biz koşarak geçmeye çalışıyoruz, bu zamanı temsil ediyor. Oyundaki “dilo dilo yaylalar” türküsünü söyleyen oyuncak askerler de çok dikkat çekici. M. Tomasyan: Oyuncak askerleri Tahtakale’de gördüm. Keşke ABD’ye ya da Japonya’ya gittiğimde aynı oyuncak askerleri bulabilsem, onlar da kendi dillerinde marşlarını söylese, yaptığımız gösteride bütün marşlar birbirine karışsa, çünkü oyun evrensel bir
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear