23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 12 15/2/07 15:41 Page 1 PAZAR EKİ 12 CMYK 12 ISHTAR “Sulu Şaka”, Peyk grubunun ilk albümü. İlginç şarkı sözleriyle dikkat çeken albümde Blues tınıları da var, arabesk ve rock da. Umudu kırık şarkılar bunlar, ama ümitsizliğin ürkiye’de “Alabina” şarkısı ile Ishtar yeni albümü “Je Sais D’ou Je Vien”in kayıtlarını New York, Paris ve İstanbul’da yaptı. Albümündeki yer alan şarkıların pek çoğunda Türkiye'den müzisyenlerin katkıları var, darbuka Harem, yaylılarda Şenyaylar ve Burak Aziz düeti. Arap, İspanyol, Fransız ve Çingene müziklerini bir araya getiren “Alabina Ishtar”, “Çölden gelen rumba” olarak anılıyor. 1998 yılında yayımladıkları “Sahara” ise en iyi albümleri. Jacques Veneruso, Heidi Jouini, Didier Barbelivien, Lionel Florence gibi Akdeniz ve Arap müziğinin ünlü şarkı yazarlarıyla çalışan Ishtar Ortadoğu’nun en güçlü seslerinden. 18 ŞUBAT 2007 / SAYI 1091 Çölden gelen rumba... Ali Deniz Uslu T abartılmadan yaşanması gerektiğini anlatıyorlar. Deniz Durukan Fotoğraf: Vedat Arık Yeni albümünüz “Je Sais D’ou Je Vien”de Türkiye’den sanatçı ve müzisyenlerle beraber çalışmışsınız. Zaten İstanbul'a çok yakın bir isimsiniz... Müziğimle İstanbul’u çok bağdaştırıyorum. Şarkılarımda Mısır geleneksel enstrümanları ve oryantal öğeler var, ama tamamen bugünün dans altyapılarını kullanıyorum. Bir anlamda oryantal ve Batı birleşiyor, yani İstanbul’un kafamdaki imajıyla bire bir örtüşüyor. Müziğinizde oryantal kadar Çingene müziklerini de kullanıyorsunuz. Müziğinizi nasıl tarif ediyorsunuz? Bu müziğin özellikle dünya müziği tanımına sıkıştırılmasına karşıyım. Sadece oryantal öğeler olduğu için dünya müziği denilmesini kabul etmiyorum, müziğim dans müziği. İnsanların dertlerini, kederlerini unutturabilecek kadar eğlenceli ve de coşkulu. Mısır gibi gizemli ve mistik bir ülkenin tınıları ile müzik yapmak nasıl? Gardiyandır zaman rfan Alış, Özgür Ulusoy, Serdal Ersoy, Ertan Çalışkan ve Barış Tokgöz’den oluşan Peyk, ilk albümü “Sulu Şaka” ile farklı bir ses sunuyor dinleyenlere. Özellikle solist İrfan Alış’ın farklı yorumu, ilginç şarkı sözleri dikkat çekiyor. Grup ilk başta blues’la yola çıksa da, tarzlarına rock ve arabesk tınılarla yön veren Peyk, modern zamana dair hikayeler anlatıyor. İ Müzikte on beş yıllık geçmişiniz var, ama ortada hiç gözükmediniz… Neden şimdi? İrfan: Benim hayatım biraz karışık. Çok yer gezdim, yerleşik yaşamadım. İngiltere’de, bir yıl kaldım, sokaklarda İspanyollarla çaldım, bana sesimi kullanmasını öğrettiler... Hayata başka türlü bakmayı öğrendim. İstanbul’a döndüm, alüminyum, pimapen işlerinde çalıştım. Bir yandan da müzik yapıyor, şarkılar yazıyordum. 1995’ti sanırım, pimapen camiasından esnaf bir arkadaşa “Grup kuracağım, tanıdığınız bir müzisyen yok mu?” diye sordum. İşte Özgür, o pimapen dükkânından çıktı. Konservatuvarda kompozisyon öğrencisiydi. Ardından Ertan ve son olarak da 2005’te Barış aramıza katıldı. Barış’la tanışana kadar basçı olmadan çaldık. Özgür klavyeden bas çalıyordu; aynı Doors gibiydik. Şarkılarınızın sözlerine bir umutsuzluk hâkim. “Bugün yok ki yarın olsun,” bir yanılsama yaşadığımızı gösterir gibi. Baudrillard’ın sıklıkla söz ettiği bir şey bu… Bir yanılsama mı yaşadıklarımız? Gördüğümüz şeyler gerçek mi, yoksa kopya mı? Özgür: Birkaç kişi daha sordu bunu. O sözleri İrfan yazdı, bizim sözlere çok az katkımız oluyor, ama ortak bir bilinç, felsefe var şarkılarımızda. İrfan: Aramızda çok konuşurduk bu yanılsama meselesini. Örneğin, kırmızının