Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
R PAZAR 12 19/4/07 15:42 Page 1 PAZAR EKİ 12 CMYK 12 Uzun saçlı çocuk, uzun saçlı adam oldu ve hâlâ muhalif Berat Günçıkan apurdasınız, otobüste, yolda… Birilerinin cep telefonu çalıyor, bildik bir müzik, eskimeyen bir filmin, eskimeyen şarkısı: Selvi Boylum Al Yazmalım. Gözünüzün önünde Cemşit’le İlyas arasında bocalayan Asya geçiyor, ihtimal filmi izlerken tutkuyla sevgi arasında gidip gelen ruhunuzu yatıştırma çabanızı anımsıyorsunuz… Selvi Boylum Al Yazmalım 30 yıldır, yani çekildiğinden bugüne, birkaç kuşağı içinden geçiren bir film. Yönetmeni Atıf Yılmaz artık yaşamıyor. Bestecisi Cahit Berkay ise yeni albümü “Toprak”ta da bu müziğin rock yorumuna yer verdi. Böylece Berkay’ın müzikte geride kalan 42 yılı gelecekteki 42 yılına bağlandı. Bu rakamlar aritmetiğinizi bozmasın, zira rockçılar bir türlü yaşlanmıyor! İşte zamanı mağdur eden Berkay ve Selvi Boylum Al Yazmalım… Saçları beyazlaştı, ama kısalmadı. Dinleyicileri de o da hiç yaşlanmadı. Rock’ın ruhunu üzerinden hiç atmadı Cahit Berkay. O müzikte 42, en bilinen müziği Selvi Boylum Al Yazmalım ise 30 yılını doldurdu. Son albümü “Toprak”, biraz da bu eskimeyen filme bir armağan. Bu kez rock tarzında bir Selvi Boylum Al Yazmalım var. Anlaşılan birkaç kuşak daha bu müzikle büyüyecek. Rock mı? Muhalif yanı törpülense de hâlâ ayakta… V 30 yıldır ne film eskidi, ne müziği, siz bunu neye bağlıyorsunuz? Selvi Boylum Al Yazmalım’ın hikâyesi, senaryosu, oyuncuları, yönetmeni, yapımcısı, müzikçisi her şeyiyle denk geldi ve doğrulara oturdu. Bence filmi unutulmaz yapan, sevgiyi çok nahif bir şekilde işlemesi ve çok samimi bir film olması… Sizin için de sevgi emek miydi? Hâlâ öyle, sevgi her zaman emektir ve bu bütün canlılar için böyledir. Sevgilerin ıskalandığı yahut sömürüldüğü bugüne bir bakın. Sevgisiz işler tepetaklak oluyor, insanlar ruhsuzlaşıyor… Çok para kazansanız da sevginiz eksikse, sonuç anlamsızlıktır… Benim yaşamıma bakarsak, çok param olmadı, ama hiç sevgisiz kalmadım. Ya tutku? Kendimce hissettiklerimi söyleyebilirim, aşkta insan saniyesinin sevgilisinden ayrı geçmesine tahammül edemez, mutlaka teni tenine dokunsun ister, ama bu zaman içinde eksilir. Filmde Asya tutkudan uzaklaştırılıp eve ve çocuğuna döndürüldü. Filmlerde de gündelik hayatta da kadına tutku yasaktır, oysa erkeğin tutkunun peşinden gitmesi meşrudur, dahası onaylanır. Bu marazi bir durum değil mi? Filmi izleyenlerin büyük kısmı Türkan Şoray Kadir İnanır’a gitsin istedi. Çünkü onlar esas kızla, oğlandı, ama ne yapalım ki kurgu tam tersiydi. Sinemadaki tılsım da belki bu. Selvi Boylum Al Yazmalım. Fotoğraf: Vedat Arık TÜRKÜLER DARBE YEMEDİ... Sadece Selvi Boylum Al Yazmalım’a değil, gençlerin Yeşilçam filmlerine, özellikle de siyahbeyaz olanlara ilgisi de büyük… Bu bir masumiyet arayışı olabilir mi? O tarafı tam bilemiyorum, ama mutlaka kendilerince bir güzeliyikötü kavramları var. Sinema adına baktığım zaman, bu kadar hızla üretilen ve aynı hızda tüketilen şeylerin yanında tüketile tüketile bitmeyenler keyif veriyor olmalı. Kendisi, annesi, babası, varsa kardeşi, yani dört kişi izliyorlar bu filmleri… Belki de kuşaklar arası bağ kuruluyor… 12 Eylül ihtilalinin bu ülkeye verdiği çok büyük zararlar var, ama bence bu zararların en büyüğü kuşaklar arasındaki kültür akışının tıkanması. Bunu bilerek, isteyerek yaptılar ve başarılı oldular. Bu kopukluk kendi kültürüne yabancı, uzak bir kuşak yarattı. Yabancı kültüre kapanalım gibi muhafazakar, katı bir görüşüm yok, ama sen önce kendi kültürünü tanı, üzerine istersen Amerikan, istersen Hint kültürünü ekle, bu sana bir değer olsun… Türkü dinlemenin, söylemenin “köylülük” sayıldığı dönemlerden geçtik, bu yabancılaşmada bunun hiç payı yok mu? Sabahat Akkiraz’ı biz dünya müziğinin isimlerinden biri haline geldikten sonra tanımadık mı? Türküler belki magazinin gündemine girmedi, top listelerde yer almadı, ama her zaman dinleyicisi oldu. Sabahat Akkiraz’a gelince, Almanya’da, Fransa’da ikinci, üçüncü kuşak hem para kazanmayı öğrendi, hem de dünya nimetlerinden yararlanmaya başladı. Bir kısmı entegre oldu, bir kısmı direndi. Televizyonu açınca elbette oranın, Batı’nın müziğini dinliyorlar, ama arabalarında hâlâ türkü çalıyor. Bir tür korunma hali mi? Yok onu seviyorlar. Hiçbir şey onları kendi türkülerine, kendi şarkılarına olan sevgilerinden kopartamaz. Çünkü ona da babasından akmıştır, türkü onun DNA’sındadır. Ayrıca şunu da unutmamalı, 12 Eylül şiiri, sinemayı, edebiyatı fena yaptı, ama türküler darbe yemedi… Siz de 12 yıl Avrupa’da kaldınız. Moğollar’ın bütün hedefi, hatta tutkusu Avrupa’ya gitmek, Barış Manço’yla, Cem Karaca’yla çalışma nedeniniz de bu. Bugün de bir röportajınızda söyledikleriniz gösteriyor ki, bu bitmeyen bir heves. Nedeni ne? 20’li yaşların nahifliği diyebiliriz. Bir yandan hippi yatkınlığımız vardı, diğer yandan barış rüzgârları esiyordu. Biz de saçlarımızı uzattık. Meşhur olmak ve çok para kazanmak istiyorduk… Önümüzde bir de örnek vardı, Demis Roussos. Yunanistan’dan gitmiş, meşhur olmuştu. Türkiye’den neden çıkmasın diyorduk. Gaza geldiğimizin farkına sonra vardık, çünkü adamda manyak bir ses vardı, bizimse hiçbirimizde ses yoktu. Oraya giderken şunu da biliyorduk, kendimize özgün bir müzik kişiliği edinmeliyiz. Yapımcıların karşısına bağlama, tambur, kabak kemane ile çıktık ve… Dünya müziğinin tohumunu atanlardan biriydiniz belki de… Bunu çok böbürlenmiyoruz, ama Moğollar ilktir. İyi bir solist peşinde koştuk hep. Barış Manço ile denedik, Cem Karaca ve Selda ile denedik. O şansımızı kendimiz yarattık. Hiçbir şekilde kimse bize lütufta bulunmadı… Çok para kazanmak istemişsiniz, ne yapacaktınız o kadar parayı? Gençlik işte, yapardık bir şey. Köylüye sormuşlar ya, piyangodan büyük ikramiye çıksa ne yaparsın diye, o da soğan cücüğünü yerim diye yanıt vermiş, bizimki de öyle olacaktı belki… Önce yıldızınız parlamış Fransa’da, Pink Floyd, Jose Feliciano gibi sanatçılara verilen Longplay a Academie Charles Cros Grand Prix du ödülünü almışsınız. Anlaşılan Fransızlar sizi sevmiş… İki ayrı tepkiyi yaşadım Fransa’da. İlk gittiğimizde Türklerin müthiş havası vardı, çünkü 1. Dünya Savaşı’nı yaşayan ailelerin dedeleri sağdı. Sonra o kuşak gitti ve Türkleri aşağılan bir kuşak geldi… İlk eşimle altı yıl beraber olduk, evlendikten üç ay sonra boşandık, çünkü tarihimizi ona başka türlü empoze etmişlerdi. Bu nedenle aramızda çıkan tartışma ilişkimizin sonunu getirdi. Fransa’da yabancı işçiler için yayın yapan bir TV programında Türkçe müzik yapmaktan tutun da lokanta işletmeye, elektrik teknisyenliğinden barmenliğe pek çok iş yapıyorsunuz. Hatta bir günlük metro müzisyenliğiniz de var… Bu, Fransızların sevgilerini sizden çektiği döneme mi denk geliyor? Fransa’nın gerçek entelektüelleri hakikaten