gerçekte kırmızı olduğunu nasıl biliyoruz? Ben sana kırmızı olduğunu söylüyorum, ama gerçekten kırmızı mı? Nasıl oluyor da ortak bir kanıya varıp ona kırmızı diyoruz? Bu şarkıda, bu tür düşüncelere gönderme var. “Hayat sulu bir şaka”, “Bu hayat bir oyun, var olan katlanmak zorunda” gibi sözleriniz de yine beni simülasyon düşüncesine götürdü. Bununla ilgili bir araştırma yaparken, Kuran’da geçen 57. surenin 20. ayeti ilgimi çekti. Şöy le diyor: “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, tutkulu bir oyalama. Bir süs, kendi aramızda bir övünme. Mal ve çocuklar da bir çoğalma tutkusudur.” Sanki simülasyonun altı çizilmiş. İrfan: Bu Ertan’la benden kaynaklanan bir şey. Çocukken zoraki gittiğimiz Kuran kursundan, oradan öğrendiklerimizden kalan kırıntılar bilinçaltından süzülmüş olabilir. Büyük ihtimalle de öyle. Ailemin yapısı da muhafazakâr, dolayısıyla oradaki öğreti etkilemiş olabilir. Ancak düşünülmüş bir şey değil bu. Siz söyleyince olabilirliğini fark ettim. Aynı zamanda bir sıkışmışlık hissi de yaratıyor şarkılarınız. Kent hayatının yorucu temposu, yarına endişeyle yaklaşmak gibi. Ölüm teması da çok yoğun… İrfan: Evet, umudu kırık şarkılar bunlar, ama ümitsizliğin abartılarak yaşanmaması gerektiğine de inanıyorum.. Her şeyin bir doyum noktası var. Toprak suyu fazla çekti mi heyelan olur, yıkılır her şey. Ümitsizliğin de ileri safhası yıkıcıdır. Bizim mesajımız yoktur desek ayıp olur. Yaşanan ne varsa; herkes her şeyi biliyor aslında. Vereceğimiz mesajı kim alır, onu bilmiyorum. Korunma, sığınma ihtiyacı var şarkılarınızda… İrfan: Hayatım boyunca elimde hep bavulla gezmemle ilgili. Üç gün bir yerde, bir hafta bir yerde yaşadım hep. Göçebe gibi. Bir süre de Fransa’da yaşadım. Her seferinde bir şeyleri özlemiş olarak gelirsin ama döndüğünde o özlediklerini bulamazsın. Şehirler canlıdır, yaşarlar, ama hafızaları yoktur. Yine ortada kalmışsındır valizinle. Yerleşik hayata hiç adapte olmadım. Dolayısıyla hiçbir hayat benim hayatım değil, ama her hayat hakkında az da olsa bir fikrim var. Mısır’ın geleneksel yaylılar ve perküsyonlarına bayılıyorum. Onlarla büyümüş olmam, onları çok net duymamı ve müziğe rahatlıkla katmamı sağlıyor. Anneniz Mısırlı, babanız Fas asıllı bir İspanyol. Farklı kültürlerle iç içe büyümüşsünüz. Bu müziğinize ve hayatınıza nasıl yansıdı? Kendimi en çok Mısır kültürüne yakın hissettiğimi söyleyebilirim. Çocukluğum İsrail’de annem ve anneannemin yanında geçti. Mısır şarkılarıyla büyüdüm. Anneannemin sohbetleri, yemekleri Mısır kültürünün ürünüydü. İsrail ise çok farklı kültürlerin bir araya geldiği bir yer. İstanbul gibi. Kendimi etnik anlamda kategorize etmiyorum, çünkü hepimiz bu dünyaya aitiz. Ishtar, Sümerlilerin doğurganlık ve bereket tanrıçasının ismi. Hamileliğinizle hoş bir uyum gösteriyor bu… Benim için bu isim gerçek anlamını şimdi buldu. Isthar doğurganlık tanrıçası ve ben nihayet hamileyim. Anne olmayı çok istiyordum ve şimdi çocuğumu dünyaya getirmek için sabırsızlanıyorum. “Alabina” grubuyla beraber Dalida klasiği “Salma a Salama” ve The Animals’ın ve 70’lerde Santa Esmeralda’nın tarafından yorumlanan “Don’t Let Me Be Misunderstood” parçasını da oryantal pop tavrıyla birleştirdiniz. Yeni parçalar var mı? Özellikle 80’li yılları yorumlamayı çok istiyorum. Disko ve elektronik müziğin klasikleşen şarkılarına oryantal öğeler ekleyerek onları yeniden yaratmak çok keyifli bir iş. Bu konuda Türkiye'den dostlarım Sinan Nergis ve Ahmet Erkasap’tan yardım alacağım. Şu an Fransa’da yaşıyorsunuz. Orada