saygıdeğer insanlar, ama orta tabakası tam bir ukala. Sana müzisyensen, artistsen, ressamsan saygı gösteriyor, ama ne zaman ki onun yaptığı işi yapıyorsun, seni ikinci sınıf vatandaşlığa düşürüyor… Bir kesim muhalefeti sürdürüyor, ama pop her tarafı sardığı için sesleri pek duyulmuyor. Hep şu örneği veririm, rock’un “sevgilim gel, seninle el ele boğazda yürüyelim” gibi sözleri olamaz. Elbette aşkı, sevgilisi vardır, ama müziğinin ana teması bu olamaz. Dünyanın gerçekleri, yanlışlıklar, kavgalardır onun konusu. Gerçek rockçı, küresel ısınmayı dert edinir kendine, Amazon ormanlarını, Afrika’daki açları, savaşları… Pop müziğe topyekün bir itirazınız mı var? Pop müziğe kesinlikle karşı değilim, kalitesiz örneklere, bu kalitesiz örneklerin geçerlilik kazanmasına karşıyım, çünkü kötü benzerleri çoğalıyor. Sezen Aksu’yu, Kayahan’ı, Sertab Erener’i popçu olarak görmüyoruz, onlar duayen, onları örnek alsınlar… Serdar Ortaç bir zamanlar kötü örnekti, neredeyse iyi örnek oldu. Popüler kültürün içinde farklı bir iş yapmak ne kadar mümkün? Bu büyük bir pazar ve gençler için kuyruğu kaptırmamak zor gibi görünüyor… Kaptırmak, onlara benzemek zorunda, piyasada kalabilmek için. Popüler kültürde tehdit eden şeyler var, dizilerin oyuncularından müziğine her şeye reklam şirketleri karar veriyor, kanallarda onlar söz sahibi. BİR TEPKİ OLARAK UZUN SAÇ Bu bütün kültürlerde böyle değil mi? Bizde de mesela Bulgaristan’dan gelenler coşkuyla karşılandılar, ama ne zamanki çalışmaya başladılar, yerlilerin ellerinden işlerini alanlar olarak görüldüler ve küçümsendiler… Bizim ülkede bu pek yoktur. Ben çok rastlamadım. Mesela bizde bir siyaha Amerika’daki gibi yaklaşım hiç yoktur. Bosna’dan, Çeçenistan’dan kopup gelenlere kucak açıldı. Ermenistan’dan gelen bir sürü insan kendisine iş bulabildi. Bizim toprağın insanları yufka yüreklidir. Yufka yürekliliğimiz bazen, bazılarını dışarıda bırakıyor, hatta Hrant Dink gibi bazı “öteki”lerin sonunu hazırlıyor… Bu körükleniyor tabii. Milliyetçiliğin dizginCahit Berkay ve Zan grubu. lenmemiş hali korkunç tehlikeli bir şey, ucu insanın insandan üstünlüğüne, neredeyse Hitler’e Gelelim son albümünüz Toprak’a ve birlikte çalıştığınız kadar gider. Biz de yurtseveriz diyorduk ya bir zamanlar, hâZan grubuna. Moğollar bir kez daha dağıldı mı? lâ öyle bir şey var, ama insanlar artık bu kelimeyi anlamıyorHayır, dağılmadı elbette. Bir albüm hazırlığımız var. Zafer, lar. Tamam, solcuyum, ama ben bu ülkeyi sevmiyor muyum? Aydın ve Nevzat’ın isimlerinin baş harflerinden oluşan ZAN, Türkiye’nin ilk uzun saçlı kuşağısınız, bu yüzden komürahmetli Cem Karaca’nın yol arkadaşlarıydı. Bu albümde gitar nistlikle de suçlandınız, eşcinsellikle de, dahası tehditler, daönde, Kardak Zeybeği, Selvi Boylum Al Yazmalım, bu kez rock yaklar… 42 yıl sonra artık kimse saçınıza söz etmiyor, tarzında… ama uzun saç da dünyayı zapta çıkan bir gençliği sim Rockçılar hiç yaşlanmıyor herhalde, dün de asli dinleyigelemiyor galiba… ciniz gençlerdi, bugün de… Gençlik sizin yaşlarınızı da silip O zaman felsefesi vardı, o işin. O görüntünün arkasınsüpürüyor olmalı… da muhalefet vardı, babam gibi olmayacağım demek var60 yaşındayım, sıfırı atacağım altı diyeceğim, ama çok abardı, rock vardı. Bir tepkiydi uzun saç… tılı olacak, 3x6=18 diyelim... Rock muhalif ruhunu bugün de koruyor mu, sizce? Soldan sağa: Uğur Dikmen, Cem Karaca ve Cahit Berkay...