yaşamaya bir ziyaretiniz sonunda karar vermişsiniz. Peki, İstanbul’da yaşamak ister misiniz? Bu aslında çok uzak değil. Neredeyse on yıldır İstanbul’a gelip gidiyorum. Çocuğumu dünyaya getirdikten sonra sürekli oturmasam bile en sık geleceğim şehirlerden biri İstanbul. Çok geç değil... Zekeriya S. Şen orah Jones (Geethali Norah Jones Shankar) hiç şüphe yok ki yeteneği ve zevkiyle çağdaş caz kategorisinde cazibesini korumasını iyi bilen bir sanatçı. Soru, geçen günlerde satışa çıkan “Not Too Late” albümü ile sanatçının bu duruşunu daha ileri bir seviyeye taşımak isteyip istemediği. Şu ana kadar sanat yaşamında oldukça ön planda ve söz sahibi Arif Mardin’in ölümden sonra Norah Jones’tan kariyerini bir sonraki vitese takması beklenirken, ne yazık ki “Not Too Late” albümünde böyle bir şey yok, aynı hesaplanmış melodiler, kusursuz bir ses, sonucu kesin müziksel bir denklem... Albümün açılış parçası “Wish I Could” sanatçının özleştiği eski havalı Teksas coutry ballad stilini koruyor. Melodiye işlenen Julia Kent’in çello ezgileri sakinleştirici bir etki yaratıyor. Jones’un vokalleri ise daimi olarak müziğinin karakterini belirliyor. İlk iki albüme kıyasla Norah Jones’un “The Little Willies” projesindeki kişiliğinden bu albümde nasibini alan iki parça var. Bunlar sırasıyla Tom Waits stilindeki kabare havasındaki “Sinkin Soon” ve seçim gününün korkusunu anlatan orta şeker politikteatral “My Dear Country”. Sanatçı burada keskin bir ton ve neşeli bir kişilikle karşımıza çıkıyor. Zaman zaman dinamizm özellikleri taşıyan parçalar, caz atmosferinden hiç uzaklaşmıyor ve bu da dinlemesi oldukça keyif verici bir ses sentezi yaratıyor. “The Sun Doesn’t Like You” akustik ritmik gitar tınıları üzerine yapılandırılmış nakaratları şimdiden ağızlara sakız olacak bir parça. Albümün en başarılı ve dikkat çeken parçası ise “Not My Friend” ola N cak gibi. Arka plandaki piyano ezgileri çocuksal bir karakter yaratıyor ve dinleyeni sımsıkı kucaklıyor. İlk 45’lik “Thinking About You” adlı parça ile albüm tekrar ruhsal bir atmosfere bürünüyor. Albümün yedinci parçası “Broken” ile birlikte Norah Jones’un vokalleri dikkatleri çekiyor. Peş peşe sıralandırılan baladlar içinize işliyor ve “Rosie’s Lullaby” ile doruğa ulaşıyor. Tanıdığınız ve tutkuyla bağlandığınız bol kaymaklı klasik Norah Jones imzaları her yerde. Arif Mardin’den boşalan koltuğa Norah Jones’un basçısı, ortak söz yazarı ve erkek arkadaşı Lee Alexander oturmuş. Böyle ağır bir sorumluluk altına giren Lee Alexander işi nispeten kotarmış ancak Norah Jones’un bundan daha iyisini yapabileceğinin farkında değil. Hafif caz sınırından çıkıp geleneksellik sınırlarına sokulan albüm, ham ve evstüdyo havasında olmasına rağmen içerdiği müzik yavaş, haz verici rüyasal pop baladları uyku ile dostluğunuzu hiç olmadığı kadar pekiştiriyor. Albümdeki en büyük farklılık Norah Jones’un söz yazarlığına oynaması. Bir önceki albümlerinde birkaç parçayı yazarken bu albümde her parçada imzası var. Jones’un müziğinin çekirdeğine inilen “Not Too Late” albümü, stüdyo profesyonelliğinden, yorumlamalardan ve bereketlilikten yoksun, Alexander ve Jones albümü kendileri için kaydetmiş gibi. Jones’un sanat aşkına, biraz daha sanat sınırlarına sokulması ve bu uyuyan güzele bir prensin güzel ve uzun bir öpücük kondurması gerek… muzik@tikabasamuzik.com Norah Jones'un son albümü “Not Too Late”, diğer albümleri gibi; hesaplanmış melodiler, kusursuz ses, sonucu kesin müziksel bir denklem, ama...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear